Yaşam Büfesinde “Proje Sponsoru”

“…Nefret ediyorum “proje” sözcüğünden… İpini koparan proje üretiyor… Hepsi fasa fiso…” diyordu gözlerin çoğu. Kimi şemsiyesini evde unutunca yağmurlu havada ıslanırken uydurduğu projeleri bir araya topladı ve adına da “şemsiye projeleri” dedi… Kırk kere tekrarlayınca kendisi kendine inandı ve inanmayanları inandırabilmek için Avrupa’nın ünlü otelinin görkemli salonlarında satış ve pazarlamacıları topladı. Tekniklere de ayıp olmasın diye aralara serpiştirdi. Tam çizdiği hedeflere doğru grubu itelemek üzereyken karar vericiler değişiverdi. Yenisi bırakılan mirası sevmedi. Aklına başka birşey geldi ve bu kez toplanmak üzere hazır olan iki gruba bakıp benim projelerimin adı “PA/SA” olsun dedi ve “PA/SA“ları kaynaştırmak için yaptığı toplantıyı her ne hikmetse ayrı salonlarda yaptı… Kaynamadılar. Kaynatmaya çalışanlar kaynayıp gittiler. Giderken Rodos’a uğradılar (belki de Girit’e). Orada keçiyi tanıdılar; şapkayı uçurunca güneşte yandılar. Tıpkı “Babil”in mesajındaki gibi aynı tepeye çıkan yolda kerameti kendinde menkul projeleriyle birbirleriyle konuşup anlaşamadılar; her başlangıcı bir adım ilerden başlatamadılar…O sırada ülkemde krizin yarattığı kaos hepimizi yakıyordu. TE/SA geçişini ve değişimini krizde yaşayan Ziraatçı Mustafa, Akhisar Tütün Otel’de seferberlik ilan etmişti. Adil Sürece uygun olarak ateşin içinde yaşarken yarattığı POL/SOL Projesi” ile sahra gücünün krizin altındaki keyifli günlerinde öğrenmelerini hızlandırıyordu…”

 Merhaba

Bundan böyle Eseryalı-Panormancı çatışmaları öykülerimi erteleyip tefrika halinde “projeli yaşam“a odaklanacağım.Tıpkı S.Covey‘in son kitabının ekindeki CD nin ilk filminde dediği gibi “Hayat kısa, öyleyse…”mesajına uyup “4L” e önem vererek projelerimi öykülendirmeye çalışacağım. İzninizle önce şu 4L i açıklayayım. Meslektaşlarım haklı olarak bunu tırtılın hayat dönemleri gibi algılayabilirler. Bunlar hayat dönemleri değil ama hayatın en önemli dört bileşeni bence ve yaşam büfesinde yaptığımız her eylem, katlandığımız her cefa, erişmek istediğimiz her sefa bu dört L den birisi için. Bunlar,

  1. Live: Yaşamak için yiyoruz, içiyoruz (ve “adios” deyip ödemeden gidiveriyoruz)
  2. Love: Sevmek için hayallar kurup hedefler çiziyoruz ve eriştiğimizde (“sayanora” deyip terkediyoruz)
  3. Learn: Öğrenmek için emek veriyoruz, para harcıyoruz (ve geri döndüğümüzde öğrendiklerimizi uygulamada yeterince hevesli olmuyoruz) ve asıl önemlisi
  4. Legacy: Bir miras bırakmak için evimizden uzaklarda, ailemizi özleyerek nelere katlanıyoruz (ve akıl arşivini oluşturacak, başarı öykülerimizi paylaştıracak, bizi izleyecek olanlara yol gösterecek projeler yaratıp kalıcı bir miras bırakmıyoruz).

Peki neden ?

  • Proje” sözcüğü mü korkutuyor ? Adına “Program” desem korkularınız azalır mı ?
  • Rahatlık Zonu“ndan çıkma zorunluğu mu canımızı sıkıyor ? Patronun acı sözlerini işitmek daha mı iyi ?
  • Alışkanlıklarımızı değiştirmemizi zorlayacak “disiplin” mi aklımızı yoruyor ? Böylesi kriz ortamında 2009 da işini yitiren BAH; akıl almaz aptallıkla 2010 başlarında yuvadan uzaklaştırılan SEV; hiç mi düşünmediler akılsızca yaklaşımlarının başlarına neler getireceğini ? Hep dediğim gibi Allah akıl fikir versin ve “akılsızlar dünyanın en zararlı hırsızlarıdır; çünkü onlar sağlımızı, aklımızı ve mutluluğumuzu da çalarlar“. Sabah yürüyüşlerimizin hâlâ gündemini belirleyen ASİ benzeri akılsızlıkları anlamam pek olanaklı değil. Rahmetli annemin dediği gibi “rahat batıyor insanlara“. Ve önemli olan Jim Amcanın otobüs analojisinde dikkat çektiği gibi projenize doğru insanları almanızdır. Şimdi düşünüyorum da KOR için BAHaratlı; MEL için SEVimli bir proje yapsaydım şimdi kahrolurdum. Bu nedenle proje spronsorunu örnek olarak ele alıp “proje-personel” noktasından başlıyorum projeli yaşam tefrikalarıma.
  • Benim anlayış ve yaşam büfemde (2/42/65) dayatmaca bir projeye asla yer yok. SIM-PGP i örnek olarak hazırladım; ilk tepkilerle algıları test etmek istedim ve hevesli olanlara format olsun için sadece bir kişiye vermekle yetindim şimdilik (elektronik olarak göndermem ek fayda yaratacak mı bilmiyorum). Çünkü “öğrenci hazır olduğunda öğretmen gelir” baskın benim anlayışımda. Nice dayatmacı projelerden (SUL) bile olanak yaratmaya çalıştım ilk krizden (1994) bu yana. Yarattım da. Eğer SUL olmasaydı Bay(an) TOP liderlikten düşerdi ve 20 yıl sonra, rekabetin yakıcı baskısında 100 tona ulaşan satışıyla mucize yaratamazdı. Biraz ders alabilselerdi RİO da sorduğum sorunun yanıtını iyi düşünürlerdi. Tam o sırada soruma gelen açıklamaları yeterli bulmayan Bay Tamaktif de aynı soruyu yinelemişti. Ancak yüzeysel bakışı aşamayan, başarının dinamiklerini çözmeye heves göstermeyen grup iki yıl sonra TUT Projesinin başarısının temelini de bulamayacaklardı sözde irdeleme grup toplantısında ve baş Kerimin on liralık anılarının dağıtım töreninde…
  • Bana göre br projenin başarısında “sponsor”u çok önemli rol oynuyor. TUT un sponsoru hem işi merkezden kotaran Bay Tamaktif’di hem de tüm inancını, desteğini, gece ve gündüz yoğunlaştığı emekleriyle ekibini bu projeye inançla koşturan Bay Tosun’du. Bunu net olarak söylemiştim ama üç maymun heykelinin farkını anlamayan, maymunların kulaklarından birer ince tel sokarak telin ucunun nereye gittiğine bakıp farklı olana seçemeyen proje lideri ertesi yıl hüsrana uğrayacaktı. Yazık oldu Süleyman efendiye. Tüm bunlara ek olarak bu haftanın başındaki YKT da SAT-PGP nin kapak sayfasında “sponsor” olarak gördükleri ismin algısını “varsayım (ass u me)”la dile getirenlere bakınca “sponsor”luğun doğru algılanmadığını anlamadım ve bu nedenle bu yazımın başlığını ve konusunu “proje sponsoru”na ayırdım.

Bundan önceki yazımda beş proje tipine dikkat çekip herbirinin 2/42/65 lik beden ölçülerime katkılarını, dil yapısıyla penguene benzeyen ünlü sorumunun, “Şu GAT DÜnyada MASlaşmak için RAWmısınız ?” sorusunun bölümleriyle ilişkilendirerek açıklamaya çalışmıştım. Sponsorluğu da bu bağlamda açıklamaya çalışacağım. Açıklamalarımda Harvard Business Essentials serisinder Richard Luecke‘nin “Proje Yönetimi (Ocak 2009)” kitabından yararlanacağım.

“… Proje çalışmasının başarısı, doğaldır ki, projeye katılan kişilere bağlıdır. Evet, sağlam bir örgütsel yapılanma önemlidir; iyi bir yönetim de onun kadar önemlidir. Fakat projede doğru insanlar yer almazsa ya da bu insanlar rolleri konusunda net bir görüşe sahip olmazlarsa, proje tatmin edici bir sonuca ulaşamaz…” diyor bay Luecke. Bu iki tümcede pekçok anahtar sözcük gizli. Bunlardan belki de en önemlisi “roller” ki “2002 Hollanda-Nordwijck-Neil-SPIN” le tanıştığım “upskilling field force to enable new roles / yeni rollerin üstesinden gelmek için sahra gücünün becerilerini geliştirmek tümcesini sekiz yıldır söylerken hep projelerin öğretilerini anımsıyorum. Luecke’nin sözlerine kulak vermeyi sürdürüyorum:

“… İster bir yönetici isterse bir yönetim kadrosu tarafından oluşturulsun, her projenin mutlaka bir sponsorunun olması gerekir. Sponsor projeye yetki veren kişidir. Bu kişi, projeden elde edilecek sonuçlarda çıkarı bulunan ve projenin performansıyla ilgili sorumluluk taşıyan bir yönetici veya idareci olabilir. Ayrıca sponsorun, çalışmanın kapsamını tanımlama, gerekli kaynakları sağlama ve finaldeki sonucu onaylama veya redetme yetkisine sahip olması gerekir. Başka bir deyişle sponsor şunları gerçekleştirebilecek ölçüde gerçek etki gücüne sahip bir kişi olmalıdır:

  • Projeyi en üst düzeyde savunabilmeli
  • Örgütsel engelleri aşabilmeli
  • Başarı için gerekli kaynakları temin edebilmeli
  • CEO ve belli başlı paydaşlarla etkin bir iletişim içinde bulunmalıdır.

Sponsor bazen normal kanallardan bazen de el altından sağladığı fonlarla projeyi ayakta tutabilmelidir. Sponsor bir hamidir (koruyucu). Sponsor aynı zamanda projeyi kendi egemenlik alanı için bir tehdit olarak gören kimi üst düzey yöneticilerin düşmanca tutumuna karşı koruması gerekir. Bu olasılık özellikle mevcut alışkanlıklara veya sisteme zarar verecek yeni açılımlarda çok daha fazla önem kazanacaktır. Bu görünümde kritik bir noktada duran projenin devamı sponsorun gücüne ve inancına bağlıdır. İşte bu noktada Machiavelli’nin “Prens” adlı kitabında, statükoyu değiştirmeye çalışan herkese yönelttiği şu soruyu anımsamak gerekir: “Yeni bir gidişat başlatmaktan daha zor, başarıya ulaşacağı kuşkulu ve daha tehlikeli olan başka bir şey yoktur. Çünkü eski düzende çıkarı olan herkes reformcuya düşmandır.”… Projenizin nüfuzlu bir sponsoru var mı ? Varsa, kaynak sağlayarak ve iç düşmanlara karşı mücadele vererek, projenizin gerçek bir taraftarı gibi hareket ediyor mu ? Sponsorunuz, haksız yadsıma ile gerçek sorunların gün ışığına çıkmasına yardımcı olan eleştiriyi birbirinden ayırabilecek kadar ……?”

Bu kadar yetsin ve özellikle bu hafta başındaki YKT da, SAT-PGP taslağımda “sponsor” a bakıp da dile getirdikleri haklı (!) eleştiriyi bir de bu gözle baksalar acep bana farklı bir mesaj iletirler mi ? Ya da “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsüyle süsleyip de ROT/BRO/CHI vb anahtarları için TRA/SGE Proje önerilerime sessiz kalanları akıllarında bir adım ileri hareket yaratmış olabilir miyim ? Kimi umutsuz vak’aların yakın gelecekte 2009BAH; 2010SEV benzeri kayıpları önlemede enazından “yüksek performanslı ekipler” yaratma çabaları bir proje çerçevesi içine girip sponsor arayışları olur mu ?

Aklıma mukayyet ol Allahım” duamla başarıların self servis olduğu ve SSTC öğrenme yolculuklarıyla önünde sıraya geçmeye çalıştığımız “Yaşam Büfesinde Proje Sponsoru” başlıklı yazımı burada sonlandırıyorum ve yolunuzun hep aydınlık olması dileklerimle bir sonraki yazımda “proje lideri”ne değinmek istiyorum.

Kalın sağlıcakla.

Öykücü