Yaşam Büfesinde “Sosyal Medya”

“…Mildiyö (pronos) zor iklim koşullarında mücadelesi güç fakat olanaksız olmayan bir hastalıktır. 2023 yılı üretim sezonunda tahmini 150.000 ton kuru üzüm kaybına yol açtı. Üzüm fiyatına 1.5$ değer verirsek kayıp 225.000.000$ yani yaklaşık 6.000.000.000TL. Bu para Türk bağcısının, Türkiye’nin kaybıdır. Bunun sorgulaması mutlaka yapılmalıdır. Nerede hata yaptık ? Sorgulayalım ki bir daha aynı hataları yapmayalım ? (İbrahim Demran / Facebook / 20.08.2023)…”

(Anahtar sözcükler: Bağ/Üzüm; Mildiyö/Pronos; Zor ve Güç; Ürün Kaybı; 150.000 ton; Sorgulamak; Hata; Analitik düşünce formasyonu; İbrahim Demran; Sosyal Medya; AIDA’nın ilk “A”sı: Attention please !)

FST (Farmet Support Teams / Çiftçi Destek Ekipleri) > Customer Intimacy (Müşteriye Yakın Olmak) > SOS (Smell Of Success / Başarının Hazzı); Sultana’nın Sultanları; Malatya’nın Maymunları; Akdeniz Seraları; Bursa Domatesleri; Nevşehir Patatesleri >> CINOS’un Cengaverleri

Merhaba

Facebook’taki bu habere baktım, baktım; uzaklara dalıp gittim (20082023). Biz seksenlikler tam Facebook’a alıştık derken, bu sosyal medya kanalının demode olduğu haberleri geldi. Gel de yetiş dijital dünyadaki bu erozyona ! Seksenli yıllarda Bornova ZMAEnstitüsü’nde çalışırken Ankara’da katıldığım bir bilimsel toplantı belleğimin mahzeninden çıkıp bu haberle buluşmak için dile geldi. Alman (Beynelmilel) Kalkınma Hizmetleri Teşkilatı, Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK ve Ziraat Fakülteleriyle işbirliği içinde ürün kayıpları konusunda Ankara’da bir sempozyum düzenlemişti. Ben de bir bildiri ile katılmıştım. Gündeme baktığımda başta Çukurova Ziraat Fakültesi olmak üzere Ziraat Fakültelerinin Mekanizasyon Bölümlerinin bildirileri ağırlıktaydı. Özellikle de buğdayda biçerdöverlerin ayarlarına ve operatörlerin eğitimlerine ağırlık verilerek hasattaki ürün kayıplarını en aza indirmek konu ediliyordu. Kamu yararı gösteren bu etkinlikle Almanya’dan ikinci el (kullanılmış) biçerdöverlerin Türkiye’ye ithaline kolaylık sağlanması amaçlanıyor gibiydi. Demem o ki; her zaman görünenin ötesinde bir başka temel amaç gizli olabiliyor söylemlerde ve hatta eylemlerde. Şimdi bu anı ve bu öykü bir kenarda beklesin, dursun.

Bağ Hastalıkları ve Sektör Yaklaşımları

Gelelim Facebook’taki haberin tetiklediği ikinci anıma: Doksanlı yılların ortasında bir “Bağcılar Günü” gerçekleştirmiştik. Manisa-Sarıgöl-Sığırtmaçlı Köyü- Mustafa Doğrul’un bağı (1995). Poster şovlu, davullu, zurnalı ve Dr.P.Newton(1)‘lu tarla gününde üçüncü istasyonun şefi bendim. Birinci istasyon şefi İbrahim (yörenin satış sorumlusu), ikinci istasyon şefi Tahsin (bölgenin teknik danışmanı), dördüncü istasyon şefi ise Mehmet (Alaşehirli Proje sorumlusu)ti. Her istasyonun bir posteri ve bir ana mesajı vardı. Benim posterimde ana mesaj “Pronosu nasıl yendik ?” idi. Kırkından sonra özel sektörlü olup, teknik’teki sekiz yıldan sonra 1993 sonlarında satışa, satış yönetimine transfer olmuştum. Kriz yılının öncülüydü 1993 ve bocalıyordum. Kriz yılının ardılında (1995) kucağımda ciddi bir sorun buldum: Bağda Külleme Alt Pazarının lideri olan ilacım (TXS) tehlike altındaydı. Bir yanda epidemi (salgın) ve uygulama hataları; öte yanda “kuyruk acılı hazımsız özel rekabet hınçları”. Bunlar yetmezmiş gibi bir de iç müşterinin, özellikle satışçıların müşteri şikayetleriyle “dayanıklılık oluştu inancıyla” yiten güvenleri… Bu sıkıntıların araladığı kapıyla hem ülkemizde ve hem de Basel’da aradığımız destekleri bulmuştuk. Merkez (İsviçre-Basel) yeni bir konsepte global eylem ve kabul gücü kazandırmaya çalışıyordu. Çünkü şunu anlamıştı; büyük üreticilerin hepsi ya organize ya da angaje olmuştu. Piramidin tabanındaki küçük çiftçilerin sayısı çok fazlaydı. Yeni bir yaklaşım “Müşteriye Yakın Olma (Customer Intimacy)” önem kazanıyordu. Viral etki yaratıp “Kulaktan Kulağa Pazarlama (Vadiyi Aşmak > Seth Godin’in Mor İnek’i)” ile beklentiyi aşan bir potansiyel değere ulaşmak akla yakındı. Konseptin adı: SFP/FST: Small Farmers Project / Farmer Support Teams”, Türkçesiyle “Küçük Çiftçi Projeleri / Çiftçi Destek Ekipleri”ydi. İsviçre destekli ilk Küçük Bağcı Projemiz olan “Sultana Projesi (2)” kabul edildi. Bu projede doktora tezi olacak etkinliklerle neler neler yaptık bir bilseniz ! Proje sorumlusu (yürütücüsü, lideri) Adanalı Mehmet bence mucizeler yarattı. İşi çok zordu. Adana’dan gelmişti. Bağı bilmiyordu. Bağcıyı bilmiyordu. Ege’nin kültürüne, çiftçisine yabancıydı. Alaşehir’de konaklıyor ve tüm sosyal mahrumiyete katlanıyordu. Projenin global kapsamı belliydi. Üç ayağı vardı. Sınırlar ve kapsam Basel’dan adapte ediliyordu. Mehmet önce Basel’ı tatmin ediyordu. Sonra bize (yanıbaşındaki satışçımıza) yetişmek zorunda kalıyordu. Portföyümüzdeki çözümlerle geliştirmek istedikleri çoklukla çatışıyordu. Tüm bu zorluklarla daha ilk yılında yurt dışına gitti. İlk yılında Kolombiya ve ikinci yılında Endonezya’da “Sultana“yı anlattı. O günlerde Mehmet’in çektiği sıkıntıları hiç birimiz tam olarak anlayamadık. Mehmet’i bir Ramazan günü iftar yemeğime çağırdı eşim (Nezuş) ve orada geçen bir konuşma pekçoğu anlatmaya yetiyordu. Mehmet’i geliştiren “Sultana” bizi de “Usta” yaptı. Biz kendimizi “Sultananın Sultanları” olarak gördük. Seçilmiş bağcılarımızı (elli bağcı) da “Sultananın Cengaverleri (3)” yapıp “Bağının Mühendisi Olma” yolunda eğittik. Projemiz meslektaş adayı Hande’nin Prof.Dr.E.Onoğur hocamızın yönetiminde mezuniyet tezi oldu (https://www.copcu.com/2009/09/09/yasam-bufesinde-niyet-ve-zihniyet/). Bu ustalıkla 1995 de pazarın lideri olan ilacımızı kuyudan çıkardık. Emeklerimiz kısa vadeli gereksinimlere ek olarak uzun vadeliydi. Esas kavram “Sürdürebilirlik (Sustainability)” idi. Basel’ın ve satışın desteği için “Sürdürebilirliğin İki Ölçütü” de karşılanmalıydı. Bunlar “Düzenlilik (Regularity)” ve “Süreklilik (Contiunity)” idi. Gerçekleştirdik. İlacımızın aktif maddesinin patent süresi dolmasına, aynı yapıda beş jenerik ilacın pazara girmesine ve yepyeni bir fungusit grubunun (strobilurinler) dinamik baskısına rağmen yoluna başarıyla devam etti. Yirmi yaşına girdiğinde 2005 yılında “Bir Başarı Öyküsü” olarak Rio (Brezilya)‘da yaptığım sunumda, fiyat savaşına girmeden, nasıl olup da satışını yirmi tondan yetmiş tona çıkarmıştık ? sorusunun yanıtını bulmaya çağırıyordum tüm izleyicileri… Tek bir kavramla sahnedeydim : CoCI (Co-Create Innovation); meraklısına blogumdaki ilgili yazının linkini bulup veririm.

İbrahim Demran kimdir ?

Şimdi; dünden bugüne dönelim ve yarınlar için bugüne güç katalım. Ürün kaybı verilerini sosyal medyada paylaşınca meslektaşım, ziraat mühendisi İbrahim, bu mesajı nasıl irdeleyebiliriz(m) diye düşündüm. Konuya ilgi duyabilecek ve bitki koruma sektöründe mesleki beraberliğini yaşadığım isimleri seçtim. Önce İbrahim’i biraz tanıtayım: Manisalı (1967 / Akhisar), Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü 1988 mezunu; askerlik öncesi kısa bir özel sektör deneyimi olan İbrahim, Ağrı ve Sivas’taki kamu görevlerinden sonra bölgemize transfer olmuş; Saruhanlı İlçe Müdürlüğü’nden sonra Manisa Bitki Koruma Şube Müdürlüğünde mesleğini sürdürmüş; on yıl önce emekli olmuş. Bağ konusunda ve özellikle de “erken uyarı” konusunda deneyimli. An itibariyle bir tarım ilacı firmasının (AS) teknik bölümünde mesleğini sürdürüyor. Sosyal medyadaki gelişmelere bakınca on yıl Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Manisa başkanı olduğunu görüyorum. Son olarak milletvekili aday adayı oluşuna bakarak görüşlerini sözcüklere dökmede bence siyasi / politik bir etki, üslup hissedilebilir (Kemal beyin 128 milyar $ sorgulaması gibi). Bu dipnotum da bir kenarda dursun. Ben tarafsız bir bakışla İbrahim’in açıklamaları nasıl algılandı acep diye merak ediyorum.

Haberin Yarattığı Algılar

Anahtar sözcük “algı“. Facebook’ta paylaşılan bir yorum görmüyorum. Bunun için güdümlü yaklaşıp, seçkinlerimden “gruplaştırmadan (birbirlerini tanımadan) bir grup etkisi” derlemeye çalışıyorum. Böylece isimsiz olarak kendi gerçekliklerinde, kendi doğruları ve algılarıyla ilgili görüşlerini serbestçe versinler ve ben de bunları bir potada buluşturmaya çalışayım. Bu arada madem ki blogumun başında “Storyteller / Öykücü” yazıyor; ben de aralara anılarımı ve öykülerimi ekleyip mesajları çıpalayayım. Önce bir önceki cümlede geçen üç ardışık sözcüğü açıklayayım.

Gerçek, Doğru ve Algı

İlk sözcük tartışmasız olarak varolan bir olgu için ve konu ettiğimiz “Pronos (mildiyö / Plasmopara viticola) bağda zarar yapmıştır” demek bir gerçek. Hiç birimiz zarar yapmamış demeyiz. En basitinden gerçek, objenin var oluş özelliğidir. Bağda oluşan Pronosun bir faydasından söz eden olmaz kanımca. Eğer hastalık Pronos değil de Kurşuni Küf (Kızıl çürük / Botrytis cinerea) olsaydı belki birileri çıkar Şarabın Kralı (4) için faydalıdır” der ve işte o zaman zarar/fayda konusu “gerçeklik“ten çıkar herkesin kendi “doğru“ları oluşur.

Bu durumda “doğru“yu da şöyle tanımlayabilirim: Doğru, süje ile obje arasındaki ilişkinin özelliğidir. Yazıma konu ettiğim “Pronos” için ortaya konan zararın nicel verileri haberin başına adını yazdığına göre İbrahim’in doğrusudur ve bu konuda “herkesin kendi doğrusu” farklı olabilir. Yine de birisinin ismini ortaya koyarak verileri “sosyal medya“da paylaşmış olması bana birkaç farklı yönde seçenek sunuyor. Grup olmayan grubumun birbirinden etkilenmeden özgür ve özerk responslarını paylaştıktan sonra bu konuya döneceğim. Şimdilik sadece “doğru nedir ?” sorusuna kısa bir yaklaşım olarak bu paragrafı yazdım ve bu da bir kenarda dursun.

Ve “Algı”; nedir algı ?

Enstitü yıllarımda (Bornova ZMAE / 1970-85) bir proje teklif ederken “Projenin ele alınma nedenleri” bölümünde “masraf/yarar” oranını ve hatta “Beş Yıllık Kalkınma Planı” açısından önemini ve katkılarını açıklardık. Her ne kadar somut bir takım istatistiksel verilere dayandırsak da gerekçelerimizde kişisel değer yargıları da yer alırdı. Bu düşünce ile bağda üretim ve ihracat verilerinin son yıllardaki ortalama değerlerine bakarak İbrahim’in yüz elli bin tonluk kuru üzüm kaybının ciddiyetini anlamaya çalıştım. Sosyal medyayı etkili olarak kullanan Manisalı Nâzım ya da Alaşehirli İlhan ve arkadaşlarının neden feryat etmediklerini düşündüm…Ve kişisel yargılarımı (algılarımı) şekillendirmeden önce sözünü ettiğim grubu (!) oluşturdum. Gönüllü bir sekizinci arkadaşımın da katılmasıyla WhatsApp’tan gönderdikleri mesajları isim vermeden paylaşıyorum. Bu grup olmayan gruba “IMI(5)” adını vererek devam edeceğim.

IMI Grubunda kimler var ?

Ben (Mustafa) ve İbrahim; Bitki Koruma Özel Sektörü (firmacılar)nden biri emekli, üçü hâlâ “üretici / yönetici” rolleriyle etkili olarak yer alan dört meslektaş arkadaşım; bağ konusunda ve Ege Bölgesinde uzun yıllar çalışmış, şimdi emekli bir fitopatolog profesör arkadaşım; kamu görevlisi ve bu konuda yetkili, doktoralı, yönetici ve aynı zamanda üzüm üreticisi bir meslektaşım; emekli ve şarap üreticisi bağcı sınıf arkadaşımla, yıllarını Atatürk Bahçe Kültürleri’nde bağ dahil meyvelere vermiş bir diğer meslektaşım ki; son ikisi kendiliklerinden diyaloga girdiler.

Diyalog nasıl başladı ve nasıl gelişti ?

Gerçekten mi ? Çok ciddi bir rakam bu; nasıl elde edilmiştir ? Bir survey sonucu mudur ? İbrahim haklı; nerde hata yapılmıştır ? Kim, kimi, nasıl sorgulayacaktır ? Bu sosyal medya haberi bir hareket başlatabilir mi ? Kamu buna ne der ? Sessizlik içinde kaynayıp gidecek midir ?

Ve WhatsApp’ta ona yakın sayıdaki uzman-usta kişinin her birine yukarıdaki görseli ve aşağıdaki mesajları gönderdim:

MC > Manisalı meslektaşımız İbrahim kendini sorguluyor? Bakalım kamudan ya da tarım ilacı sektöründen bir yanıt gelecek mi?

MC > … Peki bundan nasıl bir fayda umuyorum ? Daha sonra açıklayacağım. Bu arada zamanınız olursa geçen yıl Mayıs ayında blogumdaki “iz bırakanlar” başlıklı yazımı okursanız, dünden güç alarak yarınlara uzanacak olan “bugünü daha etkili kılarsanız” (https://www.copcu.com/2022/05/15/yasam-bufesinde-iz-birakanlar/). Tercih sizin. Selamlar.

MC > Merhaba. Hepinizin bir önceki mesajımı okuduğunuzu görüyorum ve bunu konuya “ilgi” işareti olarak görüp beğendiğim bir sözü paylaşmak istiyorum. “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi”nin yaratıcısı ve “motivasyon uzmanı” olan Dr.Abraham Maslow’un bir sözü var. Diyor ki “Yaşamda her gün eğitim, herkes öğretmen ve her birimiz sürekli öğrenciyiz”. Dolayısıyla İbrahim’in Facebook paylaşımını bir “öğrenme şansı” olarak gördüğüm için paylaşmıştım. “Sessizlik” de bir respons (geribildirim) ise de aldığım mesajları sirküle etmeden önce biraz daha beklemeyi yeğliyorum. Selamlar.

Ve beklediğime değdi (daha sonra anladım ki; bu bütnleşen diyalog için WhatsApp uygun bir “Sosyal Medya (kanal, mecra)” değil ve gelişmeleri blogumda derlemeye çalıştım):

Firmacı arkadaşımlardan birinden gelen ilk mesaj:

IMIB > [07:58, 22.08.2023] : Merhabalar, yoğun ajandam nedeniyle bu değerli konuya ancak şimdi fikir bildireceğim. [08:07, 22.08.2023] : Birçok boyutuyla değerlendirilmesi gereken bir konu olduğu aşikar. Kısa – Orta- Uzun dönemde etkilerini buna benzer bir çok olayda tecrübe ettik. Domateste, soğanda, patateste mildiyö halen hafızamızda. Bu tarz krizler arkasından ilk olarak panik tepkileri içeren duygusal bir faz yaşanır. Geçmişten öğretileri almışlanıza göre bu fazdan çıkış hızı değişkendir. Eğer kriz tanımlamanız varsa ve izlenecek protokolller hafızanızda ama daha sağlıklısı kâğıt üzerinde kayıtlıysa kollektif akıl devreye girer. Rasyonel faz hızla gelir. Burada kollektif akıl kritik önemdedir. Özel kamu birlikte tüm paydaşlar olanları analiz edecek olup çıktıları akılcılıkla değerlendirirlerse bu tarz krizler daha az hasarla yönetilebilir. Ben ve firmam bu konuya destek verebilecek her türlü çalışma grubuna katkı sağlanmayı kendimize borç biliriz.

Anahtar sözcükleri morarttım. Ve ikinci bir firmacı yanıtı:

IMIH > Paylasim icin tesekkurlerimle. Malesef epidemi yillarinda program mucadelesizlik kayiplarla nice yasanan sezonlar sunuyor her 3-5 yilda en fazla ders alinamayan sezonlar …SM dan ziyade panel kapsamli detayli tartismalar olabilsin oneririm.

Ve üçüncü firmacı:

IMII > Mustafa Bey, öncelikle , her daim ilham veren tecrübeniz öğreticiliğiniz için Size çok teşekkür ediyorum. Bahse konu bağ Mildiyösü ( Plasmopora viticala ) ve bu yıl Ege Bölgemizdeki vermis olduğu zarar için çok şeyler akademik bir zeminde söylenebilir, ben bilimsel tartışma konusuna girmek istemem. Ancak yaklaşık 35 yıllık sektör tecrübeme dayanarak söyleyebilirim ki bu konu için ilgili olan tüm tarafların aşağıdaki söylemlerde bulunacaklarını söylemem kehanet olmaz:
Denilecek ki; Bitki Koruma ( BK) ilaçları etkisiz, Bitki Koruma İlaçları satan bayiler ticari düşünüyor ,
gerçek soruna odaklı değiller. BK ilaçlarını satan firmalar hep yabancı , bu ülkeyi düşündükleri yok …..vs.
Oysa kimse
kendine şu soruları sormaz; Doğru teknik danışmanlık aldım mı? Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinden tavsiye aldım mı? BK ürünü satan bayilerin Teknik servis sorumlularını bağıma çağırıp tavsiye aldım mı? Doğru ürünü bayiden fiyatına bakmadan aldım mı, etiketini ilaçlamadan önce okudum mu? Doğru , zamanda ve doğru dozda, doğru aletile ilaçlamayı yaptım mı ( ilaçlama aletimin bakımı tamam mıydı)? ………..vs.
Sonuç olarak kaybolan; Milli servet, Çiftçimizin ve bayimizin , aslında hepimizin emeği, Yurtdışında kaybedilen Pazar Yarınlara bırakılan umutlar …,vs.

Ben güzel ülkemin geleceğinden, dinamizminden, potansiyelinden, çiftçi, bayi ve sektörün tüm paydaşlarından umutluyum, karamsarlığa kapılmadan, yılmadan bilimsel zeminde mücadeleye devam. Bu ülke için değer..! Selam ve saygılarımla.

Kendini Sorgulamak” odağında “Özeleştiri” yapabilmek ve “Yola Devam” demek istemiş ve bakalım emekli firmacı meslektaşım neler yazmış:

IMIS > Aynen …Bağ için Bizim dönemlerin erken uyarı çalışmaları, Kamunun elinde bu çalışmalar varken göz göre göre hata yapması kabul edilemez .Tarım ilacı sektöründe Ege’de En çok ciro yaptıkları tarım kolu olması sebebiyle Teknik konularda Ar-Ge de daha fazla katkı yapması gerekir diye düşünüyorum . Bizlerin Çalıştığımız zamanki Zirai Mücadele kalitesi ve şevki şimdi yok oldu sanki … İyi akşamlar selamlar ….

Erken Uyarı” konusuna giriş yapan bu yaklaşımın hemen devamına emekli fitopatolog profesör arkadaşımın ilk ve ikinci mesajlarını da aktarayım:

IMIE > Yazık olmuş…. Tahmin ve erken uyarı sistemi çalıştı mı? Uyarılara uyuldu mu? Mildiyö yaprak altında gelişen bir hastalıktır, uygun ilaçlamaya ( yaprak altına) uyuldu mu? ( dron ile ilaçlama uygun değildir).
Geç yağmurlar etmeni teşvik etti… Bağa girişi-ilaçlamayı zorlaştırdı (mı?)… Uzaktan gazel okudum…
Demran kardeşimiz bu hususları çok iyi bilir. Kendisinin yorumları önemli ve geçerlidir.

Bu son mesaj grup içinde paylaşıldığından gönüllü olarak devreye giren ve Kuşadası-Çamlık arasında (ki bu yere bir isim verilirdi; “Karasuluk” dendiği bilgisi almış isem de zihnimde gizlenen yerel isim oluşmadı) bağı olan şarap uzmanı EZM68ŞT Mildiyöden canı yandığı için bakın neler yazmış:

IMIŞ > Bağ mildiyöyüsü konusunda benim de birkaç sözüm var. Bulunduğum bölgede tahribat çok fazla. Zamanında 6-8 defa ilaçlama yapılan bağların pek çoğu da zarar görmüş durumda benim bağ dahil. Ancak şırazlar bundan pek etkilenmiyor. Köylü şaşkın. Eskiler (ben dahil !) ‘Yahu eskiden bağlarda göztaşı ve toz kükürt ten başka bir şey bilmezdik, hastalık da olmazdı’ diyorlar. Konu çok önemli. Düşük kazancın yanına bir de bu yıkım eklenince.. Sevgiyle kalın.

Hem ziraat mühendisi; hem hep bağın içinde ve de 7-8 ilaçlamaya rağmen zarar çok ve “zamanında ilaçlama” notu da var. Köylünün şaşkınlığı da cabası… Bunu okuyan ve yıllarca Yalova Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü’nde konu uzmanı olan sınıf arkadaşım EZM68HS da gönüllü olarak görüş yazıyor:

IMIHs > Son yıllarda bağ hastalıklarından şikayetler çok arttı… Kanımca çok ve çeşitli nedenleri var başta iklim değişikliği… Artık bahar uzun serin ve yağışlı geçiyor (bu sene öyle oldu) serin ve ıslak hava mantar gelişmesi için uygun, sürgün yaprak gelişmesi için uygun olmuyor güneşlenme de az olunca mantar gelişimi çoğalıyor… Buna karşılık ilaçlama zamanında ve etkin yapılamıyor… Kullanılan ilaçlara dayanıklılık arttı… Üretime alınan bazı yeni çeşitler hastalıklara hassas… Bağ hastalıklarının kontrolunda güneşlendirme ve havalandırma çok etkilidir… O yüzden bağcılıkta yaprak alma, uç alma, sürgün alma işlemleri yapılırdı oysa işçilik maliyetiyle bunlar yapılamaz oldu… Kanımca külleme mücadelesinde gözlerin uyanma döneminden itibaren sistemik mantar ilaçları önleyici oluyor… Hava ısındıktan sonra kükürt kullanılabilir… Mildiyö mücadelesi daha zor hafif yağış veya çiğ düşmesi hastalığın kontrolunu zorlaştırıyor… Son yıllarda külleme ve mildiyöyü birlikte kontrol eden yeni nesil ilaçlar etkili olabiliyor.. Her durumda ilaçları (etkili maddeleri) her ilaçlamada bile değiştirmek asma direncini artırabiliyor… Üzüm ve bağ severlere katkım olduysa…. Esenliklerimle..

EZM68HS nın bu mesajından sonra EZM68ŞT bir mesaj daha yazıyor:

IMIŞ > Sevgili Copcu. Bu sene bağlarda büyük çapta zarara yol açan mildiyö ile ilgili olarak (bu hastalığın birçok senede de büyük zararlar verdiği hakkında duyumlar aldım) değerli arkadaşlarımın verdiği bilgileri ve senin bunları toparlama girişimini çok önemsiyorum. Bu çalışmada ilgili tarımsal araştırma kuruluşlarından ve ilaç şirketlerinden de rapor alma olanağını varsa bunu da çalışman dahil edebilir misin ? Bunu da çok önemsiyorum ve merak ediyorum.

Ve ben de hemen EZM68ŞT nın bu isteğiyle ilgili kamudan gelen bir mesaja yer veriyorum:

IMIT > Mustafa Bey merhaba. Bu konuda mesajlarınızı ilgili konu uzmanı arkadaşlara ilettim İbrahim Bey’in yazdıklarını da. D…k hanım uzman arkadaş, bu şikayetlerle ilgili sürekli arazide ve gözlemleri var arzu ederseniz Onunla da görüşebilirsiniz. Bakanlığımızın da durumla ilgili bilgi notları ile bilgilendirildi. Ben Salihli’deki kendi bağımızdan örnek vermek istersem kendi baktığımız bağda herhangi bir sıkıntı yok, don zararı hariç, ilanlara uyarak ilaçlama yapıldı. Ama ilanlara uymayanlarda sıkıntılar var maalesef. Çok artan ilaç fiyatları da çiftçileri zorluyor. Selamlarımla.

Ve tekrar konuya derinlemesine anı ve öykülerle katılan profesör

IMIE > [16:10, 24.08.2023] Bazı anılar- fi tarihinden: Geisenheim-Almanya, Weinbauforschungs Institut, 1984, toplantı: Meteoroglar, bagcılar birliği temsilcileri, ento ve fitopatologlar. Ben ve rahmetli Ertan İlter hocam, misafir katılımcılar. Konu: bölgede Külleme, mıldiyö ve kızıl yaniklık prognozu.. tartışıldı.. Akşamüstü, birliğin davetlisi olarak bağ tesisinde ağırlama

Bir diğer anı; Ege Bölgesi Bağcilik Danışma Kurulu (EBODAK) . Bakanlık Il, ilçe temsilcileri, E.Ü.Z.F. üyeleri, sanayi odası temsicileri, bagcılar. Toplantı yeri: Ege Bolgesi Sanayi Odasi toplanti salonu.. Konu: geçmis ve gelecek yılın bag sorunlari, üretimi irdeleme toplantıları. İlk başkanlar rahmetli Ertan ve Ibrahim hocalardı. Bu kurulun oluşmasina ben de katkıda bulundum. Ilk yıllarda ana sorun Ölükol idi. Raporlar hazırlanıyor ve ilgililere gönderiliyordu. Kurulun ömrü 3 veya 4 yıl oldu. Neden bitti.. ??? Hatırlamiyorum. Ben bu toplantiların fakulteye alınmasıni istemistim. Olmadı. Arkadaşlarım: Bir zamanları hikaye etmek istedim. Ve merak ediyorum, bakanlik ve veya özelde bu tip toplantılar yapılıyor mu ? Örnegin bu yılki milldiyö sorunu için böyle irdelemeler yapilacak mı?

Hocam merak etmekte haklı ve ben de merak edip sordum. Önce hocamın katkıları:

IMIE > https://manisatb.org.tr/m/201/Haber/BAG-DANISMA-KURULU-TOPLANTISI-YAPILDI ; http://arastirma.tarim.gov.tr/manisabagcilik/Sayfalar/Detay.aspx?TermStoreId=368e785b-af33-487d-a98d-c11d5495130b&TermSetId=5b8c9dfe-37a0-4cf1-85fb-3d7ba7f6aa3d&TermId=44b2ed5a-917d-46dd-a1c1-5fea50069eb3&UrlSuffix=31/Bag-Danisma-Kurulu-Sekretaryasi-2015-Yilinda-Kurumumuzda / https://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=18014&tipi=3&sube=16 …. Evet, görüldüğü gibi danışma kurulu toplantıları yapılıyormuş. Devam ediyor mu ? Bu yıl icin de yapılacak mı? İ. Demran biliyordur…

Görüldüğü gibi; hocam İbrahim’e bu konuda bilgi kaynağı olarak güveniyor. ben de o zaman İbrahim’e sorayım:

MC > ID: Facebook’ta paylaştığın bağ ürün kaybı verileri Tariş’in her yıl yaptığı rekolte tahmini (survey) çalışması sonucuna mı dayanıyor?

ID>MC: Hayır. Geçen yıl 320 bin bu yıl 190 bin tahmin ediliyor. 150.000 ton ürün kaybı benim tahminim. Tariş ve Borsa artık rekolte açıklamıyor

Konuyu toparlarsam:

  • İlk sözüm kendime; bunca ilgiyle kısa sürede gelişen diyalogun başı ile sonu arasında ne fark var ? Bir fayda oluştu mu ? Bir sonraki adım ne olabilir, ne olmalı ?
  • Sosyal medyada konusunda uzman deneyimli bir meslektaşın kişisel tahmini olarak paylaşılan “Mildiyöden dolayı 150.000 tonluk kuru üzüm kaybı” herhangi bir nicel irdeleme yapılmadan kabul edilmiş mi oldu ? (> Gülüp geçtin ben ağlarken şimdi sitemin niye ?)
  • Öte yandan 150.000 ton değil de 100.000 ton olsaydı ya da 250.000 ton olsaydı bu diyalogta ne değişirdi; ya da “Sosyal Medya”da “sessizlikten öte bir respons” olur muydu ?
  • Öyle ya da böyle bir şey değişmiyorsa bu yaptığım(ız) hocamın dediği gibi “hariçten gazel okumak” ya da lütfen bağışlayın benim kavramım biraz daha edepsiz olacak “mastürbasyondan öte” bir şey olmayacak mı ?
  • İbrahim cesaret etmiş, altına imzasını atmış ve görüşünü sosyal medyada paylaşmış; teşekkürler… Kimsenin itirazı olmadığına göre; ben bu veriyi herhangi bir çalışmamda gerekçe olarak isim vererek kullanarak bir “cost/benefit” ya da Türkçesiyle “masraf/yarar” oranı için baz olarak ele alsam doğru yapmış olur muyum ? Diğer bir deyişle şöyle diyebilir miyim ? > “Madem ki mildiyö 2023 yılında Ege Bölgesi çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde 150.000 tonluk kayıp yarattı, madem ki bu kaybın değeri iki milyon dolardan fazla o halde…” diye sonraki adımlarımı şekillendirebilir miyim ?
  • Bu düşünce tarzı, erki elinde bulunduran kamudan gelecek olsa “Müşteriye Yakın Olma (Customer Intimacy)” adına “Proje Disiplini” içinde konuyu ele alır mı ? Yazımın ekindeki beş dakikaklık videoya bakıp; bizim CINOS olarak Alaşehir bağlarından, Akdeniz Seralarına uzanıp, Nevşehir patatesleri üzerinden Malatya’nın kayısılarına erişen “Çiftçiye Yakın Olma” çalışmalarımızda yaptıklarımıza bakarak neler düşünür acep ?
  • Kritik Kontrol Kriterleri” gibi “3K” lık bir uyduruk kısaltma aklıma takılınca HACCP(6)‘i düşünmeye başladım. HACCP, gıda işletmelerinde, sağlıklı gıda üretimi için gerekli olan hijyen şartlarının belirlenerek bu şartların sağlanması, üretim ve servis aşamasında tüketici açısından sağlık riski oluşturabilecek nedenlerin belirlenmesi ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması temeline dayanan bir ürün güvenilirliği sistemidir. Bu sistemi “Bağda Mildiyö Mücadelesi” için düşünecek olsak, “Kritik Kontrol Noktaları” nereleri olabilir, kimler olabilir ? Başarı için, başarıyı artırmak için konu “Yapı / Sistem / İnsan” olarak yeniden irdelenmeli midir ?
  • Zamanın behrinde fenolojiye dayalı takvim ilaçlamaları ile yapılan “kördöğüş“ten Verderevski (!) ya da “üç on (3/10) metodu(7)”na evrilirken Dewit cihazlarıyla yaprak ıslaklık süresi ölçülürken bugün “Dronla İlaçlama“ya yönelmiş ilaçlama tekniklerinde neleri tekrar gözden geçirmek gerekir biliyor muyuz ? Droncular acaba en basitinden 1986 da Les Barges (İsviçre)‘ta katıldığım “Aplikasyon Teknikleri“nde kullandığımız “Water Sensitive Papers / Suya Hassas Kağıtlar” ile uygulamalarının “nicel ve nitel” değerlendirmelerini yapıyorlar mı ? (https://www.copcu.com/2019/08/08/yasam-bufesinde-pulllu-pamuk/; https://www.copcu.com/2018/01/26/yasam-bufesinde-ortanca/).
  • İbrahim “benim tahminim” dese de mutlaka onu bu tahmine götüren kritik karar noktaları (kişi, yer, kurum vb) vardır ve bunu da tahminine eklemek ister mi ?
  • Ya da üretim ya da rekolte tahminleriyle önünü görmeye çalışan pazarın oyuncuları bu veri hakkında ne düşünüyorlar acaba ?
  • Tariş hâlâ aynı Tariş (!) ve “Üzüm Birliği” hâlâ en önemli birlik (bence) bu konuda İbrahim’i onaylayan ya da tam tersi yadsıyan bir görüş vermiyor mu ? Veriyorsa biz mi görmüyoruz ?
  • Söyleyenin meslek dışında, mesleğe hizmet için kimi (az ya da çok) politik organlarda (ZMO gibi) yer aldığını düşününce, fındık gibi üzüm için de ortaya konan “kişisel tahminler“i sosyal medya haberi olarak bırakıp böylesi sorgulamalar yapmak “abesle iştigal” ya da “akla ziyan” yaklaşımlar mı ?
  • Her şeye rağmen, kamu görevlisinden gelen mesaja göre “Bakanlıktan 2023 Yılı Bağ Alanlarında Mildiyö Zararı” gibi resmi bir açıklama gelecek midir ?
  • Yoksa “Önemsenmeyenler unutulur gider” diye bu konuya görüş bildirenler herhangi bir beklenti içinde olmasınlar mı ?
  • Diyelim ki bu zarar doğru, doğruya yakın, tahmin ya da ötesinde kabul edilebilir bir ilk veri olsun Bilgelik Piramidi(7) (Data > Info > Knowledge > Wisdom) nde ilerlenecek midir ?
  • Zararın dağılımı, yayılımı ve “korele edilebilecek faktörler” için kimler, nasıl görüş ekleyebilir ? Örneğin 1999 yılında (büyük depremin olduğu Ağustos ayında) İsviçre-Commungny‘de katıldığım Dr.Sechser’in moderatörlüğündeki insektisitler için “Dayanıklılık Yönetimi Çalıştayı“nın çevre gezisini anımsıyorum. Bir tepenin üstünden aşağıdaki küçük ovaya bakarken yörenin ziraatçısı, elindeki haritayı bir masanın üstüne yaymış iki yüzü aşkın bağın tek tek her biri için o yıl ve geçmiş yıllardaki şeceresiyle Salkım Güvesi bulaşıklık oranlarını (ki kayda değmeyecek nicelikte) tüm tarımsal (ilaçlamalar dahil) uygulamaları ile birlikte paylaşmıştı. Bizde de “Köy Grup Ziraat Teknisyeni” düzeyinde yapılandırılan “Sahra Gücü” gerçek anlamda bir sorumluluk bilinciyle uygulamaların yönlendirilmesini, yönetimini, denetim ve değerlendirmesini yapılabildi mi ? Yapılsaydı bugün 150.000 tonluk kuru üzüm kaybına neden olan Mildiyö için sağlıklı bir açıklama yapılamaz mıydı ?
  • Sanırım 1996 yılıydı. Ankara’da “İkinci Tarım İlaçları Sempozyumu (!)” gerçekleştirilmişti. Ben de Sultana Projesi’ni bildiri olarak sunmuştum. Sunum sonrası Prof.Dr.Salih Maden yanıma geldi ve “Copcu çok güzel sundun ama ben bir şey anlamadım” dedi. Hocam haklıydı. Kritik bir konumda bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Suya sabuna dokunmadan teşkilatın tepkisini çekmeden bi yanda erken uyarı sistemini geliştirmeye, seçtiğimiz bağcıların (ki biz onlara “Sultananın Cengaverleri” demiştik) “Bağının Mühendisi” olması için uğraşıyorduk; bir yanda “Organik Fosforlu İnsektisit“lerin pazar liderliğinde “Biyolojik Preparat” geliştirmek ve yerleştirmek için bağcılarımızı “Sofistike Çözümlere” hazırlamaya çalışıyorduk. İşte bu çalışmalar sırasında Çek Cumhuriyeti’nden “Biocont Lab.” sahibi Doç.Dr.M.Hlucy’nin getirdiği T.pyri’yi bağlarımıza adapte etmek için uğraşıyorduk. Sunum yaptığım oturumun başkanı rahmetli Enstitü müdürüm Dr.Coşkun Saydam‘dı. Bir kez daha rahmet diliyorum. Katılımcılardan kamu araştırıcıları vardı ve sorularından biri şu oldu: “Ülkemizde bunca araştırıcı varken neden Çekya’dan araştırıcı getirttiniz ?” Bu anlamlı sorunun yanıtı acıtıcı olabilirdi; yapmadım. Şunu söylemekten de geri durmadım: “Ülkemde bir hafta kalan ve Çekya’dan gavur ölüsü gibi ağır jeneratörünü de beraberinde getiren Doç.Hluchy ile gece yarısına doğru bağ alanlarında ışık tuzakları kuruyor ve fauna tesbiti yapıyorduk. Kendisi ülkesine döndükten sonra bir isteği vardı: Köy Grup Ziraat Teknisyeninden ışık tuzağı aşmasını ancak her gün güneş doğmadan önce tuzaktaki böcekleri toplamasını istemiş ve bunun karşılığında ayda 100€ vereceğini söylemişti. Kabul görmedi.” Şimdi katılımcının sorusunun yanıtını siz düşünün. Gelelim 1996 dan 2023 e ve şimdi Bakanlık olarak bağ bölgesindeki her ilçedeki tarım teşkilatına “Bu yıl bölgenizde Bağ Mildiyösü nerelerde ve ne kadar zararı oldu ?” diye basit bir soru sorsa sizce nasıl bir sonuç ortaya çıkar ?
  • Hatalar mı, yoksa ekstrem (aşırı yağış gibi) koşullar için öngörülmüş “Kritik Başarı Faktörleri“nin yetersizliği yoksa etkisizliği ya da önemsenmeyişi mi bu ciddi (!) ürün kaybını yaratan ?
  • Geriye dönük bir survey çalışması ile kimler, nerelerde, nasıl mücadele etti (ya da etmedi) de ne kadar başarılı / başarısız sonuçlar elde etti ?
  • Bu haber ve paylaşım kanallarına (Facebook ve WhatsApp) bakıldığında olumlu (haberin hızı ve kapsamı) ve/veya olumsuz (sahipsizlik ve çözüm yolu, yönü belirsiz, arada kaynayıp giden, kıymet-i harbiyesi olmayan, sıradan vb) “Sosyal Medya” için ne demeli; nasıl bir yargıya varmalı ?
  • bla bla bla… “Akıllının biri kuyuya bir taş attı; kırk akıllı çıkarmaya çalıştı”. Değer mi şu fani dünyada…

Arşivime bakıyorum da Akdeniz seralarında, Nevşehir patates tarlasında traktörün üstünde, Malatya’nın kayısılarında, Bursa’nın domateslerinde bazen tarlada bile kıravatlı, çoklukla kırmızı tulumlu adamın yıllar önce yaptıklarından bugüne ne değişti; bilmiyorum. Eski köye yeni adet hâlâ istenmiyorsa; “herkes kendi işine baksın” deniyorsa sağlık olsun dese de dilim; içimde o şarkının sözleri çınlıyor: It is now or never; tomorrow will be so late (not only agri but my country)…

Öykücü


(1) Dr.P.Newton : Kendisi bir IPM uzmanıdır ve onu ülkemde iki kez konuk etmiştim. İlki bir tesadüf sonucu yazımda sözünü ettiğim “Bağcılar Günü“ne denk gelmişti. Daha sonra Filipinler Ülke Müdürü oldu, Dr.Newton ve 1997 yılı Ocak ayında otoritenin baskısıyla onun hazırlamış olduğu çerçeve ile “IPM” sunumu yapma isteği ve sınırları zorlamam da ayrı bir öyküdür.

(2) Sultana Projesi: CINOS (1.1.)‘un Türkiye’deki ilk “Çiftçi Destek Projesi (SFP/FST: Small Farmers Project / Farmer Support Team); Alaşehir-Sarıgöl odağında Çekirdeksiz Üzüm Pazarında “Sürdürülebilir Tarım” adına öncülük etti ve ardından Akdeniz seralarında (4 VIP projesi), Malatya Kayısılarında (MAC Projesi) ve Bursa domateslerinde (FIT Projesi) ve buğdaylarında (WIN Projesi) ile CINOS içinde sekiz FST Projesi olan tek ülke olarak yoluna devam etti. Nereye kadar ?…

(2.1.) CINOS : Global birleşmelerle (d)evrilen Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

(3) Sultananın Sultanları ve Cengaverleri: https://www.copcu.com/2009/09/09/yasam-bufesinde-niyet-ve-zihniyet/ . Bu yazımda ilk FST (Çiftçi Destek Ekibi) projemizin öykülendirilmiş detaylarını ve yaklaşık otuz yıl önce çiftçi beraberliğine nasıl değer ve önem verdiğimizi görebilirsiniz.

(4) Noble Rot / Asil Çürüklük: ki ben onu Synleşmenin ilk yıllarında (2002 olabilir) Budapeşte’de yapılan yıllık toplantıda Bay Fusco hepimizi ayakta zıplatıp da ataletten kurtardığı günün gecesinde Platus’taki dağ treni benzeri araçla tepeye çıkıp mahzendeki şarap şovunda “Tokaji” olarak tanımıştım. Aldığım şarap hâlâ durur. “Noble Rot (Asil Çürüklük)” temelde şarap için iki şey yapar: tatlılık seviyesini yoğunlaştırır ve aroma karmaşıklığı ekler.

Tatlılığı Yoğunlaştırır ‘Noble Rot’, şeker seviyelerini korurken üzümlerin susuz kalmasına neden olur. Aynı miktarda meyve suyu yapmak için daha fazla şarap üzümüne ihtiyaç vardır ve bu nedenle meyve suyunun şeker içeriği daha yüksektir. Noble Rot üzümlerinden yapılan tatlı şaraplar daha kıvamlı ve daha tatlıdır, hatta bazıları daha yüksek alkol içeriğine sahiptir.

Lezzet Katar Sommeliers, Botrytis’in şaraba kattığı tatları tanımlamak için genellikle “bal”, “balmumu” ve “zencefil” kelimelerini kullanır. Bunun nedeni, Noble Rot şaraplarının genellikle daha yüksek seviyelerde özel bir aroma bileşiği içermesi olabilir: fenilasetaldehit . Bu bileşik ayrıca karabuğday ve sütlü çikolatada da bulunur.

(5) IMI: Aslında üç kişinin isimlerinin baş harfleridir. İlk “I” nin İbrahim, ortadaki “M” nin Mustafa olduğunu yazmakla yetineyim ve IMI’nin sözcük olarak da Synleşme sürecinde başta Trakya olmak üzere Ayçiçekle ilgili çalışmaların ana materyalini tanımlayan bir sembol (!) olduğunu belirteyim.

(6) HACCP > Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analizi

(7) “Üç On Metodu” > Kırk yıl önceden bildiğim: Sürgün uzunluğu 10 cm olursa, gece/gündüz sıcaklık farkı 10 dereceyi aşarsa ve yaprak ıslaklık süresi 10 saatten fazla olursa Bağda Mildiyö epidemi yapar; salgına döner (Geç kalırsan, doğru ilacı doğru kullanmazsan, Allah yardımcın olsun)

(8) Bilgelik Piramidi: https://www.copcu.com/2021/04/27/yasam-bufesinde-demokratik-diktator/; “…Şimdi anlatımın akışını burda keseyim ve şu piramide biraz farklı yer vereyim. Geçen gün “bilgelik piramidi”nden söz ettim. Verileri dört aşamadan geçirip “bilgelik” e eriştirebilmeye kısaca değindim. Bunu yapmak kolay değildir. Çünkü elinizdeki “gizli” ya da “kerameti sizde menkul” bilginin yarattığı gücünüz diğer bir deyişle varlığınızın “hikmet-i vecibesi” kaybolacaktır. Haksız da sayılmazsınız. Ama asıl güç olan nedir bilirmisiniz ? Piramitte yükseldikçe “iletişimsizlik” riskinin artmasıdır. İletişimi geliştiremezseniz işte o zaman gerçek felaketle tanışacaksınız demektir. Tıpkı kayıktaki profesörün durumu gibi…(https://www.copcu.com/2009/02/16/yasam-bufesinde-profesorler-1/)