Yaşam Büfesinde “Kassandra Sendromu”

“… Tanrı Zeus, ölümlü güzel Kassandra’ya aşık olur. Kendisinin olursa ona geleceği bilme yetisini vereceğini söyler. Kassandra kabul eder. Zeus söz verdiği yetiyi verir. Kassandra artık geleceği bilebilmektedir. Fakat Kassandra sözünden cayar ve kendisini Zeus’a vermez. Bunun üzerine Zeus onun inandırıcılığını yok eder. Böylece hiç kimse, geleceği söyleyen Kassandra’ya inanmaz…”

Merhaba

Bu mitolojik öyküyü farklı biçimlerde mesajlandırmak olanaklı. Bugün, geleceği şekillendirmede etkili olabilmeyi yeğliyorum. Belki bir başka gün, inandırıcılığı yitirmek olarak ele alırım.Onbeş yıl önce “Satış“a geçip bölge müdürü oldum. Daha müdürlüğün zevkine varamadan 1994 krizi oluştu. Henüz devretmediğim “Teknik” ten sarkan sorumluluğum gereği Budapeşte’ye gittim. Krizin etkileri oraya kadar yetişti ve sıkıntıdan zona olup sedyeyle ülkeye döndüm. Ne günlerdi … Kimimiz “Küçük Hüsamettin“i oynuyorduk günün sıkıntılarını geçiştirmek için; kimimiz krizde mesleğimizi nasıl daha etkili kılabiliriz diye araştırıyorduk. Farkımızı gösterebilmek için krizi fırsata çevirmeye çalışıyorduk. Bir gece yarısı Sevgili İbrahim’in telefonu bize bir fırsat yarattı. Bunu kullanabilmek için kurumsal sınırlar içinde biraz “özerklik” bulmalıydık. Biliyorduk ki özerkliğin iki boyutu, iki bedeli var: Özgürlük ve Sorumluluk. Buradaki sorumluluk bir zamanlar “bir bilen“in “verdiysem ben verdim, sorumlu benim kime ne ?” dediği türden değildi. “Hesap verme“yi göze alıyorduk. Geleceği şekillendirmeye çalışıyorduk. Taraftar yaratma, yandaş bulma çabalarımız pek rağbet görmedi. Diğerleri krizin geçmesi için girdileri minimize etmeye çalışıyordu. Rahatlık zonunu aşmaya yanaşmadılar. Sözlerimiz yetmedi. İnandıramadık. Biz de “seferberlik ilan edip” yola koyulduk. O tarihte bir haftada yaptıklarımızdan, öğrendiklerimizden roman yazılır. Hiç bir say (emek) boşa gitmiyor. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Asıl önemlisi bu çalışmaların hızı ve heyecanı içindeyken ilk global şirket birleşmesinin şokunu hasarsız yaşadık. Hepimiz öğrendiklerimizin ve eylemlerimizin faydasını gördük. Bilginin gerçekten güç olduğu anladık. İkinci şirket birleşmesini yaşadığımız 2000 yılında da benzer eylemlerimizi sürdürüyorduk. Sevgili Mümin Sekman‘ın dediği gibi “tozu dumanı yutmamak için tozu dumana katıyorduk“. Mutluyduk. Olgunlaşıyorduk. Şimdi, 2009 yılının kriz koşullarına biraz dışardan baktığımda da benzer durumu görüyorum ve merak ediyorum, neler yapacaklar acaba ?

Ben filmleri hep elimde kağıt kalemle izlerim. Karanlıkta eciş büçüş notlar tutarım. Filmden sonra düzeltir ve diğer izleyenlerin yorumlarını alırım. Defterime yazarım. Filmi izleyenlerin görüşlerini alırken algılarımı biraz daha şekillendirir ve günlük olgularla bağlantılı mesajlar türetmeye çalışırım. Bu mesajları MKLs (My Key Learnings: Temel Öğrendiklerim) ya da LLs (Lessons Learnt: Kazanılmış Dersler) gibi başlıklar altında toplarım. Böylece bireysel ve hatta kurumsal akıl arşivini oluşturmaya çalışırım. Bunları yazarken çoğu kez kendime özümseme zamanı ayırmam; hemen yazarım. Algılarımın heyecanı soğumasın isterim. Bazen algı farkları nedeniyle çatışmalar yaşarım. Bu yazma çabalarımda en büyük desteği ortanca oğlum, Doç.Dr.Eray’dan alırım. Bazen göremediğim filmleri izledikten hemen sonra, gecenin yarısı geçmiş bile olsa hemen bana telefon eder ve notlarını yazdırır. İşte bunlardan birisi de yazımın konusu olan “Kassandra Sendromu”nu yansıtan “12 Maymun” filmidir. Bir virüs dünyayı sarmıştır. Zamanda yolculuk yapan B.Willis salgın öncesine geri döner ve fakat geleceği kabul ettiremez; inandıramaz.

Ben bugün özellikle seçtiğim bir gruba “Pruva neta (Yolumuz Açık)” derken öncelikle sahra gücünü etkin kılma gayretleriyle gençleşen ekiplerin geleceklerini MKLs veya LLs notlarımdan görebiliyorum. Özellikle kriz yılında yakaladıkları bu fırsatı nasıl etkin kılabileceklerini “Kendine liderlik etmek …. Ötekine liderlik etmek …. Ekibe liderlik etmek …. Kuruma liderlik etmek” aşamalarında sahip oldukları 32 küçük kurumsal beceriyle nasıl çok daha başarılı olabileceklerini görüyorum. Aklıma hemen Sevgili A.Ş.İzgören’in 2007 yılında EBSO (Ege Bölgesi Sanayi Odası)daki “Avucunuzdaki kelebek” konulu sohbetine başlarken anlattığı o kısacık öykü geliyor. İzgören’in izniyle;

… Genç delikanlı yaşlı bilgeye gelir ve der ki “avucumda bir kelebek var. Ölü mü canlı mı ?”. İzgören’in sohbeti iki saat sürer. Sorunun kısa ve anlamlı yanıtını iki saat sonra, sohbeti tamamlarken verir. Yanıtın bir benzerini Sevgili Mümin Sekman’ın “herşey seninle başlar” kitabının ana mesajında da görmek olanaklıdır.

Şimdi “Sahra Gücü Etkinliği“ni artırma yolunda yeni yapıya kavuşan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. İnançlarınızla yola çıktığınızda belki yalnız kalacaksınız; belki çabalarınızın yararlarına inandıramıyacaksınız. Özellikle bölgesel bütünleşmelerde zor anlarınız olacak. Yılmayın. Kendinize aşağıda yazacağım temel soruları sorun ve yanıtınızın “evet” olması için “üst sınırı“nızı zorlayın. Ben size “Re-Juvenasyon=Gençleştirme (RJ)“den yola çıkarak RJ09BBY (2009 yılında gençleşerek sinerji yaratan beşi bir yerdeler) adını taktım. Siz kendinizi bilirsiniz. Siz tıpkı benim “Pazar Geliştirme Müdürü” olduğum 1997-2000 yıllarındaki heyecanlarımı yaşayacaksınız. İş yaşamımın ve mesleğimin en sevdiğim dönemidir o yıllar. Bir o kadar da çatışmalarla dolu. Size tek bir önerim var: Herbiriniz birer proje olun. Proje disiplini içinde SSTC nin çerçevesini kullanın. Hazırlıktan, yaklaşıma, satış çağrısını şekillendirmekten, müşteri responslarının ele alınması ve “satışın ABCsi“ne kadar süreç yönetimini etkinleştirin. Hayallerinizi TOMBUL‘laştırıp hedefiniz yapın. Hedefinizi SMART‘ik kılın. Hedefe ulaşmak için “çerçeve çalışmaları“mızdaki dört temel unsuru rehber edinin. Böylece sadece ayakta kalmak için, hayatta kalmak için rekabetle baş etmiş olmazsınız, aynı zamanda “rekabet üstü” olursunuz. İşte o zaman İlker’in 16.10.2008 de söylediği “%100” artış için bastırın. Bunun adı “GAT Dünyası”. Her şey sizin ellerinizde…

İster Poje Yönetiminde, ister Performans Yönetiminde ya da Liderlik ve Koçluk çabalarında SSTC öğrenme yolculuğunun aşağıdaki temel sorularına “evet” yanıtlarınızı çoğaltın.

  • Hayallerimi hedef haline getirebiliyor muyum ?
  • Bulunduğum yeri ve nereye gitmek istediğimi doğru belirliyor muyum ?
  • Ustalık yolculuğuna hazır mıyım ?
  • Bu yolculuk için yetkin miyim ?
  • Engellerle dolu olan bu yolculuğa çıkmaya istekli miyim ?
  • Hazırlıklarım ve satış çağrım tamam mı ?
  • Geribildirim veriyor muyum ve asıl önemlisi geribildirim istiyor muyum ?
  • Yönümü belirledim mi ?
  • Sonuçlarla yönetiyor muyum; ölçüyor ve ölçülüyor muyum ?
  • Tatlı baş ağrısı” mıyım ?
  • Dikkati çekiyor muyum ? Dikkati ilgiye çeviriyor muyum ? İstek yaratıp eyleme geçirebiliyor muyum ?

Bu sorulara verdiğiniz “evet” yanıtlarının çokluğu, başarıların self servis olduğu (avucunuzdaki kelebeğin canlı kalması) yaşam büfesinde sırada kalmak ve sırada öne geçmekte size avantajlar sağlayacaktır. İşte o zaman kurumun özel desteklerini artırdığı “yetenek”lerden biri olacaksınız. İşte o zaman beyin fırtınasıyla GAT Dünyasından beklediğiniz %100 lere kavuşacaksınız.

Her şey sizin ellerinizde. Siz yeter ki isteyin…

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)