Yaşam Büfesinde “é nin Gücü”

“…1.Siz bu ekmeği sigaranın ateşinde mi kızarttınız (Dr.K-1986) ?…; 2.Grubun demografik özelliklerine bakın ve bu testi yapmayın (HPH-1997) !…; 3.Siz şimdi içeri gidin ve 3 açık, 2 kapalı ve 2 fayda ekli soru hazırlayın ve …(Dr.CH&Dr.DK-1985)...; 4.You don’t get money from government (Dr.DK-1986)…; 5.Gözü kapalı adamın başına vurup iki zil çalarsan ne olur ? (Duble Peter-1993)…; 6.Okinowa, okinowa ve İtalyan Güzeli (Coleman ve Alev-1992)...; 7.Tulumbayı sırtlamak (Dr.JL-1993)…; 8.Birinizin kişilik testi sonuçlarını hiç bir tipe oturtamadım (Dr.RD-2006)…; 9.Bundan sonra ben sizin … olayım (F2Lewis-2005)...; 10.Problem Tree ve VIP2EVE (XL et al-1995-2000)…”

On yıl önceden bugüne; Şans mı şanssızlık mı ? Kolay mı zor mu ? Herkes biliyor…

Merhaba

Zarlar hileli olsa da, kaptan yalan söylese de ve gemi su alsa da yaşam sürüyorsa; asıl önemlisi mızrak artık çuvala sığmıyor ve tüm bunları “herkes görüyor ve biliyorsa“, tedavi hastalıktan daha çok acı verirken “Nol’cek & Nap’cez ?“…

“Bırak böyle kalalım, bir dargın bir barışık; nasıl olsa dünyada bütün işler karışık…” şarkı sözlerinin ilk bölümünün anımsattığı gecenin bir vaktinde yükselen tansiyonun yarattığı korku; ikinci bölümünde ise niyetin ve gayretin ne denli iyi ve güçlü olsa bile KEŞTrio’nun kendi yarattıkları “hazin” işlerin “defin”inde “e”sizlikte vaziyeti düzelttiklerini görmek bana nasip olmayacaktır gibi geliyor bana. Bu cümledeki bulmacayı ya da bilmeceyi sakıncasız sözcüklerle çözmek pek kolay değil. Açıkça yazsam bu kez de “Dışarda deli dalgalar gelir duvarları yalar…” sözcükleri çınlar kulaklarımda ve ne yazık ki yaşam gölünün karşı kıyısı görünürken “Aldırma Gönül Aldırma (AGA)” demek sağlığa zararlı…

Yazımın başlığına nasıl başlangıç yapacağımı ve nasıl net olabileceğimi kestiremiyorum ve CINOS(1) un ardışık üç evresinde beni etkileyen, iz bırakan, öğreten yabancı konukları düşünüyorum. Bunlardan ilk imrendiğim kişi Dr.Kern olmuştu.

1.Dr.Kern (1986, 1987) ve Üç Adım (https://www.copcu.com/2009/07/29/yasam-bufesinde-pazarlama-becerileri/)

On dört yıl önce blogumdaki yazımdan bir kesit: “… Yaşım kırkı geçmişti (1986). Bir yıllık Tosun’cuktum. Tüm Tosun ve Kerim‘ler Kuşadası’nda toplanmıştık. Dört günlük bir seminere çağrılmıştık. Tatil köyündeydik. Çoğu Tosun’ların (ve hatta konu sorumlusu Kerim’lerin) aklı dışardaki turistlerdeydi. Benim ise gece-gündüz daha iyi öğrenme adına özümseme sürecine odaklıydı (Laf aramızda bu masumiyete ya pek inanmazlar ya da “salak” deyip geçerler ki ben bu kötü sözcükteki ilk “A” yı atarım ve SLAK sözcüğünden (Seed Loading Assessment Kit) gibi yararlı bir kavram türetirim. Ben bunu hep yaparım ve standartları bozup grubun rahatını kaçırdığım için de pek sevilmem; benden uzak durmayı yeğlerler). Her neyse biz 1986 yılının güzel bir Eylül haftasında Kuşadası’na geri dönelim. Pazarlamayı öğrenecektik. Rahmetli Dr.Kern’le ilk kez tanışmış ve eğitimciliğine hayran kalmıştım. Onun asistanı olabilmeyi ne çok isterdim. Bizim Tosun vs Kerim‘lerin seçilmişlerine baktığımda turistleri gezdirmek, götürmek için SİTE kurduklarını gördüm. Memleket meselesi olarak, sosyal sorumluluk gereği olarak, yaş ve iş ayrımı yapmadan; altmışlık mezarcıları bile SİTEye alıyorlardı. Bu özveriyi aklım almıyordu. Böylece pazarlama öğretilerini anında pratik yaparak pekiştiriyorlardı…”

Kuşadası’nda Akdeniz Club’un terasında Eylül güzelliğinde bir sabahtı ve Dr.Kern ekmeğini kızartmasını istemişti garsondan. Garsonun getirdiği ekmeğin çok az kızarmış / kızarmamış olduğunu gören Dr.Kern “sen bu ekmeği sigaranın ateşinde mi kızarttın ?” diye ince bir espri yapmıştı. Dr.Kern’e hayran olduğum için kamudaki on altı yıllık çalışmamdan sonra özel sektörlü olan ben Mustafa’yı en küçük detaylar bile heyecanlandırıyordu. Bu “Temel Pazarlama Kursundan (BMI)” hemen sonra İsviçre’ye “Aplikasyon Teknikleri Eğitimine” gitmiştim. Çok defa sözünü ettiğim bu öğrenme yolculuğu ilk yurt dışı deneyimim olduğu gibi “fondü” ve yerel şarapların lezzetiyle zenginleşen anıların tadı hâlâ damağımdadır. Yaklaşık on yıl sonra bir FST(2) Projesi (Sultana) içinde buluşacağımız sevgili X.Ledru ve H.Pfalzer ile iki haftalık İsviçre-Les Barges beraberliğimin bambaşka, apayrı bir anlamı ve önemi var becerilerimin gelişmesinde.

Rahmetli Dr.Kern için neden “3Adım” yazdım ? İlk buluşmamız 1986 da Kuşadası’nda Pazarlama, ikincisi 1987 de Bolu’daki “Temel Entomoloji” ve ardından yine aynı yerdeki “Speakers’ Traning Course (Konuşmacının Eğitimi)” ustalık yolculuklarında Dr.Kern‘den çok şey öğrendim. Toprağı bol olsun. Birkaç yıl sonra ilki ülkesel ve finansal krizin etkileri, ikincisi Cigiller iken global birleşmeyle Nogiller olunca yaşanan bütünleşememe krizlerinde “Zor Yılların Öğreticileri ve Öğretileriyle” iç içe oldum.

2.HPHardmeyer (1994, 1997)

Bay Kroto’nun organizasyonunda Hardmeyer ile iki kez beraber oldum. İlki 1994 yılındaydı ve benim teknikten satışa geçtiğim ilk yıldı. Üstelik kriz yılıydı. Senenin başında seçilmiş müşterileri Paris-Londra turuna çıkardığımızda dolar bugünlerde olduğu gibi hızla zıplamaya başlamıştı. Ancak o zamanlar bu gidişe “kur artışı” demiyorduk ve gecelik repo faizlerinin yüzde beş binlere çıktığı çöküşte Amerikan Doları üç günde yüzde üçyüz artmıştı. İşte bu koşullarda özellikle satış-pazarlama açısından tam bir abandone durumu yaşanırken CIBA‘nın ilk evresinin otoritesi planlanmış olan “Liderlik ve Koçluk Eğitimini” Seferihisar’da düzenlemişti. Sevgili Alev’in (EZM68AK) yönetim ve çevirmenliğinde eğitimi Hardmeyer, Bay Kroto ile birlikte vermişti. Aklımda kalan görüntü; bir bar sandalyesine oturmuş olan Hardmeyer ağzında sigara ile “sigara sağlığa zararlıdır; sigara içme” demenin anlamsızlığını görsel olarak vurguluyordu. Bu konuyu ben “Gandhi ve Şeker Yiyen Çocuk” olarak anlatırım ve blogumda birkaç kez yazdığım kısa öyküyü buraya da alayım (https://www.copcu.com/2012/09/14/yasam-bufesinde-66/)

“…Hintli bir kadın küçük çocuğunun elinden tutarak Gandhi’ye getirir. “Çocuğum şeker hastası ve şeker yiyor. Lütfen ona söyler misin şeker yemesin” der. Gandhi kadına “şimdi git ve üç hafta sonra gel” der. Kadın gider. Üç hafta sonra tekrar gelir. Gandhi çocuğa bakar, elini tutar ve “şeker yeme” der. Sadece bu kadar. kadın şaşırır. Gandhi’ye sorar: ”Bu iki sözcük için neden beni üç hafta beklettin” der biraz hayret biraz da kızgınlıkla… Gandhi sakince yanıtlar “Çünkü üç hafta önce ben şeker yiyordum” der.

İşte bu Hardmeyer, CINOS‘un ikinci evresinde “Nolaşma Süreci” uyum sıkıntısı yaşayan ve bocalayan ekibe “Liderlik ve Koçluk” kapsamında “Performans Yönetimi” eğitimi vermek üzere orta ve üst düzey yöneticileri İstanbul’da toplamıştı. Özellikle “yüksek performans ödül yerine ceza oluyorsa…” seçeneğine geldiğimizde bu konunun teorik bir varsayım olmadığını, bilakis, sözde satışı artırmak amaçlı otoritenin koyduğu kural ile yaşadığımızı tartışma konusu yapmıştık. Öğrenme yolculuğunun sonlarına doğru basit bir test yapmak istedi Hardmeyer. Şu basit soruya yaklaşık yirmi kişinin vereceği yanıtı almak istiyordu. Büyük olasılıkla bu yanıtı baş otorite bilmek istiyordu. Çünkü Basel’da nehrin kıyısında yüz elli yıldır komşu olan Cigiller ile Sagiller, Nolaşırken bir türlü bütünleşemiyorlardı. Bir potada ergimek bir yana bir salata kasesi içinde bile buluşamıyorlardı. Özellikle ülkemizde Cigillerin küllerinden yeniden doğarak oluşan Sagiller “Big Brother Etkisi(3)” hırçınlıkla küskünlük arasında oyun bozanlık yapıyorlardı. Çok sürmedi; 1997 de buluştular, 1999 Aralık ayında Zegillerden İngiliz kanı alınca Sagilli Nogillerin pek çoğu sürüden ayrıldılar. Herneyse, ben yine Hardmeyer’in testine geleyim. Soru şuydu: “Hangisini tercih edersiniz, kariyer mi, para mı ?“. Hemen Hardmeyer’e gittim ve dedim ki “Bu testi yapmayın. Çünkü grubun çoğunluğu yaşlı ve görevlerinin sonuna gelmiş, emekliliklerini bekliyor ve kariyer yolculuğunda gidecek yerleri yok !”. Dinlemedi. Yaptı. Sonuç yüzde doksan “para” çıktı. Otorite kızdı. Kızgınlığını sert sözcüklerle dile getirdi. Ben her zaman ki çıkıntılığımı yapıp o sözlere yanıt vermek istedim. Dedim ki “Ben de kariyer isterim; pazar geliştirme müdürüyüm ve pazarlama müdürü olmak isterim. Ama yeni pazarlama müdürümüz genç bir arkadaşım ve benim böyle bir şansımın olmadığı ortada; bu durumda doğal olarak parayı isterim. Aynı konu sekiz bölge müdürü arkadaşım için de geçerli ve satış müdürümüz emekli olmadıkça onların satış müdürü olma şansı yok. Bu durumda bu eğitime katılanların demografik yapısı böyle olduğuna göre paranın tercih edilmesi sürpriz değil” İşte Hardmeyer’le 1994 krizi ve 1997 iç müşteri sorunlarındaki iki beraberliğimin bendeki izleri bunlar.

Üçüncü konu için şimdi filmi biraz geriye sarayım. Yıl 1986 nın Nisan ayının ortaları…

Dr.C.Heye ve Dr.D.Kaeding “Siz şimdi içeriye geçin ve …”

Eeee ! Az sonra !

Bir sonraki yazımda görüşmek umuduyla “hazin” bir sonun “defin” işlerinde “hayırlara vesile olacak” sıkıntılarda dıştan içe, Beden, Akıl ve Ruh (BAR) sağlığını ya da içten dışa, Ruh, Akıl ve Beden (RAB) sağlığını koruyabilmek dileğiyle yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü


CINOS(1): Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

FST(2):Farmer Support Team (Çiftçi Destek Ekibi) projeleri ki İspanya’nın CİSAM Projesi (IPM ağırlıklı, AB ne gönderilen sebzelerle ilgili), bizim de Sultana (Bağ Projesi) ile başlayan toplam sekiz projemiz vardı “Teknik ağırlıklı satış destek çalışması” olarak tanımlanabilen.

Big Brother Etkisi(2) ya da Korkusu (3): “Büyük Birader” in sesli ya da sessiz baskısından her zaman çekinmiş, uzak durmaya çalışmıştır “küçük partner“. Doksanlı yılların başlarında “Beşeri İlaçlarda” yapılanmasını tamamlamış ve pazarda ön sıralarda yer alan Sagiller “Tarım Bölümünü” oluştururken Cigillerden pek çok transfer yaptı. Öyle ki Nogilli olmanın ilk adımında Sagillerin genel müdürü eski Cigilli SE, Nogillerin “ülke müdürü” olarak seçildi. Ne var ki; Nolaşmada cirosu ve portföyü ile “Büyük Birader” Cigillinin genel müdürünün merkezdeki “Network (ben buna burada şimdilik “Lobi Gücü” diyeyim)” u daha güçlü olan “eski kurt” altı aya kalmadan durumu tersine çevirdi. Resmen ilan edilen atama sonucunu değiştirdi ve kendini ülke müdürü yaptı. İşte “Big Brother”lık böyle bir şey. Aynı durumu ilk işareti 1999 yılında görülen, 2008 yılındaki “Beyin fırtınasında” ısrarla dillendirilen “Syngillerde İlaç ve Tohumu Tek Çatı Altında Toplamak” gerekliliği (!) yine bu “Büyük Birader” çekincesi ile gecikmişti (bana göre).