“…Senden şikayetçiyim Mustafa bey; ben şimdi bu bağımı tüccara nasıl göstereceğim ? (Mersindereli İlyas’ın uykusuz geceleri);… Senden şikayetçiyim, ikinci ellerin tamamını toplayamadım; bana neden daha önce söylemedin Mustafa abi ? (Süleymaniyeli Murat’ın uykusuz geceleri);… Senden şikayetçiyim Mustafa bey, yüz ton kayısı kaybettim (Dilekli Ahmet amca’nın uykusuz geceleri)…”
Merhaba
Ben de zaman zaman kendimden şikayetçiyim. Benim de uykusuz gecelerim oluyor. Bugün erken kalktım. Ruhum karanlık. Endişelerim var. İşler tam doğru yapılmıyor gibi geliyor bana. Dün gece üçüncü kez ayrı düştüm eşimden. “Yarın macunları çekicem” diyor usta. Bu gece de ayrı geçecek gibi. Seksene az kala ayrı geceler uykusuz geçiyor. Hafta başından beri Mavişehir’deki evde tadilat var. Başında durmazsam usta başka işe gidiyor. Tadilat zorunlu bir durum. Başında bekleme gerekli bir görev. Apartmanın logarı tıkanınca bizde ciddi bir sıkıntı oluştu. Halbuki zeminde değiliz. Neden bize çıktı ki bu sorun ? Pandemi nedeniyle üç yılı aşkın Çeşmeliyiz. Yerleşim (ikametgâh) adresimizi Çeşme’ye aldırdık. Köy yaşamı daha bir başka güzel. Arada bir Mavişehir’e gelip evi kontrol ediyoruz. Geçen hafta çarşamba akşamı bir haber geldi: “Alt kata sizin daireden su akıyor“. Hemen Oktay gitti. Teknik servisle birlikte inceledi. Ebeveyn banyosunda yerde su birikmiş. Sıcak ve temiz suymuş. Yıllar önce iptal ettiğimiz kalorifer peteği bağlantısından gelmiş olabileceği teşhisi konmuş. Meğer değilmiş. Tadilat sırasında, şimdi (0209202314.00) üst kattan su aktı. Bu durum hem şans hem şanssızlık. Ertesi gün kendimiz görelim diye Çeşme’den Karşıyaka’ya geldik. Kapıyı açtık ve banyoya girince “Aman Allah’ım ! Olmaz böyle şey !; Ya on dakika daha geç kalsaydık…“. Hemen yönetici devreye girdi. Sular kesildi. Belediye ekipleri geldi. Saatlerce uğraştılar. Apartman dışındaki sorun çözüldü. Şimdi sorun bizim banyoda. Önce sigorta eksperi geldi. Ona göre sorun temizlemekle çözülür. Biz ise duşkabini dahil pek çok şeyi değiştirmek istiyoruz. Ağlamanın faydası olmadı. Aslında apartman yönetiminden sorunun tazminatı istenebilir. Yapmadık. Çünkü yöneticimiz genç Kurtuluş’u seviyoruz. Yaptıklarını takdir ediyoruz. Onu üzmek istemiyoruz. Ancak dün üst kat komşumuz “kapımı o kadar çalamazsın. Suyumu kesemezsin” derken hissettiğim öfke ile sanırım gereğini yapacağım. Sökeli Suat’tan duyduğum sözü anımsadım: “When it rains it pours / Felaket tekil gelmez” İlk ve ardışık “uykusuz gecelerimiz” doğruyu bulmak için. Aradaki süreci, gelgitlerimizi daha sonra yazayım. Şimdi bugüne döneyim. Bu sabah (020923), sabahın serinliğinde ter içinde uyandım. Kendimi yollara vurdum. Bostanlı sahilinde iki saate yakın yürüdüm. Laf aramızda yürüyüşüm de artık sıkıntılı. Akrep gibi yan yan gidiyorum (gibi geliyor bana). Ya da bitki korumacı meslektaşlarım bilir; Empoaska gibi yandan çarklıyım. Aklımdan atamadığım: Çözüm sürecinde olası sonraki sıkıntıları gözden mi kaçırıyoruz ? Teknik servisin de görüşünü almak için beklerken ben yazımın girişindeki konulara döneyim. Kimler, neden benden şikayetçi olmuşlardı ? Kimler bu şikayetleriyle uykusuz geceler geçirmişlerdi; bana da geçirtmişlerdi ?
PXLX’nun Cengaverleri ve Süleymaniyeli Murat > Bölge Müdürü Mustafa (1995)
Bu yazım önceki yazımın devamı gibi olacaktır. On gün önce sosyal medyada bir haber gördüm: Meslektaşım İbrahim bağda Mildiyö hastalığının zararına dikkat çekiyordu. Bu yıl yüz elli bin ton kuru üzüm kaybı yarattığından söz ediyordu. Bu konuyu blogumda yazıya döktüm. Çok uzun olmuştu yazım. (https://www.copcu.com/2023/08/31/yasam-bufesinde-sosyal-medya/).
Dün gecem uykusuz geçince bu sabah yürüyüşümde yeni bir çerçeve düşündüm: Uykusuz Geceler. Bu kaybı yaşayan bağcıların uykusuz gecelerini düşünmeye başladım. Önceki yazılarımı taradım. Altı yıl önce rahmetli Kızgın Bağcı Nezih Abi ile yaptığım görüşmeyi buldum. Yılların bağcısı Nezih abi kızgındı. Kızgınlıktan öte öfkeliydi. Yıllarca beraber olduğu rahmetli Hacıya küfrediyordu. Canı yanmıştı. Kaybı fazlaydı. “Bıktım bu ziraatçılardan, doğru dürüst bir ilaç yok, doğru dürüst bir adam yok, artık burama geldi ya…!” diyordu. Neden bunu yaşamıştı ? Hata neredeydi ? (https://www.copcu.com/2017/08/01/yasam-bufesinde-5y/). İbrahim de on gün önce iki yüz yirmi beş milyon dolarlık kuru üzüm kaybı için “hata nerede ?” diye soruyordu sosyal medyada ? Konunun sorgulanmasını istiyordu. Şimdi yine filmi geri saralım. Süleymaniyeli pamukçu Murat neden benden şikayetçi oluyordu konusuna dönelim.
Yirmi sekiz yıl önce bölge satış müdürüydüm. Bir yıl önce ülke olarak finansal kriz yılı yaşamıştık (1994). Krizin ardılları sürüyordu. Herkes şaşkındı. Tarımsal üretimde, bitki koruma hataları ve ihmalleri artmıştı. Krizi fırsata çevirdik. Mesleğimizi etkinleştirmek için satış destek çalışmalarına ağırlık verdik. Seferberlik ilan ettik. Bir yıl sonra, ektiklerimizin meyvelerini deriyorduk (1995). Akhisar Tütün Otel’deki uykusuz gecelerimizin semeresini alıyoruz. Faydaları derliyoruz. İnancımız güçlendi. İnandığımız için inandırabiliyoruz. Pamukçu Murat bin dönüm pamuğunda sezon sonuna doğru PXLX(1) isimli ilacımızı kullandı. Aslında sezon sonuna doğru yer aletleriyle pamuk tarlasına girmezdi. Yaprak biti çıksa da umursamazdı. Kırmızı örümcek görürse hasadı çabuklaştırır diye fayda bile umardı. İlaçlama yapmazdı. Ne var ki, bu ikisine ek olarak Beyaz Sinek gelişimini de gösterdiğimizde farkındalığı arttı. Bize inandı. Çünkü Beyaz sineğin oluşturduğu fumajinle fazla zarar verdiğini biliyordu. Uygulamalarımızı kıyaslamak için PXLX kullanılmamış bir parsel bıraktık. Diğer pamuk tarlalarının tamamını PXLX ile ilaçladık. Murat farkı gördü. Hasat zamanı geldi. Elle hasat yapılıyordu. Genellikle hasat iki elde toplanıyor ve üçüncü ele pek fazla ürün kalmıyordu. O yıl öyle olmadı. Murat’ın telefondaki şikayetçi sesi sanki kızgın gibi değildi. Murat şikayetçiydi; ama neden: “Senden şikayetçiyim Mustafa abi. Neden bana PXLXnun ikinci elde bu kadar çok koza açtıracağını söylemedin ? İşçiler toplamakla bitiremedi. Bir kısmı üçüncü ele kaldı. Onlar da yağmur yedi; kalitesi düştü. Söyleseydin daha fazla işçi getirirdim…” Rahatladım. Mutlu da oldum. Murat ertesi yıl sezon sonuna doğru kullanacağı PXLX ilacının tamamını Ocak ayında Önak’tan toptan almıştı.
Sultana’nın Sultanları ve Mersindereli İlyas vs Teknik Danışman Mustafa (1987)
Rio (Brezilya) da 2005 yılında “Başarı Öyküsü” olarak paylaşmıştım. Yirmi yaşına gelinceye kadar TXPXS(2) için az çekmedim. Ruhsat başvurusunda “sempatik ikmal“den faydalandık. Geç kalmasına rağmen bir yıl kazandık. Komite toplantısında “usul hatası” iddiasıyla tekledi. Grup’ta denemeler doğru ve yeterli bulundu; çözüme kavuştu. Şimdi sıra “tutundurma (promosyon)” çalışmalarında. Tüm gelişmeleri dipnot olarak aşağıda açıklıyorum. Biz İlyas’a dönelim.
Otuz altı yıl önce teknik danışmandım. Bağlarda bahar başlarken Menemen’den Sarıgöl’e on bağı “demo” olarak seçtim. Bağcıların kendi ilaçlama programlarına karışmadım. Her bağda kendime üç beş dönümlük bir alan ayırdım. Bana ait kısımda TXPXS ilaçlamalarını denetimim altında usulüne uygun yaptırdım. Amacım sadece “fark” gösterebilmekti. Seçtiğim bağları görmek için İsviçre (Basel) den Dr.D.Kaeding geldi. Rahmetli Hasan Bey, Volkan ve Alev‘le birlikte tüm bağları inceledi. Dr.Kaeding bana “aferin” dedi.(https://www.copcu.com/2009/01/26/yasam-bufesinde-performans/). İlyas’ın yol kenarındaki iki yüz dönümlük bağını “tarla (bağcılar) günü” yeri olarak seçtik. İlaçlamalara başladık. Üçüncü ilaçlamadan sonra demo alanlarında farklar netleşmeye başladı. Ağustosta Dr.Kaeding tekrar geldi. Bu kez bana kızdı. Aradaki sürede ne olmuştu ? İşte İlyas’ın şikayeti bu arada gündeme geldi. İlyas bildiğini okumuştu. Gecenin bir vaktinde İlyas bana telefon etti ve “Senden şikayetçiyim Mustafa Bey; ben bu bağı tüccara nasıl göstereceğim ?” dedi. “Neden ki ne oldu ?” dedim. Sözlerindeki kızgınlık aynı zamanda takdir de içeriyordu: “Her sene bağımı yaş üzüm için tüccara veririm. Tüccar gelir; bağın her tarafını inceler. Şimdi bağımı tüccara gösteremem. Çünkü senin TXPXS ile ilaçladığın kısımda üzümler daha iri, daha parlak ve aynı büyüklükte, yeknesak daneler. Bağın büyük kısmında üzümler o kadar gösterişli değil. Şimdi ben ne yapacağım ?“. Ve İlyas ne yaptı ? Pazara sunulmuş olan TXPXS dan alıp bağın her tarafına kullandı. Bunu öğrenen Dr.Kaeding, neden engel olmadığımı söyleyerek bana kızdı. Kızgınlıktaki sözcük ilk anda beni istifa aşamasına bile getirmişti. Kırkından sonra böylesi bir nedenle azar işitmek insanın zoruna gidiyor. Neyse ki; hem İlyas’ın hem de benim ikinci uykusuz gecem de olumlu sonuçlanmıştı. Bu tarihten yaklaşık on yıl sonra Sultana Projesinde neler oluyordu ?
Bağcılar günlerimiz başarılarla devam etti. Bağcıyı, bağının mühendisi olması için bağında eğittik. Meraklısı için: https://www.copcu.com/2021/08/04/yasam-bufesinde-kelebek-korkusu/
Malatya’nın Maymunları ve Dilekli Ahmet Amca vs Pazar Geliştirme Müdürü Mustafa (1998)
Mudanya’nın Montana Otelinde küçük bir salon (oda)da ona yakın kişiydik (Nisan 1997). CINOS(3)‘un ikinci evresine geçmiştik. Genç, dinamik ve meslektaş bir pazarlama müdürümüz vardı. Dört ilacın pazara sunum hazırlıkları görüşülüyordu. Ben de yeni Pazar Geliştirme Müdürü olmuştum. Oyun alanım genişlemişti. Türkiye’nin her yanına ulaşabiliyordum. Bitki hastalıkları (DC:Disease Control) uzmanlık ve sorumluluk alanımdı. Öncelikle CXRXS(4) ilacını ve Malatya’yı seçtim. Aradaki gelişmeleri dipnot olarak aşağıda açıklıyorum. Ben şimdi Dilek’te rahmetli Ahmet amcanın şikayetine geleyim. Şubat ayında ilk defa Malatya’ya gittim. Pazarı inceledim. Demo yerlerini seçtim. Bunlardan birisi Dilek’te Ahmet amcanın bahçesi idi. CXRXS İlaçlamasını meslektaşım Ali’nin gözetiminde tam zamanında Kemal yapmıştı. Haziran ayında üçüncü kez Malatya’daydım. Bu kez eşim Nezuş’la beraber ve otomobille. Ahmet amcanın balkonunda Fırat’ın baraj gölüne bakıyorduk. Ben, eşim ve Ali yer minderinde oturuyorduk. Ahmet amca sandalyesinden bana doğru eğilip “Senden şikayetçiyim Mustafa Bey !” diye söze başladığında şaşırmıştım. Çünkü demo yerini oğlu Kemal’le incelemiştik. Sonuçlar çok güzeldi. Kemal çok mutluydu. Hatta demo için verdiği bahçe için bir itirafta bulunuyordu (https://www.copcu.com/2009/03/13/yasam-bufesinde-malatya-anilari/). Buna rağmen Ahmet amca neden benden şikayetçiydi ? Ahmet amca sözlerine devam etti “Senden şikayetçiyim, çünkü bahçemin tamamına senin CXRXS ilacından atsaydım yüz, yüz elli ton daha fazla kayısı alırdım !”. Ahmet amcanın bundan sonraki sözleri de çok içtendi. Evde ne zaman Nezuş’u üzsem “Bak Ahmet amcaya giderim ha !” diyerek beni korkutur. Her zaman rahmetle anarız Ahmet amcayı. Gedik Ailesine selam olsun.
Üç gerçek öyküyü yazdım. Üçünün ortak paydası “Şikayetler ve Uykusuz Geceler”di. Üçü de bizimle beraber olmanın güzellikleriyle şikayetçiydiler. Şikayetleri “keşke”leriydi. Peki ya İbrahim’in sözünü ettiği ürün kaybını yaşayan bağcıların uykusuz geceleri ! Bakanlık igilenecek mi ? Uykusuz geceleri yaratan bileşenleri saptayacak mı ? Tarımsal savaşımı daha etkili kılacak uyarılarını yaşama aktaracak mı ? Erken uyarı daha etkin olacak mı ?
Şimdi gelelim “sosyal medya”daki İbrahim’in haberine. Ne demişti İbrahim ?
Konu uzmanı emekli meslektaşım Prof.Dr.EEO ne diyor bu konuda: ” Yazık olmuş…. Tahmin ve erken uyarı sistemi çalış(madı) mı? Uyarılara uyul(madı) mı? Mildiyö yaprak altında gelişen bir hastalıktır, uygun ilaçlamaya ( yaprak altına) yapıl(madı) mı? ( dron ile ilaçlama uygun değildir). Geç yağmurlar etmeni teşvik etti… Bağa girişi-ilaçlamayı zorlaştırdı (mı?)… Bu soruların cevabı için, seneye daha dikkatli olabilmek için Bakanlığın bir survey çalışması yapması gerekmez mi ?
Birlikte çalıştığım, meslektaşım ve bir yabancı firmanın Türkiye müdürü olan arkadaşım SİA neler yazmış bu habere: “Denilecek ki; Bitki Koruma ( BK) ilaçları etkisiz, Bitki Koruma (BK) İlaçları satan bayiler ticari düşünüyor, gerçek soruna odaklı değiller. Oysa kimse kendine şu soruları sormaz; Doğru teknik danışmanlık aldım mı? Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinden tavsiye aldım mı? BK ürünü satan bayilerin Teknik servis sorumlularını bağıma çağırıp tavsiye aldım mı? Doğru ürünü bayiden aldım mı, etiketini ilaçlamadan önce okudum mu? Doğru, zamanda ve doğru dozda, doğru aletle ilaçlamayı yaptım mı ?…vs. Bunları netleştirebilmek için de Bakanlığın aynı çalışması gerekli değil mi ?
Konuyu ilettiğim Kamu görevlisi ve bağcı meslektaşım neler yazmış “Mustafa Bey merhaba. Bu konuda mesajlarınızı ilgili konu uzmanı arkadaşlara ilettim İbrahim Bey’in yazdıklarını da. D…k hanım uzman arkadaş, bu şikayetlerle ilgili sürekli arazide ve gözlemleri var arzu ederseniz Onunla da görüşebilirsiniz. Bakanlığımıza da durumla ilgili bilgi notları ile bilgilendirildi. Ben Salihli’deki kendi bağımızdan örnek vermek istersem kendi baktığımız bağda herhangi bir sıkıntı yok, don zararı hariç, ilanlara uyarak ilaçlama yapıldı. Ama ilanlara uymayanlarda sıkıntılar var maalesef. Çok artan ilaç fiyatları da çiftçileri zorluyor. Selamlarımla. İçten bir paylaşım ve sürecin devamını açıklıyor. Bakalım Bakanlıktan sözünü ettiğim bir survey çalışması kararı çıkacak mı ?
Diğer görüşleri bir önceki yazımda bulabilirsiniz. Demem o ki her zaman “uykusuz geceler” söz konusu. Bugün evdeki tadilattan dolayı dün gecem uykusuz geçti. Yıllar önce Dr.Kaeding’ten dolayı “uykusuz gecelerim” oldu. Konu ile doğrudan ilintisi olmasa da bizim Osman’dan dolayı “uykusuz gecelerim” oldu. Sadece gecelerim değil, bir cumartesi günü bir kilo kuş üzümünün çöpünü ayıklattı uykusuzluğum. Rahmetli kızgın bağcı Nezih’in kimbilir ne uykusuz geceleri oldu ? Onu kızdıran rahmetli Hacı’nın da mutlaka uykusuz geceleri vardı. Sultanalı Mehmet’in tüm geceleri uykulu muydu ? Hiç bir şey göründüğü gibi değil. Ne var ki;
Sözün özü; İbrahim’in kuyuya attığı taşın öyküsü madem ki Ankara’ya kadar uzanmış, umutla beklemek gerek çözüm önerilerini. Umarım ki bu konu “Müşteriye Yakın Olma (Customer Intimacy)” kavramının önemini anlatmaya yeter.
Sağlık ve esenlik içinde yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü
ÖYKÜ İÇİNDE ÖYKÜ. DİPNOTLAR YAZIDAN DAHA UZUN. MERAKLISI OKUR !
(1) PXLX ve PXLXnun Cengaverleri > Pamuk zararlılarının baskın olduğu Çukurova pamuklarına karşı uygulama şansı olan yeni nesil (!) bir insektisitti (sanırım bugün uygulamadan çıktı). Pamukta birlikte görünen üç emici böceğe karşı ruhsatlıydı: Beyaz Sinek, Kırmızı Örümcek ve Yaprak Biti. Ege Bölgesi pamuklarının ilaçlama programlarında yer alması için çok fazla şansı yoktu. Çünkü ileri dönem (Temmuz-Ağustos gibi) pamuk zararlısı emici böcekler (Fethiye yöresi hariç) üretici tarafından pek fazla önemsenmiyordu.
Otuz bir yıl önce, 1992 yılında Antalya-Marco Polo’da yapılan yıllık toplantıda Ege Bölge Müdürü yarım ton PXLX satarım diye bir taahhütte bulunmuştu. Özel bir söz verişle bir kooperatife iki ton PXLX satmıştı. Bir yıl sonra kooperatif yöneticisi kendisine verilen söz tutulmadığı için deposundaki iki ton ilacın yarısını satmış; yarısını ise satmamakta inat ediyordu. Adam haklıydı. Aldatılmıştı. Söz veren yönetici ise istifa edip rakip şirkete transfer olmuştu. Ben Ege Bölgesi satış müdürü olmuştum. Kriz yılını yaşıyorduk (1994). Şirketin üst yönetimi de verilen sözü tutmuyordu. Açıkcası: “Kim söz verdiyse o yapsın !” diyordu (ben bu sözü bir kere daha duyacaktım: Sera-Sebze-Kurşuniküf-SXWXT için). Kooperatif dışına yüz elli kilo PXLX satılmıştı. Şikayetler diz boyuydu. Çünkü ilacımız esasında bir insektisit (böcek öldürücü) değildi. Bir akarisit yani Kırmızı Örümcek mücadele ilacıydı. Dr.Drabek‘in bulduğu bu ilaç güneş ışığı altında insektiside dönüşüyordu. Bunun anlamı “çiftçinin sabretmesi” idi. Çiftçi ilacı atıp arkasına dönüp baktığında böceklerin kararıp ölmesine alışkındı. Bunu bekliyordu. Biz çiftçiye sabrı öğretmeliydik. Aynı zamanda “masraf/yarar oranını” anlatmalıydık. Çünkü PXLX kullanmanın maliyeti çiftçinin rutinlerine oranla dört kat fazlaydı. Tam da bu sırada Gölmarmara’dan gecenin bir vaktinde satışçı müdürüne bir mektup yazdı. Beyaz sinek beklenmedik bir yörede hızla yayılmaya başlamıştı. Hep söylerim: Kriz yılları öğretir. Kriz yılları farkı gösterir. Kriz yılları bütünleştirir. Seferberlik ilan ettim. Kendimize “PXLXnun Cengaverleri” dedik. Tarla, kahve, çiftlik ziyaretleriyle müşteriye yakın olduk: Customer Intimacy. Sonraki iki yıl PXLX satışlarımızı geometrik olarak katladık (yarım tondan on dört tona). Global birleşmeyle güme gitti onca emek. Yeniden yapılandık. Herkes kendi derdine düştü. İnanç zayıfladı. Müşteriye yakınlık yeniden “Push(tluk)“a döndü. Kırmızı tulumun sihri kalmadı. Ve gecenin bir vaktinde Süleymaniyeli Pamukçu Murat beni telefonla aradı…Öykünün devamını yukarıda yazdım.
(2) TXPXS ve Sultananın Sultanları > Bağ ve külleme mücadelesindeki ilaçlar hızla evriliyordu. Yetmişli yıllarda yarış artmıştı. Yer bağları askıya alınıyordu. Körükle atılan toz kükürt yerini ıslanabilir kükürte bırakıyordu. Artık külverizatörle kükürt atılabiliyordu. Atomizörlerin yerini kuyruk milinden hareket alan “Taral”lar kullanılmaya başlamıştı. Bakanlık ne kadar dirense de sistemik ilaçlara karşı duramadı. İlk girenler gerçekten güçlü sistemik külleme ilaçlarıydı: Bandu, Nimrod, Calixin ve Afugan gibi. Ancak bunlar bağa, üzüme biraz fazla sert gelmişti. Girdikleri gibi çıktılar. Pazar iki ilaca kalmıştı. İkisi de EBI (Ergosterol Biosentez İnhibitörü) etkisine sahipti. Ciba hâlâ düşünüyordu (1985). Ciba tereddüt ediyordu: Propiconazole (TXLX) mü olsun ? Difenoconazole (SXOXE) mü ? Yoksa Penconazole (TXPXS) mü olsun kararsızlığını aşamıyordu. Raftaki reçel sayısı artınca satın alma kararı veremeyen müşteri gibiydi. Elinde onca seçenek varken, karar veremeyen Ciba’yı ben “Buridanın Eşeği“ne benzetiyordum ( https://www.copcu.com/2009/08/21/yasam-bufesinde-ise-koyulmak/). Ve nihayet “TXPXS”ta karar kıldı. Ne kadar sağlıklı seçim olduğunu anlayacaktım. Sistemik ilaçlar bağda küllemeyle ilaçlı savaşımın başarısını artırmıştı. Bağ külleme pazarına giren ilk sistemik ilaçlar hızla elenmişti. Ege bağlarında iki ilaç parsayı paylaşıyordu: Bayleton ve Rubigan. Etkileri yüzde yüzdü. İlk anda bağcının bir arayışı kalmamıştı. Neredeyse beşinci yıllarını yaşıyorlardı. Sarıgöl kooperatif başkanının şikayeti vardı: Üzümler gök boncuk gibi kaldı” diyordu. Mersindereli İlyas da aynı nedenle “Sistemik mi; bağıma sokmam !” diyordu. Neden ? “Hipoplasma (dokuların sıkılaşması)” diye bir gerçek göz ardı edilmişti. Kimi kimyasallar üzüm gelişmesini hücre düzeyinde olumsuz etkiliyordu; özellikle doz aşımlarımda. Kimi zaman kimi küçük hataların (hata demek yanlış olsa da) nasıl ciddi sıkıntılara yol açtığını göremiyor karar vericiler. Örneğin bir külleme ilacı var, tavsiye dozu yüz litre suya 100 g; İlaçlama aletleri (Taral) 400 lt lik ve ilacın ambalajı 500 g. Sonuç, bir paketi bir depoya atınca bağcı doz %25 artışla 125g/hl oluyor ki “hipoplasma” oluşumu Allah’ın emri. Demek ki İsviçre etki yanında bitki toleransını da düşünüyormuş. İyi ki TXPXS ı seçmiş. Dünyada en yaygın kullanılan sistemik külleme ilacı TXLX olmasına rağmen iyi ki TXPXS ı seçmiş. Bir süre sonra diğer iki pazar lideri ilaç, Bayfidan ve Trimidal ile yola devam ettiler. Ardından yeni grup (strobiliurinler) külleme ilaçları pazara girdi. Yirminci yılında TXPXS ın aktif maddesinin patent süresi dolmuştu. Pazarda aynı etken maddeli beş ilaç vardı. Buna rağmen kriz yılında on altı ton olan satışı yirminci yılında yetmiş tona çıkmıştı. Hem de hiçbir fiyat rekabetine girmeden. Sultananın ardılları sürüyordu.
Neyse biz yine hikayenin başına dönelim. Rahmetli Talip abi (Dr.Talip Öden) bakanlık temsilcimizdi. Örnek TXPXS ilacını ruhsat izni başvurusu için bakanlığa verdiğinde Nisan ayını ortalamıştık. Bakanlık Enstitülere soracak; kabul eden Enstitüye ilacı gönderecekti. Resmi yazıların gidiş-gelişi iki haftayı bulurdu. Bu durumda denemeler ertesi yıla kalırdı. Çok geç kalıyorduk; çok geç… Aynı ilaç örneğinden bir adedini de elden Enstitüye verdik. “Sempatik İkmal” ile kestirme yolu gerçekleştirmiştik ki iki doktor bizi İstanbul’da toplantıya çağırdı: Dr.D.Kaeding ve Dr.C.Heye. Bize iki gün SSTC uyguladılar (Soru Sorarak Tabiiki Canım). Bakanlığa gidip soracağımız sorular için bizi formatlamaya çalıştılar (laf ola beri gele; önemli olan başarıda pay sahibi olmak). Halbuki biz, başvuru yazımızı vermiştik. Ve17 Nisan günü Menemen Sulu Ziraat’ta ilk külleme ilaçlamasını yapmıştı Enstitü uzmanları. İlk ilaçlama tarihinin kriteri “sürgünlerün bir karış” olmasıydı. Bu hızlı davranış yıl sonunda Enstitü Araştırma Komitesi toplantısında eleştiri konusu olacaktı: Bakanlık yazısı gelmeden deneme açmak. Yazı geç kalmadan geldi. İkinci denemeyi de Manisa’da Gediz Nehrinin kenarındaki Terzi Mustafa’nın yer bağında açtık. Her iki deneme de hasata kadar sorunsuz sürdü. Karşılaştırma ilacı RXBXGXN dı. Kontrol (ilaçsız) parsellerinde yoğun külleme oluşmuştu. İlaçlar arasında etki farkı yoktu. Her ikisi de yaprak ve salkımda küllemeye karşı yüzde yüz etkili bulunmuştu. Enstitü uzmanları (Mis TXPXS) sayım ve değerlendirmelerini yapıp bağdan ayrılıyorlardı. Deneme alanlarındaki üzümün gelişme farkı (irilik, parlaklık, uniformite, vb) dikkat çekiciydi. Verim değerlendirmesi yapma teklifim kabul görmedi. Biz (ben ve Öner) parsellerdeki üzümleri ayrı ayrı hasat ettik. Küfeleri omzumuzda taşıdık.
Ayrı ayrı bandırdık. Ayrı ayrı serdik. Kuruttuktan sonra ayrı ayrı tarttık. Salkım sayısı farklarını elimine etmek için co-varyans analizi uyguladık. Tariş’in Ahmetli’deki eksperini çağırdık. Üzümlerin sınıf değerlerini saptadık. Bu sonuçları Antalya’daki Fitopatoloji Kongresinde sunum olarak paylaştım. Bu vesileyle amacım denemelerde etkiler yanında verimin de dikkate alınmasına yardımcı olmaktı. Ne işe yaradı ? Kongreye gelen pazarlama müdürüm SHB beni genel müdüre şikayet etti. Halbuki izin alarak kongreye katılmıştım. Anladım ki TXPXS adına dikkat çektiğim sunumda gelen sorular canını sıkmıştı. Aslında o sorular anlatmak istediğimi pekiştiriyordu ve akılda kalıcılığı artırıyordu. Bu arada TXPXS raporları olumlu yazıldı ve “ruhsatlandırılması” istendi. Ancak Enstitü Araştırma Komitesi’nde deneme metodu tartışıldı. Ruhsat başvurusu “15 gün ara ile ilaçlama” idi ve deneme buna uygun yapıldı. Komite çiftçinin uygulamasını belirleyen talimatlara uygun olmadığını tartışıp denemelerin tekrarına karar verdi. Talimatlarda fenolojiye göre yapılan ilk iki ilaçlama arasında iklim koşullarına göre kimi zaman 45 gün süre oluyordu. İlk ilaçlamada külleme enfeksiyonu görüldüğüne göre hiç bir ilacın 45 gün süreyle bitkiyi küllemeye karşı koruması söz konusu olamazdı. Talimatlarda eksik olan bir şeyler vardı. Sultana Projesi süresince sabır ve sebatla; inat ve ısrarla “Kritik Dönem” vurgusu yaptık. Otoritelere ikna etmeye çalıştık. İşe yaradı. Çiçekten hemen önceye sistemik bir ilacın girmesi gerekliliği kabul edildi.
Bunun da sonuçlarını gördük. TXPXS ı çiçeklenmenin hemen önüne ve arkasına (ince koruk dönemi) yerleştirdik. Böylece ilacımızın sezon boyunca yapılan en az altı ilaçlama içinde kaybolup gitmesi yerine iki kritik dönemde varlığını göstermesini yönettik. Pazarın lideri oldu. Liderliğini hep sürdürdü. Rio (Brezilya)da 2005 yılında yaptığım sunumda “Başarı Öyküsü” yaklaşık yirminci yılında TXPXS idi. Onu ne doktorlar istedi, biz vermedik…
(3) CINOS > Ciba ile başlayan, Global şirket birleşmeleriyle gelişen, Novartis ile değişen Syngenta ile dönüşen özel sektördeki 24 yılım (1985-2009)
(4) CXRXS ve Malatya’nın Maymunları: Uzun hikaye. Hikaye içinde hikaye. Gerçek bir öykü. Montana (Mudanya) Otelinde bir lansman toplantısı yapılıyor (04.1997). Üç yeni ilaç var gündemde. İkisi fungusit. Beni ilgilendiriyor. Biri Bağ ve Sera sebzelerinde: SXIXCX ; diğeri elma ve kaysısıda CXOXUX. Bağ, elma ve sera sebzeleri daha önce var olduğumuz ürünler; pazarlar… Malatya’yı ve kayısı pazarını pratikte bilmiyoruz. CXOXUX ilacının denemelerini yapan, ruhsatlandıran teknik müdür çok heyecanlı. “CXOXUX ilacımız Malatya’yı ayağa kaldırır” diyor. Satış pek oralı değil. Çünkü geliştirme aşamasına hiç çağrılmamış. İlacın tarla performansını hiç görmemiş. Tekniğe inancı da zayıf. Bu nedenle temkinli. Pazarlama Müdürü konusunda usta ve uzman. Lansman hazırlıklarında MSMP-MMX (Marketing Strategy Midterm Planning-Marketing Mix Concept) sistematiğini kullanıyor. Hedefleri ve hedefe giden yolları belirliyor. “TTTS (Time To Top Sales / Satışın zirvesi ne zaman) Malatya’dan sorumlu Adana Bölge Müdürü “İlk yıl 0.75 t ve üçüncü yıl zirveye ulaşıp 3,5 ton CXOXUX satarım” diyor. Düşünüyorum da, bu miktarla, bu hedefle mi CXOXUS Malatya’yı ayağa kaldıracak ? Malatya’ya gitmeliyim. Pazarı incelemeliyim. Müşteriye yakın olmalıyım (Customer Intimacy). Lansman (pazara sunum) ancak seneye olur.. En erken gelecek yıl (1998) başında ilaç satışa sunulur. İlk ilaçlama Şubat sonu Mart başı yapılır. Lansmana zaman var. Zaman hızla geçer. Şubat 1998 de ilk defa Malatya’ya giderim. Adana’nın deneyimli satışçısı önderlik etmektedir. Sultana’nın ilk proje lideri yörenin yeni satış sorumlusu olacaktır. Yollarımız yeniden kesişmiştir. Teşkilatı ziyaret eder, varlığımızın nedenini açıklarız. Bayileri, TKK (Tarım Kredi Kooperatifleri) Bölge Birliğini ziyaret ederiz. İki büyük bayi ile kayısıcı ziyaretleri yaparız. Sıkıntılı bir yıldır. Bir yıl önce çiçeklenme zamanında oluşan don zararından dolayı ciddi ürün kaybı yaşanmıştır. Buna ek olarak bir triazole bileşiği ile pazara girmeye çalışan firma ile mahkemelik olmuştur pek çok çiftçi. Aracılık eden bayiler direnmektedir. Hatta pazarlama müdürümüzün sınıf arkadaşı olan Ali “T…r bile gelse almam” diyerek net tavrını ortaya koymuştur. Satışçılarımız ilk yıl için verdikleri 0.35 tonluk satıştan vaz geçerler. Pazara gelecek yıl girmeyi isterler. Korkarlar. Buna rağmen Ali bize inanır ve demo yeri için Gedik Ailesine, Ahmet amcaya götürür. Rahmetli Ahmet amcanın ortanca oğlu Basri Kayısı Birliğinin yönetimindedir. Küçük oğul Kemal bahçelerle ilgilenmektedir. Bin dönüm kayısı vardır. Promosyon (tutundurma) için tam bir hazinedir. Bize demo için yer verirler. İlaçlama Ali’nin gözetiminde yapıldı. Mart ayında lansman toplantısı yaptık. Haziranda demo sonuçlarını görmek için tekrar Malatya’ya gittim. Bu kez eşimle birlikte. Gedik Ailesi çok mutluydu. Yazımda açıkladığım gibi Ahmet amcanın şikayeti başarının sınırlı kalmasıydı. Sitemdi. Keşkeydi. Memnuniyetini şu sözlerle dile getiriyordu: “Bundan sonra gardaşız her şey ortak !“. Sofralarını açmışlardı. Halil İbrahim sofrası gibiydi. Kuş sütü eksikti. İyi güzel de, ayrılık vakti gelmişti. Ben İzmir’e dönmek için acele ettikçe Ahmet amca kalmam için ısrar ediyordu. Gitsem de tekrar gelmem, hemen gelmem için şu öneriyi bile dillendiriyordu: “Sen git, karın kalsın. Ben onun altına makine de veririm”. Ahmet amca rahmetli olsa da Nezuş bu seçeneği hep hatırlatıp beni korkutur. Hey gidi Ahmet amca hey ! Hem her şey ortak hem de karın kalsın. Ahmet amca hem CXOXUX i ve hem de bizi sevmişti. Malatya da sevdi. Ali’nin öncülüğünde hızla ilerledik. Malatya’ya özel ambalaj yaptık. Kayısıya ait bu ambalajın Malatya dışına satışını engelledik. İlacın spota düşmesini önledik. Bayi ve TKK dağıtım kanallarında satışın projeksiyonu çıkardık. Sıra başındaki onu aşkın TKK ni ziyaret ettik. Kooperatif otoritesine (müdür ve/veya ziraatçı) şu soruları sistematik olarak sorduk:
1.Kaç üyeniz var ? > 2.Kaçı faal üyeniz ? > 3.Ortalama kaç kayısı ağaçları vardır ? > 4.Ağaçların ne kadarı fertil (ilaçlama yapılacak verimli yaşta)? > 5.Bir depo ilaçlı suyla kaç ağaç ilaçlanır ? > 6.CXOXUX in dozu bir depoya (1000lt suya 300 g=1 Paket) ve stoğunuzda ne kadar Monilya ilacı var ? 8. O halde, size beşyüz kilo CXOXUS gerek. Ben ilk yıl olarak size 300 kg CXOXUX ayırıyorum ve bu miktar sipariş yazar mısınız ?
İşte “Müşteriye Yakın Olmak (Customer Intimacy) budur.
Bütün bu hesaplar sonunda ilk yıl hedefimi netleştiririm. Temmuz ayına geldiğimde Malatya’dan Merkez’e bir fax çekerim. Ertesi yıla ait eylem planını (Ne, Nerede, Kim, Ne zaman, Ne kadar, Nasıl vb) netleştiririm. Faksıma yanıt gelmedi. Meğer genç ve hırslı pazarlama müdürü istifa etmiş. Yıllık toplantı Mersin’dedir. Malatya öyküsü için sahneye çıktığımda giysilerimin tamamı siyahtır. Edward De Bono‘nun “Altı Düşünce Şapkası“ndan “Siyah Şapka“yı seçtim. Anlamı “her tür eleştiriye açığım” demekti. Satışın hedefi ilk yıl için 0.35 ton ve benim veriye dayalı projeksiyonum altı tondu. En net eleştiri “Bekara karı boşamak kolaydır. Herkes kendi işine baksın!” oldu. Böylece Pazar Geliştirme Müdürü olarak en büyük tepkiyi en büyük bölgenin müdüründen alıyordum. Yeni görevim ve yapım; satışla çatışmam normal ! Bunu düşünen otorite önlemini almıştı. Benim ASK (Ana Sorumluluk Kriterleri)me “üçüncü şahıslarla iyi geçinmem” konusunu onbeş puanlık performans göstergesi olarak yazmıştır. Ne var ki bu maddeyi Malatya çatışmasında işletmez. Dr.R.Furter’le ilişkimde dile getirir. O da ayrı bir öykü. Malatya çalışmasında benim için “SOS (Smell Of Success / Başarının Hazzı)” yüksektir. Hedef misliyle aşılmış (on tondan fazla), zirveye erişim süresi kısalmıştır. İlk yılında yeni görevin ekstra katkıları kanıtlanmıştır. Daha ne ister insan !