Yaşam Büfesinde “Mikser (Byr186)”

“…Sektörün lideri büyük bir firma (Byr) yeni sayılmayan biyolojik orijinli bir çözümünü her nedense bugünlerde Facebook’ta tanıtmaya (!) karar vermiş. Paylaşımına da bir link koymuş. Linki açtım. Bilgileri okudum. Kimi konular bana bile net gelmedi; son kullanıcı (üretici, çiftçi) nasıl anlayacak ya da tavsiye eden aracı satarken, kullandırırken hata yapmayacak mı ? gibi sorularla kendimce notlar çıkardım ve notlarımı paylaştım. Yazımın tarzına ve içeriğine olabildiğince özen gösterdim. Neler yazdığımı yazımın içinde görebilirsiniz. Herhangi bir respons gelmeyince sevdiğim bir meslektaşım (İD) mesajıma dikkat çekerek, Byr’nin elemanı Mehmet beye mesajımı iletip “Mustafa beye cevap verin” şeklinde açıklama yapmış. İD, bu konuda satıcı, kullandırıcı sorumluluğunda olup önemsediği Byr firmasının konuya açıklık getirmesini istemiş. Mehmet bey de “en yakın zamanda konu uzmanı bir arkadaşımız Mustafa Beye dönüş yapacaktır” diye yanıtını yine Facebook’ta paylaşmış. Umutlandım. Sonra anladım ki Byr de Syngiller gibi SSTC nin temel prensiplerinden biri olan “ignore negative” uyarısına göre sessizliği yeğlemiş ve sanırım benim espri ile yinelediğim “Cevap veren hesabı öder” düşüncesiyle duymazdan, görmezden gelmeyi yeğlemiş…Aynı yaklaşımı 186 nın ardılları da yaptı diye düşünüp, sabır göstermeden mikseri çalıştırmaya başladım… Keşke…”

 

Seyis ve Pusula > Yapabilirsiniz; yapmalısınız; Mix(Byr186): Tedavi hastalıktan daha fazla acı verebilir (MNC: Korkak Bezirgan); Geri gelmezse (Odanın içinde neden çömelmiş Temel ? Üç sihirli yumurta) > Yunt Dağı keşif bedeli olsun (KC>MC>MK: Bu dünya GAT Dünyası)

Merhaba

(Bu yazıyı 29.01.2021 günü yazdım ama yayımlamadan önce biraz daha beklemeyi, suların ve duyguların durulmasını görmeyi yeğledim. “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim” demeyi uygun buldum. Nereye kadar ? Bekleyip görelim. Akşam yemeğimizde özel konuklarımız vardı. Öykümü anlattım. “Olan olmuş; yayımlamada bir sakınca olmaz” düşüncesi öne çıkınca bugün yayımlıyorum. İki ayrı konunun “ortak paydasında” gerekliliği, doğruluğu, haklılığı ve yararlılığı tartışılır “mikserlik” var. Algıyı derinleştiren de “fotoğraflar” olduğunu anlıyorum. Kendime bir ders çıkaracak mıyım ? Ödediğim bedel geri dönebilir veya dönmez; her ikisi de ne üzer ne sevindirir. Dönmezse dün akşamın sofra keyfinde KC den MC e ulaşan destek bir anlamda elektrikçi MK ile NetRes için Yunt Dağına yaptığımız keşif için KC tarafından yapılan bir ödeme olarak ruhumda kalan “açık hesabın” kapatılması olarak da beni rahatlatır (desem de akıl bu arar durur; bekler durur). Neye sığınırım ? Yazımın sonundaki mesaj “teselliye  yoldaş” olabilir.)

Tekrar Merhaba

Biri “keyfe keder” diğeri üşütüp üzen ve kızdıran iki olay var Çeşme’nin gerçek kış soğuğuna eklenen gündemimde. Biri Facebook gezintilerinde “Byr” ile olan bir yazışmamın sessiz ardıllarının hissettirdikleri; diğeri 186nın tüm güzel çağrı kabullerine rağmen sorunların çözümünde gösterdiği çaba ve zorlukların orta yerinde beklenmeyen bir tıkanma ve hatalı yönlendirmenin yan etkileri… İkisini mix edip “Byr 186″ şeklinde duygu ve düşüncelerimi yansıtmaya çalışacağım. Önce küçük bir kıyaslama.

Cuma akşamıydı (23 Ocak / Saat 23.00). Sevdiğim bir meslektaşıma “İyi geceler. İyi misin ? Her şey yolunda mı ?” diye kısa bir WA mesajı attım. Mesajıma geçen yıl başlarında Koronanın ayak sesleri duyulurken ve Netgillere zor bir yıl olacak diye dikkat çekerken çektirdiğim “eli çenesinde düşünen adam” fotoğrafımı gönderdim ve ertesi gün, Cumartesi günü esas yazmak istediklerimle diyalogu sürdürdüm. Önce Buğday sürme hastalığı etmeninin (T.foetida / common bunt) Türkçe adını oluştururken yakıştırdığımız “adi” ve Hıyar mildiyösü etmeni (cins ismi, Pseudoperonaspora) için de “yalancı” sözcüklerini örnekleyerek konuya girmeye çalıştım. Ne sürme adi idi ne de mildiyö yalancı. Biz bu ikisini “adi yalancı” yapmıştık. Bu ikiliyi neden giriş konusu yaptım ? Arkadaşımın da yeni bir çözümü vardı bitki koruma pazarına verdiği ve etiketinde de hedef yabancı otun (Avena sterilis) tür  adına bakarak Türkçesinde “kısır” sözcüğünün bulunuşuydu.  Otun bu sıfatı hak edip etmediği değildi konum. Ama esas dikkat çekmek istediğim konu çözümdeki bir cümlenin vurgusundaki mesajın bana pek uygun gelmeyişiydi; daha doğrusu bu ifade şekliyle “döper” deki per’in yer değiştirmesi gibi gelmişti bana. Bu nedenle arkadaşıma “poker bilir misin ?” diye sormuştum. Hani elinizde “as dö per” vardır per’ler yediliden papazlara kadar uzanan değer zinciri içinde değişebilir. Hatta belki de öyle bir ikilidir ki per’ler de as’tır. Her neyse ! Maksat muhabbet olsun diye not düşmeme karşın uzun, içten ve katkılı bir geribildirim aldım. Teşekkür ve sevgi sözcükleriyle başlayan yanıt öyle güzeldi ki;

“…Tabii ki sizin seviyeli muhabbetlerinizi özlemiyor değiliz… Sizler gibi değerli büyüklerimize yeteri kadar vakit ayıramıyoruz. Bugünlerde kadromuzu biraz daha iyileştiriyorum ve dolayısıyla size verdiğim söz için zamanım kalmış olacak…. konusuna gelince haklısınız… (Buradaki ifade o kadar güzel ki “gölgenin öne geçmesi“)…Konuya ilgi çekmeniz memnuniyet veriyor (Burada da “dikkat” yerine “ilgi“yi kullanmak AIDA’dan ikinci adımıyla anımsanacağı gibi daha kalıcı bir önemseme hissi yaratıyor)…”

ve bir gün sonra Byr’in sözünü ettiğim ilacına ait internet duyurusuna dikkat çektiğim mesajıma umutsuz bir şekilde yanıt beklerken konuyu bu meslektaşımla da paylaştım. İşte kıyaslamanın sonucu burada çok net. Biri büyüme ve gelişme yolunda büyüklerle rekabet ederken attığı her adıma değer veriyor, diğeri büyük olmanın büyüklenmesiyle olsa gerek (yine de bu yazımdan sonra bir yanıt gelebilir diye düşünüp yaklaşımıma sınır koymaya çalışıyorum) sessizliği yeğliyor ve unutulur gider diye düşünüyor (olsa gerek). Yanıt vermese de eleştirilerimin etkisiyle “düzeltici önlem” alırsa ona da razıyım. Ne var ki; umutsuzum. Peki ne demiş bay Byr ilacını tanıtan etiket bilgilerinde ve ben nelere dikkat çekip ne yazmışım ?

“…Tebrikler güzel bir ilaç. Ayrıntılı bilgi için verdiğiniz linki açtım. Birkaç sorum var:

1.Direnç yönetimi kısmında: “önerilen toplam ilaçlama sayısını aşmayınız” yazmasına rağmen ben önerilen ilaçlama sayılarını göremedim.

2.Örneğin Domates hastalıklarına karşı “şartlar değişmedikçe 5-7 gün ara ile kullanmaya devam edilir” ; aynı şekilde Armutta Ateş Yanıklığı için de aynı ifade var. Bu iki konukçuda önerilen ilaçlama sayısı kaçtır ?

3.”Şartlar değişmedikçe” ne demek? Çok muğlak bir ifade ve

4. “Bitki gelişimini teşvik eder. Verim ve kaliteyi artırır” demek ne kadar doğru? Kuşkusuz bu artış hastalık kontrolü sonunda bitkide artan sağlıklı alan sonucu dolaylı bir etki ile olmaktadır. Buradaki ifade şekli ile doğrudan etki gibi algılanır ve bu durumda da kimileri hastalık olmadan da kullanımı teşvik edebilir. B. subtilis’den böyle direkt verim kalite artışı bekliyor musunuz? Bunun örnekleri geçmişte çok yaşandı (örneğin tütünü sarartmak gibi.) Sağlık ve esenlik dileklerimle hayırlı olmasını diliyorum. Doç.Dr. Mustafa Copcu www.copcu.com.  …”

Doksanlı yılların ortalarıydı. Henüz CINOS‘un ikinci ve üçüncü evreleri ufukta görünmüyordu. Ciba döneminde büyüme dönemimiz hızla sürüyordu. Ülkemizde ruhsatlı bir ilacımızın Tütün küllemesi hastalığına karşı etiket genişletmesi resmi izni için tarla denemelerini planlıyorduk. Bu açılım konusunda yönetimi ikna etmek için “masraf/yarar” oranı ile SMART‘ik bir projeksiyon vermek gerekiyordu. Başta Manisa ZMMüdürü Mahmut bey ve ekibi olmak üzere kamu kurumlarından aldığımız resmi tarımsal savaşım verilerinden bu alt pazara satılması hedeflenebilecek değeri belirlemeye çalışıyorduk. Bunun için tütünün dikili alanını (planted area), sonra küllemenin ne kadar yaygın olduğunu (biological problem), daha sonra bu hastalıklı tarlaların ne kadarına ulaşılabilir olduğunu (economic market potential) ve de en son olarak bu alt pazarda yerleşik olan ilaçlar arasında nasıl bir rekabetle ne kadar pay alacağımızı (target) ortaya koymaya çalışıyorduk. Sonuçta ilacımızdan beş ton satarız dedik ve karar verici bu miktarı yapılacak masraflar için yeterli buldu ve ilacımızın resmi tavsiyesini aldık. Ancak ilacımız tütünde küllemeye karşı beş değil on ton satıldı. Neden ? İşte size bir öykü ve bu öyküyü yazmamın nedeni de B.subtilis‘in tanıtımındaki “Bitki gelişimini teşvik eder. Verim ve kaliteyi artırır” ifadesinin yol açacağı kontrol dışı kullanımlar.

“….Seksenli yılların sonlarına doğru deneme yeri bulmak için Tire’de S…’ın dükkanından içeri girdim. Günlerden salıydı (Tire’nin pazarı). Tütün üreticisi S..’den “S… bana bir sarartma ilacı ver” dedi. S… MRN isimli ilacı verdi (S… meslektaşımız olmasa da en insaflı bayilerimizden biriydi). Tütüncü tam dükkandan çıkarken geri dönüp “S… bu iyi sarartır mı ?” dedi. S… sanki SSTC eğitimi almıştı ve “Sen iyi mi sarartsın istiyorsun ?” diye soruya soruyla karşılık verdi ve olumlu yanıt alınca tütüncüye bir de RBN verdi. Aslında tütünler neden sararmıyordu eskisi gibi. Sebep külleme miydi ? Gerçekten külleme çok yaygın değildi ve kuruyunca kararan tütün yapraklarında esas neden külleme değildi. Tütün besin maddelerince fakir yamaçlardaki kır araziden pamuğun ekildiği taban arazilere inmişti ve besin maddelerince zengin olan toprakta yetişen tütünlerin yaprakları, sararmıyordu, kararıyordu kurutma sonrasında…”

ve sanırım Byr bana küstü. Canı sağ olsun. Peki ya 186 ne ola ki ?

Dünden beri yaşadığım bir sorunun çözümünde duygularım sevinçle üzüntü (ve zaman zaman kızgınlık) arasında gitti geldi.

Salı akşamı (26.01.2021) Çeşme’de fırtına ve yağmur gerçekten felaket bir durum yarattı. Elektrikler gitti geldi. Ekipler trafolarda sürekli çalıştı. Allah razı olsun. Gecenin ilerleyen saatlerinde elektrikler düzeldi derken ve mahallemde (Yalı) herkesin elektriği yanarken benimki yanmadı. Bendeki arıza geçmedi. Sigortaları kontrol ettim. Hepsi sağlamdı. Sayacımın girişindeki sigortanın üç ayağından birinde (ikisinde) enerji yoktu ve sayaca direkten enerji taşıyan trifaze hattlarında sorun olduğunu anladım. Telefonla 186 ı üç kez aradım ve durumun ciddiyetini anlattım (20.18 / 21.53 / 22.12 ). Tüm ısınma araçlarımız elektrikli ve fazlardaki sıkıntı nedeniyle jeneratörüm de sağlıklı çalışmadı. Yaşımız yetmiş beşi geçmiş; hava buz gibi “Aman abicim ekip gelsin” diye adeta yalvardık karı koca. Ekipler 7/24 çalışıyor ve hemen her yerde sorun var. İlk ekip saat 22.25 de aradı ve “geliyoruz” dedi. Giyindim, Kapının önünde soğukta beklemeye başladım. Bir saat geçti aradan ve ekip “ Biz gelemiyoruz. Paşa Limanında trafoda yangın var, itfaiye ile birlikte orada çalışıyoruz. Ama başka bir ekip size gelecek” dedi (23.22).

İkinci ekibi beklemeye başladım. Saat 01.00 e kadar bekledim. Gelse ne yapacak ? diye düşünmekten kendimi alamıyordum; çünkü ortalık gerçekten bir felaketti. Yattım. Sabaha karşı ikinci ekip “geliyoruz” diye telefon etti (03.41). Yataktan kalktım. Giyindim. Beklemeye başladım. Bir saate yakın bekledim ve dayanamayıp telefon ettim. Cevap gelmedi. WA dan mesaj çektim ve

“…Ah be arkadaşım telefon edeli bir saat oldu. Giyinip oturdum soğukta seni bekliyorum. Madem başka işin vardı neden beni uyandırdın. Yaşım 76. Bir de bypaslıyım. Hava kötü. Senin işin zor. Tamam da neden aradın? Senden önceki ekip de geliyorum diye beni saat 01.00 e kadar bekletti. Gelemeyeceksen haber ver de en azından soğukta beklemeyeyim. Lütfen.04.43

On dakika sonra geldiler. Saat 05.00 e kadar uğraştılar. İki gençten birisi yağmur çamur demeden fırtına altında sepete binip direğe çıktı. Birisi de elektrik sayacıma gelen enerji hatlarını kontrol edip geçici bir önlem olarak köprü (by pass) yaptı ve monofaze olarak evime enerji verdi. Sorun ilk anda çözülmüş gibi görünse de bana “Sen bir elektrikçi çağır; senin gri hattın patlamış ya da aşırı yük var; yük dağılımını ayarlasın” dedi. Kendi hatlarında bir arıza olmadığını söyledi. Neyse sabah oldu ve ben elektrikçi çağırdım. Sağ olsun her derdimize koşan MK geldi; inceledi ve “Mustafa abi sorun sende değil, GDZ in iki direği arasındaki enerji hattında; biri patlamış ve nötr hattı da kopmak üzere, koparsa senin evdeki bütün cihazların yanar” dedi.

Ben de hemen gecenin ayazında, sabaha karşı fedakarca çalışan ve fakat beni yanlış yönlendiren ekibin telefonuna durumu WA mesajıyla aktarıp acil çözüm istedim. İşte o mesajımdaki diyalog;

“…Merhaba. Dün gece (sabaha karşı) verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Öneriniz üzerine elektrikçi çağırdım ve… Sorun 6000 nolu sokaktaki direkten evimin kapısı önündeki direğe elektrik aktaran sizin kablonuzdaymış. Kablo daha önce de patlamıştı ve ek yaptınız. İki direğiniz arasındaki kabloyu acilen değiştirir misiniz ? Cevabınızı bekliyorum. Selamlar. 14.19

ve yanıt

*O kabloyu biz değiştirmiyoruz 186 ile konuşun 14.21

Anlamadı galiba diyerek teşekkürle birlikte tekrar mesaj yazdım

*Cevap için teşekkür ediyorum. Ancak bu kablo branşman değil. Sizin iki direğiniz arasında 14.21

ve yine aynı yanıt

*Anladım 186 ile konuşun

ve hemen 186 ile konuştum. Tatmin olmadım ve tatmin olmadığım yanıttan bir çözüm çıkmayacağı kuşkusu ile bir de ilgili kuruma aşağıdaki elektronik iletiyi gönderdim.

From: mustafa@copcu.com ]Sent: Wednesday, January 27, 2021 8:04 PM Subject: Teşekkür ve Beklenti

Sayın Yetkili

Dün gece Çeşme civarında fırtına ve yağmur nedeniyle yaşanan sıkıntıları çözmek için gösterdiğiniz çabaya teşekkür ediyorum. Toplu elektrik kesintilerinden sonra herkesin elektriği gelip de ben karanlıkta kalınca 186 ı aradım. Yardımcı olmak için çok gayret sarf ettiler. Yerel ekip saat 22.30 da geliyoruz diye telefonla aradı. Gelmelerini sabırla bekledim. Önem ve öncelik açısından olsa gerek sabaha karşı (saat 04.00/05.00) de sıra bana geldi. Genç iki arkadaşımız yağmur fırtına demeden “acil yardım” olarak ellerinden geleni yaptılar. Trifaze olan elektriğimi ekteki görselde görüldüğü gibi köprü yaparak (bypass) monofazeye (!) indirdiler ve bana “arıza senin branşmanında sen bir elektrikçi çağır” dediler. Bugün elektrikçi geldi. Sorunun iki direk arasında enerji aktaran sizin hattınızda olduğunu açıkça gördü; gösterdi.

Ekteki görselde göreceğiniz gibi kapımın önünde 6304 sokakla 6298 sokağın köşesinde yer alan direğinizden (L470 A3) evime elektrik almaktayım. Bu direğe 6000 sokaktaki diğer direkten (L325 A14) enerji aktarılmaktadır. Bu aktarımda kullanılan kabloda bir faz kopuktur; nötr hattı ise kopma durumundadır. Daha önce de birkaç kez kabloda kopma yaşanmış olup hemen her seferinde ek yapılmıştır. Bu kablonun acilen değişmesi gerekmektedir. Ekibinizle konuştuğumda “o kabloyu biz değiştirmiyoruz” dediler. Elektrikçi (MK) der ki “nötr kopmak üzere ve koparsa bu bağlantı şekliyle evindeki bütün cihazlar zarar görür”. Bunu 186 a ilettim. Bekledim ve…Yarın elektrikçime kabloyu değiştirteceğim. Kablo (600TL) ve işçilik (150TL) bedeli olarak toplam 750 TL istedi. Bu bedeli bana nasıl ödersiniz ?

Sağlık ve esenlik dileklerimle.

ve konu bana çok acil geldiği için, yukarıda açıkladığım korkularla yüzleşmemek için sadece bir gün bekledim. Fazla sabredemedim. Dün sorunu mesajımda yazdığım gibi çözdüm. Bir bedel ödedim ama Dr.Stronk‘un 1926 yılında dikkat çektiği, SSTC nin ana konularından biri olan “Altı Satın Alma Dürtüsü”nde “avoid a pain / Sıkıntı çekmemek; dertten sakınmak” etkisi altında dün gece rahat bir uyku uyudum. Bu arada konu dışı olacak ama bir de direkten eve gelen branşman hattında da sıkıntı var diye sigorta şirketimle ilişki geliştirmiş isem de sorunun iki direk arasında olduğu netleşince açılan dosyamı kapattırdım ve yukarıdaki iletime respons gelmeyeceğini düşündüm. Bir de bu dosyayı sürdürseydim mikser iyice parçalayacaktı. “Doğruyu buldum; sorunu çözdüm” derken bugün yaşadıklarım 750TL sından daha fazla üzdü beni. Bu mikser(lik) çok kötü.

ve bugün (29.01.2021), bu sabah (09.00) kapımın önünde yakışıklı bir genç (MI)

Belki 186 daki mesajlarım, belki de ilgili kuruma yazdığım ileti ve belki de her ikisinin etkisiyle kapımın önündeki genç, yakışıklı ve söz ve tavırlarıyla sevimli elektrik mühendisi konuyla gerçekten çok ilgilendi. Mağduriyet yaşadığım için üzüntülerini dile getirdi. Kurumu adına, ekipleri adına hatalı oldukları mesajını verdi. Ancak sorun çözülmüş olmasına rağmen, sorun çözülürken sabırsızlığım yanındaki kimi girişimlerin etkisiyle yeni bir sıkıntı ortaya çıktı. Sevinmek üzüntüye dönüştü. Konunun üç tarafı oluştu. Sorunu yaşayan ve sabretmeyen ben, topa geç giren ilgili kurumla yanlış yönlendiren ekipleri ve ben daha fazla sorun yaşamayayım diye yetki sınırlarını aşarak çözüm üreten elektrikçi dostum, arkadaşım MK. Kim haklı, kim haksız birbirine karıştı. Genç mühendis arkadaşımız “Bizde de, ekibimizde de hata var, geç kalmışız. Keşke benim haberim olsaydı” dese de tutanak tuttu. Ben görsellerimi (mesajlar ve fotoğraflar) paylaştım. Ben acele ettiğim için bir bedel ödedim (son duruma göre geri döneceğini umuyorum > dönse de hoş dönmese de). Halbuki bir gün daha bekleyebilseydim ilgili kurum gelip yapacak(mış). Ama beni asıl korkutan soruna aciliyet açısından sınırları zorlayarak çözüm bulan arkadaşım MK a verilmesi olası ceza (en azından uyarı) oldu. Genç mühendise karı koca adeta yalvardık “Aman abicim bir ceza vermeyin. Ben paramı geri istemiyorum. Bu iş burada kapansın” diye ve gelişmeleri hemen arkadaşım MK a ilettim. Genç mühendis sadece uyarı yapacağını ve ödediğim parayı kurumundan geri iade edeceğini söyleyince biz de bize yardımcı olan (!) kişiye bir zarar gelecek diye panik oluştu. Parasını ödemiş olsam da “hiç bir iyilik cezasız kalmaz” ya da “cehenneme uzanan yollar iyi niyet taşları ile döşenmiştir” sözleriyle az da olsa ilintili gelişen duygularımla bugün verdiğim bedeli düşünmeden yarattığım sorun/çözüm süreci ilişkilerinde sevincim üzüntüye kızgınlığa dönüştü (daha çok kendime dönük olarak).

Demem o ki; yaşam gölünün karşı kıyısı görünürken, yetmiş yediye uzanan yılın günlerinden gün almaya başlamışken hâla sabretmeyi yeterince öğrenememişim. Bakalım bunun bu örnekteki bedeli sadece verdiğim para ile kalacak mı ? Kızgınlığımın izleri kolay geçecek mi ? Rutinlerimizde dün aşısını olduğumuz Koronanın korkularını bastıran bu tür olguların hâla öğretici yönlerinden yararlanmak için zaman var mı ? Değer mi ? Byr’in sessizliğini unutturan 186 nın gelişmeleriyle çalışan miksere bakıp bir kez daha Dr.Maslow‘un sözlerini yazacağım: Yaşamda her gün eğitim; herkes öğretmen ve her birimiz sürekli öğrenciyiz” ve anladım ki

*Biraz daha sabırlı olsaydım (%20);

*Gece ekibi bana doğruyu söyleyip hatalı yönlendirmeseydi (%40)

*Kurum daha hızlı davransaydı; en azından sesli bir yanıtla “seni duyduk, seni önemsedik ve yarın geleceğiz” deseydi (%10)

*Sınırları zorlayarak eylemli çözüm üreten elektrikçi “ilgili kurumu ben de bir arayayım; sonra gereğini yaparız” deseydi (%30)

bugün sevinçle üzüntü/kızgınlık arasındaki gelgitleri yaşamaz ve hem ruhen hem de parasal bir bedel ödemezdim. Sonunda ölüm yok ya diyerek Dr.Maslow‘u dinlemeyi sürdürüp biraz da “Honesty is the best policy (> Dürüstlük en iyi politikadır) diyerek teselli bulalım ve “Pruva neta (>Yolumuz açık)” ile “cave ! cave ! deust videt (>Dikkatli olun ! Tanrı görüyor)“.

Öykücü