Yaşam Büfesinde “Yeşilin Kuklaları”

“…Padişah çok sevdiği eşeğinin suratsızlığına dayanamaz olmuş. Dört bir yöne haber salmış: “Her kim eşeğimi güldürürse ona bir kese altın vereceğim” demiş. Hacılar, hocalar, hokkabazlar, soytarılar, herkes eşeği güldürmek için uğraşmış. Hiç biri başarılı olamamış. Kimse eşeği güldürememiş. Temel gelmiş; “Ben güldürürüm” demiş. Padişahın inanası yokmuş. Yine de Temel’in de şansını denemesine izin vermiş. Temel “Beni eşekle bir çadıra sokun; beş dakika bekleyin. Kimse gelmesin, görmesin. Ben eşeği güldürürüm” demiş. Kabul etmişler. Temel eşekle birlikte çadıra girmiş. Beş dakika geçmiş geçmemiş; eşek kahkahalar atarak çadırdan çıkmış. Durmadan gülüyormuş. Gülerken ağnanıyormuş (*). Temel bir kese altını alıp evine dönmüş. Eşek günlerce gülmeyi sürdürmüş. Padişah eşeğin gülme sesinden daha fazla rahatsız olmuş. Bu kez “Eşeğimi kim susturursa bir kese ve hatta ağlatırsa iki kese altın vereceğim” diye yine haber salmış her yere. Yine gelmiş o beceriksiz hacılar, hocalar, baytarlar, soytarılar, hokkabazlar. Olmamış. Hiç biri eşeğin gülmesini durdurmamış. Haberi duyan Temel gelmiş; “Ben ağlatırım eşeği” demiş. “Yap bakalım” demiş padişah. Temel yine aynı şeyi istemiş: “Beni eşekle yine bir çadırda beş dakika yalnız bırakın” demiş. Temel’in dediğini yapmışlar. Beş dakika sonra eşek iki gözü iki çeşme ağlayarak dışarı çıkmış. Temel iki kese altını alıp köyüne dönmüş. Padişahın bu işe aklı ermemiş. Temel’i köyünden aldırmış ve “Söyle bakalım eşeği nasıl güldürdün; daha sonra nasıl ağlattın ?”. Temel anlatmış. Temel ne anlatmış ? Temel suratsız eşeği nasıl güldürmüş; durmadan gülen eşeği nasıl ağlatmış ?…”

Rahmetli Ahmet Kaya: Zeytin yaprağın yeşil,… aklın başına devşir; ne yeşili, ne siyahı (mor da desem olur); gözümde hep gözleri var (ışıltılı; yakamozlu, menevişli); Yeni Türkü: Yeşilmişik > herkes kendi dilinde konuşur; HAGEM’li mesajlar

Merhaba

Padişahın eşeğine döndü yaşamımız. Yeşil aşağı, yeşil yukarı, yeşil kaçıyor, yeşil cilve yapıyor… Yeşillendi yaşamımız. Suratımızdan düşen bin parça… Biz böyle mutsuz bir millet değildik. Ne oldu bize ? Yeşil çarptı hepimizi; yeşilimiz olsa da olmasa da. Biri gözlerime bak ekonominin ne demek olduğunu anlarsın diyor “ışıltılı gözlerle “. Öte yanda ekranlar HANSsızlarla dolu. Baktıkça ruhum kararıyor. Ne yüzlerde ne nur kaldı; ne gözlerde ışık. Sadece kimilerinde “ışıltı”. Yeşile takıldı aklım.

Kırk Yıllık Yeşillerim > Zeytin yaprağın yeşil lo dibinde kahve pişir..; aklın başına devşir. > (https://www.youtube.com/watch?v=i5mnNt9c24g)

On iki yıl önce emekli olurken kırk kere maşallahla yeşillendim. CINOS‘un üçüncü evresindeki üst düzey yöneticilik görevimin bonuslarıydı. Amerikan Hayat Sigortası (ALI) daki yatırımlarımın geri dönüşüyle beklenti dışı birikimlerim oluştu. Sigorta şirketi bireysel emeklilik gibi yapılan ek “bireysel kesintiler + kurumsal destekler” yurt dışında yeşillendirilmişti. Uzun süre yeşile el sürmem gerekmedi. Zaman içinde yarıya düşse de yeşillerim; kendi halinde kış uykusunda durdular bugüne dek. Yeşilin gelgitlerinde ne azaldılar ne çoğaldılar. Kimi zaman bu tembelliğimden ve ataletten kendime kızar oldum el oğlunun gözündeki ışıltıya bakınca. Gün geldi ışıltılar gökkuşağı gibi renklendi. Gökkuşağı oluşmazdan önce renklerin “ben senden önemliyim” savaşı vardı. Gün geldi yakamozlar oluştu bazen de menevişlendi (Moiré Deseni / Moiré etkisi düzenli hücrelerin birbiri üzerine denk gelmesi ve hareket etmesi sonucu meydana gelen optik yanılma) Menevişleme denince ben hep “menekşelendi sular menekşilendi” şarkısının sözleri gelir aklıma. Menekçe rengi ile menevişin renk cümbüşü aynı potada buluşur zihnimde. Menevişleme ne demek bilir misiniz ? Çeliğin çelik olurken ateşte kazandığı sertliğin renklenmesidir. Öte yandan; yere dökülmüş motor yağı birikintisi üzerinde güneş ışığının tayflarıdır. Beyazın yedi renge ayrıştığı ve mordan kızıla uzanan ayrımda sıra hiç bozulmaz. Mavi ile sarının karması olan (anası at babası eşek olan katır gibi) yeşilin serüveninde hep aynı oyun oynanıyor. İpler okyanus ötesinde…Düzen zaten bozuk, düzülen ise hep aynı. Toplu sekste düzmeyi umut ederken hep düzülünce Temel, ışıkları yakıp bağırıyor “Organize olalım arkadaşlar“. Olay ortada, ışıltılı gözler belli ve Temel hâla bağırıyor; ıssız adadaki aslan gibi (eşek aslanı nasıl bağırttı ?). Temel bağırdıkça sırtı sıvazlanıyor ve “Sen aslansın Temel” diyorlar.

  1. Işıltılı Gözlerde Kırmızı Işık (Dur gitme, gidemezsin, sen ellerin olamazsın) : Yeşil gözlerinden muhabbet kaptım / Diz çöküp önünde yıllarca taptım… Kızını dövmeyen dizini döver… (https://www.youtube.com/watch?v=zepgCZahDVc)

Son günlerde yeşilin bilinmeze yolculuklarına bakıyorum. Yeşilin üç macera içine sürüklendiğini görüyorum. Yeşili yeşillendirenlerin nasıl güldürdüklerini düşünüyorum. Birileri gülerken kimlerin neden ağladığını anlamaya çalışıyorum. Yeşilin üç farklı yollarda gelgitlerini anımsıyorum. Bunları gördüğüm halde düne kadar ataletime ve tembelliğime kızıyordum. Bugün yapmayı düşündüklerimi yapmadığım için seviniyorum.

Üç vakit kadar önce yeşil başına buyruk isyan adımlarını atmaya başladı. “Aman yeşilim, sen aslansın (ıssız adadaki eşekle birlikte olan aslan) yapma, etme, eyleme, dur ne olursun ?” sözleri fayda etmedi. Baktılar ki yeşil aldı başını gidiyor; durdurmaya çalıştılar. Çokamelli amellerle 128 i pazara sürdüler. Fayda etmedi. Bugün 128 in (7/128) ~%5 ile yeşili dizginleyenler neden 128 le bunu yapamadılar ? Kimlere, nasıl gitti 128 ? bilen yok (varsa da bileni bilen yok). Belli ki 128 i takmayan yeşil ya borç ödemeye gitti ya da bocu olan dostlara destek olmaya. Bugün ışıltılı gözlü bakanın dediği gibi “bireyseller“e gitseydi 128 in onda biri ile bile; yeşil bu denli başına buyruk olamazdı. Baktılar ki elde yok avuçta yok; dibine darı ekilmiş ambarın… O halde “koy g*tüne rahvan gisin” diyerek engelleme çabalarından vaz geçtiler. İlk yolculuğun maratonuna nefes yetmedi ve yeşil galip; yeşilliler kazançlı.

2. Işıltılı Gözlerde Yeşil Işık (Koy g*tüne rahvan gitsin): Yeşilin Ergenlik Serüveni (**): Yeşil giy yeşil kuşan yanay da yananay da / acep iflah olur mu senin aşkına düşen ( https://www.youtube.com/watch?v=qi51fqONtXQ)

İlk turda yeşil adım adım ilerledi. İlerleyişinde kamçının itmesi (push)mi yoksa havucun çekmesi (pull) mi önemliydi ? Gitti gidiyor, dur demeye kimsenin gücü yetmiyor. Yorgan gitti, kavga bitti. Yeşil özerkliği ilan edince otorite yön değiştirdi. Dikkati Nass’lı bir şekilde eski hikayeye çekti. Sebep ve sonuç arasında Einsteinlığa özendi (e=mc2) ve tek bilinmeyenli basit bir denklem kurdu (e=fx ). Sebeple (f) sonuç (e) arasındaki ilişkinin (korelasyon) kendince yadsınmaz düzeyini (regresyon) yeşili yok sayarak kanıtlamaya çalıştı. Hepimiz kobay olduk. Sonuç düşsün diye sebebi indirdikçe indirdi. Konu uzmanları “ağam, etme eyleme, aksi söz söyleme, derdime dert ekleme” deseler de dinlemedi. Bunu gören özgür yeşil her gün hızla yoluna devam etti. Ergenlik sınırının sonuna geldiğinde otoritenin bulutlarının aklı başına geldi. Tüm g*t kağıdı firmaları yabancıların olduğu için, kıçımızdaki pisliği yabancının kağıdıyla silmek zorunda kaldığımız için 40 liralık 32 parça (tekmili birden)rulonun fiyatı 120 liraya çıktı. Yumurta iki kat pahalandı; çünkü tavuk yemlerinin fiyatı üç kat arttı. Süt beş liradan on liraya çıktı. Buna rağmen inekçi hâla bağırdı. Çünkü şeker pancarı posası kalmayınca (pancar ekiminin sınırlandırılması), pamuk küspesi olmayınca ve soya küspesi ithal edilince, yeşil de ergenlik sınırını aşmak üzere olunca yandı gülüm keten helva (helvamızı karmaya hazırlanıyorlardı; Fatih Erkoç’un kulakları çınlasın: oynatmaya az kaldı doktorum nerde https://www.youtube.com/watch?v=rGwKNKHxHzI).). Öyle yıl, ay beklemedi yeşil. Bir hafta içinde ergenliğe girdi (13) ve hafta sonunda çıkmak (19) üzereyken üçüncü oyun devreye girdi. Meğer ne hünerler varmış kirli çıkıların ellerinde ? Yeni Türkü’nün “Yeşil”ini düşünüyorum gözlerim kapalı (... / Yeşil duydu mu uyurdu rüyasında / Her şey kendi dilince konuşur / Karanlık örtse de üstünü...) ya da “Yeşilmişik“i (https://www.youtube.com/watch?v=Xv1IuRgaH6g). Ne oldu ? Nasıl oldu da üçüncü adıma geçmeye karar verildi ?

3.Işıltılı Gözlerdeki Amber (***) : Entarisi yeşilli, ben kaybettim eşimi (https://www.youtube.com/watch?v=9M5gfGNERoA)

Baktı ki aklı evveller “saldım çayıra mevlam kayıra” olmuyor bu iş; 128 bitti, damat gitti ve nefes yetmedi. Bu hiper miktar yeşilin masumiyetiyle pazara girseydi; yeşil yerlerde sürünmez miydi? Böylece ışıltılı gözler avuçlarını oğuşturur muydu? Daha sonra inatlaşma süreci başladı. Sonuç inecek diye sebebi indirdik; olmadı. Belki yıllar sonra olacaktı ama beklemeye dayanma gücümüz yoktu. İlişkinin formülü tek bilinmeyenli bir denklem değildi. Bizim bildiğimiz sebep değişkenini indirirken beklediğimiz sonuç değişmediği gibi pusuda bekleyen yeşil ergenlik üst sınırını aşmak üzereydi. Bunu gören ışıltılı gözler bu kez bir başka sistemi (oyunu) devreye soktular. Bağımlı, Bağımsız derken bu kez yeşille mor arasında “Karşılıklı Bağımlılık” devreye girdi. Olmayan yeşile yeşillenmeye çalışmayın, moru morartmayacağımıza güvenin mesajı ağırlığını koydu. “Kazan-Kazan” durumu yaratıldı geçerli güncel koşulların elverdiği ölçüde. İlginç ! Hayret ! Yeşil ergenliğin üst sınırından dönüp alt sınırın bile altına indi. Nasıl oldu da 128 in yapamadığını, küçük bir tomar yeşil 7/128 (~%5) ile bunu becerdi. Bu ne biçim bir iştir ? Gecenin karanlığında ne keramet vardı ? Gel de üç evre (serbest çıkış > zirveye çıkış > dibe vuruş) nin dinamiklerini anla ! Bu iş beni aşar. Bunu bilse bilse Durmuş bilir; onu da tek adam döver…

Zirve ve Dip (Roller-coaster)

Baş aktör yeşildir. Yeşile tutkulu olanlardır. Yeşil Üsküdar’a geçmek için gereken attır. Yeşil eşeği Niğde’ye sürmeden önce Bor’un pazarında yer almaktır. Yeşil eşeğin aklına düşen karpuz kabuğudur. Tüm bu tutkulara ve baskın etkilere rağmen bir an için yeşili değil bizimkine (ona mor desem ayıp olur mu ?) bakalım. Yeşilin ilk serüveninde yemlenen onca yeşile rağmen yeşil durdurulamadı ve bizimki “roller-coaster (****)“ın düz sayılacak kısmında seyrini fazla adrenalin yaratmadan sürdürdü. Ne zaman ki yorgan gitti, kavga bitti; damat arazi oldu yeşil aldı başını gitti. Bizimkisi dibe vurdu. Ve üçüncü adımda dipten yükselişe geçti. Ne var ki henüz (hâla) istenen düzeye erişmedi. Peki erişebilecek mi ? Belki; ancak zor bir süreç. Çünkü ne değişti ? Benim için hiç bir şey…

Ne zaman ki …

Her üç adımda da yeşili (ve hatta moru) olanlar kazandı. Hatta insider nedir bilenler, bu tarakta bezi olanlar fevkaladenin fevkinde yeşillendiler. Akıl almaz bir süreç yaşandı. Sistem Disiplini eksik olan , HANSsızların yaban otları gibi çoğaldığı ülkelerde bu süreçler sadece sadece yeşili (ya da mor farketmez ama hepsinin temsilcisi olsun yeşil) olanları daha fazla yeşillendirme yolu. Ötesi değil bence. Madem 7/128 (~%5) ile bu denli vurucu etki yapılabiliyordu neden 128 i yitirdik. Bence 128 pazara inmedi. Ancak 7 nin son 1.7 si bile yetti; yeşili bir gecede satınca ergenliğin alt sınırının altına düşürmeye. Ancak bu değişimler sadece ve sadece bankalardaki yeşil ve arkadaşlarının değeriyle ilgili. Yeşilin adımlarıyla yumurta bir liradan iki liraya çıktı; şimdi indi mi ? Hayır. Bankalardaki yeşil ya da mor varlıklar (!) için alınan bu koruma önlemlerinin yaşamın temel taşlarına şimdilik hiç bir etkisi yok. Örneğin yeşil üst sınırdan alt sınıra indiyse ergenlik serüveninde Tarım bakanı gübreyi ucuzlattı mı ? Yem ucuzladı mı ? Ucuzlamazsa buğday üretimi rahatlar mı ? Unun fiyatı on liranın altına iner mi ? İnmezse fırında ekmek nasıl ucuzlayacak ? Süt ucuzlayacak mı ? Bunlar ucuzlamazsa Tarım Bakanı bunlar yerine S400 lerden söz ederse, sorumlulukların gereğini kim, nasıl yapacak ? Bunlar olmazsa akaryakıt hala on bir liranın üstünde devam ederse ne değişecek, üretim ve tüketim hattında…

Sözün özü; yeşil göz kırmızı ışığa rağmen yeşillenirken kendi başına, ardından yeşil ışıkla ışıldayan gözlerle füze gibi yükselirken ve sarı ışıkta çarpım tablosunda “far ışığına yakalanmış tavşan” gibi çarpılan yine biz olduk. Kuşkuların temelinde “yeşil gittiği yeri unutmaz !” sözü var. Öyle ya da böyle, “Ne yeşili ne siyahı, gözümde hep gözlerin var…” (https://www.youtube.com/watch?v=NEJsj6R9-Yg)

Yeni bir yıl arifesinde yeşille yeşillenirken umutsuzluk girdabına giren günlük yaşamın değirmen taşında çarpıla çarpıla öğütülüyoruz. Güldürse de Temel, ağlatsa da kese ile altını alan biz değiliz. İyi olur inşallah…

Öykücü


(*) Ağnanmak: At, eşek ve kömüş (camız, manda) gibi bazı hayvanların, yere yatmak suretiyle toz ve çamurun içinde yuvarlanmalarına verilen isimdir

(**) Ergenlik Serüveni: İngilizce ergenlik 13 de başlıyor ve yedi yıl içinde19 a kadar sürüyor sözcüklerin benzer takılarında (thirteen > nineteen) Buna rağmen yasal sınır 18 de bitiyor ve hatta ebeveyn rızası ile 16 bile üst sınır olabiliyor.

(***) Amber: Balinaların karnından elde edilenden tut da Marmaris’in en değerli ağacı olan Sığla (Günlük; Liquidamber orientalis) ya kadar değişen bir alanda adı geçiyor amberin. Nice’den Monte Carlo’ya giderken mola verdiğimiz “Eze Köyü” nde bizim iki ürünümüze düzülen övgüye hayran kaldım: Isparta’nın gülü, Marmaris’in Günlük’ü… Burada ifade etmeye çalıştığım trafik ışıklarındaki “sarı”. Amacım da duruyorsan yürümeye; yürüyorsan durmaya “hazır ol”. Alert durumda ol. Kritik bir yerdesin; dikkatli olan. Kapısının önündeki ayakkabısına söz söyleyene de ayakkabıların sahibine de boş ver. Aklını kullan.

(****) Roller-coaster: Luna Park Treni dense de eğitimlerde ayrı bir metaforik anlamı vardır. Dibe vurmadan çıkamazsın (köftemi yiyemezsin, pijamamı giyemezsin) (https://en.wikipedia.org/wiki/Roller_coaster)