Yaşam Büfesinde “Orsa Boca”

“…Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni; / Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. / Değil mi ki çiğnenmiş inancın, en seçkini, / Değil mi korkudan dili bağlı sanatın, / Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın…; > Vazgeçtim bu dünyadan; dünyamdan geçtim ama / Seni yalnız komak var, o koyuyor adama !…”

Cigillerle Sangiller çeyrek asır önce birleşip Nogiller oldular. Ne umdular, ne buldular ? Patronlardan umutlar, forsalardan kuşkular…Kökenlerindeki düşmanlığı aşan dostluklar ve iki yıl sonra yine, yeni bir birleşme…Neden kısa sürdü ömrü ? Sordum bir bilene; dedi ki “O bir operasyonel manevra idi”. Ve seksene az kala parmağımı kıran manevra yetersizliğine dönüp kendimi sorguladım…

(Anahtar sözcükler: Orsa Boca / circum vent / de jure, de facto / Hasan Ali Yücel / İyi Vatandaş, İyi İnsan / GAT Dünyası / Manevra Kabiliyeti / Pruva Neta )

Merhaba

Dün 11 Eylül Pazartesi bugün de 12 Eylül salı ve ne çok şey sallandı yirmi ve kırk yılda… Ve yok aslında taşıdıkları acının tarifi…! Çeşme’de gerçek bir Eylül havası; daha serin, daha sakin ve biraz hüzünlü (https://www.copcu.com/2022/09/04/yasam-bufesinde-tristeza/). Yakın çevremde hüzün yaratacak özel bir durum yok. Biz (Nezuş ve Musto Dede) yoğun bir hafta yaşadık. Kimi zaman beklemeye sabrımız yetmedi. Kimi zaman sesimiz yükseldi. Mavişehir’deki onarım “orsa boca” sürdü. Bu iki sözcüğü ilk defa Hasan Ali Yücel‘in “İyi Vatandaş, İyi İnsan” kitabının 139 ncu sayfasında gördüm. Hoşuma gitti. Tıpkı 2007 yılında St.Petersburg‘da yaptığım sunumun ana mesajı olan “Pruva neta (Yolumuz Açık)” gibi heybeme koydum. “Bata çıka; düşe kalka” demekmiş anlamı. Ha banyodaki onarım, ha yaşamın kendisi “bata çıka” devam etmiyor mu ? Neden yadırgıyorum ki ? Madem ki iki sözün birisi bende “şükür“; o halde kurtulan dokuz parmak için şükrederken, neden sessizliğimi anlamakta güçlük çekiyorlar ki ? Bir kere “of !” demedim sol ayağımın ikinci parmağını kırarken. Halbuki belliydi. Sandalyeyi merdiven yaparken emniyet parçasının yerine tam oturmadığını görmüştüm. Bile bile çıktım o basamaklara. Yolun yarısında merdiven isyan edip de kendiliğinden sandalyeye dönünce on parmağın birini kurtaramadım, birbirine kenetlenen iki oturma parçasından. Anında doğru müdahalem; Çeşme’ye gelince hastane; röntgen ve kırığın onayından sonra atelle geçen bir hafta… Şimdilik gece, gündüz ve hatta deniz kenarında kitap okurken sol ayağım hep çoraplı; meraklısı gelip soruyor ve ben de anlatıyorum. Hata ve hatanın oluşumunun temelinde seksene az kala “manevra kabiliyeti“nin azalması yatıyor bence…

Göz görüyor hatayı (yerine oturmadı parça) > Beyne gönderiyor resmi > Beyin yorumluyor ve ayağı uyarıyor “çıkma merdivene” > Ayak dinlemiyor; ya da anlamıyor veya yılların yüküne isyan ediyor ve belki de “benden bu kadar !” diyor ve olan oluyor: Anlamsız bir şekilde kırılan parmak (1)

Gelelim oğullarım ve kızlarıma; EKÜ Trio “Yaşam Mimarları” için çok şükür ki günler rutinlerinde sürüyor: Asayiş berkemal. Bazen fazla bastıran çevre koşullarında “BBB(2)” ustalık yolculuğu “orsa boca” sürse de umutlarım hâlâ yüksek. “Copcuların Z Kuşağı Erkekleri” Avrupa’ya yayıldılar. Barış Hollanda’da, Eren Belçika’da “yola devam“. Çok hızlı geçiyor zaman. Dün “İrem ve Duru” okula başlarken işte WhatsApp’taki mesajım:

“Merhaba İrem ve Duru. Ne kadar hızlı geçiyor zaman…Bir bakıyorum pazartesi cuma ile buluşmuş; bir bakıyorum yaz güze kavuşmuş…Ve bu arada siz de büyüyüvermişsiniz. Daha dün yaz tatili başlamıştı; yarın okullar açılıyor. Yeni dönemde sağlık ve esenlik içinde keyifli ve başarılı öğrenmeler diliyorum ve sizi öpüyorum. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.”

Daha dün babamızın kollarında yaşarken; çiçekli bahçemizin yollarında koşarken…(İrem / Kerem / Duru)
…Şimdi okullu olduk (seneye inşallah İtalya)… İrem
Ve hatta Brüksel’e gidip şampiyonluğu yaşadık (Duru&Kerem)

Yazımın girişindeki şiir, sözünü ettiğim kitabın “Önsöz”ünden alıntıdır. Bu kısa şiirlere yer verirken Shakespeare ve Fuzuli’nin de adını zikreder yazar. “Bizim İnsanımız” başlığı altındaki “Önsöz”ün ilk tümcesi de şöyle: “Bu kitabı şüphesiz okuyucularım için yazdım. Fakat itiraf edeyim ki, yazma sebepleri arasında kendim de varım. Ömrümün otuz beşten elli beş yılına kadar süren devresinde politika içinde yaşamış olmam dolayısıyla hakkımda verilmiş doğruya uyan veya uymayan hükümler…ve Beşer kaderinde tahammülü en güç olay, anlaşılmamak bundan da ağırı, ters ve yanlış anlaşılmak; daha da zorlusu “Ne kadar benzemezmişim bana ben !...” dedirtecek şekilde anlatılmaktır…

Kitabın yazarı Hasan Ali Yücel’in adını ne zaman duysam güncel olarak 1956 yılında kurduğu “İş Bankası Kültür Yayınları” düşer aklıma ve asıl önemlisi de dünden bugüne hayıflanarak, bugünden yarına kaçan tren için üzülerek “Köy Enstitüleri” ve “Tonguç Baba“yı düşünürüm. Kısacık ömrüne (1897-1961 > 64 yıl) Bayar, Saydam ve Saraçoğlu hükümetlerinde yedi yılı aşkın Milli Eğitim Bakanlığı sığdırmış Hasan Ali Yücel. Mekanı cennet olsun; rahmetle anıyorum.

circumvent

İlk defa uzaklardan, tee Kanada’dan, eski bir dosttan gelen bir elektronik posta içinde gördüm bu sözcüğü. Şöyle yazılıydı:

“Sevgili Dost, Ilk kez bugun firsat bulabildim “YÜKSELEN ÇITA DAĞI DELEN KARINCA” baslikli yaziniza bakmak icin.  Ancak “We Transfer” adli platform bir turlu yaziyi acip okumama olanak vermedi.  Bu platformu ilk kez duydum ve ne yapmam konusunda bir fikrim yok. Acaba bu platformu circumvent edebilip pas gecebilirmiyiz?  Ileride diger yazilarinizi da okumak istedigimde gene ayni sorunla karsilasabilir miyim?  Bu konularda beni aydinlatabilirseniz cok memnun olurum. Tum Copcu ailesi bireylerine gunlerine gunesli, sakin ve saglikli gunler dilegi ile selam ve sevgilerimi iletirim.  Hosca kalin sevgili Dost!

İlk defa duydum “circumvent etmek”. Sordum Google amcama ve sıraladı pek çok anlamı ardarda. Acaba hangisini demek istedi Kanadalı Dost !

“Bozmak / Tekerine çomak sokmak / Tuzağa düşürmek / Önlemek / Alt etmek / Kösteklemek / Açığını yakalamak / Kaçınmak / Yenmek; / Atlatmak / Kurtulmak / Kaçmak / Yakalamak / Yolunu bulup kurtulmak / Aldatmak / Engellemek / Hile ile üstün gelmek “

Sen neymişsin be “circumvent” ve ben içinde geçtiği cümleye ve neden olduğu gerekçeye bakınca “Bu konuyu geçelim; aklımıza takmayalım; göz ardı edelim; takılmayalım” gibi anlıyorum, algılıyorum. Öte yandan dostumun hem mesleğini ve hem de mesleğinde bugüne dek geçen 54 yılını düşününce acaba “hukukta daha özel bir anlamı ve yeri var mıdır ?” diye düşünmekten de geri durmuyorum. Her neyse; maksat muhabbet olsun desem de bu yola girince aynı kulvardaki benzer bir başka konuyla devam ediyor takıntım…

de jure vs de facto

Düzenli olarak HBR (Harvard Business Review) Blogunu okurum. Geçen gün bir sosyal medya uzmanının (!) yazısında bu iki Latince deyişi kıyaslamalı olarak gördüm. ilgimi çekti. Ne zaman “de facto” düşse aklıma “DeFacto” isimli ticari kuruluşu düşünürüm. Sosyal medya uzmanı yazısında reklamlar, kuralların öngördüğüne göre mi olmalı yoksa hedef kitlenin algı kapılarının sürekli değişiyor olması nedeniyle kural dışını da mı zorlamalı ? Sanki “devam mı, tamam mı ?” gibi tutulmuş olan bir konsepte mi sarılmalı yoksa dışına mı çıkmalı ?

Kısaca “de jure”, konu hakkında kanunlar “NE” söylüyor; “de facto” gerçek hayatta uygulama “NASIL” ?

(https://tr.wikipedia.org/wiki/De_facto) > De facto (Latince telaffuz: [deː ˈfaktoː]) veya de fakto, “gerçekte”, “uygulamada”, “fiilen”, “fiilî” ya da “pratikte” anlamında kullanılan Latince deyiş. “Kanuna göre” veya “hukukî olarak” anlamına gelen “‘de jure“‘ ile karşıt olarak sıkça kullanılır. Yasal bir durum tartışılırken, “de jure” kavramı, konu hakkında kanunların ne söylediğini, “de facto” kavramı ise gerçek hayatta uygulamanın nasıl olduğunu belirtir. Bu uygulama, yasal olabilir ya da olmayabilir.

De facto teriminin oldukça geniş bir kullanım alanı vardır. Evlilikten, devletler hukukuna kadar birçok konuda kullanılır. Ayrıca geçerli bir kanun ya da standardın olmadığı fakat genelleşmiş bir uygulamanın söz konusu olduğu herhangi bir durumu belirtmek için de kullanılır.

Kanadalı dostumun mesajındaki “circumvent” ten HBR’un “de jure” sine uzanan Latince sürecine ek olarak “orsa boca” dan da söz etme olanağım oldu. Ne kadar birbirine uydu ? Uysa da, uymasa da Nasrettin Hoca’nın terziye verdiği yanıtını düşündüm ve sünnetçinin vitrinindeki çalar saate hayret etmekten vazgeçtim.

Sağlık ve esenlik içinde yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü


(1): Prof.Dr.A.Baltaş sordu “Kendinizi şanslı mı şanssız mı görürsünüz ?” CINOS(3)‘la beraberliğimin son yıllık toplantısı idi (Eylül 2008). Tilki dönüp dolaşmış ve yine başa dönmüştü. Halbuki RJ27(4) dedi ve “%25 isteğini bile deler füze gibi giderim” diye düşündü arkası boş totemlerine dayanarak. Olmadı. Dört yıl önce (2004) Kahire (Mısır) ye açılan yabancı bir ülkede toplantı yapma kapısı, ardından Rio (Brezilya-2005), Prag (Çekya-2006) ve St.Petersburg (Rusya-2007) dan sonra yine Antalya (2008)ya açılmıştı. Bunun için de “orsa boca” denebilir mi ? İşte o toplantıda Baltaş Hoca şöyle bir örnek vermişti: “Bir bankada işlem yapmak için sıra bekliyorsunuz. Bankada yirmi müşteri var. O sırada içeri elinde tabancayla bir soyguncu giriyor. Ateş ediyor. Güvenlik görevlisini öldürüyor ve müşterilerden bir tek sizi kolunuzdan yaralıyor…” Kendinizi bu olayda şanslı mı yoksa şanssız mı sayarsınız ?”…

(2) BBB > Be Big Brother : Büyük Abi Olma’nın dayanılmaz ağırlığı !!!

(3) CINOS > Ciba>Novartis>Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

(4) RJ27 > Merkez dedi ki “%25 pazar payı istiyorum”. O (CEO-RJ) dedi ki “Ben %27 yaparım”; ve ben de 2007 yılında St.Petersburg’ta “Pruva neta / Yolunuz açık > Kim tutar sizi” dedim. Sonuç ! Korkularını ya da gururlarını aşıp da diyaloga girebilseler eğriyi doğruyu anlayacağız.