Yaşam Büfesinde “Başarılı Ortak(lık)lar”

“…On sekiz yıl önceydi. Bir deniz ülkesinde tatlı bir kız yaşardı. Konumuz bugün bu kız değil. Yeni milenyumda inişler ve çıkışlar hızlanmıştı. Global ve/veya çok uluslu şirketler bir numara olmak için olmadık numaralar yapıyorlardı. “Hadi bir takla at bakayım“…Kimi makyajla imajı güçlendiriyor ve itibarı bir kenara koyuyorlardı. Ben bu üç adıma “IMI” diyordum (İmaj/Makyaj/İtibar). Dr.Demirci’ye göre IMI farklıydı. Onun IMI’si benim IMI’mi döverdi. İşte bu curcuna içinde CINOS’un üçüncü evresi başa oynamak için ortaya çıktı. Halbuki ikinci evreye geçeli üç yıl bile olmamıştı. Syngilleşince birinci oldu NOgiller; ancak birincilik sevinçleri kısa sürdü. Bunu gören Bay.. da Ho…t ile birleşiverdi. Bunun ülkemize yansıması iki başarılı ortaklığı su yüzüne çıkardı. Netgillere gelmeden önce bu ikisine değinmek istiyorum. Ana mesajım “Birbirimize hizmet ederek özgür kalırız“. Bu mesajı “İlk Şövalye” den hatırlıyor musunuz ?…”

NETsgiller Beraberliğinde Ustalaşırken “Haftalık Programlar” 2013 den 2018 e “beş senede” neler değişti ?

Merhaba

Bazen önünü sonunu iyice düşünmeden heyecan ve heveslerime esir oluyorum. Aslında “bazen” den öte; çoğu zaman demek daha doğru. Bu da sanırım benim “Baskın İletişim Modu“mun doğal bir yansıması. Bu gibi konularda ben “Görsel Odaklı“yım. Heyecanlara esaret kimi zaman beklentilerimi aşan olumlu sonuçlar verse de yetmişi aşınca yapmamak gerektiğini her gün biraz daha iyi kavrıyorum. Bereket ki adımlarımı “challenge edecek” sevdiklerim hemen yanı başımda da bu girişimlerde sürprizlere çarpılmıyorum. Bayramda yaptıklarımdan mutlu olduğum kadar yapmadıklarım üzerinde de düşündüğüm zaman oldu. Nasıl bir bayram geçti ?

Öncesinde zıplayan doların kimleri doldurup kimleri boşalttığı bizim düzeyimizde net anlaşılmasa da durum pek iç açıcı değildi. Hâlâ da değil.  Ülkesel hatalarımız, tek adamın sığ çerçevesi, pek çok şeyi ayan beyan gösterse de gözler kapalı. Sanıyorlar ki kendilerine gece yaptıkları gündüz, bizim için de karanlık olacak onlar gözlerini kapadıklarında. Hiç bir yer onların zihinlerinden daha karanlık olamaz. Hoş böyle düşünmeseler de kimseyi taktıkları da yok. Hepsi aynı oyunun oyuncuları. Kimin kavuklu, kimin pişekar olduğu da önemli değil. Seyircisi de kek ve bedava çay hayaliyle yazın rehavetini yaşıyor cambazı seyrederken. “İstemem, yan cebime koy” gibi görünse de emeklilere verilen ekstra bayram harçlığımız Mehmetçik Vakfı ile Lösev’e gitti. Bu harçlık olmasaydı da yine bu ödemeyi yapacaktık. On dokuz yıl önce by-pass’ın ayak sesleri duyulurken küçük depomuza sığdırdığımız dört kuzu kurban olma sırasını bekliyordu ve ikincisi kesilirken üçüncü kuzu kaçmıştı. Mustafa, Nezahat, Ümit ve Eray adına kesileceklerdi. Espri gibi olsa da “Eray senin kuzun kaçtı” diyerek en çok Eray’ı koşturtmuştuk kuzunun arkasından. Tüm Copcu erkekleri yakalamak için uzunca bir süre koşturduk. Kuzu tepeye kaçtı; tepeye tırmandık. Yola indi; yola yuvarlandık. Bir süre sonra canımıza tak dedi. Kuzu tepeyi aştı; gözden kayboldu. Vazgeçtik. Ertesi gün kuzuları aldığımız Çoban Erol bize geldi ve “Abi sizin kuzu benim ağıla geri döndü” dedi. İşte böyle dürüsttür bizim Alaçatı’nın eski çobanları. Şimdilerin yeni çobanlarında aynı haslet var mıdır ? Her neyse. Erol’a rica ettik. “Erol abicim sen o kuzuyu alıp Barbaros Çocuk Köyüne götürüp orada keser misin ?“. Erol sağ olsun isteğimizi kırmadı. Böylece o yıl dört kuzu alıp üçünü kurban kestik. Ertesi yıl ben by-pas oldum ve o yıldan beri evimizde kurban kesmiyoruz. Ancak her bayram namazdan hemen sonra evimizde “Bayram Sofrası” kurulur ve biz Copcular da C13 olarak sofraya kuruluruz. Ana yemek de kurban kesilmiş gibi “Kavurma” olur aynı kurban kestiğimiz yıllardaki gibi. Hatta  ABİDE‘miz için kavurma favori olduğu için artık Ramazan Bayramı sofrasında da kavurma vardır. Bayramda yap(a)madığım  için hayıflandığım nedir ?

Sevgili Mehmet’in bayramda Çeşme’ye geleceğini biliyordum. Buluşmamız da programımda idi. Hatta Ersin’i de çağıracaktım ve Mordoğan’dan gelip Nezuş’un börek ve kurabiyesini hep birlikte yiyecektik. Olmadı. Her şey nasip meselesi. Bayramda hiç şey, hiç bir konu, hiç bir kimse, hiç bir ziyaret bizim için (MNC) C13 beraberliğinin dışına taşmadı. Kimisi zorunlu olan bu açılım için ne zaman, ne mekan uygun olmadı. Bu nedenle biz Mehmet’i arayamadık; Mehmet de bizi. Bu durum içime işlese de olmadı. Her şey nasip meselesi. Ersin dayanamadı “Nol’di ?” diye sordu. Böylece içimizdeki soru yüze çıktı. Yanıtım azıcık itiraf ve pişmanlık içeriyordu. Ersin bu yanıt üzerine bir de “Parantez İçinde” grubumuza (ZM68) sordu. Anında bir fotoğraf paylaşıldı. Mehmet, Erol, Yalçın ve Metin dörtlüsüne bakınca anladım ki… Şimdilik anladığım bana kalsın. Bakalım gelecek günler bu konuda neleri açığa çıkaracak ! Gelelim “Başarılı Ortaklıklar” konusuna. Neden bu konu ?

Aylak bakkal testilerini tartar” derdi bir bilge (!). Bir başka versiyonunda da “Züğürtleyen yahudi eski defterleri karıştırır” denirdi benim şimdi yapmaya çalıştığıma. Yağı bol bulan arabın nerelerine sürdüğüne hiç girmeyeyim. Yapmayı planladığım ve hatta çağrı yaptığım bir toplantının çerçevesi “Diyalogu Geliştirmek” olacaktı. Kendimi buna hazırlamak için beş yıl öncesine ait video kayıtlarımı kare kare incelemeye başladım (NTN/CİM Trio/Kasım 2013). Çok anlamlı kareler gördüm. İçten paylaşılmış görüşler varmış. Anahtar mesajları vurgulamak için 10 dan fazla kısa montaj yaptım. Heyecanlandım. Ancak planladığım toplantıda, güncel etkileşimler içinde hangi somut faydayı türetebileceğimi karar veremedim. Beş yıl önce diyaloğu geliştirmek adına söylediklerimden yaşama aktarılanların neler olduğunu düşündüm. En basit konunun aktarılmadığını anladım. O zaman “So, what ?” dedi ruhum. En basitinden “Haftalık Programlar” ya da “Haftalık Toplantılar” konusunun aynı önemi sürdürdüğünü görüyorum. O halde ?

Haftalık Programlar / Haftalık Toplantılar

Bu konuyu ilk defa 1993 yılında satış bölge müdürü olunca yaşama aktarmıştım. Yararlandığım kaynak da Bay Covey’in ilk okuduğum kitabı olan “Önemli işlere Öncelik (First Things First)” idi. Daha sonra bu konuyu 1998 yılında CINOS’un orta evresinde (NOlaşırken) ÜG ile birlikte Nevşehir’de düzenlediğim SSTC Öğrenme Yolculuğunun gündemine almıştım. Yazıma eklediğim kısa montaj filmde de beş yıl önce aynı konuyu önemle önerdiğimi gördüm. Bu toplantıların, programların uzun vadeli beklentilerle kısa vadeli eylemler arasındaki boşluğu doldurmada çok önemli olduğuna hâla kuvvetle inanıyorum; savunuyorum. Ne yazık ki bunun gereği gibi yaşama aktarılmadığına da tanık oluyorum. Bu konu “Başarılı Ortaklıklar” için de önemli mi ?

Başarılı Ortaklıklar

Yetmiş dörde az kala, mesleki iş yaşamımdaki yıllara bakıyorum. Mezuniyetten (1968) bu yana (2018) tam 50 yıl geçmiş. Elli yılın dağılımı “16+24+10” olarak keskin iş köşe ayrımlarına sahip. Devlette araştırıcı olarak geçen 16 yıldan sonra sevgili Alev’in teklifi üzerine bir günde istifa ediyorum (1985). Üç önemli evrede dört farklı görevde geçen 24 yıl ile CINOS’un temel öğretilerine her zaman müteşekkir olarak serbest kalıyorum (2009). Birkaç yıl mesleki alanda (ABX, PLX, AX) danışmanlıklardan sonra “dibine ışık vermeye çalışan mum” olarak “dar alanda paslaşmalara” odaklanıyorum. Bu konuda hevesle, keyifle ve huzurla devam ediyorum. Mutluyum; sağlıklıyım; huzurluyum ve şükür, şükran doluyum. Daha ne ister insan ! Bugün Netsgillerde iki başarılı ortaklığa öğrenme yolculuklarıyla yakın olmaya çalışıyorum. Artarak süren, gelişen başarılarından gurur, kıvanç duyuyorum. “Fark Yaratan Şirketler Paneli”ndeki ana mesajları; “Hosting Festivali“ndeki sektörel mesajları günlük yaşamda başarı için hep anımsatmaya çalışıyorum. Biz gelelim 18 yıl öncesine ve bakalım iki başarılı şirketin başarılı olmasında ortaklar arası ilişkiler nasıl şekillenmiş, nasıl gelişmiş ?

Konya Bölgesinde sahrada karar vericilerle ilişkilerinde uzmanlaşmış olan Faruk ve Bakanlık ilişkilerinde ustalaşmış olan Ali, global birleşmeden sonra çalıştıkları yabancı şirketlerden ayrılırlar ve birlikte bir şirket kurarlar: ABX. Faruk gençtir; Ali ise daha yaşlıdır. Ali der ki “Bak Faruk. Benim hedefim net. Şirketimizde hisseme bir milyon dolar kâr düştüğü an ben şirketten ayrılırım. Amacım bununla bir Mercedes ile Bodrum’da Zeki Müren’e komşu bir villa almaktır”. Ali dürüst davranmıştır. Daha kuruluş aşamasında niyet ve zihniyetini net olarak ortaya koymuştur. Faruk aynı düşüncede olmayabilir. Olmamıştır da. İlk yıl zarar ederler. Üçüncü yıl kişi başına bir milyonu aşan kâr düşer ve Ali sözünü tutar. Parasını alıp şirketten ayrılır. Faruk ona sitem etmez. Belki de etmiştir. Kuruluş ve büyüme aşamasında ve bence ABX henüz rüştünü tam ispat etmeden yolları ayırmak kırgınlıklar yaratmış mıdır ? Belki. Ancak benim burada “Başarı Faktörü” olarak gördüğüm daha işin başında ortaya konan “Net Niyet ve Zihniyet” tir. Daha sonra ABX büyüdü; gelişti. Yurt dışına açıldı. Daha sonra Adem’li ortaklığına uzaktan tanık oldum. Onunla neler yaşandı; nasıl yollar ayrıldı ? bilmiyorum. Yirmi sekiz ayım onlarla geçti. Böylece çok uluslu şirketlerin “Sistem Disiplini” koşullanan paradigmalarımı patron şirketinde test etme olanağım oldu. ABX ile Faruk ile yakından tanımak benim için büyük bir şans oldu. Ne zamana kadar ?

ABX ile beraberliğin ilk adımı Dr.Demirci’yi ziyaretimle başlar (Mart 2009). Henüz PLX ile Afyon kampından yeni dönmüştüm. Kendime net bir hedef çizmiştim. Her ay bir kurum veya kuruluşla SSTC Öğrenme Yolculuğuna çıkacaktım. Şubat 2009 da Syngillerden ayrılmıştım. Şubat sonunda PLX ile modüler SSTC Öğrenme Yolculuğu gerçekleştirmiştim. Dr.Demirci ile Syngillerde beraberdik ve Dr.Demirci artık ABX in Teknik Müdürü idi. Onu ziyaret ettim. Beni Faruk’la tanıştırdı. Faruk’u sevmiştim. Teklifim ABX ile Mart ayında SSTC yolculuğuna çıkmaktı. Dr.Demirci birkaç sene önce Çanakkale’de düzenlediğim SSTC Öğrenme Yolculuğuna katılmıştı. Faruk konuyu düşüneceğini söyledi. Birkaç gün sonra beni görüşmeye çağırdı. Balçova’daki ünlü otelin lobisinde buluştuk. Böylece SSTC derken ABX de Genel Müdür Danışmanı (!) sıfatıyla göreve başladım. Görüşmede hiç unutmadığım konuşmamın özeti şöyle olmuştu: “Çok parası olanın, çok paraya ihtiyacı oluyor. Çok param yok ve çok paraya da ihtiyacım yok. Para için hiç bir işinizi yapmam; yaptığım işin parasını alırım” demiştim. Ücretimi sordu. Ben de net ve kesin olarak söyledim. Kabul etti. Araç istemedim. Yeni aldığım bir aracım vardı. Oda istemedim; bilgisayar istemedim. Böylece haftada bir gün “Haftalık Toplantılar/Programlar” çerçevesinde ABX fabrikasına gittim. Ayda bir kere bölgelerine gittim. Çalışanlarını zorladım. “Kolaylık Sağlama” sözü verip onları önce zora soktum. Engebeli yollarda öğrenme heveslerini görmeye çalıştım. İlişkilerine sevgiyi yerleştirmeyi denedim. Tepkiler aldım. Tepkilere Faruk dayanmakta kimi zaman zorlandı. Bir yıllık beraberlik düşünmüştüm. Yirmi sekiz ay sürdü. Bu süre içinde üç defa (Alanya, Afyon ve Mersin) SSTC Öğrenme Yolcuğu gerçekleştirdim. Trakya’nın buğdaylarından, Alaşehir’in üzümünden, Isparta’nın elması ile Malatya’nın kayısılarından Harran’lı Hacı İsa Yıldırım’a uzandım. Ne zaman ki Kırıkhan’da 47 derecede pamuk tarlasında kendimi buldum; işte o zaman kendime bir soru sordum. Adana’da Emir Royal’da odama çekilmiştim. Kırıkhan pamuklarındaki, bypaslı 66 lık Mustafa’nın 47 derecede ne işi var, ne halt ediyor ? sorusuna yanıt ararken İzmir’e dönmeyi bekleyemedim. Üç karar vericiye bir mesaj attım ve ilişkiyi sonlandırdım. Ayrılışta hiç bir sıkıntı yaşamadım; yaşatmadım. Bu deneyimle beklentimi aşan sürede “Başarılı Ortaklık” konusunda bir öyküye sahip oldum. Her işin başı niyet ve zihniyet ki soru şu: “Ne düşünüyorsun ? Ne yapmak istiyorsun ?”

On sekiz yıldan birkaç daha önceydi. İsviçreli iki şirket CI.. ve SA… birleştiklerini duyurdular. Böylece NOlaşma süreci başlıyordu. İşte bu oluşum sırasında CI..nin tohum bölümündeki dört ana direk yeni yapıda yer almamaya karar verdiler. Bir ortaklık kurdular: PLX. Eşit paylara sahiptiler (4×25%). Biri (AK) üst düzey yönetici konumunda olduğu için, tohum üretiminin ve bitki korumanın tüm evrelerinde deneyim ve söz sahibi olduğu için “koordinatörlük” görevini üstlendi. Diğeri ömrünü tarlalarda tohumdan tohuma üretimin tüm evrelerindeki kritik başarı faktörlerini bildiği için “üretimi” üstlendi. Bir diğeri tarladan fabrikaya gelen ürünün işlenmesi ve tarlaya verilecek üretim materyalinin sağlanması sorumluluğunu aldı. Biri vardı ki hem hırsı ve hem de disiplini çok fazlaydı. Tarzı sertti. Dördünün da birbirine güveni tamdı. Güven konusunda bir sıkıntı yoktu. Önemli olan oluşum ve gelişim sürecindeki sıkıntıları aşmada kaynak kullanımını optimize etmekti. İşte o dördüncü eleman yirmi yıl önce de bugün de “Finans” konusunu hiç kimseye bırakmadı. Böylece en kritik süreçlerde bile banka kredisi kullanmadan büyüdüler, geliştiler. İşte PLX in “Başarılı Ortaklıklar” konusunda dikkatimi çeken gerçek bir “AKUKASOS Kardeşliği” ve “Bütünleşik Eylemler” dir. Bugün PLX ABD de tahsil yapmış ikinci kuşak gençlerin desteğinde büyümesini sürdürmektedir. Yolu açık ve aydınlık olsun. Sadece örneğini verdiğim “Simetrik Ortaklıklar” için değil “Asimetrik Ortaklıklar” için de “Niyetin Safiyeti” aynen geçerlidir. Bu amaçla geçen gün bir telefon görüşmesi yaptım. Otuz yılı aşkın süredir başarıyla süren “YT / MV ve İX” beraberliğini başarılı kılan nedir ? diye sordum. Beraberlik öncesinde on sekiz yıl boyunca birbirini aynı koşullarda ve farklı görevlerde tanımanın önemi anlatıldı bana. Arkasından ustalık ve uzmanlıklarına göre “Teknik” ve “Muhasebe” konularının sorumluğunu almada doğal paylaşımın önemi vurgulandı. Onlar kendileri için “İş Tanımı” yazmamışlardı. “Ana Sorumluluk Alanları (ASA)” belirlenmemişti. Performans değerlendirme, ödül, takdir ya da ceza için “Ana Sorumluluk Kriterleri (ASK)” nicelleştirilmemişti. Amaç netti; hedef netti. İşte onlar için “Kritik Başarı Kriteri” olarak görülen bu görev paylaşımını aynen Netgillerde de beklemek gibi bir durum söz konusu olamazdı. Özellikle ilk, ana Netgilin (2×50%) türevi olarak şekillenen ikinci Netgilin (4×25%) in yapısal farklılıkları dikkat çekiciydi. Burada “Asimetrik Ortaklık” söz konusuydu. “Asimetrik Ortaklık” ta yapılması gerekenler ne ABX e ve ne de PLX e benzemiyordu. Bu nedenle başarı için herkes kendinin ne yaptığına, ne yapmak zorunda olduğuna, ne yapabileceğine ve ne yapmak istediğine bakmalıydı. Yoksa karşı tarafın ne yapmadığına bakarak sorun odaklı olmak sadece işleri zorlaştırır ve geleceği sislendirirdi. Bu düşüncelerle “CUMUCAWİ Testi” de yaparım diye yola çıkmış ve AKUKASOS Kardeşliği’ne dikkat çekmeyi istemiştim. Benim için toplantıya çağırmada; maksut matluptu; ancak uslubu doğru kullanmada kuşkularım vardı. Stillerin çatışmasından endişe ettim ve vazgeçtim. “AKUKASOS Kardeşliği“nin ne olduğunun yanıtı önceki yazılarımda vardır. “Asimetrik Ortaklık” nedir ?

Bu sorunun yanıtını daha sonra vermek üzere sağlık ve esenlik dileklerimle açık ve aydınlık yollardaki ortaklıklarınızda “Ortak Hedef” için “Bütünleşik Eylemler” de ve “Paylaşılan Değerler“de niyetin safiyetini korumanıza dikkat çekmek istiyorum. Her işin başı niyet ve zihniyet. Sağlıcakla kalın.

Öykücü