Yaşam Büfesinde “Ketenpere”

“…Tehlikelerle çevrilmişiz… Yabancı tehlikesi vardır; çalışıyorlar. Şeriatçılar tehlikesi vardır; çalışıyorlar. Hilafet, saltanat tehlikesi vardır; çalışıyorlar… Hırsızlar, çapulcular vardır; çalışıyorlar… İdealist arzulara uymayan şeyler, yerinde olmayan bazı işler, bazı hareketler bulunabilir. Türk milleti hesabına paylaşmayacağımız hiçbir şey yoktur. Her şey milletindir. Eksiklikleri ayrılıkla değil, birbirimizi eleştire eleştire birlikte, el birliği ile yoluna koyabiliriz. Mutlaka birleşeceğiz… Biz tarihin kaydedebildiği en büyük bir davanın bayrağı altında toplanmış Tük ihtilalcileriyiz, o kadar (MEB/13.08.1931)…”

 

Johari Penceresinde DANS edebilmek için “Dinle, anla, sor” gayretinde MACE İkilisi

Merhaba

Yazımın girişindeki mavili anlatım, Soner Bey’in kitabının son satırları ve Mahmut Esat Bozkurt’un Anadolu Gazetesinde 13.08.1931 günü yazdıklarından. “Saklı Seçilmişler“i keyifle okuyup; bitirdim. Bazen öfke duydum; bazen kitabı elimden bırakıp kuşku içinde gel/gitler yaşadım. Filmin sonunu bilmesem, Mel beyin sonunda haklı çıktığını hatırlamasam kitabı okurken Mel Gibson’ın “Komplo Teorisi“ne benzettim okurken resmin bütününden koptuğum anlarda. Kitabı yarıladığımda bile yapılanları, evrensel eylemleri “para hırsı”ndan ötede göremedi aklım; yüreğim Soner bey tarafını tutup zorlasa da.

Rockgillerin adını Ulucak/Menemen Zirai Araştırma Enstitüsü (ilk ismi FAO Introduksiyon Merkezi olarak aklımda kalmış) ile duymuştum (Altmışlı, yetmişli yıllar). Önceleri meslektaşım Ayla (ki kardeşi Erol İzmir Atatürk Lisesinden sınıf arkadaşımdı) ve sonraları fakülte sınıf arkadaşım Çetin’ile özdeşleşerek çalışmalarının “Gen Toplama” olarak anılarımda yerini almıştı. Bu gayret bize pek fazla önemli görünmezdi. Dağ başında sahipsiz ve potansiyel değerine göre fayda üretmeden duran kaynakların birilerinin (!) eliyle tarıma kazandırılması bize kutsal bir görev olarak görünürdü. İşte bu çalışmaların finansörü olan Rockgiller, daha sonra Zirai Araştırma / Zirai Mücadele Araştırma Enstitüleri, ortak çalışması olan “Buğday Projesi”nde bizi de aktif olarak işin içine sokmuştu. Meslektaşımız Dr.Maksut Selçuk’un rehberliğinde ben ve Öğüt, bazen rahmetli Coşkun ve Ayhan düzenli bölge turlarına çıkardık kış sonu-yaz başı arasındaki sürede. Sabahın erken saatlerinde buğday tarlalarına girdiğimizde çiğden ıslanırdı pantolonlarımız ve bazen korusun diye paçalarımızdan içeri gazete kağıtları soktuğumuz olurdu. Hele Maksut bey sabahları o kadar erken kalkardı ki köy kahvesinde sabah namazı için ezanı bekleyen köylülerle günün ilk çayını içerdi. Anlamakta zorluk çektiğimiz şey; tüm bu zor çalışmaların zahmetine birlikte katlanırken bu projenin yurt dışı seyahati gibi olanaklarından hep onlar yararlanırdı. Onlar tohuma tohum gibi bakmasını biliyorlardı; biz ise sorumluluğumuz olan kimyasallara ilaç gibi bakmasını bir türlü öğrenemiyorduk. Bu nedenle bir süre sonra tohum ve tohum çalışmaları ilerlerken, tarımsal kimyasal savaşım ve ilaç konusu baş aşağı gitmeye başladı. Hele bir de “ruhsatlandırma” gibi temel konu kamudan alınıp da özel sektörün kendisine verilince yandı gülüm keten helva. Daha sonra toparlama girişimleri oldu ise de bir kere “ketenpere“ye getirilmiştik. Soner beyin kitabı da bana baştan sonra “ketenpere” sözcüğünü hissettirdi. Bir an için Soner beye tümden inanıp aynı görüşlere katılacak olursam kitabın hangi bölümüne odaklanırım diye düşünmeye başladım ?

Yaratıcı Yıkım ” ve “Çekidüzen Vermek” gibi bölüm başlıklarında odaklanıp kaldım. “Hadi be ! Deme yahu ! Gerçekten mi ?” demekten kendimi alamadım. Avustralya (Melbourne) lı Dr.F.Emery’in “Gelecek 30 yıl: Konsept, Metot ve Antipati” başlıklı 1967 ve 1975 yılı makalelerinden “Gelişmenin 3 Aşaması” nı nedense sevdi aklım (http://oa.anu.edu.au/obituary/emery-frederick-edmund-fred-354):

1.Birinci aşama (Demoralisation): Moral değerlerini yitirme;

2.İkinci aşama (Segmentation): Zihnî bölünme: Kişiyi zihninde ulus devlet görüşünden koparma ve cemaat benzeri bir yaşama özendirme

3.Üçüncü aşama (Diassociation): Zihnî Ayrıştırma: Kişi fantezilerle gerçekleri birbirine karıştırır ve birey “toplumsal ünite” haline, bir anlamda robotlaşmış birey haline gelir.

Uzun adamlı son yirmi yılda biz sanırım üçüncü aşamaya geldik ki “Cumhur Kıraathaneleri” ile bedava çay ve kekle keklenmeye, ketepenpereye tümden rıza göstermeyi tercih edeceğiz gibi görünüyor; incelikle ak ve karayı taşla birleştiremezsek 12 gün sonra.

Sözün özü; yoksulların GDO’lu ürünlerle yokolması (!), kaynakların koruma altına alınması ve dünya nüfusunu bir milyar ile sınırlı tutulması ve yapay zeka ile robotlaşmanın artırılması için dünyayı 147 şirkete ve hizmetçilerine hayat hakkı tanınması Rockgillerin ve Rothgillerin amacı, hedefi olarak görülüyor bay Soner’in yaklaşık beş yüz sayfalık anlatım gayretlerinin sonunda. İşte bu büyük resme bakınca ben “ketenpereye getiriliyoruz” görüşüne hak vermekten kendimi alamıyorum. Ne yapmalı da bu süreci durdurmalı ?

Sağlık ve esenlik dileklerimle şeker bayramınızı (zeytinyağlı yiyemem aman türküsü gibi Ramazan Bayramının adının Şeker Bayramı olması da mı aynı amacın bir yan ürünü mü ? ) kutluyorum.

Öykücü