Yaşam Büfesinde “Sevgi Pusulası”

“…acta non verba (laf değil eylem / 1985 Les Barges’dan sonra Sahra Gücü); medicine cura te ipsum (doktor sen önce kendini iyileştir / 2005 Paris’ten Frameworks ) ; quae nocent doçent (yaralayan şeyler öğreticidir / 2020 Pandemili Çeşme);… Yaşamın her aşamasında gerçekçi olma, bir meydan okuyuştur (Kişilik / 1985); kaygı yarının acısını almaz, sadece bugünün neşesini götürür (Sevgi İçin Doğmak / 1985); Niyetlendiğimiz hiçbir proje yanlışsız, giriştiğimiz hiçbir iş hatasız ve kazandığımız hiçbir sonuç eksikliklerinden yoksun olamaz (Birbirimizi Sevebilmek / 1985); Birçok şeyi hevesle sevenler için cennet hayatın kendisidir ( 9 Numaralı Otobüsle Cennete Yolculuk / 1985)… Hayat ip üstündedir, gerisi hep beklemektir (Koza Kelebeğini Bilmez / 2005); Bir adanmış coşkusuyla tırmanmaya başladı (Ferrari’sini Satan Bilge / 2005); Yaşamlarımıza uzaktan bakabilmeliyiz ( Aile Bilgeliği / 2005); Hiç yapılmaması gereken şeyi başarılı bir şekilde yapmaktan daha gereksiz bir şey yoktur (Sen Ölünce Kim Ağlar ? / 2005)… Eylemleri sözlerinden oluşan değil, sözleri eylemlerden oluşan kişilere güvenin (Bazı Yollar Yalnız Yürünür / 2020); Eğer sirkadeyn ritm bozulursa, hücre döngüsünde görev alan gen ürünlerinin ekspresyonları değişir (İyiliğin Bilim Hali / 2020); Daha azın daha fazla olduğunu keşfedin (Ölümü Ertelemek Mümkün mü ? / 2020)…”

 

Son 35 yılda kümelenen kitaplarım (1985; 2005 ve 2020)

 

Merhaba

Pandemili Çeşme’de veya Çeşmeli Pandemide günler günleri kovalıyor. Ekim ayının sonuna yaklaştığımız şu bol güneşli ve ılık pazar gününde hâla bitmemiş bir yazın, keyifli bir güzün etkisi altında mutlu, mesut, bahtiyar ve en önemlisi sağlıklı olarak yola devam ediyoruz. Kışı ısıtacak malzeme ve ağzı tatlandıracak el emeği ürünlerle karınca misali kışa hazırlanıyoruz. Keyfimiz yerinde olunca karıncanın emeği Ağustos böceği gibi şarkılarla renklendiriyoruz. Sabah “Yeşil Mucize” yi hazırlarken dilimde “A Fadimem hadi senle kaçalım, Beyce pazarına dükkan açalım…” derken çocukluğumun anılarını ya da “Haticem saçlarını dalga dalga taratmış, mevlam bizi çamurdan onu nurdan yaratmış…” sözleriyle delikanlılığımın heyecanlarını yeniden yaşıyorum ve mutfağın sessizliğini bozuyorum. Böylece yaşam ve koşulları; sıkı sıkıya bağlandığımız ilişki ve sevgiler pusulanın dört yönünde esenlik içinde gelişiyor. Sevgi Pusulasının kuzeyinde, gerçek kuzeyinde yeni bir “Yön Belirleme” gereksinimi içinde değiliz. Peki ya 2005 de ya da 1985 de sırasıyla CINOS‘un sonuna doğru ve yolun başında hangi yön belirleme gayretleri içindeydim…Karşıyaka-Mavişehir’deki yakın komşuluk içindeki “EKÜMNlik Beraberliği (3+1)” bugün dağınık yaşamla Pandemiyle baş etmenin öngörülerine ve uyarılarına uygun ekstra şanslar veriyor hepimize, pek çok kişiye nasip olmayan… Biz Çeşme’nin Germiyan Yalısında, Büyük Abi “Kemalpaşa’nın Özdeş Kent”inde, Ortancamız Güzelbahçe’nin güzelliğinde, Küçük kardeş de çoklukla İzmir Evleri’nin şehir içinde müstakil villada yaşamanın keyfinde ve hepimiz şükür ve şükran içindeyiz. Kore’den uzanan ilişki ve ürünlerin ayrıcalıklı olanaklarını pandeminin kısıtlarında ekstralara dönüştürme gayretlerimiz sürüyor. Mutlaka iyi olacaktır. Kemalpaşa’dan Azerbeycan’a uzanan uzman danışmanlığın sonuçları kimi zaman orada yaşanan savaşın etkisiyle azalıyor gibi olsa da kesintisiz sürüyor. MSMnun ekstra olanaklarıyla gelişen, genişleyen sosyal beraberlikler sportif ilişki ağını geliştiriyor ve pandemiye rağmen yurt içinde haftalık yolculuklarla ve ek olarak bu hafta İspanya (Bilbao)ya uzanan serüvenle gençlere (Copcuların BEK Üçlüsü) keyif veriyor; bize korku… Şükür ve şükranlarımıza eşlik eden dualarımız daha bir fazla artıyor. Yazımın girişine gelince…

Geçen hafta içinde Karşıyaka’ya gidince, Nezuş’u beklerken Anka Sahaf‘ın tozlu raflarında bir saat vakit geçirdim. Tozdan Korona bulaşmaz diye mi düşünüyorum ? Yanıtım “hayır” ise de kişi ile temas yoktu; tek kişiydim; maskeliydim. “Beyin ne ararsa onu bulur” sözünün sonucu olarak dört kitap seçtim. Sözde sahafla pazarlık ettim. Kitapların arka kapaklarına yapıştırılmış küçük etiketler bakıp sahafa “30 TL versem yeter mi ?” dedim dört kitap için. Bunda acayip olan nedir ? Bu sorunun yanıtını şu yaşanmış örnekte görmek olanaklı.

“…Seksenli yılların sonuna doğru. Teknik danışmanım. Görevim esas olarak tarım ilaçlarının ruhsatlandırılması için tarla denemeleri yapmak ya da uzmanına yaptırmak. Marmara Bölgesinde zeytindeki potansiyel bir pazara girmek istiyoruz. İlginç olanı zeytinde kullanım iznine henüz sahip olmayan bir ilacımız bu bölgede büyük miktarda kullanılıyor. Üstelik satın alan da bayilerden çok bir resmi kuruluş. Tarım ilacı kullanımında zeytin diğer ürünlerden farklı kabul ediliyor. Otorite daha duyarlı. Zeytinde varsayılan biyolojik dengenin korunması açısından kullanım izni için başvuran firma ve ilacından daha çok veri isteniyor. Çok zorunlu görülmedikçe izin verilmiyor. Başvurmak istediğimiz ilaç seksenli yıllarda hem portföyümüzde önemli hem de zeytin ve narenciye pazarlarında başta Kabuklu bit dediğimiz ve mücadelesi zor olan tarımsal zararlılara karşı çok etkili ve pazarda gelişmiş bir kabulü var. Kullanım iznine esas tarla denemelerini en iyi yapacak kişi de Yalova BKAEnstitüsünde çalışıyor. Onunla görüşmek için Marmara Bölge Müdürümüz Necdet beyle birlikte iki araba olarak yola çıktık. Necdet bey, Allah selamet versin mükemmel bir yönetici ve gerçek bir dost. Ben Enstitüde çalışırken Necdet Bey de Çanakkale’de zirai mücadelenin uygulamacı kuruluşunda çalışıyordu. Benden önce firmacı olmuştu. CINOS’un ilk evresinin kurulmasında Alev ve Halil’le birlikte yer  almıştı. Onun zamanında Marmara Bölgesi, satışlarıyla CINOS’un Türkiye cirosunda birinci sırada yer alıyordu. Yalova’da başarılı bir görüşme yaptık ve Bursa’ya dönüyoruz. İkimiz de radara yakalandık. Necdet bey pratik becerisiyle anında sıkıntıyı bir biçimde 200TL ile geçirdi. Ben ceza makbuzunu aldım ve ödedim. Ödediğim miktar 100TL oldu. Böylece cezanın etkisini “shortcut”la hafifletmek isteyen Necdet bey benden iki kat fazla ödemiş oldu…” Daha sonra bunu espri konusu yapıp çok kez gülmüştük.

İşte bunun gibi sahafa “30TL versem yeter mi ?” dedim. Sahaf dört kitabın arkasındaki küçük, sarı etiketlerdeki rakamları topladı; bir süre düşündü ve “Olur” dedi. Daha sonra etiketleri dikkatle inceleyince toplamın 29TL olduğunu gördüm. Bu bir liralık anlamsız fark beni Çeşme’ye dönünce çatıya çıkardı. Neden ?

Bugün, 2020 yılında sahaftan aldığım kitapları kümeledim ve ortaya çıkanlara genel olarak baktım. Bunları yazıma eklediğim kolajda göreceksiniz. Daha sonra çatıda 1985 yılında hangi kitapların elimde kümelendiğini düşündüm. Neden 1985 ? “Kırk yıllık Kani olur mu Yani” deyişi gibi özel sektöre geçmede geç kalmış, aktif yıllarının önemli bir bölümünü devlette geçirmiş Dr.Copcu için kırkından sonra özel sektörlü olmanın kaçınılmaz çatışmalarını yaşadığı günler 1985 in ikinci yarısında başlamıştı. Raflardan 1985 yılı kitaplarımı aldım ve gördüm ki “Sevgi Pusulası” çerçevesinde Leo Buscaglia baskın olmuş 1985 de. Pek çok sevimsizlikle karşılaşıp da “al atını gör tımarını” deme noktasına geldiğim 1985 yılının son günlerinde sevgiye sığındığımı bir kez daha anladım. Bu “Sevgi Pusulası” odaklı ya da çerçeveli yaklaşımlarım CINOS ve ardılında (ABG; AS; PLN) hep yaklaşımlarımda yer aldı. Hiç unutmadığım da ABG taki ilk yılımın sonlarına doğru Trakya’da çeltikte yapılan “Satış ve Destek” çalışmalarındaki çatışmaları azaltmaya çalışmak ve bütünleşmeye katkıda bulunmak için yaptığım girişimleri yazılı olarak pekiştirirken “sevmek şart değil ama birbirinizi severseniz işiniz kolaylaşır” sözlerime ilginç bir tepki aldım. Daha önceden CINOS‘un ikinci evresinde tanışıp kimi sahra çalışmalarında birlikte olduğum Bölge Müdürü RA sevgi içeren iletimi iade edip “Bu bana yanlış gelmiş olmalı” diye yazmıştı. Sevgi sözcüğünü iş ilişkilerinde kendine yakıştıramamıştı. Gülüp geçmiştim.

Geçen 35 yılın ilk 20 yılı Teknikten satışa, satış yönetim ve sorumluluğundan pazarlamaya, pazarlamanın çeşitli evrelerinden sonra üst yönetimde yer alarak “artık tamam” diyeceğim 2005 yılında CINOS‘un fırınından daha dört yıl ekmek yiyeceğim aklımın kenarından geçmiyordu. İşte o yıllarda yönü belirsiz, sonuçları ölçülebilir gibi görünmeyen, üst sınırı esnek ve potansiyeli açığa çıkarmak, yaratıcı enerjiyi etkinleştirmek için “Sevgi Pusulası”nın dört yönünün de keyifli yolculuklara gebe bir dönemin belirsizliğini hazza dönüştürmeye çalışıyordum. Bu dönemde de “doktor sen önce kendini iyileştir” derken ve bu sözlerimi etkinleştirirken Paris’te başlayan serbest kürsü misali “Konuşma Halkası”, “Sezgi Yürüyüşü” ve “Johari Penceresi” ile tanışmıştım. Benim için “F1 ve F2” aşamalarıyla ve ülkemden seçilmiş iki üst düzey yönetici arasına girmekle yeni bir yöne doğru mutlu bir yolculuğun ilk adımı olmuştu. CINOS‘taki 24 yılımın iki ara dönemi vardı ki “Belirsiz Yön”ün yarattığı “Farkı Gösterme Becerisi” ne olanak veren gelişme ile ve buna ek olarak “SSTC Öğrenme Yolculuklarının Ardılı Çalıştaylar”a olanak vermesiyle beni diğer net görevlerden çok daha fazla mutlu etmişti. Bu iki dönem de CINOS‘un standart kariyer basamaklarında yer almıyordu. İlki MDM (1997-2001) ikincisi ise CDM (2005-2009) oldu. İkisi de birbirinden etkili oldu “Ustalık Yolculukları”mda. İşte 2005 yılında Paris’ten başlayan yolculuğun içinde elimde Robin Sharma‘nın kitapları vardı.

…Ve yıl 2020. Sahaftan aldığım kitaplara bakınca “İyiliğin Bilim Hali”, “Bazı Yollar Yalnız Yürünür” ve “Ölümü Ertelemek Mümkün mü ?” nün ortak paydasına bakınca “RAW Sorgusu“nu görüyorum. “Sen Ölünce Kim Ağlar (2005) > Saygın Kel Adamın Ölümü (2020)” bağlantısında yaşadığım anın kişilerinden etkilenişimi düşünüyorum. CINOS‘un başlarında güven eksikliğinden dolayı ruhsal olarak “Kendine ve Çevresine Zararlı” bir kişi ile birlikte geçen dokuz yıla; CINOS‘un benim için sonlarında olumlu/olumsuz responslarıyla ustalığıma katkı sağlarken sınırları zorlayan ve by pass sonrası duyarlılıklarımı artıran dostumun etkilerini yaşadığım 2005 yılına bakınca Carlo Maria Cipolla‘nın “Beş Temel Salaklık Yasası”nı ve iki önemli faktörle “Dört Ana Grupta Toplanan İnsan” açıklamalarını anımsadım. Bay Cippola kimdir ?

Carlo Maria Cipolla, (d. 15 Ağustos 1922, Pavia, Lombardiya – ö. 5 Eylül 2000, Pavia, Lombardiya) İtalyan akademisyen ve ekonomi tarihçisi. Cipolla, tarih ve felsefeye olan ilgisi nedeniyle liseden sonra Pavia Üniversitesi‘nde Siyasal Bilimler Fakültesi’ne kaydoldu. Burada henüz öğrenci iken, Ortaçağ ekonomi tarihi uzmanı Profesör Franco Borlandi tarafından Cipolla’nın ekonomi tarihine olan tutkusu keşfedildi. Cipolla daha sonra Collège de Sorbonne ve Londra Ekonomi Okulu‘nda okudu. 27 yaşında Katanya‘da ilk ekonomi tarihi dersini verdi. Venedik, Torino, Pavia, Pisa, Fiesole ve İtalya dışındaki akademik kariyerinin ilk durağı Katanya idi. 1953 yılında Cipolla ve Fulbright bursiyeri olarak ABD’ye gitti ve 1957 yılında Kaliforniya Üniversitesi‘nde misafir profesör oldu. İki yıl sonra üniversitede tam profesörlüğe alındı. Cipolla, ekonomi tarihi üzerine mizahi bir dil kullanarak yazdığı denemeleri “Allegro ma non troppo” (“Hızlıca ama fazla hızlı değil” anlamında bir müzik terimi) adlı kitapta topladı. Ortaçağ ekonomi tarihi üzerinde uzmanlığı ile bilindi. 1991 yılında Kaliforniya Üniversitesi‘nden emekli oldu. Uzun süren hastalığının ardından doğduğu kentte 2000 yılında öldü.

Serdar Devrim tarihini bilmediğim “Salakoloji Ciddi Bir Bilim Dalıdır” isimli köşe yazısında Bay Cippola’dan yaptığı alıntı ile dört tip insanı gruplandırırken “kendine ve başkalarına yardım ya da zarar” etkenlerini bir koordinat eksenine oturtuyor ve

1.Akıllı İnsanlar: Hem kendine, hem başkalarına faydası olanlar.

2.Aciz İnsanlar: Başkalarına fayda sağlarken kendine zarar verenler.

3.Haydutlar: Kendine fayda sağlarken başkalarına zarar verenler.

4.Salaklar: Ne kendine ne başkalarına faydası olan, hatta zaman zaman kendine ve başkalarına zarar verenler.

Serdar Devrim, Cippola’nın kitabını ( The Basic Laws of Human Stupidity / Salaklığın Temel Kanunları) ekonomi öğrencisiyken okumuş ve yazısının sonunda soruyor: “Kendime bir faydam, başkalarına bir zararım olmadığına göre ben akıllı biri miyim ? yoksa…”.

Sözün özü; 1985 den 2020 e uzanan yaşam büfemdeki son 35 yılın içinde öğrenme ve ustalık yolculuklarında çoğu keyifli, kimi anları sıkıntılı (2003 de zeytinyağının hikmetinde CCL sonrası uygulamaya konu olduğum diyalog; 2011 Kırıkhan ve 47 derecede pamuk tarlasında ağacın altına sığınıp da gece olunca kendime Emir Royal’da sorduğum soru) geçse de keyfin baskın olduğu günlere şükür ve şükran dolu olarak bugün yola devam ediyorum. Umarım “Big Brother”ın uzmanlığının eyleme dönüştüğü pandemili günlerin güz sonunda başlayan ve yoğunluk gösteren çalışmaları salak insanlarla zorunlu beraberliklerine kapı açmaz ve keyifler kaçmaz. Çünkü Cippola demiş ki: “Salak insanlarla çalışmak veya iş birliği yapmak, çok pahalı ödenen bir hatadır”. Aslında Cippola yıllar önce bilmeden, Devrim ise yaşadıklarıyla bilerek bu son sözü çağın lideri uzun adamı uyarmak için söylemiş, peki o anlamış mı ?…

Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü