Yaşam Büfesinde “Yaylar ve Oklar (BE AİD)”

“…Küçük insan genellikle dört ya da beş yaşında bitmiş bir üründür ve içinde uzun zamandır neyin hazır olduğunu daha sonraki yıllarda aşamalı olarak ortaya çıkarır (Freud); …Kendisinin içinde doğan mantık, çocuğu hızla yetişkinlerinin nadiren sorduğu sorulara yöneltir (Françoise Dolto); …Ebeveynler her zaman çocukları tarafından büyütülür (Nietzsche); … Öğrenci ustasından yeni bilgiler edinmez, ustası bildiklerini düşünmesi için onu uyandırır… Öğrencinin unuttuğunu bilmeden bildiği şeyi yeniden üretmesini sağlamaktır öğretmenin rolü (Thomas Aquinas);…”

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil / Kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları onlar. / Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler / Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. / Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. / Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil./ Çünkü ruhlar yarındadır, / Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. / Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları / Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. / Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. / Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. / Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür / Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. / Okçunun önünde saygıyla eğilin / Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar / Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever (Halil Cibran)

Merhaba

Bugün (diye yazıma başladığımda hafta başıydı ve aradan beş gün geçti. Araya “Syn/Nets” girdi. Şimdi kaldığım yerden yazıma devam etmeye çalıştığım aynı güzellikle Çeşme’de Ağustosun son cumartesisi) Çeşme’de gerçek bir Eylül hüznü ve keyfi var. Çeşme’de eylül demek “keyifli hüzün” ya da “keyif ve hüzün” demek. Yaşanmışlıklardan kimi pasajlar alırım yazımın devamına “Eylül Güzellikleri” ya “Güz ve Etkileri” çerçevesinde. Genelinde, hem Çeşme için hem de ilkini 1986 da yaşadığım İsviçre için ağustosun ikinci yarısı güz demek benim için. Bizde de bugünlerde güzün etkisini güçlendiren özel koşullar yaşanıyor. Başta Barış’ın dört gün sonra başlayacak olan ikinci Hollanda serüveni. Önceden yaşanmışlığı olduğu için (sadece Hollanda değil, ABD’deki Silikon Vadisi seyahati de ufuk açıcı) pek fazla sıkıntı olmayacak ise de gel sen gönüllere söz geçir ! Yılların Pakistan, Tacikistan gurbetliğini bile yaşamış olan ebeveynlerin gözlerinde, yüzlerinde ve ruhlarında açıkca gördüğümüz stresin karanlık yüzü kimi zaman bizi bile endişenin kollarına itiyor. Üstüne üstlük bunca gayrete karşın ülkemde daha bir fazla baskın olan hainlerin, hırsız, arsız ve kindar otoritelerin “Dijital Diktatörlük” çağındaki çapsızlıklarıyla boy gösteren “vasatlığın iktidar“ının korkuları endişelerimizi yoğunlaştırıyor. Dualarımın en kritik yeri olan “…bizler için hayırlı olacakları ve hakettiklerimizi...” dilemek şimdilerde daha öne çıkıyor benim için. Bu nedenle kimi zaman beklenti dışı gelişse de ortaya çıkan sonuçlar “elbet bunda da bir hayır vardır” diyerek daha bir fazla sabırlı ve hoşgörülü olmaya çalışıyorum(z). Her zaman “yapması söylemesi kadar” kolay olmasa da ! Herşeye rağmen gözümü içimden yakın dış dünyama çevirince sahip olduğumuz güzelliklere binlerce şükür ve şükran duyuyorum.

Bugün gerçekten tam bir eylül güzelliği vardı Çeşme’de. Üç haftadır kısıtlı bir rutinim vardı. On yıl önce bel fıtığı ile tanışmıştım ve üç hafta önce birden başlayan bel ve bacak ağrısı bu kez beni “dar kanal“la buluşturdu. Başta yürüme (ağrı derecesi 8/10) olmak üzere yatmak (6/10) ve oturmak (3/10) oldukça zor geçti. Henüz tam iyileşmemiş olsam da ailemizin sağlık limanı sevgili hekimlerimizin (EÖ) sıcak elleri ve mesleki beceri ve ilişkileri ile bugün çok şükür daha iyiyim. Bu iyiliğe güvenip bugün deniz ve yüzme yanında nazar değmesin sahilde, kumsalda bin adım yürüdüm; sol bacak ağrısını fazla azdırmadan. Yarın daha iyi olacaktır. Yaşam gölünün karşı kıyısı görünürken kızamık çıkarmayacağımıza göre bu sağlık sapmalarını normal karşılamak gerekir. Ancak bu algıyı normalleştirme daha fazla hata yapmaya neden olmamalıdır ki bunun için Nizami’nin sözünü bir kez daha yazayım:

“Canı can vererek satın almamışsın ki kıymetini bilesin”. Sonuç ortada: Bilmezsen seni seni, patlatırlar enseni.

Şimdi gelelim bu yazımın esbab-ı mucibesine. Önce elimdeki kitap tetikledi (Vasatlığın İktidarı). Daha sonra Egemen ve Barış’ın gurbete çıkışları etkiyi artırdı. Beyin ne ararsa onu buluyor. Kitabın bir sayfasında yazımın girişindeki özlü sözleri görünce “anı madenciliği“nde eskilerden bir çerçeve oluştu. Madem ki “çocukları dört beş yaşında tamamlanmış ürünler” olarak tanımlıyor felsefenin ustaları (!) ben de çocuklarımın o yaşlarına ait görsellerini aradım. Bunlardan hazırladığım slayt serisini videoya çevirdim. Arşivimden güncele yakın görsel aradım. Amacım Hollandalı Barış’la, İstanbullu (Sabancılı) Eren’den birkaç kareyi bu videoya eklemek ve böylece yazımın girişindeki birkaç özlü söz ile bir mesaj iletebilmek. Geçen yıl başında (Ocak 2020) Mavişehir’de Nezuş’un sofrasında buluşmuştuk. Masanın baş köşesine oturmuştum. İki yanıma iki erkek torunumu (Barış ve Eren) almıştım. Yemeğinin sonlarına doğruydu. Duadan hemen önce tatlı oturup tatlı konuşuyorduk. Ben “Öykücü Musto Dede (Storyteller)” olarak 1962 yılı, İzmir Atatürk Lisesi’nden bir anımla grubun dikkatini ilgiye çevirmeye çalışıyordum. Videonun başına da biraz önce izlediğim 2021 yapımı “Sweet Gril” isimli filmin son karesini ekledim. Buradaki ifade beni aynı anda Halil Cibran’ın “Yaylar ve Oklar” şiirine götürdüğü için de videonun tanıımı olan alt yazısı olarak bu şiirin tamamını aldım. Ben o şiiri çok severim ve özellikle “Hayat ileri doğru akar” sözüne olan inancımla kimi zaman beklentim dışı gelişen seçimleri ve yargıları özümsemekte zorluk çekmem.

Daha önce de açıkladığım gibi “Copcuların Z Kuşağı”ndaki üç kız ve iki erkek torunumu önceleri “ABİDE” olarak tek bir grupta topluyordum. Daha sonra erkekler bugün 21 yaşın ergen üstü yaşamlarıyla üstlendikleri sorumlulukları daha belirgin kılmak için “BE AİD” olarak iki gruba ayırdım. Bugün bu yazımın ekindeki videonun esas amacı dört gün sonra yeniden Hollanda yollarına düşecek olan Barış için dünden esintilerle bir görseli arşivime yerleştirebilmektir.

Bugün 1945 Soma ve 1946 Alaçatı’da dünyaya merhaba diyen “Musto Dede ve Nezuş’un Türevleri”; Erzurum yoluyla, Pakistan üstünden, Hollanda’ya gidiyorsa; ya da yine Erzurum’daki bebek arabasından Koreli iş ortaklarıyla Sidney’den San Diego’ya giderken İstanbul’da olgunlaşmanın sancılarıyla büyüyüp gelişiyorsa; hatta Muradiye’de uzatmaları oynarken baba olarak bugün Yunt Kanatları, Masomo kafası ve Netgillerin ivmesiyle spor odaklı gelişmeler içinde keyif hissedilerek yaşanıyorsa çocuklarımdan bana, torunlarımdan ebeveynlerine yukarıdaki sözü bir kez daha inanarak yinelemek istiyorum:: Ebeveynler her zaman çocukları tarafından büyütülür

Slayt serisinden videoya çevirdiğim üç oğul, üç kız ve beş torunun görselleri daha fazla söze gerek duymadan “başarının olmayan rotası” içinde hangi karar anlarında, hangi kırılma noktalarında, hangi köşe başlarında yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın doğrudan ve dolaylı sonuçlarıyla bugün buralarda olduğumuzu öykülendirebiliriz. Büyük oğlum 26 yıllık aktif çalışma hayatı ve tümü kurumsal bir global şirkette olmak üzere yurt dışı üst yönetim deneyimleriyle bohçasını güçlendirdiği; ortanca oğlum Mestleşse de akademik yaşamın odağını yitirmeden ticari gayretlerini ısrarla sürdürdüğü; küçük oğlum bilişim sektöründeki becerilerini iş ve ilişkilerin türevlerinde kârlı ve keyifli sonuçlarla taçlandırdığı bu günlerde “BE AİD” in “C13Plus Ailesi”ne verdiği gurur yarınların daha güzel olacağı konusundaki en büyük dayanağım. Daha ne ister insan ! Binlerce şükür.

Sevgili Barış’a pandemi kısıtlarının da kazandırdığı deneyimler ve yargılarla başarılı, sağlıklı ve keyifli Gröningen günleri diliyorum. Sevgili Eren’e de aynı şekilde İstanbul/Sabancı yaşamında sağlık ve esenlik içinde başarılar diliyorum. Şimdilik yakınlarımızda kalan İrem ve Duru’ya da Gelişim’in STEM’inde keyifli öğrenmeler içinde sağlık ve esenlik diliyorum.

Yolunuz açık ve aydınlık olsun sevgili “BE AİD”

Öykücü