Yaşam Büfesinde “Taş ve Heykeltraş”

“…Adam bir hafta yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra pazar sabahı kalktığında bütün bir haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarrak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti, onu bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Gözüne gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası ilişti. Önce dünya haritasını kesip küçük parçalara ayırdı ve oğluna “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim” dedi. Bir yandan da “Oh be ! Kurtuldum. En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez” diye düşündü. Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “Baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz” dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içinde kaldı ve nasıl yapabildiğini sordu. Çocuk “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti” dedi…”

 

Net And Net (NAN) 2012-2014 den seçmeler

Merhaba

Bu kadar basit; insan düzeldiğinde dünya düzelir. Buradaki insan öncelikle kendimiz. Kendime baktığımda “Acaba benim düzelme yolculuklarım ne zaman başlamıştı ?” diye bir soru düştü aklımın kıvrımlarına. Çeşme-Çatı-Çeyizlerime baktım ve 21 Mart 1991 tarihli ajandamın sayfasındaki bir fotoğraf ve bir de “Puting All Together (PAT)” sözleri dikkatimi çekti. Bu yazıyı ilk gördüğümde benim bile yüzüm kızarmıştı. Ben bunu o günlerde “Hep beraber koyalım” diye anlamıştım. İşte kendimi düzeltmezden önce “Hep beraber koyalım” olarak şekillenen algılarım, öğrenme ve ustalık yolculuğundan sonra “Sözün özü”ne benzer bir etki kazanmıştı. Nasıl hızlı düzelmiş miyim ? Yirmibeş yıl önce geceyle gündüzün eşit olduğu baharın ilk ekinoks (!) gününde yağışlı bir havada İstanbul’da ne işim vardı ?

CINOS’un ilk evresinde altıncı yılım dolmuştu. İki yıl önce Üniversite dışından doçent olmuştum. Otorite bundan pek hoşnut olmadı. Hatta kahve makinası başı sohbetinde (ki biz buna “informal feedback” diyoruz ki içten gelenlerin dile vurduğu etkisi iyi düşünülmesi gereken tavırlar olarak görüyoruz) “biz de mi sandıkları açıp kitapları çıkarsak da doçent olsak ?” deyişini anımsıyorum. Herneyse; mevzuyu dağıtmayalım. Onaltı Mart 1991 Cumartesi günü Çeşme’de piknik yapıp, iç sıkıntılarımla bir gün sonra İstanbul’a gittiğimi dün gibi canlı yaşıyorum. Soğuk bir gündü. Yeşilköy havalimanı yakınındaki Holiday Inn Oteli daha henüz yeni yapılıyordu ve eğitim oranın salonlarındaydı. İsviçre’den duble Peter (Boermann ve Lutz) eğitmenlerdi. Katılımcılar bölge müdürleri ve bölüm müdürleriydi. Bir de Yeni Zelanda’dan S.Arabistan’a atanmış olan genç Greg Cave vardı katılımcı olarak. Adına “Leadership Workshop (LWS)” dediğimiz dört günlük keyifli bir yolculuktu. Dört yıl önce SSTC ile Yaşam Büfesi önünde sıraya girenlerden olmuştum. İki yıl önce Avustralyalı Bob Ian Coleman’ın ustalık yolculuğuna katılıp Yaşam Büfesi önündeki sırada kalanlardan olduğumu kanıtlamış ve “Eğiticinin Eğitimi” ne dahil edilmiştim. Birşeyler hızlanıyordu. Henüz görevim “teknik danışmanlık”tan öte değildi ve diğer teknik danışmanlar gibi ben de iki amirli ilişkilerden bunalıyordum. Yaşam Büfesi önünde sırada kalanların öne ilerleme yolculuklarını etkinleştirmede buna benzer bir öğrenme konusu örnekleniyordu. Gözleri bağlanmış olan kursiyerin (Mete Kerimoğlu idi) çalan çan sesine göre hareket geçmesi istenmişti. Ne var ki daha sonra iki kişi farklı iki yerden çan çalınca (bizim için de Merkezdeki teknik müdürün ve bölgede birlikte çalıştığın satışın bölge müdürünün talimatları ve isteklerinin çatışması gibi) gözleri bağlı kişi nereye gideceğini şaşırmıştı. Bugün, düne bakarak gözleri açık olanların bile nereye gidecekleri konusunda içten gelen ve dışa yansıyan ciddi tereddütleri olduğunu görüyorum ve bu nedenle yazıma NAN görselini ekliyorum. Cep telefonumla fotoğraflayıp yazıma eklediğim 21.03.1991 e ait defterimdeki görüntü net çıkmayabilir diye dört günlük LWS un “Altı Adımlı PAT Yargıları”nı orijinal şekliyle buraya aktarmak istiyorum:

Step1 > Define performsnce in behavioral terms both desirable and undesirable performance

Step2 > Analyze the performance discrepancy to decide if it is a skill deficiency or if it is a managerial opportunity

Step3 > Work out the balance of consequences to see what it causing the undesirable behaviour or wht is preventing desirable behaviour

Step4 > Develop positive actions with the final objective of increasing the reinforcing consequences for the desired behaviour

Step5 > Identify developmental level of follower or subordinate , D1, D2, D3 or D4 (both ability and willingness) regarding the specific task (behaviour) to be performed

Step6 > Match leadership style (behaviour) to developmental level of follower , S1, S2, S3, or S4.

and…..IMPLEMENT !

Napolyon Bonapart’ın güzel bir sözü var: “İnsanın olgunlaşması için mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş hem de heykeltraştır” demiş. Hani Latincesini ve İngilizcesini çok kullandığım bir deyim var ya, işte onun gibi birşey acılarla olgunlaşmak > “Quae nocent docent / yaralayan şeyler öğreticidir” veya “no gain without pain / acı yoksa kazanç da yok”. Hatta eklediğim ve defalarca yinelediğim panel değerlendirme kapanışında Kerem Copcu’nun kapanış sözleri gibi “… uykusuz gecelerde anladık ki hiç bir emek boşa gitmiyor ve emeksiz de yemek olmuyor”. Yazımın başındaki NAN kısaltmasının bugün, burada ne anlamı ve önemi olabilir ki ?

İki gün önce Çeşme’de camlı bölmede genç, heyecanlı ve azimli bir arkadaşımla aralıksız, soluksuz üç saati aşkın bir görüşme yaptım. Geçen hafta adına NÖY dediğim (Netin Öğrenme Yolculuğu 5) beraberliğin ardılı olarak gelişen ve CAMİ (Can/Ali/Mustafa/İbrahim) Dörtlüsü olarak şekillenen ek toplantıda “Ciddi Kurumsallaşma Adımları”nı gördüm. Sevindim. Umutlandım. Bu nedenle dünkü beraberliği ben de heyecanla ve hevesle bekler oldum. Beklemeye değdi. Teşekkürler Ali. Ali’de ne gördüm ?

Tıpkı TA ın uzaktan kumandalı DOD2 (Differentiate Or Die / Farklılaşmalısın) yolculuğunun F2 (Omurgalı Liderlik) ustalık yolculuklarındaki “Stratejik Ajanda” benzeriydi Ali’nin yaklaşımları. Helal olsun. Demek ki İstanbul-İzmir (6+6=12 kurumsalda gelişmeler) iş aşamalarında kendini çok iyi yetiştirmiş ve de tıpkı İsabel Grindal’ın köşe yazısının başlığındaki gibi “How to live with risk and love it” benzeri gayretleri bile göze almış. Dikkatli olunmalı (hem taş ve hem de heykeltraş olarak)>> Yazıma ara veriyorum. Biraz sonra Hıdırellez kutlamaları için Alaçatı’ya gitmeliyim. Sistemi mecburen kapatıyorum. Görüşmek üzere nice ateşten atlamaların sağlık ve esenlik getirmesi dileklerimle hoşçakalın).

Nice kutlanacak günlerde kendinize liderlikle başlayan yolculuklarınızın hjep açık ve aydınlık yollarda öğrenme ustalıkları kazandırması dileklerimle.

Öykücü