Yaşam Büfesinde “Sabile”

“…Dağlarda hep yaptığım gibi, zirvedeki o yirmi dakika boyunca kendimi dışarıdan izledim ve 27 yaşındaki bu genç adamın o anki duygularını bir başkasının gözleriyle görmeye çalıştım. Dünyada her şeyden büyük bu kütlenin zirvesinde, kumsalda bir kum tanesi kadar küçük bu bedenin ne kadar değersiz ve önemsiz olduğunu ve iç disipliniyle, kararlılığıyla, tutkusuyla, kendisini sınırlarına kadar zorlayan ve hayallerinin ötesine geçen bu insancığın ne kadar değerli olduğunu gördüm. Yaşamımda sorun ettiğim pek çok şeyin ne kadar anlamsız ve boş olduğunu, her şeyin ben olduğumu ve benim hiç bir şey olmadığımı, burasının son değil daha başlangıç olduğunu, yaşamanın çok ama çok güzel olduğunu ve dünyanın güzelliklerle dolu olduğunu öğrendim…”

Merhaba

Netdirekt’in blogunda yazdığım “DOD1 ve DAAS” başlıklı yazı için etkisinde kaldığım “”Kendi Everest’inize Tırmanın” isimli kitabın sayfalarını çevirirken yazarın bir diğer eseri olan “Bir Hayalin Peşinde” kitabından alıntılanan yukarıda duygularla düşünmeye başladım. Bay Mahruki, zirveye ulaştığında her zaman yaptığı gibi yirmi dakika durup duyumsamış başarının keyfini. Kendi zirveme baktım. Yakınımdakilerin zirvelerine baktım. Uzaklardaki “Pak ü Mit /Temiz ve Efsane” benzetmemin gelişmelerini; yeni yılda yeni ufuklara açılan yakınımdaki “Mest“in heyecanlarına; iki yıldır iç içe olduğum yanıbaşımdaki Netgillerin uykusuz gecelerdeki heyecanlarına baktım. Umutlandım; mutlu oldum. Kendimi onların zirveleriyle özdeş kıldım. Onlar kadar heyecanlandım.

Bu duygusal yoğunlaşmayla Pakistan öncesi Şubat’ın son günlerinde “Copculaşarak Paylaşılan” sevgili Pınar’ımızın aşağıdaki mesajını anımsadım:

“Canım Ümitim,

Hem senin mesajın, hem de gelen yanıtlar beni de, eminim ki seni de çok duygulandırdı. Bu fabrikadan 17 yılda ne gidişler ne uğurlanışlar -ya da uğurlanmayışlar- gördük.  Ne mutlu ki arkanda büyük bir eser, o esere sahip çıkacak nöbetçiler ve seni kalplerinden de zihinlerinden de çıkarmayacak dostlar bırakarak ayrılıyorsun. Allah herkese böyle başı dik, onurla ve gururla ayrılmayı nasip etsin. 

Tüm çalışanların kalplerine, gönüllerine öyle dokunmuşsun ki hepsi de seni gözyaşıyla uğurluyor. İnşallah Pakistan görevinden de aynı gurur ve onurla başın dik, alnın ak geri dönmek kısmet olur. Gidişin hüzünlü ama hep dua ediyorum, umuyorum dönüşün gümbür gümbür ve muhteşem olsun. Dağları taşları Bursa’da gerçekten yerinden oynatmıştın, dönüşünde de inşallah gereken taşları yerinden oynatacak güçle, kudretle geri gelmeyi Allah kısmet etsin.

Seninle her zaman gurur duyduk, sen hep başın dik durdun. Biz de yanında aynı şekilde durmaya çalıştık. Başarılarınla sevindik, gururlandık. Sıkıntılarında sana destek olmaya çalıştık. Şimdi bu desteği sana manen vermeye çalışacağız. Pakistan’dan da seninle onur duyacağımız haberlerini bekleyeceğiz. Biz burada ailen olarak güçlüyüz, senin hep yanındayız, yarınlarımızdam umutluyuz. Bizi en çok burkan özlemin olacak ama emin ol, ona da dayanacağız. Birbirimizi göreceğimiz kısıtlı zamanlarımız çok daha değerli, çok daha özenli ve anlamlı olacak.

 Seneler önce, sen askerde Düzce’ye giderken ilk kez uzun süreli ayrılıyorduk ve sana, küçücük bir kağıt parçasına bir not yazmıştım: “Ya beni de götür, ya sen de gitme” diye. O ayrılıktan sonra da her yere, gurbete de  hep birlikte gittik. Şimdi bir gurbetin üzerine bir başka gurbet biniyor. Dileğim, dualarım Allah her zaman geri dönebileceğimiz ayrılıklar versin. 

Sen, biliyorum bu kez “yüreğinin götürdüğü yere” değil, daha çok görevin emrettiği yere gidiyorsun. Ama şundan emin ol, yanına bizlerin – ailenin ve Bursa Fabrikası’ndaki herkesin yüreklerini de alarak gidiyorsun. 

Yolun açık ve aydınlık olsun. Oradan da büyük bir başarıya imza atarak döneceğine inancım sonsuz. Yol göstericin ve yanındaki en büyük desteğin,  kolundaki imzanın sahibinin güçlüklerden, yokluklardan yılmayan iradesi ve azmi olsun. 

Seni çok seviyoruz, seninle sonsuz bir gururu ve onuru yaşıyoruz.

Ailen”

Daha ne ister insan ! Binlerce şükür ve bu güzellikler ailemiz içinde hep bulaşıcı oldu ve gelişmeler hızlandı; kolaylaştı. Böylece hem Allah’ı hem de Atatürk’ü dilimizden düşürmez olduk; yüreğimize kazıdık. Kasımpaşalının son Japonya gezisinde Tokyo’daki cami ve yapılış öyküsünde rahmetli Atatürk’ün katkısı dillendirilir mi acep ? diye çok umutlandım; bekledim; olmadı. Çünkü gündemde ayakkabı kutuları varken böylesi bir öykünün gündem oluşturmada etkisi olmayacağı seçimi baskındı. Yaşamı yüzeysel yaşayanlardan böyle bir derinlik beklemek abesle iştigalmiş ve ben de beklemekten vazgeçtim. Yine sevgi yumağının tümüyle C13‘e; renk katan MIND birlikteliğimize, “teenage” de ikinci yıllarında giren “BE” ikilisine; üçüncü neslin beş bireyi olarak ABİDE‘ye bakıp şükürlerimi daha da artırıyorum. Çok şükür Allahım.

“Sabile” ne alaka ?

Erol bir video linki göndermiş. İzledim. Grup kadar kızamadım. Hüzünlendim. Sahtekarlara, soysuzlar çetesine öfkelenmekle  birlikte bu akıntıya kurban gidenlere üzüldüm. Gözlerdeki çaresizliklere takıldım. Kasımpaşalıya baktım ve yıllar öncesinden rahmetli Erzincan Hal Müdürüyken başımıza baş olanı anımsadım. Onun masumiyetini özledim. Şarkı isteğini “sabile” diye ifade etmesiyle alay eden zihniyetin bugün beni, ülkemi nelere alet ettiğini, kurban ettiğini düşünüp ürperdim.

Sevgili Erol ve diğer dostlarım,

 Yetmişe bir kala yüreğim tıkanırken izlediğim görsel mi yoksa ülkemde gözümün içine baka baka beni rahmetli Aziz Nesin’in tanımından daha bir fazla gerzek sanan zihniyetten mi tiksiniyorum ? bilemiyorum. Amfinin kapısından çıkıp giden ve gözlerindeki çaresizliği unutamadığım türbanlı genç kardeşimiz ne kadar bu işin sorumlusu ne kadarı da içine istesek de istemesek de girdiğimiz siyasi ve ekonomik çıkarların çarklarındaki aktörler suçlu !!!

Asıl önemlisi de ne önümüzdeki Mart’tan ne de sonrasından olumlu, yeşil bir ışık göremiyorum; ne ayakkabı kutuları, ne muhalefetin tutumları karamsarlığımı aşacak sinyaller vermiyor bana ve kahroluyorum. Bu nedenle elimin dokunduğu yanıbaşımdaki gençlere “GAT/MAS/RAW” ları anlatmaya çalışırken yüzümdeki gülümsemeyi yitirmemeye ve “sevgi dokunmaktır” a inanarak omuzlarına elimi koymaya çalışıyorum. Yoksa bu gidişle yetmişi geçemeyeceğim gibi geliyor bana…

Selam ve sevgilerimle…”

Bu düşüncelerle Erol ve gruba doktor adayına ait görselle ilgili olarak yukarıdaki düşünce ve yorumlarımı iletince Sam çok uzaklardan Florida’dan seslendi. Sevindim. Ardından Ahmet, yağmursuzluk ortamında, gecenin ikisinde cama vuran damlaların hüzünlü sevinciyle mesaj göndermiş; ona da ayrı sevindim. Antalya sonrası Gaziantep’i beklerken grubu bu kez daha çok özlediğimi anladım. Yetmişe bir kala, sona az kala, Ertuğrul benzeri vedaları düşünüp köşelerden biraz daha sıyrılıp günü keyifli yaşamının hazzını hissetmeyi ve aileme odaklanmayı daha bir etkili kılmaya çalışmanın önemini daha iyi anladım. Bu arada Bay Mahruki’nin kitabında verdiği bir yaprağın bir yüzünde satranç tahtasının 64 karesine “Başarı ve Mutluluğun Yol Haritası“nı çizmiş. Sol alt köşedeki ilk kareye “Hayatın içinde kendi yerinizi arayın” mesajını koymuş. Çok güzel bir başlangıç değeri olmuş. Sol üst köşedeki sekizinci adımda “Doğru adımlar atın” demiş. Böylece sürüp giden önerileri Nasuh bey yaşamındaki tırmanışlardan, derinlere dalıp tepelerden atlayışlardan süzüp bize sunmuş; sevgiyle süslemiş. Tıpkı sevgili Muhsin’in geçen sene Antalya hazırlıklarımız sürerken ilettiği aşağıdaki mesajda olduğu gibi:

From: Muhsin Abay [mailto:abaymuhsin@gmail.com]  Sent: Tuesday, March 12, 2013 10:55 PM To: Mustafa COPCU
Cc: umit.copcu@cci.com.tr; sam kaya; Prof. Dr. Eray COPCU; kerem.copcu@netdirekt.com.tr; Alev Kutay Subject: Re: Yaşam Büfesinde Sam Hope

 Teşekkürler Mustafa,

Sevgi ne muazzam bir kavram. Hoşgörü, şefkat, merhamet, başarı, zenginlik, güven, umut ve enerji o potada eriyip tek değer olmuş… Dua da sevginin tek yumurta ikizi imiş. Yazmaya ve sentez yapmaya devam… Bizim de “guru”larımız olsun. Gururlarımız… Dua ve başarı dileklerimle. Muhsin

Elim yazmaya pek gitmiyor; sonlandırmak istiyor ve Bay Mahruki’ye katılıp, “başarının ödülü, biraz da başarıya giden yolun kendisidir” sözlerine inanarak farkına varmak; duyumsamak ve günü yaşamak adına günlerinizin hep aydınlık yollarda sağlık ve esenliklerle dolu olmasını diliyorum.

Öykücü