Yaşam Büfesinde “Alamünit Nostalji”

“…Her şeye sahipsiniz, kendiniz hariç ! Yeni bir yaşamın anahtarı (Osho/Tuğba Sarıünal)…; Coğrafya kaderdir. İlme dayalı bir tarih felsefesi (İbni Haldun / Mesud Topal)…; Unutma, mutlu bir hayat çok az şeye bağlıdır. 2000 yıllık mutlu yaşama rehberi (Marcus Aurelius / Özlem Esmergül)…; Gladyatör kararını arenada verir. 2000 Yıllık bilgelik rehberi (Seneca / Özlem Küskü)…; Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar. 2500 yıllık yol ve erdem öğretisi (Lao Tzu / Melda Kamhi Kosif)…; Cehennem acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin bilmediği yerdir. Zaman ve mekan üstü bir hakikat felsefesi (Hallac-ı Mansur / Mesud Topal)…; Yaşam bir düştür, uyanmak bizi öldürür. Bitimsiz bir neşeyle çökkünlük arasında duyarlılık ve aykırılık (Virginia Woolf / Özgecan Şekerci)…; Hayat çözülecek bir problem değil, yaşanacak bir hakikattir. Kaderini kalesi, imanını tutkusu yapan bir felsefe ( Soren Kierkegaard / Hamza Celâleddin)…”

Nezuş’un babası rahmetli “Kel Salih”in seyisi Alaçatılı Sabri Aga ile “Alamünit Nostalji” / İki buçuk liralık takım elbise keyfinden cüzdandaki Karaoğlan’a uzanan sekseni aşan yılların yarattığı yüzdeki canlı ve mutlu gülümseme (040823)

Merhaba

Bir haftadır belden başlayan sol ayağımda kalçadan dize devam eden ağrıların (acı demek daha doğru olur) etkisi altında keyifsizim; özellikle de geceleri ve “sabah olsa” diye özlemle sağa sola dönemeden zor geceler yaşıyorum. Yine de şükür ve şükran içre yola devam ediyorum. Benzerini 2006 yılında İsviçre’ye “SSTC Refreshment (1)” yolculuğum sırasında yaşamıştım. Yanımda sevgili İrfan da vardı. O tarihte boyundan yola çıkan ağrı sağ kolumda zirve yapıyor ve elimi, kolumu nereye koyacağımı bilemediğimden anormal davranışlar sergiliyordum. Eğitmen Dr.R.Davis bana garip gözlerle bakıyor ve “Belki de bu yaştaki Türkler böyledir” diye düşünüp “Ne oluyor hemşerim ?” diye sor(a)muyordu. Halbuki SSTC nin temeli “Soru Sormak“tı.

İkinci ağrılar bu kez belden başlayıp sol ayağa vurdu; tam da Türkmenistan seyahatim öncesinde (2010). Bursa’dan gelip arabasının arka koltuğunda Aydın’a götürdü büyük oğlum Ümit. Öyle ki arabadan inip hastanenin kapısına yürüyemedim ve güvenlik kulübesine sığınıp tahta masanın üstüne kıvrılıp kaldım. Sonrasında rahmetli Prof.Dr.Nurcan Özdamar‘ın kapısına dayandık; ocağına düştük. Hoca bir bana baktı; bir de filmlere ve “Yürü bakalım; topuğuna bas bakalım; bir de parmak uçlarında nasıl sekidiğini görelim” diye beni harekete zorladı. Dedi ki “Filmlere göre hemen ameliyat ederim; yürüyüşüne göre biraz daha sabır öneririm ve ne zaman ki ben bu ağrılara dayanamıyorum dersen, seni ameliyata beklerim” diye bizi yolcu etti. Türkmenistan’ın dört eyaletinde programlanmış dört toplantıda sunum yapacağım. Berber Ümit’e gittim kafamın dış görünüşünü düzelteyim diye, berber koltuğu değil sanki Kazıklı Voyvoda’nın sandalyesi. Sabrettim. Türkmenistan’daki ilk eyalet toplantısına yetişemedim. Dönüşte “Yetti gari” diyerek ertesi gün tekrar Nurcan hocanın kapısına dayanmaya karar verdim. Ne oldu, nasıl oldu, hangi hareket diski yerine oturtup, siniri kurtardı ya da dar kanalı açtı, bilmiyorum ve ağrı, acı bir gecede sıfırlandı (aman dikkat başka “sıfırlama” öyküleriyle karışmasın). Mucize oldu; ve 2021…

Pandemi kısıtlarında “Yerleşim (İkametgâh)” adresimizi Çeşme’ye aldırıp yaz-kış, on iki aylık yaşam tarzımızı Çeşmeli yaptık. Yine bir ters hareket sonucu bel fıtığım, dörtlü oluşumla (dar kanal, kireçlenme, disk kayması, fıtık) cehennem azabı yaşatmaya başladı. Bu kez farklı omurlarda olmuş olmalı ki şikayetim sol ayaktaydı. Dayanılmaz olunca Galen’de bir başka, genç hocanın gözlemi altında iki kortizonlu iğne üstüne, torunum Duru’nun tanımıyla “Seksenlik Doktor (SG)” elli yıllık arkadaşımın titreyen elleriyle de olsa belime yaptığı iğneye razı olmuş, ram olmuştum. Bir süre sonra geçti. Şimdi de kendiliğinden geçecek diye beklerken neler yapıp, nelerle oyalanıyorum ?

Yazımın girişindeki kitap(çık)lar

Büyük oğlum Ümit hemen her ay bana bir veya birkaç kitap alıp, hediye eder. Bu kitapçıklar da kimileri Aralık 2019 da üç bin adetle ilk baskısını yapıp da Ekim 2020 de yirmi dördüncü baskısını yapan bir set halinde 15.04.2021 de Ümit tarafından kitaplığıma girmiş. Daha önce okumuşum, hızlıca tarayarak. Son bir haftada ise deniz kenarında iki saat süren kitap okuma seansımda yardımcı kitap olarak torbamda yer almışlar her gün teker teker. Sayfa sayıları 71-117 arasında değişen her kitapçığı genel olarak bir günde okumuşum ve notlar yazmışım üstlerine. Bu sekiz kitap “yardımcı kitaplar” ise, ya da diğer bir deyişle “Sabah Çerezleri” ise; peki, ana kitaplar nedir ? diye bir soru düşerse akıllara; bir ikisini yazayım: Prof.Selçuk Şirin‘in “Ya Adalet, Ya Sefalet (Daha yaşanır bir Türkiye için 7 mesele, 7 reçete), Mümin Sekman‘ın “Limit Sizsiniz“, Marcus Aurelius‘un “Kendime Düşünceler“…

Örneğin Bay Soren, “Başıma harika bir şey geldi. Göğün yedi kat yukarısına çekildim. Tanrılar orada saf saf dizilip oturuyorlardı. Bana özel bir lütufla bir dilekte bulunma ayrıcalığı bahşedildi… Sonra Tanrılara şu şekilde hitap ettim “Çok saygı değer çağdaşlar, dileğim tek şudur ki… Göğün yedi kat yukarısında Tanrılardan ne diledi Bay Soren” (S.61).

Ya da Hallac-ı Mansur’u anlatan kitabın yazarı Mesud Topal (https://www.oncevatan.com.tr/kaybedenlerin-yazar-dostu-mesud-topal)Sağlıklı Sorgulama Yeteneği“ni açıklarken bakın özetle neler söylüyor ?

“… Yalanlara aşina olan insan kendisine sebep olarak gösterilenlere ister istemez düşman kesilecektir. İşte bu durum, yalanlara aldanan insanların nasıl bir bataklığa gömüldüğünün de göstergesidir. Bundan soyutlanabilmek için gerçeğe gözleri açık tutabilmek ve gerçeği istemek gerekmektedir. Bunun da en doğru yolu sağlıklı sorgulama yeteneğine sahip olabilmektir (S.19)” Bu sözlere bakınca iki şey zihnimin kıvrımlarında dans ediyor. İlki bugünün Türkiye’sinde otoritenin yalanlarına inanıp da muhalefeti suçlu tutan güruhtur ki bu işin içinden nasıl çıkılacağına yitip giden inancımla cebelleşiyorum. Diğeri de yıllar önce rahmetli Çetin Altan‘ın bir köşe yazısında “Çocuklarınızı analitik düşünce formasyonu ile yetiştiriyor musunuz ?” sorusudur.

Ben, Hallac-ı Mansur’u Nesimi ile birlikte tanıdım lisede Edebiyat dersinde. İzmir Atatürk Lisesi‘ni fen bölümünde okudum. Ancak Edebiyata özel bir yakınlığım vardı (belki de Ortaokul ikiden beri Nezuş’la süren kesintisiz flört yıllarımızın etkisiyle). İki yıl biri Zeki Baran diğeri de onun öğrencisi olan Kalın (Behçet bey) olmak üzere iki edebiyat hocasından da ilgilisine müfredat dışı ek anlatımlar söz konusuydu. İkisine de rahmet diliyorum. Ve Hallac-ı Mansur’un “Enel Hak / Ben Hakk’ım” sözlerini daha çok Nesimi üzerinden anlatmıştı hocalarım ve bunları destekleyen şöyle bir beyit de ezberimde kaldı:

“Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin / Çeşm-i aşıktan dönüp temaşa eyledin” Diyor ki “Allah’ım güzelleri yaratıp kendi güzelliğini onlara yansıttın ve sonra da âşıkların gözünden bakıp kendi güzelliğine aşık oldun”

Neden daha fazla kitap odaklıyım ?

Bundan bir kaç ay öncesine kadar sabah rutinlerimiz erken yürüyüş ve sonrasında denizdi. Ne zaman ki yürüyüş dönüşü Nezuş düz yolda, olduğu yerde düştü (sol dizde protez var ve becerikli düşüş ile hem protezi korudu hem de olası bir kalça kırığından sakındı); karar verdik: şimdi yürümüyoruz. Erken deniz ve iki saat yüzme Nezuş’a; bana da bir hafta öncesine kadar deniz kenarında çıplak ayakla yürüme ve kitap okuma söz konusu iken, bir haftadır bel fıtığım nedeniyle artık iki saat kitap okumakla geçiyor sabahlarım. Sonrasında eve dönüş ve kahvaltı öncesi bahçe işleri ve diğer ön hazırlıklar sonrası “Yeşil Şifa (3)” hazırlığına yoğunlaşıyor. Sakin, standart, sağlıklı ve anıların canlı müziği (Örneğin mırıldandığım “A Fadimem hadi senle kaçalım / Beyce pazarına dükkan açalım…” ki Somalı çocukluğumun türküsüdür. Beyce vakt-i zamanında Soma’dan büyük Savaştepe yolunda (!) bir köydür ve beni şaşırtan bu türkünün nasıl olup da “İstanbul Türküsü” olduğudur. İstanbullu Beyce’yi nerden bilecektir ki !!) eşliğinde kahvaltı hazırlarken Nezuş da günün ilk dualarını “set menü” olarak yapmaktadır. Kahvaltı hazırlığı ve icrası ile öğleyi bulur ve bitmeden hangisi, hangileri Çeşme’de ise çağrıyla gelirler; Ümit, Bülo ve Nazım abi ile kahve sohbeti başlar. Kahveler benden, bel fıtığı acıtsa bile… Ben iyi kahve yaparım; benim rahmetli babam “Kaveci Faretin“di. Bir kez daha rahmet diliyorum.

WhatsApp’ta neler oluyor ?

Ve bilgisayar başında ya WhatsApp ya da blog yazılarıma dönerim. Yaklaşık iki haftadır “geç bulduğum (ve inşallah sabır sınırlarını zorlayan baskılarla çabuk kaybetmem)” bir eski dost ile sohbete odaklıyım. Bazen mesajlarıma beklediğim yanıt gelmeyince “Sessizliğin Bereketi“ne inanıyorum; bazen de “Yetti gari; istemem” mi acep endişesi taşıyorum. Birkaç mesajı paylaşayım.

  • Merhaba … Bey. Umarım bir hafta süren sessizlik sürecinin nedeni herhangi bir sağlık sorunu değildir. Ben bir kez daha bu kısa mesajımla seslenmek ve bir yanıt alabilirsem iletişimi sürdürmek istiyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle selamlar (120823/16.00)
  • Merhaba Mustafa. Benim kusuruma bakma lütfen. Çok sık yazmam pek mümkün olmuyor. Ancak her zaman sık sık mesaj almak çok hoşuma gidiyor. Biraz bencil bir durum gibi oluyor ama o şekilde düşünmeni istemem. Her zaman mesajlarına kapım açık. Bekliyorum. Selam ve sevgiler, hoşçakalın (120823 / 17.00).
  • Merhaba …Bey. Çok sevindim; hem iyi olduğunuza hem de mesajlarıma açık kapı bıraktığınıza. Biraz sonra No…s 1997 den 2023 e B…s’la ilgili bir diyalogu bir mesaj iletmek amacıyla paylaşacağım. Selam ve sevgilerimizle (120823 / 19.00)
  • Tekrar merhaba. Önce B…s’u hatırlatayım. N…s’te dört yıl ve sonrasında S…’da 19 yıl. Ben pazarlama müdürüyken bana bağlı iki pazarlama uzmanından biri ki 2004 yılında Mısır’daki yıllık toplantıda “BeE-Bravemen” mesajıyla sunduğumuz “Başarı Öyküsü”nün detaylarını daha sonra paylaşırım. Şimdi B…s benden yeni şirketindeki elemanları için SSTC Öğrenme ve Ustalık Yolculuğu düzenlememi istiyor. Bakalım nasıl gelişecek. Biraz sonra bununla ilgili birkaç görsel daha paylaşacağım. İyi geceler ve selamlar (120823 / 23.00)
  • …2004 yılına gelince…Bundan önce 1995 yılında benim de katıldığım Bursa’daki bir başka geleneksel yıllık müşteri ağırlama yemeğinden sonraki günün sabahında S…r’un bana sorduğu bir soru ile yanıtımı yazayım: “Nasıl Mustafa bey, bölge müdürü olunca seyahatleriniz azaldı mı ?”. Güldüm ve “Ben bölge müdürü olmasını bilmedim ki seyahatlerim azalsın…”. Gerçekti; çünkü hâlâ üzerimde kırmızı tulum satışçılarıma sahrada koçluk yapmaya çalışıyordum ve bunun semeresini de “P…’nun Cengaverleri”, “Sultana’nın Sultanları”, “Malatya’nın Maymunları” öyküleri ile pek çok yerde anlattım ve blogumda yazdım. Şimdi tekrar 2004 e ve Adana’ya döneyim (130823 / 13.00)Bu serinin son bir mesajıyla veda ederken … bey, Google’a “copcu cesur adamlar” yazınca blogumdaki 13 Ağustos 2019 tarihli yazıma eriştim. Gördüm ki tüm burada yazdıklarımın daha detaylı öyküsünü tam dört yıl önce bugün kayda geçirmişim. Linkini veriyorum ve verdiğim linke tıklarsanız hem yazıma erişirsiniz hem de yazımın ekindeki sözünü ettiğim öykünün video montalajlarına… Sağlık ve esenlik dileklerimle; selam ve sevgilerimizle (130823 / 14.00; https://www.copcu.com/2019/08/13/yasam-bufesinde-pulllu-bugday-tpk/)

Ve bugün konuyu değiştirip “Up Close & Personal” filminin afişiyle yeni bir diyalog geliştirmek istiyorum. Ancak sabırlı olup bir respons beklemeliyim. Ne zor şey şu “beklemek”…

Ve Netgillerde Yaz Günleri

Ekten püften nedenlerle ve daha çok aşırı sıcağın rehavetiyle uzunca bir süre uzak kaldım Netgillerden. İki gün önce bir fotoğraf gördüm ve ekran görüntüsünü alıp Arçağ’a bir mesaj yazdım:

Merhaba Arçağ. Güzel bir foto. Sanırım bir kutlama var Netin’de. İlk yarı yıl sonuçları mı? Her şey yolunda mı? Sağlık ve esenlik diliyorum

Ve gecikmeden geldi içten paylaşımlar:

“…Merhaba Mustafa Bey, her şey yolunda. Kutlama için sebepler var 🙂 yeni ofisin açılışı yapıldı öncelikle. İlk fırsatta bekleriz. Birinci yarıyıl sonuçları da gayet iyi. Kapanış için attığım maili kopyalayıp buradan paylaşıyorum. Detay bilgiyi ve Netin’in yönünü uygun zamanınızda detaylıca anlatmak isterim. Saygılar…”

Helal olsun ve işte devamı:

“… Arkadaşlar selam. İki seçimin, iki bayramın ve ekonomik belirsizliklerin denk geldiği zorlu bir üç aylık dönemi daha başarıyla kapattık. Bu sonuç için tüm satış ekibi kutlarım. Ancak sadece satış başarısından söz etmek haksızlık olacak. Fatura kesilen müşteri sayısının maksimuma çıktığı çok önemli bir dönem yaşıyoruz. Bu avantaj ile de recure gelirlerimiz yüksek bir seviyede ilerliyor. Haziran ayında gelir rekoru kırmış olabiliriz. Elbette çok büyük teşekkür Ali müdür ve ekibine. Bıkıp usanmadan ayın son günü, son saatine kadar kurulumlarımızı yetiştirmeye çalışıp, müşteri problemlerini çözüp bir de üstüne onlarca keşfe yetişiyorlar. Çok büyük emek var. Yürekten teşekkürler teknik ekibe. Raporlarıyla destek veren, her daim ekibin yanında T…n, D…u çok çok teşekkürler. Siz olmadan olmazdı. Ve K…n kahraman, ellerine sağlık kardeşim. Kazanan ve büyüyen ekip olmaya devam…Sevgiler…”

Ve yaz sıcaklarına rağmen, geç kalmadan beklentim

” Merhaba Arçağ. Bu kadar güzel mi ifade edilebilir “Smell Of Success (SOS)”. En yakın zamanda “Key Success Factors” u bir de başarının mimarlarından bir “Konuşma Halkası”nda duymak ve “Kurumsal Akıl Arşivi”ne almak isterim. Keyifli başarılarınızın sağlık ve esenlik içinde artarak sürmesini diliyorum. Not: Bir süredir bir hatalı davranış sonucu nükseden bel fıtığımın rahatsızlığını yaşıyorum ve inşallah yakında görüşmeyi umut ediyorum…”

Uzaklardaki yalan dolandan yakınımdaki güzellikleri kaçırıyorum çoğu zaman ve bel ağrılarımı çekerken ve eski bir dosttan küçük de olsa bir geribildirim beklerken, ilaç gibi geldi bu güzel haberler… Aman nazar değmesin.

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü


(1) SSTC Refreshment: Satış Becerilerini Geliştirme Eğitimi’nin güncellenmiş ve zenginleştirilmiş hali ki 1987 de “Kurşun Kalem Satışı” ile “Elinizi görelim” amaçlı yola çıkarken, bu kez 2006 da Shakespare’e “Birader, bırak tüyle yazmayı al şu dolma kalemi kullan” mesajlı ikna yolculuğu örnekleniyordu. Benim ve İrfan için “refreshment / tazeleme” olsa da diğerleri için yeni bir konuydu. Çünkü ben 1987 den beri bu öğrenme yolculuğunu güncelleyerek sürdürüyordum ve İrfan da 2007 yılında CINOS(2)’un Tohum Bölümü ağırlıklı iki SSTC yolcuğundan birinde yardımcı eğitmenimdi. Şimdilerde sektörümüzdeki bir Japon firmasının Türkiye (Genel) müdürü.

(2) CINOS : Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009) ve 2007 yılında Bay Renato’lu ve sonun başlangıcı olan yılda Ajlan beyin talebi ve Taner’in onayı ile biri Afyon’da diğeri Çanakkale’de max. katılımlı (en fazla 16 kişi) ve dört yardımcı eğitmenli (Tahsin, Veli, İrfan ve Kayhan) SSTC yolculuğu mükemmel bir veda olmuştu (ancak garibim Renato bey ne sertifika dağıtımına geldi ve ne de bu öğrenme ve ustalık yolculuğunun anlam ve önemini anlayabildi).

(3) Yeşil Şifa :https://www.copcu.com/2020/03/15/yasam-bufesinde-israf-ve-disiplin/ Yazımın ekindeki videoda nasıl hazırlandığı tam olarak var.