Yaşam Büfesinde “Bet(t)er”

“…Bir kişi sultanın huzurunda, iki metre uzağa diktiği iğnenin deliğinden ipi atarak geçirir. Huzurda bulunan görevliler şaşırır kalırlar. Sultan bunun üzerine kişiye sorar: “Bu yeteneği ne kadar zamanda kazandın ?“. “Yaklaşık kırk yılda padişahım”. Padişah bu uzun süreyi duyunca: “Buna bir kese altın verilsin, kırk da sopa vurulsun” şeklinde emreder. Ödülle birlikte ceza vermesinin sebebini de şöyle açıklar: “Ödül; yeteneğinin karşılığı, ceza ise; böyle faydasız bir yetenek kazanmaya harcadığı zaman için“…”

 

Merhaba

Dün seçim oldu. Sonuçlar ortada. Hava azıcık serin osa da, güneşin ısıtan ışınlarına güvenip Çeşme’ye geldim (k). Şömineyi yaktık. Böyle bir Pazartesi gecesinde en iyisi “Paramparça” dizisini seyredip devletin değil, Cihan’ın başına gelenlere bakmak.

Yazımın başında dünden bugüne biraz önce Bülent beyin postasının başlığına dalıp gittim : “Artık Amerikan Senaryoları İşlemiyor” diye yazmış. Pek emin değilim. Bu sonucun türevlerini görmeden, sinyalleri doğru okumak pek bana göre değil. Ekim ayının son gününde korkularımla  “kaos eşiğindeki ülkem için“, Saddam’sız-Irak; Kaddafi’siz-Libya örneklerini düşünerek ürperiyordum. Bu sonuç, sıralama olarak tam olarak beklentimdi. Ancak iktidar partisinin on puanlık artışı gerçekten sürprizdi. Pısırık ana muhalefetin baş oyuncusundan köy ve kasaba olmayacağı belliydi. Faydasız yetenekleri bu oyunu oynamaya yetmedi. O da orta yola razıydı. Böylesi kötü koşullarda belki de iktidar olmayı özellikle istemiyordu. Kırk yılda kazandığı “muhalefet olma ve muhalefette kalma” yeteneğine yukarıdaki öyküdeki ödülü beklerken yediği köteğin farkında değil gibiydi ekranlarda. Bakalım Aralıktan sonra neler olacak ? Eyyübinin torunu şaşkınlığına üzerinden atamamıştı. Az kalsın sınırın altına düşecekti. Hayırcıbaşının sonucuna bakarak “Beter vs Better geldi aklıma. Bir “t” eksik olmuş, ya da bir “t” fazla olmuş ne fark eder ki ! Bu bir yazım hatası değildir. Sizi İngilizce “better” dan alıp Türkçe “beter” e getirir baktığınız penceredeki buğu. Bakalım bu sonuçla medyatik yaşamlar için, taraf olmayanlar için günler, duble “t”li mi yoksa tek “t” li mi ya da İkitellide çifte telli mi olacak ?

Kendimi tüm seçmenlerin geneli olarak empati yapmaya çalıştığımda 13 yıl önceki durumun benzerini hissettim. O vakitlerde de Doğruyol ile Adalet Partisi arasındaki kısır çekişmelerden bıkan seçmen beğense de beğenmese de ampulgillere oy verdi. Bugünler öyle başladı. Beş ay önce bir kurtuluş ışığı yandı. Akıllı olan yine ampulgiller oldu. Hırçınlığı bıraktı. Babaları palasında palasını beş ay boyunca yarınlar için biledi. Bu sevecenlik onüç ek yandaş buluncaya kadar böyle sürecik gibi. Eyüp Sultan’dan en babacan yüzüyle birlik beraberlik mesajları verdi. Çünkü önümüzdeki günlerde söz verilen asgari ücretin 1300TL olmaması için ayak oyunları oynanacak hem de kendileribni haklı çıkarack senaryoyla ve babalarını başkan kılmak için önce bu güleryüzü kullanacaklar. Baktılar ki olmuyor; palasında bilenmiş palasıyla “Ya Allah Bismillah” denip yeni bir cenk başlayacak. Nasıl olsa 2019 a kadar köprülerin altından çok sular akar…

Good > Better > Best” sıralamasıyla “İyinin Tonları (İT)” üzerinde gayret gösteren iğne ve iplikle uğraşan bir pısırık muhalefet başı durumu göremedi ve “Good To Great(G2G)” olarak “İyiden Mükemmele” yönelen iktidarın yine kuyruk suyunda boğuldu. Ne kasacılar, ne kutucular, ne havuzcular vardı söyleminde. Çünkü odak noktalı yerleşimde, Mecliste, milletin gözü önünde elinde fırsat varken bunun kavgasını yapmaktan kaçınan bu grup bunları seçim meydanlarında yeniden dillendirse bile inandırıcılığını yitirmişti. “Kassandra Sendromu” çalışıyordu. Hükümet olmak için değil ama blok oluşturmak için sahip oldukları 292 nin gücüyle beş ayda mecliste bu kavgayı verselerdi bugün çok şey değişirdi. En azından seçmen bunlardan işe yarar eylemler çıkacak galiba diye umutlanırdı.

İyiden Mükemmele” uzanan yolda sadece ampulgiller yol aldı. Buradaki İngilizce sözcüklerin Jim Collins’in çok bilinen (özellikle 2005 yılında) bir kitabının adı olduğunu anımsıyacaksınız. Geçen beş ayın son günlerinde palasında palasını bileyen usta (!) yumurtanın kuluçka dönemini yakından takip ediyordu. Dün üç haftalık dönemi tamamlayan yumurtadan kuş çıktığına şaşıran karşı üçlü değişimi kuşun çıktığı an anladılar. Halbuki önemli olan inkubasyon, kuluçka dönemiydi. Üsküdarı çoktan aşan atlı ve iriboyunlu adamlar bu üç hafta içinde kırk tonluk volana birer el atıp ona momentum kazandırmışlardı. Yumurtadan kuş çıktı. Volan dönmeye başladı. Otobüs yola çıkmaya hazırdı. Otobüsün hedefi belliydi. Hedef konusunda sürücünün bir sıkıntısı yoktu. Rota netti. Yön ortaya konmuştu. Üst sınır zorlanıyordu. Yaratıcı enerji açığa çıkarılmıştı. Oyunun kurallarını onlar yazıyorlardı. Karşı çıkışlar kırılmıştı. Otobüste kimlerin nereye oturtulacağı konusunda bu kez sürtüşmeler yaşanmadı. Orta oyunu sürdü. Kırk yıllık Manisalı hocanın adamından medet umanlar yanılıyordu. Tuluatın içine kırpıp kırpıp yıldız yapılanlardan eski bir oyuncu da gül gibi yerleşmişti. Bu kez otobüste doğru yerler doğru kişiler oturtulmuştu. Lider tam bir “kairos uzmanı” olmuştu. “Fırsat Tanrısı” onlara angaje olmuştu. Doğru şeyleri doğru zamanda yaparken izleyiciler bu sessizliği zafiyet sandılar. O tilki gibi çok yönlü kurnazlıkları bırakmıştı. Kirpi gibi tek bir konuya odaklı olarak iktidarının motorunu çalıştıran temel işlevle ilerledi. Demem o ki; ampulcüler yaptıklarından çok; “Dar taş bahçeli demir kılıçoğlu“gillerin yapmadıklarına bakıp da suskunluğunu koruyabildikleri için kazandılar hem de kendi beklentilerini de aşan oranda. Helal olsun !

GAT/MAS/RAW” üçlüsünü yerleştirdiğim “başarı formülü“mü ne zaman, hangi deneyimlerle arıtmışım, damıtmışım diye Çeşme-Çatıdaki-Çeyizlerime baktım ve 1997 yılı sonbaharında “Üçün Güzelliği” mesajlı filmimi buldum. Filmi ikiye böldüm. Özel isimleri kararttım. Başımıza düşen göktaşınuın sersemliğinde “nol’cek halimiz ?” diye kara kara düşünmemeleri için Fethiye’den Mersin’e Akdeniz Seralarında seferberlik ilan etmiştim. Liderlik ve özellikle koçluk, “kolaylaştıcı koçluk” edebilmek için kırmızı tulumumu giyip gece-gündüz ekiplerle birlikte oldum. Bazen televizyona çıktım; bazen “köye maymun gelmiş” benzeri kırmızı tulumla ben de orta oyunu oynadım. Kavuklu muydum acaba ? “Kahvelerde Onüç Kişiydik” diye ilk amirim eleştirdi. Ancak zayıf, cılız bir sesle ve bizim duyamayacağımız ortamda. Boğazın serin sularına bakıp da kadehlerini efkarla kaldırırken merkez aristokrasisi biz de Mersin-Hilton’da hafta sonumuzda başarının hazzıyla nefesleniyorduk. O iki haftanın her anına bakıp “Başarının Üç Güzellerini” damıtmaya çalıştım. Bunu ekteki onsekiz sene önceki görüntülerle görselleştirdim. Biz o gün ve ötesinde “üçün güzelliklerini” Temmuz 1997 de Ali İzzet’in yakın dostluğuyla bize sunum becerileri eğitmeni olan sevgili Merih hanımın (https://eksisozluk.com/merih-tangun–1383341 )  öğretileriyle duyumsarken bugün siyasilerin sahraya inmeyen etkisiz elemanları, dolgu maddeleri merkezde “üçün bir tanesine” ellerine alıp “okşamalı mı; tutmalı mı, tadmalı mı, atmalı mı ; ne yapmalı ?” şaşkınlıyla trene bakar gibi bakıyorlar. Kaybetmeyi bile başarı gibi gören bu liderlerden daha pazar akşamı hemen istifa etmelerini beklerdim ki takipçilerine zafer için umut vermiş olsunlar. Ne gezer !

Ne diyelim ! Bekleyelim ve “beter” mi olacak, “better” mi olacak ya da “bitter” mi olup yine canlar yanacak mı ? göreceğiz.

Aklıma takılan sorular:

* Saraylı susacak mı ?

* Devlet gidecek mi ?

* Ahmet rolünü tam oynayacak mı ?

* Verilen sözler (parasal olanlar; emeklilere, asgarilere) tutulacak mı ? Yoksa rahmetli Özal gibi “unuturlar, kıç üstü oturup kalırlar” diye mi düşünecekler ?

* Başkanlık yeniden ısıtılıp zorlanacak mı ?

* Taşın demiri  yeniden yeşerecek mi ?

* Medya baskıları (Bab-ı âli’den kimler kaçacak ) artıp yayılacak mı ?

* Emanet oylar mı oynaklardan kaçtı; yoksa eski yuvalarına mı döndü ?

* Daroğlunun kılıcı da keskinleşecek mi ? Altı ok kimlere batacak ?

* Yolsuzluklar unutulacak, yoksulluklara yenileri eklenecek mi ?

* Ampulculer yeniden şımaracaklar mı ?

Bu sorularım uzar gider. Aydınlık yollarda sağlıkla esenliğe çıkarken soruların doğru yanıtlarını bulmak umuduyla selam ve sevgiler sunuyorum.

Öykücü