Yaşam Büfesinde “IBAN Cumhuriyeti”

“…Değil minicik virüs Satürn bile dünyaya çarpsa, bi gıdım insan olmaya niyeti olmayanların ülkesi burası (YÖ);… Yobazın olmadığı her yer cennettir. Kadın yaktınız; ozan yaktınız; köpek yaktınız; orman yaktınız. Siz varken başka cehenneme gerek yok (YNÖ); Rüzgarsız havada dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır ve Yeni Zelenda Başbakanı Jacinde Ardern’nin sözlerine bakınca IBAN Cumhuriyetinde yaşamanın dayanılmaz utancıyla 97 nci yılında yere eğilen başlar…”

 

Yine güneş doğacak umuduyla 97 nci yılında bulutların açmasını yağmurun yağmasını bekliyorum

Merhaba

Bugün hem 97 nci yılın arifesi hem de Mevlut Kandili. Doksan yedi yıl öncenin sonrasındaki 15 yılda dinî ve milli kutlamaların nasıl asaletle yapıldığını düşününce bugünün bunaklarının ve hainlerinin gölgesindeki utancı ve kutlamanın ezik sevinci birbirine karışıyor ruhumda. Sonra bana soruyorlar “Neden suratın asık ?“. Ekranda genç bir hanım ve de bir başbakan diyor ki “Biz maaşlarımızın %20 sini pandemiden zarar görenler için veriyoruz”. Biz askıya ekmek asarken ne saraydaki keyfimizden ne de tuzumuzun kuru olmasının sefasından özveride bulunmuyoruz; aklımızdan bile geçmiyor. Telefonuma bakıyorum ve hemen her ortak acı için bir IBAN numarası görüyorum. Bana örnek olmayan otoritelerin yapmadıklarına bakınca içimden bir gıdımlık yardım etme isteği gelmiyor. Biz nasıl oldu da 97 yılda, daha doğrusu 82 yılda böyle kokuştuk; çürüdük ? “Çürümek” sözcüğüne takıldı aklım ve “Night Manager / Gece Müdürü” dizisinden bir çağrışım yaptı.

“Çember Daralıyor” ya da “Daralan Çember” temalı yazımda sözünü ettiğim gibi korkular heves ve heyecanlarımın önüne geçti ve hem Netgillerin yıllık  motivasyon toplantısına ve hem de “NETsCOMAS Konuşma Halkası Sohbeti“ne katılmadım. İyi ki katılmamışım; yoksa kuvvetle olası bir (+) lik durumunda yaptığım akılsızlığı özellikle ailemdeki hekimlerime açıklamakta zorluk çekerdim. Bu gelişmelerin ışığında yarın alt katın merdiven çıkışına bir kapı yaptırıp yaşayacağımız kış koşullarında dubleks yerine (1+1) düz yaşamıyla konforumuzu artırmaya çalışacağız ve Allah nasip ederse Çeşme’den Mavişehir’e gitmeyeceğiz. Çeşme’de hemen her odada televizyonumuz olmasına rağmen kimi zaman izlemede ortak olamadığımız (yerli dizilerin hemen hemen hepsi) programlarda bile aynı odayı hatta aynı koltuğu terk etmiyoruz. Sevgili Utku’nun 2012 yılındaki bir öğrenme yolculuğu akşamından verdiği “Geribildirim” de açıkça görüldüğü gibi koronalı günlerde bile “Sıcak Temas”ımız aynen sürüyor (lütfen dikkat bu konu sadece MNC ikilisi arasında). Utku ne yazmış WA mesajında:

“…Denizli’de 22/25 Ağustos 2012 tarihlerinde Ö….Boya için SSTC eğitimi verdiğimiz otelde akşam yemeğinde “Utku, şu anda nerede  olmak ve ne yapmak isterdim biliyor musun ?” diye sormuştunuz ve ardından “Karıma sarılıp uyumak isterdim” demiştiniz . Sonra da “Senin için buradayım” demiştiniz. Yaşamımda aldığım en değerli armağanlardan birini verdiğinizi her geçen gün daha fazla fark ediyorum. Sizden bana, benden topluma, heyecanla, tutkuyla ve minnetle… Nezahat ablama ve size sağlık ve esenlikler diliyorum. Saygı ve selamlarımla. 24.10.2020…”

İşte Bay S.Covey‘in “Hayat kısa, öyleyse…” isimli üç dakikalık filmindeki “L4:Legacy” bu demek ve ben bunu “bilginin zekatını vermek” olarak tanımlıyorum. Diğer yandan önemli olan karşındaki kişinin bunu alıyor, alabiliyor ve özümsüyor olması. Bunca yan yollara saptıktan sonra inşallah “Gece Müdürü” ile “IBAN Cumhuriyeti”ne gelebilirim.

Demem o ki; televizyon izleme konusunda fazlaca seçeneğimiz olmasına rağmen Çeşme’de aynı odada aynı koltukta yaşam mutlu, mesut, bahtiyar sürerken ben çoklukla elimdeki laptopla Amazon’un görsellerini izliyorum. Bunlardan biri de dün akşam birinci sezonunun finalini de izlediğim “Gece Müdürü” oldu. Doktor House olarak bildiğim Hugh Laurie‘nin Birinci sezon, üçüncü bölümdeki (27nci dk) sözleri beni yine “Strawmen ve IBAN Cumhuriyeti” beraberliğine getirdi. Neden şimdi “IBAN Cumhuriyeti” nin yanına geldi “Strawmen” ? Ben “strawmen” sözcüğünü ilk defa duyduğumda çoğul değil tekildi (strawman) ve benim için masum bir korkuluktu ve en azından tarlalarda teneke çalmak yerine kuş kaçırmada işe yarıyordu. “Gece Müdürü”nün Türkçe dublajında “strawman” için korkuluk yerine “Paravan” çevirisi vardı ki bugünün stepne bile olamayan bunakları için daha uygun. Charles Handy‘nin kitabının adı olan “Boş Yağmurluk” ile “Korkuluk” bugünlerde benim için aynı siluette buluşuyor. Adam yaşını başını (!) almış ve aslında aklı da başından gitmiş iki kelimeyi bir araya getiremeyen bırak Macronu ekmekle pastayı anımsayıp da dilini düzenleyemeyeni paşa paşa dinleyenlere baktıkça 97 nci yılımı kutlamanın hazzını yaşayamıyorum. Richard Roper ismiyle uluslararası silah kaçakçılarına aracılık eden Bay Hugh aynen şöyle diyor:

“…Ben özgür bir adamım, düşünmek için özgür, çalışmak için özgür. Bir daha tırmanmak ya da bütün gün yatakta naneli şeker yemek için özgürüm ve kimse bana karışamaz. Çocuklar büyürken yetişkin dünyasının düzenli, rasyonel ve amacına uygun olduğunu sanır. Zırvalık bu. Adam olmak, her şeyin çürümüş olduğunun farkına varmaktır. Asıl özgürlük o çürümüşlükten faydalanmayı bilmektir…”

Demek ki bugün IBAN Cumhuriyetinin baş rol oyuncularının “Özgür Adam” olma yolunda daha çok fırın ekmek yemeleri gerekse de Roper’ın sözünü ettiği tür bir özgürlük için çürütülmüşlükten faydalanmayı biliyorlar. Gözlerimi ekrandan ayırıp gökyüzüne baktım ve gerçek cumhuriyetin hazzı ile şükür ve şükranlarımı içimdeki dualarla sessizce haykırırken soğuyan havanın bir an evvel geç kalan yağmurları getirmesini diledim. Ve ertesi gün, bugün, 29 Ekim sabahında damla damla toprağı ıslatan yağmurdan sonra parlak bir gökyüzü ile dünyam aydınlandı (ruhumu ise hiç sormayın).

Laf aramızda; gelecek nesillerin daha nice gururlu 97nci yılları kutlayacakları umudunu korumak için bir filmin adına sığınıyorum ve bu sözdeki dileğe inanıyorum: “The Sun Also Rises (Yine Güneş Doğacak)”.

Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık; bol güneşli ve yağmurlu (!) olsun.

Öykücü