Yaşam Büfesinde “Vox populi”

“…Hikâyede Amerika Birleşik Devletleri “elektronik demokrasi”ye geçiş yapmıştır. Buna göre Multivac isimli bir bilgisayar tüm nüfusu temsil edecek tek bir kişiyi seçer. Seçilmiş kişi Norman Muller herkes adına tek bir oy kullanacak ve oy verdiği isim seçimi kazanacaktır. İstatistik bilimi açısından son derece yerinde bir fantezi! Mükemmel bir örneklem yapıldığında halkın seçim sonucunu sıfır hata ile tahmin etmek neden mümkün olmasın? Ya da ortalama kişiyi bulmak ve onun tüm halk adına başkanı seçmesini sağlamak? Gerçekten de ilginç bir düşünce deneyi… Ortak akıl, ortak beğeni ya da ortalama olan, gerçekten her durumda en iyi belirleyici olabilir mi? Bu konuyla bağlantılı olabilecek bir örnek “Kasparov Dünya’ya Karşı” maçı. 1999 yılında internet üzerinden yapılan satranç karşılaşmasına 75 ülkeden 50.000 kişi katılmış. Her bir hamlenin çoğunluğun oyu ile yapıldığı maçı büyük satranç ustası Garry Kasparov 62. hamlede kazanmış. Ortak akıl yaratıcılık gerektiren bir iş karşısında kolay kolay başarılı olamıyor sanırım. Bu da sağduyuya çok da aykırı değil…”

 


Nezuş ve Musto Dede için Şubat Bereketi; Duru ile başlayan Barış ve Eren’le renklenen Çeşme kahvaltıları ve Köy Enstitüleri Öğretilerini Aktarma Gayreti

Merhaba

Gökyüzü karardı. Bulutlar yüksekte ve homojen bir grilik baskın. Yağmur ara sıra nazlı nazlı yağdı. Jandarmaya dert anlatma korkusu nedeniyle yürüyüşü evin önünde yaptık. Düne göre daha az ayazdı hava öğleye kadar. İstanbul için dikkat çekilen “Tulpar“ın korkutucu etkisi henüz Germiyan Yalısına ulaşmadı (derken bir de baktım ki akşam üzeri çöp dökmeye giderken sis ovaya inmiş; çiseleyen yağmur kar soğuğuna dönmüş ve beklenen ayaz gelmeye başlamış. Allah yakacağı olmayanların yardımcısı olsun). İklim normal akışını sürdürürken biz de 14 Şubat öncesinin bereketi ile şükür ve şükran doluyuz. Önce on günlük “Durulu Günler“imiz oldu. “ABİDE“mizin en küçük Copcu’su olan Duru’nun sömestr tatilini yanımızda geçirmesinin hazzı ile keyiflendik. Oyun oynadık; ders çalıştık. Sokak çocukluğunu yaşadık. Kek yaptık, triliçe yaptık ve Köy Enstitülerinin ana mesajıyla yoğrulduk: Öğrenirken üretmek, üretirken eğitmek.

Ardından “ABİDE“mizin ilk erkek bireyi olan Barış’ın veda ziyaretinden keyif aldık. Birlikte yaptığımız kahvaltının yan ürünlerinden haz duyduk. Hollanda’da başlayan “Uluslararası İlişkiler” öğrenme yolculuğunun ilk yılının deneyimleriyle ustalaşıyoruz derken korona mecburiyetçiliği ile yurda dönüşün üstünden neredeyse bir yıl geçmiş. Ne kadar hızlı geçiyor zaman. Oturma iznini yitirip yeni baştan başlamamak için Hollanda’ya gitmesi gerekiyordu ve bugün, şu an havaalanında uçuş zamanını bekliyor Barış. Salimen gidiş ve dönüşünü bekliyoruz şükür ve şükran dolu dualarımızla ve inşallah Hollanda’da geçecek bu iki haftalık süreyi aynı zamanda bir tatil keyfi ile geçirir Barış.  ABİDE’mizin ikinci erkek bireyi Eren’in ana babasıyla dün yanımızda oluşu da ayrı bir keyif nedenimiz oldu. Daha ne ister insan ! Bugün meslektaşım İlhan’a “Geribildirim şampiyonların sabah kahvaltısıdır” mesajını paylaştım bir diyalogun anımsattıklarının ardılı olarak. Dün ise Erengillerin gelişleri kahvaltımızın ödülüydü. Tüm bunlar bizim için “Şubat Bereketi“…

Geçen gün TRT Belgesel’de “Kalabalıkların Bilgeliği” konulu bir anlatımı ucundan kenarından kulak misafiri oldum. Konu ilgimi çekti. Defterime (2021 de ajanda değilse de “diary (günlük)“) not düştüm. Konuyu “Ortak Akıl” ya da “Ortak Beğeni” veya “Ortalama” olarak demokrasi açısından düşünmeye başladım. Şekillenen düşüncelerimi “Analitik Düşünme Formasyonu” içinde “Çapraz Kontrol” testi ile sınamak istedim. Daha sonra güncel uzay macerası açısından özelleştirmeye çalıştım. Örneğin “Türkiye 2023 de uzaya, aya gideceğimize inanıyor mu ?” sorusunun doğru yanıtı nasıl bulunur diye düşündüm. Bu düşünce beni “İstatistik Bilimi“ndeki iki kavrama götürdü: Populasyon ve Örnek

Türkiye uzaya gideceğimize ne kadar inanıyor ?” sözünün doğru yanıtı için 82 milyona sormak gerekir. İşte bu 82 milyon sorunun hedef kitlesi olan “populasyon“dur. Buna olanak var mıdır ? Yoktur. O halde örnekleme yapıp örnek üzerinde yargıya varmak tek yoldur. Ancak örnek nasıl olmalıdır; ne kadar olmalıdır ? sorusuna gerçekten iyi niyetle bakıyorsanız “Tartılı Örnekleme” ve “Ağırlıklı Ortalama” ile örnekleme yapmada dürüst olmalısınız. Diyelim ki olanaklarınız yüz bin kişi ile çalışma yapmaya uygundur. Bu durumda demografik yapıya (yaş durumu, cinsiyet durumu) göre örnekleme yapmalısınız. Coğrafik yapıya (Ege, Marmara, İstanbul, Diyarbakır, vb) uygun orantı ile örnekleme yapmalısınız. Kültürel yapıya, öğrenim durumuna göre, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak gibi etnik yapıya orantılanmış sayılarla örnekleme yapmalısınız. Sonuçta “evet” ve “hayır“ları ağırlıklı ortalama ile değerlendirmelisiniz. Yine de hata payı olmayacak mı, örnekten populasyona enterpolasyonla erişirken ? İşte “Kalabalıkların Bilgeliği” konusunda bunun ötesinde dikkat edilmesi gereken noktalar da var.

“İçinde bulunduğumuz demokratik zamanlarda, halkın kararlarının doğruluğu ve güvenilirliğini araştıran herhangi bir çalışma ilgi çekici olacaktır” diye başlayan yazısında Francis Galton,  1906 yılında İngiltere Plymouth’da bir çiftçi festivalinde tanık olduğu bir yarışmadan söz eder. Ortaya bir öküz konulur. Kesildikten ve derisi yüzüldükten sonra kaç kilogram et çıkacağı sorulur katılımcılara. Sekiz yüz civarında çiftçi tahminlerini bir kağıda yazar. En yakın tahminde bulunanlar ödül kazanacaklardır. Aynı zamanda uzmanlardan yani kasaplardan oluşan bir grup da tahminde bulunur. Galton, bu tahminlerin yazıldığı kağıtları toplar ve yapılan tahminlerin ortalamasının gerçek sonuca inanılmaz bir kesinlikle yakın olduğunu hesaplar (Tahminlerin ortalaması 538,65 kg iken öküz 539 kg gelmiş ve en iyi tahmin bile bu değerlere yakın olmamıştır)…”

Buna inanırsak bugün güdümlü anketlerle aya dört şeritli yol yapmaya, 2023 de aya sert inmeye inanan “halkın sözü hakkın sesi (Vox populi vox dei)” dir diyerek, aklımıza yatmasa da biz de mi inanacağız ? Yok artık ! Bu konuda aklıma takılanları “Analitik Düşünce Formasyonu” ile irdelemek için Murat Gülsoy (1967 / Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi Müdürü) ve Şant Manukyan (1975; İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi; Bitcoin ustası; Kitlelerin Bilgeliği ve Çılgınlığı)’ın makalelerine göz attım ve …

Galton’un bahsettiği doğru koşullar grubun yapısına bağlıdır. Buna göre 4 temel özellik bulunması gerekir:

  • Fikirlerde çeşitlilik ve konu ile ilgili özel detaylı bilgi gerekir
  • Bağımsızlık/özgünlük. Kişilerin fikirleri etraftan etkilenmemelidir
  • Decentralizaton; kişiler uzmanlaşabilmeli ve yerel bilgiye erişimi olmalıdır.
  • Toplanma (Aggregation) yani kişisel görüşlerin bazı mekanizmalarla kolektif bir karara dönüşmesi sağlanmalıdır

Bunların aksi 5 özellik ise kitle bilgeliğini bozar:

  • Kitle homojen bir yapıya sahipse (> sürü ve troller)
  • Kitle merkezi/hiyerarşik bir yapıya sahipse (> ben sizin babanızım ben ne dersem o olur; bakalım Kavala için rahipte olduğu gibi mi davranacak !)
  • Kitleler bölünmüşse, yani bir grubun elindeki bilgiye diğer bir grup ulaşamıyorsa (> bunca havuz medyası varken)
  • İmitasyon yani copy paste (> varsa ki istemediğin kadar)
  • Duygusallık yani grup baskısı, aidiyet (> varsa ki erk sahibi tüm kamusal güçlerde bile var hem de gizlenme gereği bile duymadan)
Bu durumda hiç zahmet edip “2023 de aya gider miyiz ?” sorusu için kaynak harcamayalım ve “don’t fuck my mind !” diye sabır sınavı sınırlarında aklımızı yitirmeyelim. Çare !
Çare; C13Plus’ın güzellikleriyle ilgi alanından çıkıp, etki alanında oyalanmadan odak noktasındaki doğru, güzel ve keyifli şeyleri görmeye çalışayım ve şükür ve şükranla yoluma devam edeyim. Hele bir de bugün “14 Şubat Sevgililer Günü” olduğuna göre 4H den 4L i etkinleştireyim: Akıl, yürek, emek ve sağlık dörtlüsünden yaşamak, sevmek, öğrenmek ve bir miras bırakmak için elimden geleni yapayım yaşam gölünün karşı kıyısı görünürken attığım kulaçlara güç katabilmek için“… Sağlık ve esenlik dileklerimle.
Öykücü