SSTC (esestisi)

Video 3: PLN SSTC Kapanış; İmam ve Seyis > Nabza Göre Şerbet

“Yaşam Büfesi yedi gün yirmi dört saat açık; başarılar self servis. Başarılı olmak için; daha etkili, daha verimli ve daha keyifli olmak için, kendinizi sorgulayın (RAW Sorgusu (3): Kendinizi nasıl sorgularsınız ?) > Sahip olduğunuz değerlerin farkına varın (Hangi değerlere (yetkinliklere) sahipsiniz ?) > Farkındalığınızı geliştirin (MAS Sorgusu (3): Farkındalığınız gelişirse ne olur ?) > Özgüveninizi yükseltin ve sizi motive eden nedenleri bulun (GAT Sorgusu (4): Piramidin neresindesiniz ve amacınız ne ?) ve unutmayın: Bilmek, yapabilmektir…”

Merhaba

Yetmiş yediyi yarılarken zaman içinde geriye doğru yaşam büfesi önündeki öğrenme ve ustalık yolculuklarımdan seçmeler yapmak istiyorum. Bunlardan yapacağım “Kırkpare Bohçama” “olgunluk, mutluluk ve mükemmellik kırıntılarının ana mesajlarını ekleyeceğim. Bu seçimlerimi arşivime giren görsellerimin sunduğu olanaklara göre bütünleştirmeye çalışacağım.

Blog yazılarımın birini “son dönemeç” olarak yapılandırmıştım. Kritik dönemeçlerin ilki talebeyken evlenmekti ve dünden bugüne gerçek bir ödüldü (19.09.1965). İkincisi askerlik sonrası Ankara’da devlet memuru olmak için kapalı kapıların önünde çaresizce beklerken hiç tanımadığım Mustafa Akuğur’un bana inanıp bana destek olması ve Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’ne tayinimi yapmış olmasıydı (30.09.1970). Üçüncü dönemeç doktora yapmış, ödül almış ve laboratuvar şefi olmuş bir araştırıcı iken sevgili Alev Kutay’ın beni bir günde özel sektöre çekmesiydi (CINOS: 01.05.1985 > 2009). Kariyerimin  ve yaşamımın bu köşe taşlarının kazanımlarıyla bugün C13 diye tanımladığım “Copcular” olarak ve umutların şekillendiği “ABİDE”leşen “Z Kuşağı”mızla sağlık, esenlik, huzur, başarı ve keyifle yarınlara uzanıyoruz. Bu süreçte SSTC nin temel prensipleri işimde olduğu kadar evimde de bana yardımcı oldu. Başlangıçlarımı etkili kıldı. Çıkmazlarımda, açmazlarımda çözüm bulmama uyardımcı oldu. Beni tartışmalardan korudu. Doğru anlamam için etkili dinleme becerisini geliştirmemi kolaylaştırdı. Yaşam gölünde atmayı sürdürdüğüm kulaçlara bugün, seksene yaklaşırken şükür ve şükran duyuyorum. İçinde SSTC öğretisi olan üç görselle bir takım mesajlar vermeye çalışacağım.

Belleğimdeki İzler ve Seçtiğim Kulvar (Kariyer Yolculuğum ve Tercihlerim)

Mesleğimden (ziraat mühendisliği ve bitki koruma dalı) kalan izlere bakıyorum ve Enstitü yıllarımda (1970/1985)

*Buğday pas hastalıkları ile ürün kayıplarına yönelmenin;

*Sürme hastalığı çalışmalarında mikroskopta yorulan gözlerimi; tarla denemelerindeki sistematik yaklaşımlarla sonuçların güvenli oluşunun yarattığı hazzının;

*Rahmetli Coşkun Saydam’ın doktora çalışmalarının yayınlarıma yansıyan Solgunluk hastalığı etmeni Verticillium dahliae isimli fungusun spor taşıyıcılarının dallanışındaki güzelliğe vurulmamın;

*Çeltik hastalıkları konusunda doktora yaparken Yanıklık etmeni Pyricularia oryzae fungusunun spor yapısındaki zerafetin bugün anılarımdaki izleri sürmekle birlikte

*Beni en çok etkileyen ve kendimi tanıtmaya çalıştığımda en çok söz etmek istediğim konu; SSTC ustası (uzmanı) olmaya çalıştığımdır. Şöyle bir bakıyorum da; 1987 yılında aldığım; 1992 de içselleştirdiğim ve CINOS’un üç evresinde (Ciba > Novartis > Syngenta) eğitmen yetiştirip bir miras bırakmak (ÜG, TÖ, İA, VÇ, KA) için çaba sarfettim. Daha sonra yeni anlamlar yüklediğim SSTC nin temel prensiplerinin yaşamımın her anına yansıttım. Düşünce, davranış ve tutumlarımda yer alması alışkanlık haline geldi. Kimi zaman beraberliğe zorladığım beş arkadaşım SSTC için kendilerine verdiğim “Eğitmen Rehberi”ni dikkate değer bulup sonraki kurumlarında eylemli kıldılar mı ? Sanmıyorum; çünkü bunların izlerini görmüyorum. Bu ve benzeri durumlar bana her zaman “Pretty Woman” daki R.Gere’in sözünü anımsatır. Julia Roberts’ı operaya götürür ve çıkışta der ki “Operaya ilk defa gidenler ya severler, ya nefret ederler. Severlerse hep giderler; sevmezlerse farkı anlarlar ama asla ruhlarından içeri girmez”. Görüyorum ki onların da ruhlarından içeri SSTC yi sonraki meraklılarına aktarma fikri girmemiş. Sağlık olsun; bu dünya “GAT Dünyası”…

1.Pre-SSTC (Kedi yavrunun seks anlayışı)

Otuz beş yıl önceydi (1986). Kasım ayında Uludağ’da toplanmıştık. Organizatör Marmara Bölge Müdürü değerli dostum Necdet Karagözoğlu idi. Merkezden satış müdürümüz Dr.Selami Özel (bugün Favori’nin ve Mavibahçe’nin sahiplerinden) hem konuk olarak hem de katkı sağlamak amacıyla bizimleydi. Biz, iki teknik danışman (ben ve Dr.ÜD) sunum yapma görevini üstlenmiştik. Davet edilen hedef kitle özel bir gruptu. Konserve fabrikalarının fabrika müdürleri ile ziraat müdürleri idi. Yaklaşık yirmi kişilik bir gruptu. Hemen hepsi bölge müdürümüzün yakın dostlarıydı. Bilimsel bir şeyler anlatmak sadece beraberliğin süsüydü. Maksat keyifli iki gece geçirip eğlenmekti. O günlerde Uludağ otellerinde kollu kumar makineleri vardı. Müzikli, eğlenceli gala yemeğinde dansöz olması da adettendi. Ben bunların böyle olduğunu daha sonra anlayacaktım. Benim için üstlendiğim görevden ötesi yoktu. Ne 1986 da ve ne de 2009 a kadar süren süreçte bu tür benzer etkinliklerde keyif kısmını hiç geliştiremedim. Her neyse, 1986 a döneyim. Ben, domates hastalıklarını ve çözüm olarak da CG nin fungisitlerini; Dr.Ünal Doğanay da zararlıları ve insektisitleri üstlenmişti. Enstitü kütüphanesine gidip araştırma yapıp hazırlandım. Görseller hazırladım. Sular seller gibi anlattım. Kendimden çok hoşnut bir şekilde odama çekildim; huzur içinde rahat bir gece geçirdim. Bir yıl sonra Yalova Termal Otelde SSTC eğitimi aldığımda Uludağ’da ne kadar komik bir duruma düştüğümü ve hedef kitleme nasıl sıkıntılı anlar yaşattığımı, kendim çalıp kendim oynadığımı anladım. İşte “pre esestisi” dediğim 1986 yılındaki Uludağ sunumumda yaptığımı her zaman “kedi yavrusunun seks anlayışına” benzettim. Kısaca açıklayıp bir sonraki anıma geçeyim:

“…Soğuk bir Mart sabahı kedi yavrusu annesine sormuş:” Siz dün gece sabaha kadar babamla damda neden miyavlayıp durdunuz ?”. Annesi cevap vermiş “Seks yaptık yavrum”. O gece yavru kedi dama çıkmış ve sabaha kadar miyavlamış. Sabahleyin de ellerini göğsüne vurarak: “Ah ne güzel ! Ben de seks yaptım” diye kendini kutlamış…”.

Yazımın bu bölümüne bir video ekliyorum. Bu videoda SSTC öğrenme ve ustalık yolculuklarımız katılan (1992 Sapanca) ve daha sonra yardımcı eğitmen olarak görev alan (1998 Nevşehir ve 1999 Çeşme) meslektaşım ÜG’nun genel müdürü olduğu AS’ın elemanlarınla birlikte olduğumuz yeni bir SSTC etkinliğinin gün sonunda yaptığımız “Neler öğrendik ?” değerlendirmesinden bir kesit göreceksiniz. >> (Video1)

Video 3: ABG Kapanış ve Müşteri Responslarının ele alınması (Alıcı rolündeki bölge müdürü ne istiyor ?)

Eskilerin deyimiyle “takdim-tehir” olmuş ve ikinci ve üçüncü videolar yer değiştirmiş. Bu arada blog yazımımda kullandığım WordPress yapısını güncellemiş ve uyumda sıkıntılar, korkular yaşıyorum. Bu durumda videoların yerini değiştirmedim. Hoşgörüle; bağışlana…

2.Post-SSTC

Otuz iki yıl önceydi. Bölge müdürüm, sınıf arkadaşım, sevgili dostum Alev Kutay’la oğullarımın teşvikiyle özel sektörde, tarım ilacı pazarında çalışan doktoralı bir ziraat mühendisi olarak üniversite dışından doçentlik için başvuruda bulundum. Yabancı dil sınavını geçtim. Yayınlarım yeterli bulundu. Jürim belli oldu ve beni bilim sınavına çağırdılar. Jürideki hocalarımın hepsini enstitü yıllarımdan, kongre ve simpozyumlardaki sunumlarımdan ve yönetiminde sürekli olarak görev aldığım Türkiye Fitopatoloji Derneği ilişkilerinden yakınen tanıyordum. Her birinin özel uzmanlık ve ilgi alanlarını biliyordum. Buna göre bilgi dağarcığımı güncelleyerek sınava hazırlandım.

Odaya girdim. Hocaların karşısına oturdum ve ilk soru geldi “Yeni ruhsatlandırma sistemi hakkında ne düşünüyorsun ?”. Vay canına ! Nerden çıktı bu soru ? Çok kritik bir durum; bu sorunun arka bahçesinde neler var ? Buna benzer nice soru geçti zihnimden. Ne yaptığımı açıklamadan önce böyle bir sorunun neden bana sorulduğunu belirtmeliyim.

Bir tarım ilacının Türkiye’de kullanılması, satılması için mutlaka Tarım Bakanlığından (Zirai Mücadele Genel Müdürlüğü) ruhsat (kullanım izni) alması gereklidir. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Bunun için fiziksel ve kimyasal analizleri, kanserojen olup olmadıkları, kalıntı vb konuları dökümante edilip çok kapsamlı dosyalar bakanlığa verildikten sonra deneme yapmaya uygun bulunursa belirtilen ürün ve hedef hastalık ya da zararlı için iki farkı coğrafik alanda ve iki yılda konu uzmanlarınca biyolojik ekinliğini saptamak için tarla denemeleri yapılır. Bu denemeleri de zirai mücadele araştırma enstitülerindeki araştırıcılar yapar. Deneme sonuçlarını raporlayıp bakanlığa ruhsat verilmesini ya da verilmemesin önerirler. İtiraf etmeliyim ki zirai mücadele araştırma enstitüleri ilaca ilaç gibi bakma duyarlılığını göstermedikleri için, bu tür ruhsat amaçlı denemeleri her zaman yük ve angarya olarak gördüklerinden sürekli şikayetçi oldular. Bu şikayetler artınca bakanlık da ruhsat amaçlı ilaç denemelerini yapma yetkisini ilacın sahibi olan firmalarda çalışan ve deneme yapma uzmanlığı bakanlıkça sertifikalanmış olan araştırıcılara verdi. Bu durum hem enstitülerin hem de ziraat fakültelerindeki bitki koruma kürsüsü akademisyenlerince kabul edilemez bulundu ve tepkilere neden oldu; “Yoğurdum ekşi diyen olur mu ?” Adam kendi ilacına etkisiz der mi ? Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına !” ve daha nice benzer düşünceler…

İşte bu tartışma ortamında doçent olmak isteyen özel sektör (firmacı) araştırıcısı ve muhatap olduğu ilk soru “Yeni ruhsatlandırma sistemi hakkında ne düşünüyorsun ?”. Lütfen dikkat: “Cevap veren hesabı öder”. Bu sorudan şaşırdım mı ? Beklemiyordum ama tam bana göre bir konuyu açan soruydu ve söze “Sizce eski sistemle yeni sistem arasındaki fark ne ?” diye başlayıp “odak noktası”nı bulmaya çalıştım ve sonrası gerçekten “SSTC nin Temel Öğretisi” olan “Müşteri Responslarının Ele Alınması” becerisiyle devam etti (Bir önceki video 2 yi bu açıklama ile izlemenizi öneririm). Yarım saat sonra doçentlik cüppesini giymiş ve firmacı da olsam “doğru yoldan ayrılmayacağım sözünü” vermiştim.

Yazımın bu bölümüne de yine bir video ekliyorum. Bu videoda müşteri responlarının ele alınmasını göreceksiniz. Gerçek olgulara dayalı bir uygulama, bir öğrenilenleri pekiştirme, alıştırma çalışmasını paylaşıyorum. Buradaki kurumda (ABG) da CINOS sürecinde SSTC öğrenmesine katılmış olan Dr.MD, kurumun teknik müdürüdür. Şimdilerde genel müdür yardımcısıdır. Görselde paylaştığım kısımda “alıcı” rolünde olan CINOS kültürünü alarak transfer olmuş satışın bölge müdürü sayın RA dır ve itirazları vardır. Satıcı rolünde olan ise genç yaşta rahmetli olan ve benim gibi Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü (Ankara) kökenli olan sayın ED dır. ED nın satış destek çalışmalarından memnun değildir bölge müdürü RA. Çünkü satışa katkısı olduğuna inanmamaktadır. Ancak “dağ dağa küsmüş dağın haberi yok” misali ne alıcı itirazlarını net olarak ortaya koymakta ve ne de satıcı bu konuda alıcıyı ikna etme çabası içindedir. Halbuki çözüm basittir. Önemli olan “sormak > susmak > dinlemek > anlamak ve çözüm, öneri sunmaktır. Bütün mesele “soru sorma becerisi” ile “dinleme becerisi”ni etkinleşirmektir. Bunun için tek yapılacak şey sahip oldukları değerleri (yetkinlikleri) beceriye dönüştürmektir. Videoyu izleyince bunun ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz. >> (Video2)

SSTC den SSbyTC ( Eğitilmiş Yetkinlikle Özgün Tarz)

Yaşam Büfesi önünde başarılar self servis; her şey sizin ellerinizde… Siz yeter ki isteyin ! İsteyince, istediğiniz her şey olacak mı ? Olmayabilir. Ancak istemezseniz, istediklerinizin olmayacağı kesindir. Allah size, bize, hepimize çeşitli yetkinlikler vermiştir. Örneğin yürüme yetkinliği… Yürüme yetkinliğini eğitirseniz ne olur ? Dans edersiniz. Allah size, bize, hepimize duyma yetkinliği vermiş; duyma yetkinliğini eğitirseniz ne olur ? İyi bir dinleyici olursunuz. İster satıcı olun, ister bir ebeveyn ya da isterseniz genel müdür işin sırrı, başarının sırrı, iyi bir diyalog geliştirmenin sırrı iyi bir dinleyici olmakla başlar. Hayatta yaptığımız her şey ya doğrudan satıştır; ya da dolaylı olarak satışa destektir. Örneğin şu an yaptığım şey düşüncelerimi, deneyimlerimi ve SSTC e olan inancımı size satmaya daha doğrusu satın almanıza yardımcı olmaya çalışıyorum. Başarılı, yaratıcı, empatik satışçı nasıl olmalıdır ? sorusunun yanıtını “On Kural” içinde topluyorum ve “İyi bir dinleyici olmalıdır” kuralını ilk sıraya koyuyorum. Bir diğeri de “alıcının ihtiyacını karşılayan faydayı sunmak” kuralını da çok önemsiyorum. Bu nedenle yazıma eklediğim üçüncü videoda “İmam ve Seyis Öyküsü”nü özellikle paylaşıyorum. >> (Video3).

Bu video da; tohum sektöründe ilk sıralarda yer alan tümüyle yerli olan PLN çalışanlarıyla çıktığımız bir başka SSTC den bir kesit göreceksiniz. PLN’nin kurucu ortağı olan ve CINOS’un ilk evresinin kültürü içinde yetişen Dr.ÖY da 1992 yılında sevgili Alev Kutay’la birlikte gerçekleştirdiğimiz SSTC öğrenme yolculuğu içinde yer almıştı.

Gördüğünüz gibi; kendinizi sorgularsanız sahip olduğunuz değerlerin farkına varırsınız. İçinizdeki cevheri (RAW) ortaya çıkarmanıza yardımcı olacak üç temel soruyu Bilgi, Beceri ve İstek (Heves, Heyecan) için yapılandırabilirsiniz. Önemli olan kendinize dürüst yanıtlar vermektir. Farkındalığınızı geliştirirseniz daha fazla seçenek olduğunu görürsünüz; ufkunuz genişler ve daha doğru seçimler yaparsınız. Daha doğru seçimler daha iyi kararlar almanızı sağlar. Tüm bunlarla özgüveniniz yükselirken kendi içsel motivasyonunuzu bulursunuz. Böylece mükemmellik yolunda ilerlerken, dışarıdan eklenecek bir şeyden çok içerden çıkarılacak bir şeyler kalmadığında, safralardan kurtulduğunuzda, kendi stilinizi etkinleştirdiğinizde gelişmeleri göreceksiniz. Siz yeter ki isteyin; güç sizde. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü

(mustafa@copcu.com)