Yaşam Büfesinde “Nedamet (Heyhat)”

“…Bir elinde çekiç diğer elinde fenerle gündüz vakti adam aramaya çıkmış olan Dr.Maslow hem yürüyor ve hem de “Sahip olduğunuz tek şey bir çekiçse herkesi çivi olarak görürsünüz” diye mırıldanıyordu… Vitrindeki çalar saati görünce durup merakla sordu: “Usta sen sünnetçi değil misin; burası senin dükkanın değil mi  ?“. “Evet sünnetçiyim ve burası da benim dükkanım” dedi beyaz önlüklü yaşlı adam. Dr.Maslow “Peki o zaman vitrine neden çalar saat koydun ki ?“. Sünnetçi hafif bir gülümseme ile “Ne koysaydım yani ?” dedi… Ertesi sabah gün doğmadan yol koyulan Maslow Pentahille yeni bir müezzin atandığını anladı kulağına gelen yeni bir sesin “Tanrı Uludur” diye haykırışında. Şaşırmakla birlikte sese hayran kaldığını ve sesin sahibini tanıdığını düşünüp yeniden  “sahip olduğun tek şey çekiçse herkesi çivi olarak görürsün” sözünü yineleyerek başını öne eğip yoluna devam etti…”

Bu üslü ve köklü formülü siz nasıl okursunuz ?

Merhaba

Müezzinlik onun yeni işi ve ikinci bir çağrıda bizzat kendi sesini kullanmak istiyor olmalı ki ülkeyi, devleti her türlü melanetten korumak yolunda daha etkili olsun… Ne var ki öylesi açıklamalar duyuyorum ki her seferinde daha bir karamsarlığa düşüyorum. Meğer en güvendiği istihbarat elemanı eniştesiymiş. Nerede kaldı Fidan gibi delikanlının vekil yerine yeniden gerisin geriye teşkilat başında göreve iadesinin umut edilen faydası ? Nerede kaldı onca SAT’lı SAS lı mavi bereli polisin desteği ? Nerede kaldı halojenlerin aktif eylemleri ? Hemen hepsi pustu ve bir kenarda maçın sonucunu bekledi. Yeni müezzin halkı sokağa dökmekte haklıymış. Çünkü tutunacak tek dalı millet kalmışmış. Şimdi ben bile hak verir bir yargıya ulaşma çaresizliği yaşıyorsam…Ne ucube bir durum ! Kars’taki yerle yeksan edilen heykelden beter. Tüm bunları görüp de azıcık olsun nedamet gösterse ve rahmetli Prof.Pausch‘un “Son Ders”inde gösterdiği öğrettiği “Gerçek Özrün 3 Aşaması (GÖ3A)” dan bir sahne sergilese. Böylece “güven” tesis etse; başlatılan cadı avında ve OHALde yüreğimize su serpse. Ne olur karşıtlarını (cemaat değil) da adam yerine koysa; ne olur kendisine “molla” dedirtecek bir ağır başlılık sergilese. Ne olur azıcık modern dünyanın gereklerine uygun davransa, Kasımpaşa’dan çıksa, muhtarlar yerine biraz daha yaşamın gerçek yapı taşlarına Moda’dan seslense. Ne olur ülkemi geri kalmışlığın diyalogundan kurtarsa. Olmayacak dua mı benmkisi ? Bunları yapsa ya da en azından bu yönde bir niyet ve zihniyet sergilese şu kritik kaos eşiğinden daha hızlı ve daha güvenli sıyrılırız.Hepimizin oylarını, desteğini alır ve Kemal-Devlet-Selahattin Üçgeni’nden umutsuzluğumla “senden başka yok sığınacak liman” diyerek ben de sokağa çıkarım bir sonraki çağrıda…Heyhat…”Ne gelir elden; çünkü yeni müezzinin elinde sadece çekiç görmüş Dr.Maslow ve Bekir Sıtkı Erdoğan ne güzel söylemiş “Derler ki gönül derdine tek çare unutmak; heyhat unutmak bile cananı fısıldar“. Unutmak mümkün mü ?

Biraz akıl ve izan Allah’ım. Senin herşeye gücün yeter. Belki de şu paradoksa aklı takılmıştır yüce yargılayıcının: Allah’ım madem ki senin herşeye gücün yeter; o halde sen aklını düzelteyemeyeceğin bir insanoğlu yaratabilir misin ? Yanıt “Evet” olursa nasıl olur da senin sınırsız gücün bu insan oğlunun aklını yola koyamaz. Ve yola korsan bu kez de “nasıl olur da sen aklı bildiği yoldan sapmayacak bir insan yaratamazsın ? Hani senin her şeye gücün yeterdi. Galiba ben fıttırmaya gidiyorum. Her neyse. Bizim yeni müezzinin yaptığı tıpkı benim 1993 sonbaharında yeni görevi üstlenirken amirlerime söylediğim ön koşul, şart gibi ki bir süre sonra sözlerimin hiç kıymet-i harbiyesi kalmamıştı. Demiştim ki “Bakın beni satışın bölge müdürü yapıyorsunuz ama ben teknik çalışmalarımı ve araştırmalarımı bırakmam. Onları da yaparım ha…” Bir süre sonra asli görevim diğerlerinin önüne geçmişti. Bizim yeni müezzin hâla dindar ve kindar işlerle uğraşmaktan ve elindeki çekiçle heryere her önüne gelene vurmaktan vaz geçmemekte direniyor. Sahi bu “kıymet-i harbiye” nin askeri okullar, harbiyelerle (Kara, Deniz ve Hava) bir ilgisi, ilişkisi var mı ? Ne zaman nedamaet getirecektir acaba ? Nedir bu nedamet ?  (https://eksisozluk.com/nedamet-getirmek–172398) “….pişmanlık duymak, bunu açıkça itiraf etmek, neden öyle yaptım ah salak kafam diye bağırmak ve otoriteleri kucaklama isteğiyle dolup taşmak...”

Vitrindeki çalar saate bakan Maslow’un elindeki çekiçten başka bir şey görev var mı ? Yellenmenin kokusunu ve sesini duyan var mı ? Heyhat !  Kemani Salih Efendinin Hüzzam makamındaki bestesini Meltem Yamak’ın güzel sesinden dinlerken güzel yüzünü izlemek “heyhat” ın zihnimdeki izlerini düşünüyorum (http://sarkilarnotalar.blogspot.com.tr/2011/07/mahzun-gonul-heyhat-heyhat-sad-olacak-m.html)

  • Mahzûn gönül heyhât, heyhât şâd olacak mı sanıyorsun
  • Vâh esef âh bîçâre gönül eyvâh, eyvâh aldanıyorsun
  • Bu kadar cevr û cefâya bilerek katlanıyorsun
  • Vâh esef vâh bîçâre gönlüm eyvâh, eyvâh aldanıyorsun
  • Ben neden düştüm neden bilmem böyle bir ateşpâreye
  • Vâh esef âh bîçâre gönlüm eyvâh, eyvâh aldanıyorsun

Ne güzel demiş; bu işin sonunda sevinç ve mutluluk beklemen boşunadır. Sen bu hüznünü sürdür. Çaresizsin. Aldanıyorsun; seni aldatıyorlar ve sen bu üzüntüye, sıkıntıya bile bile katlanıyorsun. Çünkü sen mecburcusun. Sen satrançta bir piyonsun. Ama unutma ki sadece piyondur satrançta kendine çizilen, genetik koduna yazılmış olan piyonluğu kırma şansına sahip olan tek taş. Diğerlerinin hepsi “babam sağolsun” diyerek kale gibi, at gibi, vezir ve hatta şah gibi davranırlar. Bu role bürünmek, bu güce erişmek için hiçbir gayretleri olmamıştır. Onlara bu düzey doğuştan verilmiştir. Bir tek piyon vardır; eza cefa çeken ama bunca gayret sonunda, uykusuz geceler sonunda, pusula, saat ve ayak izleriyle akıllı strateji ve taktiklerle karşı tarafın sınırlarını aşıp da isterse at isterse vezir olabilen tek taştır piyon. O halde Kemani Salih Efendi kusura bakmasın ben yeni müezzinin elindeki çekiç ya da kör imamın elindeki mikrofona bakıp da çivi olmaya razı değilim. Biz neden düştük, dünyalar güzeli ülkemin bugün cehennem yerine çevrilen ortamındaki çaresizliğe. Çünkü eli çekiçli yeni müezzin daha düne kadar caminin eski kör imamına “ne istedin de vermedik bre nankör” demedi mi ? Birkaç yıl önce ilk teşebbüste istediği malıydı, evdeki kasalar ve kutulardı. Şimdi istediği bu kez canı olunca bir dahaki çağrıda belki eski kör imamlar da dediğini yapmaz diye müezzinliğe başladı. O halde; biraz aklını başına devşirse, biraz yakın dursa, güven verse, çağın aklıyla (herkesin arayıp da bulamadığı selimin aklıyla değil) çekici bıraksa (havuca inanacak kişi de kalmadı ya), bizi, hepimizi çivi gibi görmese, azıcık dinlese ve şeffaf ve dürüst olup “adil süreci” çalıştırsa çok güzel günlerimiz olacak. Şu an tüm akıl ve gönül kapıları açıkken bu şansı kullanma feraseti ve basireti ver Allah’ım. Hadi hoca biraz gayret…

Yolumuz hep açık ve aydınlık olur (inşallah)

Öykücü