Yaşam Büfesinde “…baz’lık”

“…Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin, çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin (enel Hak)…; Bizim dinimiz akla mantığa uygun olduğu için mükemmeldir…; Amentu billahi…; Ben bir şey bilirim, o da hiç bir şey bilmediğimdir…”

Bayram sofrasında dua öncesi Musto Dede’den öğütler ve BE İkilisinin idolü olan Panelist Kerem’in sözleri

Merhaba

Toparlayamıyorum. İçime sindiremiyorum. Kabullenemiyorum. Odağımı netleştiremiyorum. Geri vitese takınca arkamı göremiyorum. Arkamdaki motorlu genç haklı olarak bana kızıyor. Ben kendime kızıyorum. Hemen yanı başımdaki güzelliklerin keyfini çıkaramıyorum. Almanya’dan gelen Dr.Ramon’la Gemi’li geceye takılıyorum. Kursağımda kalan sevinçlere hayıflanıyorum. Keyfin zirvesinden düşüşe şaşkın kalıyorum. Daha çok Sadullah’lı listeye kızgınım. Sadullah’ı listeye koyan Ali’ye güvenmiyorum. Sadullah’ın listeye girmesini önleyemeyen Kemal’li gelecekten korkuyorum. Etki alanımdaki etkisizliğimden şikayetçiyim. Odak noktamın (C13Plus) sakinliğine sığınıyorum. Etki alanımdaki (Netgiller Plus) gelişmelerin uzağında kalmanın huzursuzluğunu atamıyorum. İlgi alanımdaki (seçimler) kördüğümlerden rahatsızım. İstemesem de ensemi karartıyorum. Sözün özü; ruh halimden pek hayır yok bu günlerde. Bir de üstüne hafta başında EZM68Abdullah Yayla‘nın ve dün (13.04.23) EZM69Fikret İkiz‘in vefat haberleri yüreğimi yakıyor. Rahmet dileklerim artarak sürüyor. Zaman gelip geçiyor, dur demek kolay değil.

“Hayatın Anlamı”

demiş kitabının alt ismine sevgili EZM68MA. Kitabın ana mesajı adında net olarak görülüyor: “Sahip Olmaktan Kul Olmaya”. “Kulluk” Allah için ele alınmışsa da kula kulluk da arada kaynamış gitmiş gibi geliyor bana. Din çerçeveli yetmiş yılıma bakıyorum. Neler görüyorum ? Bunlara değineceğim. Kitap için çok emek vermiş MA. Çok kaynaktan yararlanmış. İnancı ve görüşleriyle zenginleştirmiş. Sevgili MA’la geçen beş yılımı (1963/68) düşünüyorum. “Kase“de bir salata mıydık, yoksa “Pota“da pişmiş miydik, altmış yıl önce ? Altmış yılda sivriliklerimiz “törpü“lenip azaldı mı, yoksa “bilenip” arttı mı ? Değirmen taşında öğütüldük mü, yoksa bileme taşında keskinleştik mi ? Google’e “copcu samim” yazınca şu yazıma ulaşırsınız: https://www.copcu.com/2015/10/21/yasam-bufesinde-elekci-beslisi-samim/ . Sekiz yıl önceki bu yazımda EZM68 den beş kişiyi (Ben, Alev, Şükrü (Sam), Muhsin ve İsmail) öykülendirmiştim. Sevgili EZM68İU‘a bu veileyle bir kez daha rahmet diliyorum. Tekrar kitaba döneyim. Önce kitabı okumakta zorlandım. Beynim aradıklarını bulamadı. Ben ne arıyordum ? Dinî inançlarımla ve dünyevî rutinlerim arasında bağlantı arıyordum. Daha doğrusu dünya ile ahiret işleri arasında bir “denge” bulmaya çalışıyordum. Bu nedenle kitabı yeniden elime aldım. “Denge” aradım ve kağıt kalemle okumaya, not alarak ilerlemeye başladım. Sayfa 157 deki şu yargıyı düşünmeye başladım. İtiraf etmeliyim ki cahil olmazsan ahiret için çizilen sınırlarda yaşamak zor. Çünkü akıl seni düşünmeye zorlayıp duruyor. Bu nedenle okumuş istemiyorlar. Analitik düşünme formasyonunu ise hiç istemiyorlar. Bir skala oluşturan yazar ne demiş o paragrafta ?

“…Salt (mutlak) dünyevileşme tercihi ahirete yönelik kazanımları dışlarken, ahiret tercihinde bulunanlar dünyaya ait olanı dışlamazlar. Ahireti kazanırken dünyayı da kazanırlar…”

Benzer yargıyı daha önce de eleştirmiştim. Hatta Dr.Ayşe Sucu‘ya doğrudan yazmıştım. Sayın Sucu üşenmeden yanıtlamış ve sonraki yazılarında aradığımı bulacağım notu ile sabır tavsiye etmişti. İşte o günlerde blogumda bir yazı yazdım. Google’a “copcu dört kapı” yazarsanız üç yıl önceki şu yazıma erişirsiniz: https://www.copcu.com/2020/08/16/yasam-bufesinde-alamet-ul-marifet/ İşte o yazımdan bir paragraf:

Bugün Pazar“…Kırk yıl önce “Bugün Pazar” dediğimde hemen arkasından “Özdemir Hazar” derdim. Allah rahmet eylesin. Otuz yıl önce görev sırasında 63 yaşında bir trafik kazasında ölen Özdemir beyi Yeni Asır’daki “Dert Babası” köşesinden anımsarım. O tarihlerde evimize annemgiller için Tercüman gazetesi girerdi. Ben de Cumhuriyet okurdum. Hafta sonları da Yeni Asır alırdık. Şimdilerde sadece Sözcü ile yetinince ne kadar izole olduğumu anlıyorum. Kırk yıl önce annem Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’u ben de Tercüman’da Rauf Tamer’i okurdum. Böylece olayları çift taraflı olarak görürdük ve tartışmalarımızda aşırı uçlara savrulmazdık. Böyle yapmasaydık talebeyken evlenen ve ebeveynlerine ödenemez minnet borcu bulunan biz (MNC) mühendis olduktan sonra da aynı çatı altında birlikte geçen on yıla dayanamazdık ki…

Demek istediğim “Denge” ve karşılıklı “Saygı ve Hoşgörü“. Elimdeki kitabın yazarı olan arkadaşımla birkaç e-mail mesajında birbirimizi “ikna etmek” gibi bir amacımız olmadı; olamazdı da. Acaba birbirimizi anlayabilecek miydik ?

“…baz etkisi”

Telefonumda kısa bir video var. Bir amfide genç öğrenciler ve sahnede “stand-up” yapan biri. “Adam” desem adam değil. Senin ne haddine o gençlerin karşısına çıkmak ! Truva atı ya da bir asalak hain bence. Öğrencinin biri bir soru sormuş olmalı ki utanmaz adam “madara oldun” diye yanıt veriyor. Genç bir hanım en kibar şekliyle “işte bu dilden kurtulmak istiyoruz” diye konuşuyor. Kendini artiz mi sanıyor sahnede tek adam (!) ki ilk aklıma düşen sözcük “baz eki” ile “madrabaz” oluyor. Ağababasını düşünüyorum. Bir seri “..baz” dilimden klavyeye düşüyor:

Canbaz, Düzenbaz, Hilebaz, Kumarbaz, Hokkabaz ve Küfürbaz… Ne utanmazlıktır ki belki de can borcu olan doktoruna “müsvedde” diyen dil öncesinde “sürtük” de diyebiliyor. Dinlerken ruhum kararıyor ve yüzüm kızarıyor. Nereye kadar ? Ne zamana kadar ? Bu kadar düşük düzeyde konuşmaları anam babam hiç duymamıştı. Ağızlarından çıkanları kulaklarının duymadığı ekran küfürbazlarını görünce gençlerim dinden imandan soğuyorlar. Sözde dindarların (!) daha çok din bezirganlarının umurunda değil çalışkan ve becerikli genç beyinlerin aklı ve fikri… Bu düşüncenin etkisi altında 2014 den 2023 e on yıldır soframızda yaptığım duaların videoya alınmış kayıtlarını bir arada topladım. Dokuz yıl önce iki yaşında olan torunum Duru’nun kucağımda ve başımda dualarıma katılışın on yıllık sürecindeki etkileşimini ABİDE Beşlimizde anlamaya çalışıyorum. Şu an 23 yaşında olup da aynı törensel şükür süreçlerinde dua için ellerini kaldırmayan bir başka torunumun belki de ateist olma yolundaki değişimlerini düşünüyorum. Neden böyle oluyor ? Neden iman ve ibadetin net ve sade anlatımı olan “Amentü“yü esas alıp da isteyenin ilerleyeceği dört kapıya da saygı duyulup “denge” aranmıyor ?

“Amentû billahi…”

Ellili yılların başlarında ilkokula giderken Soma’da evimizin bahçesinde gezinerek ezberlediğim ilk dualardan biridir “Amentü Duası“. Yazımın sonunda Arapça ve Türkçe’sini verdiğim “Amentü Duası” dinimizin “imana ait esasları”nı net olarak ortaya koymuş. Nelere inanıp iman edeceğimizi net olarak göstermiş. Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahirete, iyilik ve kötülüğün Allah’tan geldiğine, kadere ve ölümden sonra dirilişe iman etmeyi öğütlemiş; emretmiş. Bunun için ne aracıya ne de yorumcuya ihtiyacım yok ki… Daha derinlere dalıp da dünyevi dedikleri, yaşamın esenlik içinde geçmesi için Allah’ın verdiği akılla vicdanlı başarılara imza atmaya neden ahiret düşüncesiyle katı kurallar engel olsun ki ? Neden dünyaya hükmeden Oracle’lı Larry olsun, neden Facebook’lu Mark veya Microsoft’lu Bil olsun, neden Amazon’lu Jeff olsun, neden Elon olsun ? Neden ? Neden el oğlu atı alıp da Üsküdar’ı(a) geçerken biz attan düşene bakıyoruz ? Neden ? Can borcu olduğu doktorlara bile “giderlerse gitsinler” diyen dilbazlar sarayda yaşarken bizim için “cehenneme kadar yolları var, inanmazlarsa inanmasınlar” mı demek istiyor ? Bize reva mı ? Biz neden bunlara mahkum olduk ?

Ve bu sabah Fox’ta Serkan beyin açık sözlülüğüne bakınca Kemal kazansa bile seçim sonrası oluşumlar beni korkutuyor. Ki Serkan bey belki de partisinin Ali gibi en aydınlık olanlarından biri. Ne var ki Sadullah’ı listeye hem de birinci sırada koyan Ali ve bunu engelleyemeyen Kemal yıl sonuna kalmadan hangi girdapların içinde bocalayacaklar tahmin etmek zor değil. Demem o ki; Mayıstan sonra şöyle veya böyle “Kaos Eşiğinde” yaşamayı sürdüreceğiz ve EZM68MA‘ın kitap kapağındaki “Hayatın Anlamı“nı arayanlar ne bulacak göreceğiz.

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Yolun(m)uz açık ve aydınlık olsun yeter ki ekranlardaki meymenetsiz bunaklardan kurtulalım.

Öykücü


“Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî mine’llāhi teâlâ; ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakk eşhedü en lâ ilâhe illâllāh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh.”(Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim.)