Yaşam Büfesinde “Çeşitliliğin Hükmü”

“…Einstein yanılıyordu. Hiç bir teori tek başına bize kılavuzluk edemez. Çeşitliliğin hükmü geçer burada. Geleceğe temelde yanıtlardan çok sorular yön verir. Yol boyunca daha az evrensel yanıtların ve daha çok soruların olduğu görülüyor. Bu yolculukta teknolojiden fazla medet ummayın. Bilgisayarlar çok fazla işe yaramaz; çünkü onlar bize sadece yanıtları veriyor. Herkesten daha hızlı, zekici daha fazla soru sorarsanız oyunda bir an için olsun öne geçersiniz. Bunun keyfini çıkarın ve saniyeler içinde yeni bir soru düşünün ve sonra bir yenisini…”

Delifişek Hacker

Merhaba

Mükemmel görünen bir pazar günü. Sahilde yürüyüş yaptım. Çok fazla değil; çünkü ben de artık durmam gerektiği yerdeki sinyalleri daha net alıyorum. Nezuş duramadı ve inadına yürüdü; Nâzım abi duramadı ve kendini yıpratacak inatla yürüdü; Ümit duramadı ve revize dizleriyle Kemalpaşa’da kimbilir nasıl inadına çalıştı ve… Üçü de bugün ağrılar içindeler. Nâzım abi dün İstanbul’da ameliyat oldu. Acil şifalar diliyorum. Ümit ve Nezuş artık “denizdeki yılana sarılacak kadar” ve hatta C13 ün sağlık sığınağı Mestgilli Eray’ı aşırı zorlayacak kadar çare arayışındalar. Onlara da geçmiş olsun ve ilk adımları beslenme rejimleri ile kilo vermek olmalı ki sonrasında belki PRP belki Kök Hücre ya da Balçova’nın termali bir fayda sağlasın. Bu arada ben de yürüyüşteki aşırılıktan sakınmalıyım. Zor mu ? değil. Sadece biraz daha disiplin ve inançla hatada ısrar etmemek için aklı etken kullanmak ve “dur” diyebilmek.

Dün de bir yazı yazdım. Yayımlamadım. Taslakta bıraktım. Daha sonra taslakta bıraktığım yazılarımı geriye doğru inceledim. Gördüm ki; son iki yıl içinde 26 yazım taslak olarak kalmış. Hatta kimilerine montaj filmler de eklemişim ve fakat yayımlamayı uygun görmemişim. Genellikle içeriğini günü birlik görüp sevmediğim için; çoklukla redakte ederim diye bekletirken güncelliğini yitirdiği için ve bazen de aşırılığa kaçıp da zararı olur diye ve hatta zararı olmasa da “ne faydası olacak ki ?” sorusuna yanıt vermediği için taslak kalmışlar. Şöyle bir bakınca;

Dün (16.02.2019) “ACATrio” başlıklı yazıma “Sonuna Kadar Delifişeklik” kitabının etkisi altında “…“…Eski, yeniye direnmeden meydanı terk etmez (151)…Delice akıllı; bilgi ağacının elmasından bir diş ısırınca (165)…” diye başlamışım. Yer yer yazının odağından sapmışım. Uzun süren telefonun etkisinde kalmışım ve empati yapmaya çalışırken zorlanmışım; anlamakta zorluk çekmişim. Ve işte bu duygularımı yansıtan yazıp da taslakta bıraktıklarımdan bir pasaj: “…İşte 2019 a başlayıp da bir ay geçmesine rağmen görüyorum ki genç yönetici aynı kısır döngüyü hâlâ aşamıyor. Tıpkı siyasette olduğu gibi “ne istediler de vermedik” sözünü gerçekleştirmek için geçen hafta bir benzerini ben biraz metazori olarak otorite dörtlüsüne kabul ettirdim. Buna rağmen genç yöneticinin dün yine hâlâ mutsuz olduğunu gördüm. Üstelik mutsuzluk girdabında gittikçe debeleniyor. Telefonda bir saate yakın kendisini dinledim. Empati kurmaya çalıştım. Kimi zaman sabır sınavı sınırlarına yaklaştım. Ancak kazanımların kıyaslanmasında ve koşullandırılmış varsayımlardan ve hiç bir somut örneğini yaşamadan sahip olduğu ön yargılardan sıyrılamadığını gördüm. Üzüldüm. Şubat ayı ortalandı ve enerjinin aktığı yerdeki üretkenlik kayıplarından ürktüm. İşi kolay değil. Kimileri kişisel, kimileri ön yargı, kimileri de hızlı kurumsallaşma gayretlerinin tepkileri ve sancıları. Biraz daha sabır gerekli. Buraya kadar olanların “ACA” ile bir ilgisi var mı ?...”

On gün önce (06.02.2019) “Çakıl Taşları” başlıklı yazım da taslakta kalmış. Yazımın girişine “Yanlamasına Düşünce” ve E.D.Bono ile D.Gökçe ilişkisindeki bir kısa öyküyü şu satırlarla almışım: “…Türkiye 1995 yılına sosyal, siyasi ve ekonomik alanların hemen tümünde, kargaşa içindeymiş, ümitsizmiş ve çözümsüzmüş gibi giriyor. Aynen tüccarın küçük kızı gibi. Ama çözüm var. Sadece farklı düşünmek ve bir şeyler yapmayı istemek gerekiyor…” ve günlük, anlık mutluluklarıma şöyle değinmişim: “…Dün Netgillerde Murat hocanın gönderdiği iki genç arkadaşımızla tanıştım Burak ve Kırgel’in gözleri önüne yerleştirilmiş bir masadaki yoğun iş başı eğitim gayretlerini kıvançla izlerken. Hemen sordum Mehmet ve Ali’ye “Netdirekt ne iş yapar ?” diye ve heyecandan titreyen bir sesle beklediğim yanıtı %100 doğrulukla aldım. Gurur duydum. Demek ki dedim…Helal olsun. Daha ne ister insan ?…”

Ve geçen yıl kasım ayı ortalarında da bir yazım taslak olarak kalmış (12.11.2018): Noktaları Birleştirmek. Yazımın giriş kısmı ordan burdan alıntılarla birkaç renkli olarak şöyleymiş:

“…Ben kendimi teknik danışman sanıyordum. Meğer ben satışçıymışım (SSTC: Soru Sorarak Tabiiki Canım/ 1987);…Rahmetli (!) S.Jobs “Aç kal, budala kal” derken ne demek istemişti ? (2006/ L1 den L4 e);… Churcill haklı mıydı ? (Ne kadar geriye bakarsan…); Beş yıl önce Netdirekt nasıl odaklanmıştı ? (Soruların Gücü ve Zirve & Festival); 3 Kasım’da İzmir’de ne oldu ve Aralık 2018 de İstanbul’da ne olacak ? (E4.0 Dönüşüm Yolculuğu) ve RAW mıyız ?…”

Şimdi o filmi bu yazıma ekleyeceğim ve hemen yayımlayıp filmin ne olduğunu ve güncel bir fayda, bir mesaj verip vermediğini görmeye çalışacağım. Gerekirse hemen silerim. Ekledim. Yayımladım. Filmi izledim ve kalmasını uygun gördüm. Çünkü içerdiği mesajlar her zaman, her koşulda ve her yerde geçerli. Hatta Londra sonrası MiniClip’li yeni “MAS/OMO” yapısı, sistemi ve çalışanları için bugün ve gelecek üç yıl için daha da fazla anlamlı.

Noktaları Birleştirmek ve Soruların Gücü; 1987 SSTC den, 2018 “E4.0 Dönüşüm Yolculuğu”na

Çeşme’nin en güzel mevsimi olan sonbaharda da bir yazım taslakta kalmış (21.10.2018). Yazıma “Sağın Üstünlüğü” başlığı atmışım ve şu girişi yapmışım:

“…Sağ ayağınla gireceksin bu kapıdan…Sağ elinle yaz; sağ elinle ye…Matematikte dört işlemin sağlaması var; sollaması yok…Sağdan sağdan git…Sağım solum sobe…Canın sağ olsun; sağlık olsun… Sağ omuzumdaki melek sevap yazıyor da…Sağ (right), doğru (right) ve hak (right) aynı sözcükken sol (left) neden terkedilmiş gibi bir şey…”Sağ duyu /Common sense” oluyor da sol salt mantık mı, duygudan tümüyle yoksun mu ? ve bu nedenle mi beynin sağ tarafı duygusallığın sahibi… “

Bohçamdan seçmeler diye bir de montaj filmim var. Onu da bir ekleyip göreyim bakayım kalabilir mi ?

“Bohçamdan Seçmeler (21.10.2018): SSTC (1987) den Paris Yoluyla (2005) Netdirekt’e (2018) Ustalık Yolculuğu

Bu ikisine bakınca şu söz aklıma düştü: Ayının bildiği kırk türkü kırkı da bal üstüne...Başka söze hacet var mı ? Belki azıcık da olsa “kırk kere söylersen olur” deyişine de hak vermek gerek.

Aralardakilere boş verip yazımın sonunu paylaşmak istiyorum”sağdan sayarak”

“…Çaresiz kaldığım zamanlarda gider bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa; ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturmaz onda. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki, taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir” demiş Jacob bey.

İşte “Başarı Formülümdeki 2P” budur. Bunun adı aynı zamanda “Kararlılık ve Azim” dir. Aklınla, yüreğin, emeğin ve sağlığınla (4H); kararlı olarak, disiplin içinde adanarak (3D) sürdürdüğün öğrenme ve ustalık yolculuklarını sabır ve sebatla, inat ve ısrarla (2P) yaparsan amacına, hedefine ulaşırsın. İşte o zaman “Başarı Öykülerini” şekillendiren “Özgün Tarzınla” yolculuğun keyfine varırsın; güçlü sesinle, güçlü adımlarınla iz bırakırsın; tıpkı bir “Mükemmel Satıcı” gibi fikirlerinin, önerilerinin, tekliflerinin kabullenilmesine ve desteklenmesine süreklilik, kalıcılık katarsın (10S). Benzer inanca Jim Amcanın dört metaforundan “Yumurta” ile de erişebilirsin. Kapının dışında, yolun kenarında, kaldırımın üstünde, herkesin gözü önünde bir yumurta durur. Kimsenin dikkatini çekmez. Bir gün yumurta kırılır ve içinden bir civciv çıkar ve herkes bağırmaya başlar: “Mucize” diye. Aslında o mucizenin oluşumu yumurtanın kırıldığı, çatladığı an değildir. Yumurtanın içinde civciv üç hafta canlılık kazanmak, yeryüzüne çıkmak için gelişmiştir. Bu nedenle ister taşın kırılması, ister değirmenin öğütmesi, isterse tünelin ucundaki ışık hemen hepsinin “sağ duyu” ile ifadesi: “gün doğmadan neler doğar” dır. Daha Türkçesi ile “Kuluçka Dönemi” diğer bir deyişle kurtuluş için, yeniden doğuş için, uygun çevre koşulları ve sabır, sebat, inat, ısrar gerek. Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşle, Gandhi’den bir gün ve 50 km daha fazla yürümekle öğünmek değil, devamını getirmek gerek. Nerde sende o yürek ! İşte son iki cümlede yine devreler karıştı. İyi olur inşallah !

Sağ salim, sağ duyu ile sağdan sayarak aydınlık yollarda sağlıkla yolunuz açık ve aydınlık olsun...”

Eklediğim iki film esasında duplikasyon görüntüsünde ve taslakta kalmış yazılarım da pek çokmuş. Bu nedenle 17.06.2017 nin olumsuz algılarında “Midas Dokunuşu” başlıklı taslak yazımdan bir alıntı ile bitirsem iyi olacak. Yoksa arabın yalellisine dönecek (belki de döndü bile).

Yaşam Büfesinde “Midas Dokunuşu” (17.06.2018)

Üç gün önce İrem ve Duru’nun gösterilerini izlemek için İzmir’e gittik. Günün sonunda iftarımızı Barış’ın da katılımıyla köftecide yaptık; açtık. Gösteri sonrasıyla iftar arasında bir saatlik boşluk vardı. D&R’a girdim; kitaplara baktım. Orijinali sekiz yıl önce Amerika’da, Türkçesi de ülkemizde geçen yıl beşinci baskısını yapmış olan bir kitabın sayfalarını uzunca bir süre karıştırdım. Çoğu zaman adına, yazarına ve arka kapakta verilen kimi mesajlara göre seçerek kitap alırım. Bu kez bu üç kriter de bu kitap için anlamlı değildi. Yine de aldım. Neden ? Kitabın içindeki 3E, 3D, 3A ve 4H gibi sembolleri sevdim. Öğrenme Konisini sevdim. Bu koninin ilk üç basamağını SSTC Öğrenme Yolculuklarında kullandığımız için geliştirilmiş olan bu modeli sevdim. “Midas Dokunuşu“nu anlatan “Tanrı ve Altın” yaklaşımlı mesaj vermeyi sevdim. Bir de yazımın girişine bir kısmını aldığım, yaşlı rahip ile genç rahibin öğretme usullerini vurgulamak için İncil’den (Matta) alıntı hikayedeki diyalog geliştirmeyi sevdim.

Kitabın iki yazarı var. İkisi de emlak piyasasının önde gelenleri. Biri şimdi ABD Başkanı ve aynı gün Katar’ın komşusunda kılıç kalkan dansı yapıp yüzmilyar dolarlık silah satıp Katar’ı korkutan ve hemen ardından da Katar’a onikimilyar dolarlık uçak satışı yapacak kadar düzenbaz oyuncu… Kitabı okursanız gözüne giren (ya da sokulan) bambaşka bir DOT Bey görürsünüz. Ortak yazar Kiyosaki Beyin yaşam öyküsü de DOT Amcaya benzer. Bugün bizim yerli DOT Benzeri amcamızın her ne kadar geçmişinde, şimdiki kadar kazandıran öyle başarılı iş deneyimleri yoksa da bugün DOTER İkilisi eylem ya da söylemle birbirlerinin aynısıdır. Bizler de efendinin verdiği bir, iki ve beş yetenekle avunan ilgi alanlarından etki alanlarına dönemeyen “etkisiz eleman” benzeri yaşamlarımızda kabuğuna çekilen izleyicileriz. Bir de arada bir ayağa kalkan “Adalet” arayan yerli Diyojenoidimiz var. Allah selamet versin; inşallah kümülatif etkilerle yolu etkin ve sağlıklı olarak tamamlar da bir umut yeşerir salon efendilerine karşı. Rahmetli Prof. Karaca ile Prof.Sönmez hocalarım arasındaki farkı anımsadım.

Dün MUDİ Dörtlüsü olarak “Ön Çalışma Raporu Sunumu” çerçeveli yararlı iki saat geçirdim. Yararı neydi ? Öğrendiklerimden fayda üretecek sonraki adımları oluşturmanın alt yapısını kurmuş olmaktı. Diğer üçünü izleyip de görüşlerimi, düşüncelerimi “Cross Check / Çapraz Kontrol” süzgecinden geçirebilmiş olmaktı. İkna için yaşanan süreci izlemek de güzeldi. Yaşlı kızgın adamla, genç sakin adam arasındaki farkı “Self Style/Özgün Tarz” kavramı altında görebilmek güzeldi. Bu farkı sorgulayarak kıyaslama yapmanın test sonucu da güzeldi. Böylece “Midas Dokunuşu”nu okuyan aklımı tee uzaklardaki “İlgi Alanı”ndan çıkarıp hemen burnumun dibindeki “Etki Alanı”ma ve hatta “Odak Noktası”na yoğunlaştırmak da güzeldi.

DOTER İkilisinin ithal olan ve kariyer yolculuğunda güzel okullar olan DOT Amcanın “Odaklanma (Focus)” ile ilgili çok güzel bir akrostişi de vardı. Onu da sevdim:

F (Follow)        Takip et

O (One)             Bir

C (Course)        Rota

U (Until)          Kadar

S (Successful) Başarılı

Başarılı oluncaya kadar bir rotayı takip et” diyor DOT Amca. Ben de yıllardır “Başarı Formülüm” deki “3D” ile “Kararlılık, Disiplin ve Adanmışlığı” bu cümle için kullanıyorum.

Türkçesiyle “Dilek / Dürtü / Disiplin” , “3D” olarak aynı şeyleri söylüyor. Bunu destekleyen bu kez İngilizcesiyle “3A” nın “Ambition / Ability / Attitude” yani “Tutku/Yetenek/Tutum” da aynı rotadaki gayretleri anlatıyor. Hemen ardından “3E” ile “Education / Experience / Execution ” yani “Eğitim / Deneyim / Uygulama” da bize “Bilmek, yapabilmektir” in üç bacağını gösteriyor.  Bütün bunları yaparken mutlu ol, içine mizah kat, tevazuyu unutma ve yaptığından, kendinden onur duy derken de alın size “4H” ( Happiness / Humor / Humility / Honour).

Mükemmellik, eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak bir şey kalmadığında oluşur” muş. Tıpkı mermerin içindeki meleği, fazlalıkları aldıktan sonra ortaya çıkarmak gibi…Şimdi gelelim “Tanrı ve Altın” benzetmesindeki mesaja. Şimdi yapacağım açıklama gerçekten kitabın yazarlarının düşüncelerini yansıtıyor mu yoksa editörün hüneriyle araya sıkıştırılmış bir mesaj mı ? bilmiyorum. Denilen şu ki; Tanrı (GOD) ile Altın (GOLD) arasındaki tek fark “L” harfidir. “L” olmazsa altın Tanrı’ya dönüşecektir (demese de yazarlar) ve dokunduklarınız daha bir değer kazanacaktır. Şu halde “L” yi atmalı. Hangi “L”ler atılmalı ? Yağmacılığı (Looter), Yalancılığı (Liar) Alçak liderliği (Lousy) ve kaybeden olmayı (Loser) karakterinden silip atarsan, yok edebilirsen dokunduklarını altına çeviren “Midas Dokunuşu“na erişebilirsin diyor DOT Amca. Bu tee okyanus ötesinin mantığı ki Katar’a katar katar dert katarken, silahları ve uçakları satarken hangi “L” leri çıkarıyordu acaba…

Gelelim DOTER İkilisinin yerli olan bitiş parçasına… Yerliliğinden şüphem var. Bence o da aynı yolun yolcusu ve su katılmamış yerli değil. Yalan dersen en alâsından tam bir “Liar Ustası“. Allah için “Looter” konusunda da hiç kimse eline su dökemez. Lousy için görünen köy kılavuz ister mi ? Her türlü “L” var ve hatta Türkçesiyle bile. Buna rağmen dokundukları altına dönüşüyorsa DOTER İkilisi arasında sanırım ortak nokta “yalanan parmak“tır.

“Güçlü inanca sahip olan insanların ayaklarının daha sağlam yere bastığını ve daha üretken olduğunu fark etmişimdir” diye söze başlayan DOTER’in Amerikalı başlangıç bölümü “Yok edilemeyen bir amaç algısında sahiptirler ve kolay kolay cesaretlerini kırmak mümkün değildir” diye sürdürürken DOT Amca beşinci sezonu yapılmayan ve bizi merakta bırakan Tyrant’ın doktorunu anımsadım. Sözde babasının ve kardeşinin diktasını yıkmak, ülkeyi düze çıkarmak için iş başına geçen Bay Bary’nin yaptıkları diktanın ötesinde, Lawrence’e bile aşan dudak uçuklatan eylemlerle, sözde düzeltici önlemlerle ülkesini kana bulamıştı. O diziye baktıkça ülkemdeki benzer olasılıkları düşünüp kahroldum.

Mayısın 23 ünden düne kadar adına “SMTP” dediğim bir “Danışmanlık, Liderlik ve Eğitim” konulu bir paketin ön çalışmasını tamamlayıp raporunu sunduk MUNC ikilisi olarak. “Kaymakamlık etmek” müşterinin (alıcının) rolüdür, görevidir düşüncem dün aynen yaşandı. Aferin UN a ki direnci sabırla kırmak için SSTC nin tüm öğretilerini etkili olarak kullandı. Bakalım ID ikilisi arasında (I bize dönük; D ise HB a dönük) nasıl bir görüşme yaşanacak ve gelecek hafta sonuna kadar “P’li Eğitmen UN” a olumlu bir haber gelecek mi ? Her şey nasip meselesi (kuşkusuz sen elinden gelenin ötesinde bir gayret göstermelisin)…

DOT Amcanın annesinin öğüdü aslında Amerikan Dolarının üzerindeki yazının bir başka anlatım şekli “Allah’a inan ve kendine karşı dürüst” ol dermiş annesi… Seksenli yılların ortasında CINOS’un ilk evresine katıldığımda gördüğüm duvar yazısını da unutamam: “Honesty, is the best policy / Dürüstlük en iyi politikadır”. Çok güzel de bunu yapan bugün kazanan olmuyor ki. Mal meydanda…Ne at kaldı ortada ne de Bor’a gitmek için eşek. Elinde tek sözcüklü bir pankart hadi bakalım İstanbul’a doğru tabana kuvvet. İyi olur inşallah…

Atlı, eşekli ya da tabana kuvvet çarıklı tüm yolculuklarınız hep aydınlık yollarda sürsün. Sağlıcakla kalın.

Öykücü

ve 17.02.2019, Bugün, sözün özü; “hayat her an gülümser ona içten gülene, mutlu olmak zor değil olmasını bilene”. Her şeye rağmen…

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

Öykücü

ve Ocak 2018 e nasıl bir misyon çizerek başlamıştım ? Aralık ayının ikinci yarısında genç meslektaşlarımızı ağırlamıştık ve bugün (17.02.2019) yine KMYO’dan iki genç arkadaşımızı daha Netgillerin çatısı altına aldık. Onlarla birlikte, onları öğrenirken üretmek ve üretirken eğitmek devir daiminde keyifli öğrenmeler yapacağız. Ki bu arada tekniğin içinde adım adım ilerlemekte olan hanım arkadaşlarımız da bu öğrenmeden nasiplerini alacaklardır. Teşekkürler Burak ve Kırgel. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.