Yaşam Büfesinde “Hörgüç”

“…Temel havuzda yüzmektedir. Yüzmekte olan bir hanım mayosunun içinden bir sigara çıkarıp yakar. Temel şaşırır; nasıl olur da suyun içinde, mayonun içindeki sigara ıslanmamaktadır. Hanıma yaklaşır. Selamlaşır. Merakını gidermek için sorar. Hanım mayosunun içinden bir prezervatif çıkarır. Prezervatifin içinde bir paket Camel marka sigara vardır. Temel’e de ikram eder. Temel keyifle sigarasını içerek yüzmesini sürdürür. Ertesi gün eczaneye gider ve büyük boy prezervatif ister. Eczacı büyük boy prezervatif uzatır. Temel şöyle eliyle ölçer ve daha büyüğünü ister. Daha büyüğünü veren eczacıya “Bu da küçük” deyince, eczacı dayanamaz ve biraz da kızgınlıkla “At için mi istiyorsun ?” diye sorunca Temel gayet sakin bir şekilde “Hayır, Camel (deve) için” der…”

 

Coronalı günlerde deveden devenin hörgücünden ders almak; zorunlu tasarrufu öğrenmek ve yaşam payı için yarınlara hazır olmak

Merhaba

Bu eski fıkrayı sadece “deve” den ve dolaylı olarak da devenin “hörgüç”ünden söz edebilmek için yazdım. Yoksa yazımın ana fikri ile uzaktan yakından ilgisi yok. Amacım her zaman olduğu gibi AIDA’nın ilk “A”sını kullanmak (Attention please !).

Ucudur, ucu !

Kimi zaman beklenti dışı bir gelişme olur ve şikayet etmeye başlarsın. Halbuki o an daha büyük bir olgunun öncülüdür. Buzdağının görünen kısmıdır. Bu bir ilk adımdır. İlk adımların sesidir. Sonraki gelişmelerin sinyalidir. Şikayet etmek yerine durup düşünmek gerekir. Neler oluyor ve neler olabilir ? diye düşünmek gerekir. Sen şikayet ederken birileri geleceği senden daha iyi görür ve senin şikayetine şaşırır. Dayanamaz ve biraz da sitemle sana dönüp “ucudur, ucu !” der. Bu iki sözcüğü biraz daha derin düşününce belki müstehcen bile gelebilir sana. Bugün de Corona için ülkesel eylemlerin (65 yaş üstünün sokağa çıkma yasağı gibi) ve şirketlerin ilk önlemlerinin görüntüsü tam bir “ucudur, ucu !” durumudur. Nasıl mı ?

Taşlar yerinden oynuyor; dengeler bozulacak ve …

Corona belasında şirketler haklı olarak ilk anda çalışanlarının sağlığını korumak için acil ilk yardım önlemleri aldılar ve evden çalışmaya geçtiler. Netgillerin iki kolu için de bu kararı almak ve uygulamak çok zor olmadı; adaptasyon zaman da almadı. İşimizin temelinde “sanal dünya” olduğu için, internete dayalı iletişim ve bilişim esas olduğu için bu uygulamanın pek fazla olumsuz etkisi de olmadı denebilir. Ancak hem Netgiller için hem de hemen her iş kolu için “bu böyle gitmez” demek pek yanlış olmasa gerek. Evden çalışmanın ardından neler gelebilir; gelecektir ? Bunu düşünerek çalışanların da kendi yakın gelecekleri için ek kararları alması kaçınılmazdır. Her iki taraf da şirket de çalışan da yeni çalışma düzeninin görünmeyen yüzü için daha dikkatli olmak zorundalar. Bu dikkat hem anlık çalışma düzeni ve disiplini için ve hem de sonraki adımların zorunlu uygulamaları için çok önemlidir. Bu konu için yazıma “hörgüç” sözcüğü ile anlam kazandırmaya çalıştım. Amacım “Zorunlu Tasarruf” ve “Denge” konusuna dikkat çekmektir.

Hörgüç ve Zorunlu Tasarruf

Ülkesel önlemlere ve “neşen yerinde” sözlerine bakınca gündemimdeki “İki Rifat”a baktım ve aklıma mukayyet olmaya çalıştım. “Çeşme Güneşi”nde yazılarını keyifle okuduğum Serdaroğlu Rifat’ın 18 Mart Çanakkale Zaferi nedeniyle yazdığı yazının başlığı “şaptan şeker” idi ve ilk paragrafında okuduklarımı düşünmeye başladım. Şöyle yazmış birinci Rifat: “Kişi cahil ise, öğrenmeye ve bilime kapalı ise, ne yaparsanız yapın onu eğitemezsiniz. Bu kişi, bir ülkenin önemli yönetim kademelerinde bulunuyorsa, yapmanız gereken ilk şey … sadece sizin değil ülkenin en önemli meselesidir…”. İkinci Rifat’ın yüzünü görmedim ama otoritenin “neşen yerinde” sözlerine bakılırsa (ve medyanın yazdıklarına göre) kim olduğu anlaşıldı. Onun neşesi yerinde mi değil mi bir yana neşelendiren (!) sözleri düşündükçe bir kez daha “aklıma mukayyet olmayı” diledim. Deve için hörgücün ne demek olduğunu, ne işe yaradığı ve Coronalı günlerde bana neyi anımsattığını açıklamadan önce şu önlemlerden bir kaçına değinmek istiyorum.

1.Corona ile mücadele önlemleri paketi içinde öğretmen ataması yapmak bir bakıma işsizlere iş bulmak, birkaç bin eve gelir girmesini sağlamak ve destek olmak açısından önemli ise de aynı anda tüm işsiz doktorları da işe alsaydınız işte o zaman kuru alkışların yerine daha anlamlı ve faydalı bir iş yapılmış olurdu. Buna ek olarak madem ki hekimlerimiz bizim kalkanımız o halde tüm çalışan hekimlerimizin maaşlarını Corona sürecinde iki katına çıkarıyoruz deseydiniz o zaman sahte alkışların anlamı olurdu.

2.Anlıyorum iş yerleri açık olmalı, varlığını sürdürmeli ve buna bağlı çalışanlar da ücretlerini, maaşlarını alıp yaşamlarını gereğince (!) sürdürebilmeli ve bunun için ev almada peşinatı %20 den %10 a düşürüyoruz diyorsunuz. İyi güzel diyorsunuz da bu dönemde, böyle bir yaşamsal sorun sürerken ne ev alacak para var korkunun baskın olduğu toplumda ne de ev alma hevesi ki bundan sadece ikinci Rifat’ın yüzü gülse bile bana göre o sadece ayıp olmasın diye sahte ve acı bir gülümsemedir. Bunlar mı Corona ile mücadelede kayda değer, söylemeye değer önlemler ?

3.Bir yanda benim gibi 65 i aşalı on yıl olmuşlara zorunlu olarak (ve diğer tüm vatandaşa gerekli diyerek) evde oturun diyeceksiniz ve öte yandan da %18 olan uçuş KDV sini %1 e düşüreceksiniz. Eğer uçacak kişinin Coronalı günlerde uçmayı göze alacak kadar zaruri, yaşamsal önemde uçuşu söz konusu ise %18 değil %100 yapsan da KDV i o uçacaktır. Bu vergi indirimi Coronasız normal yaşam koşullarında bir reklam, bir promosyon olarak işe yarayabilir ancak; Corona ile mücadele kalkan paketinden neyi kalkanlayacaktır ? ben bilemedim.

O söylemedi ama ben saray yerine köşkten açıklama yapınca bekledim ve umdum ki “Bundan böyle ben de saraydan çıkıyorum. Sizin gibi tasarruf önlemleri için eskiden olduğu gibi köşkte oturacağım” diyecek diye boş umutlara kapıldım. Ya işin farkında değil, veya korkusu bizden fazla ya da Coronanın sarayın duvarlarını aşacağını bilmiyor ve yine “Çeşme Güneşi” nin sürekli köşe yazarı olan Dr.Berna Bridge’ın “Çocuklarımız ve Biz” başlığı altında Londra’dan yaptığı uyarıya kulakları tıkalı. Belki de bazen cehalet doğal bir “ignore negatives” becerisi veriyor insana…!

Hâla “Hörgüç” e gelemedim. Bir kısa fıkra vardı yıllar önce söylenen ve de bu fıkra aslında bir atıştırmalık için reklam sloganıydı. Adam neyi görse “Çokomilk” diyormuş. “Neden ?” diye sorduklarında “Hiç aklımdan çıkmıyor ki !” demişti. Bu önlemlerde de (ve aklımın takıntılarında) “dervişin fikri ne ise zikri de odur” deyişi gibi yandaş müteahhit kayırma olarak tanımlansa da onca yatırıma hareket katıp ekonomiye canlılık getirme gayreti onun da hiç aklından çıkmıyor ve Ahmet ile Mehmet’in padişah olduklarında ne yapacakları sorusuna verdikleri yanıtta olduğu gibi vizyonun bu kadarsa ya da sadağında atacak tek bir ok kalmışsa veya ancak bu kadar barutun varsa sen de haklısın ne diyeyim…

Asıl demek istediğim şirketler için ve ikinci adıma geçmeden önce çalışanların evde çalışırken olası ikinci adımlara hazırlıkları için bu yazımın ana mesajı

Trafik Kazası gibi

Yirmi altı yıl önce ilk defa ailemle birlikte bir tatil yöresinde yılbaşı kutlamak istedim. Rahmetli Hanife ablamın organize ettiği bir beraberliğin içinde olmaya karar verdik. Yılın son gününün mesaisini yarım günde bitiremedik. Özel sektörde bölgesel satış yönetiminin yeni sorumluluğunda zorunlu çalışma akşam üzerine kadar uzadı. Gideceğimiz tatil köyü en az üç saat uzaktaydı. O zamanlar hızlı araba kullanıyordum. Hava yağışlıydı. Gecenin karanlığı çökmüştü. Trafik yoğundu. Sakar Geçidinden aşağı doğru sarkmaya başladığımda (Gökova kavşağı yakınlarında) görüş mesafem daraldı. Frene bastım. Araba kaymaya başladı. Sağdaki bariyerlere takılıp yirmi metre kadar sürüklendim. Bariyerlerin bitmesine birkaç metre kala durdum. Sağ ön ve yan taraf parçalandı. Asıl sıkıntı takılı kalmamdı. Kamyon şoförü durup bana yardımcı oldu. Kurtardık. Çamurluğu düzeltip tekerlere sürtmesini önledik ve tatil köyüne devam ettik. Önce şükrettim; dua ettim kazadan yaralanmadan, ölmeden kurtuldum, kurtulduk diye. Çok geçmedi. Beni bir düşünce aldı: “Şimdi bu arabayı nasıl tamir ettiricem ? Sigortaya da başvuramam ki… Üstelik bir de şirket arabası ve o günlerde araba kullanmaya ait şirket kuralları da çok sıkı. Kaç para tutar acaba ?” gibi düşünceler şükürlerimin önüne geçti. Böylece ilk adımda canımı kurtardığıma şükrederken ikinci adımda ekonomik durumumu düşünmeye başladım. Bugün Coronalı günlerde de ilk adımı “sağlık koruma” için yaşıyoruz ki pek yakında “ayakta kalmak, hayatta kalmak” adına ekonomik önlemler yaşama aktarılacaktır. Kaçınılmazdır. Sözün özü, bugün de Netgiller ve benzeri şirketler Coronaya karşı önlemler paketinde ilk adım olarak evden çalışmaya karar verdiler. Çalışanların yol ve yemek ödemelerini sürdürdüler veya kestiler. Bilmiyorum ve yönlendirici olmak da istemiyorum. Mutlaka karar verici durumu yakından izliyordur. İşte bu noktada otoritenin ikinci adım önlemleri almadan önce ara yöneticileri bir konuda özellikle uyarmaktan geri durmadım. Bunun için de “USD ve Brütüs” ü örnekleyip sordum.

USD ($) ve Brütüs

Netgiller ve benzeri hizmet ve sanal ürün pazarının aktörleri zorunlu yaşamsal öneme sahip ürünler üretmedikleri (bu benim yargım; belki de bugünün dijital yaşamında bunlar ekmek gibi, su gibi yaşamsaldır) için yakında bozulan dengelerin etkisinde çırpınmaya başlayacaklar ve ikinci adım önlemler kaçınılmaz olacak. Örneğin bir iş kolu düşünün ki daha düne kadar “kurumsallaşmak”tan dolayı kendinle gurur duyuyordu ve stratejik ajandasında yumurtaların hepsinin bir sepette olmasından pek fazla endişe yaşamıyordu. Bugün Coronalı günlerde örneğin önemli bir turistik sahil kentinde otellerin hemen hepsi kapalıysa ve bu otellerin %80 i bu şirketin müşterisi ise pek yakında finansal denge, gelir/gider hesapları alt üst olacaktır. Olması kaçınılmazdır. Bu duruma ne kadar hazırlıklı olduğu şirketlerin finansal yapısı, işletme sermayelerinin öz kaynak ve borçlanma durumuna sıkı sıkıya bağlı olacaktır. İkinci adım önlemlerde iki seçenek tartışılacak ya da tartışılmadan eyleme geçilecektir. Bu durumda otorite duruma bakıp ve uygulamaya geçecektir. Yine 1994 yılından bir örneğe dönmek istiyorum ki bunu 2019 yılı başında “Kriz yılları öğretir; kriz yılları bütünleştirir” gibi birkaç ana mesajın içinde Netgillerle paylaşmıştım. Şimdi o sunumu bulup MP4 yaparak yazıma ekleyeyim ve arasına da devenin hünerlerini koyayım (yazıma ara veriyorum; bana müsaade). Buldum ve yazıma devam ediyorum. Önce bu paragrafın başlığına değineyim; sonra 1994 krizinden 2020 Coronasına bir geçiş yapmaya çalışayım.

Coronalı günlerin başlangıcında, birkaç gün önce evden çalışmaya karar verdik. Son birkaç yıldır “Performans ve Büyüme” ve “Sistem Disiplini” ya da “Yapısal Dönüşümler” gibi kavramlarla her yıla bir odak noktası bularak verimlilik artışı amaçladık. Yeni yollar, yeni uygulamalar ile “Stratejik Üçgen”in köşelerine doğru “daha iyi” için “daha çok” için özetle “dahalar…” için ölçülebilir sonuçlarla sonuçlarımızı yönettik. Başarılı da olduk. Ancak fiziksel olarak yakındık; fiziksel olarak yerinde ve sistemin içindeydik ya da yollarda ve müşterinin yanındaydık. Şimdi evlerimizdeyiz. İşimiz sanal, eylemlerimiz sanal ve başımızda da usta bir yönetici var. Belki bu krizin içinden beklenmeyen bir fırsat çıkacak ya da biz kendimiz bu fırsatı yaratacağız. Ne var ki daha çok uzaktan yönetim, becerilerin zayıflaması ya da yeni koşullarda verimlilik artışı veya en azından verimliliğin korunması için zafiyet yaşanması daha büyük olasılıktır. Bu durumda baş yöneticiye gönderdiğim iletide iki soru sorarak iki örneği aklında tutmasını özellikle istedim. Bunlar,

1.USD ($) para biriminin üzerinde ne yazıyor ? Beklediğim yanıt “We trust in God” ve ne demek istemiş Amerikalı “Biz sadece Tanrı’ya güveniriz; geri kalan her şeye kontrol ederiz”. Demem o ki evde çalışma koşullarında verimlilik için, daha çok çalışmak için mutlaka çok iyi bir kontrol mekanizması oluşturmak, geliştirmek ve uygulamak gerek. Ve ikincisi;

2.Brütüs’un bıçağını yiyerek yere yığılan Sezar “Sen de mi Brütüs ?” dediğinde Brütüs ne demiş ? Beklediğim yanıt “Hiçbir dost göründüğü kadar gerçek dost değildir Sezar” olacak. Bu nedenle ben çalışanlarıma güveniyorum demek güzel bir yaklaşım olsa da bu güvenin mutlaka bir “cross-check”i ya da “check list”i olmalı.

Mayıs 1985 Cumaovası’nda ne yaşadım ?

Bir yıl önceydi (Nisan 1985 in son haftası). Enstitü Araştırma Komitesi başkanıydım. Tartışmalı bir toplantı bittikten sonra odam kalabalıktı. Tartışmalar sürüyordu. O esnada lise, mahalle, fakülte sınıf arkadaşım ve dostum Alev elinde bir bond çanta ve bir araba anahtarı ile odama girdi. Ve beni birkaç gün içinde kamudan özel sektöre transfer olmak için ikna etti. O gün bu becerinin altında “SSTC Ustalığı” olduğunu bilmiyordum. Bir yıl sonra “SSTC ve İkna”nın ne denli bağlantılı olduğunu bizzat yaşayarak öğrenecek ve öğretme yolculuklarının ilk adımlarını atacaktım. İşte bu sevgili dostumun yönettiği satışın bölge müdürlüğü altında Ege’de “teknik danışman” olarak göreve başladım. Çok geçmedi. Yeni bir ilacın geliştirme çalışmaları için Cumaovası’nda bir tütün tarlasında ilaç denemesi yapacağımı gün ve yer olarak kendisine söyledim (hiyerarşik olarak ona bağlı olmasam da hem dostluğun, hem benim alışkanlıklarım ve hem de ondan gelmesi olası oriyentasyon yardımları için). Deneme günü sabahı evimin olduğu yerde yağmur başladı. Yağmurlu havada tarla denemesi olmaz diye düşünüp bir ara deneme yerine gitmemeyi ciddi ciddi düşündüm. Tereddüt ettim. Yine de gitsem iyi olur dedim ve gittim. İyi ki gitmişim. Çünkü orada yağmur yağmıyordu. Deneme ilaçlamasına başlamıştım ki Alev deneme tarlasında sabahın dokuzunda belirdi. Şaşırdım. Sevindim. Çünkü ya yağmur yağıyor diye gelmeseydim. Brütüs’ün sözü kulaklarımda çınladı. Ben oraya gitmeseydim ve Alev gidip de beni orada görmeseydi 24 yıl çalıştığım CINOS’un üç evresindeki krizlerin hiç birinde ayakta kalamazdım; CINOS içinde varlığımı sürdüremezdim. Demem o ki; hiçbir dost göründüğü kadar dost değilse (ki bu gerçek) sen gereğini, doğru olanını, yerinde, zamanında ve dozunda mutlaka yapmalısınız. Daha sonra inanılması zor, güveni zedeleyen mazeretler veya gerçek nedenler söylemek yerine…

Şimdi “Hörgüç”den bahsetmek ve “Hörgüçten yeme” zamanı

Bir süredir ülkemizde Suriye’den Libya’ya uzanan savaş olsa da; Erzincan ve Manisa’daki depremler korkutsa da işsizlik sürekli artsa da “kim korkar hain kurttan” benzeri yaşam biçimi ile her şeye rağmen yükselen turizmin umutlarında yaşam biçimimiz olanaklarımızla uyumlu değildi. Yüz kazanıp yüz harcadık ve hatta yarınlarımızdan ödünç alıp yüz yirmi tükettik. Coronaya karşı gerçekten, inanarak mücadele etme yolundaysak pek çok alışkanlığımız değişecek, değişmelidir. Bunlardan biri de tüketim alışkanlığımızdır. Her dönemde mutlaka her birimizin kimi safralardan kurtularak ve kimi gerekli harcamalarımızdan vazgeçerek, azaltarak değişmeliyiz. Bugün evden çalışma ilk adımında şirketler bir süre çalışanlarının gelirlerini azaltmadan krizi atlatmaya çalışsalar da mutlaka ama mutlaka ikinci önlemler paketinde ciddi kısıtlarla gündeme gelecektir; tıpkı kolajda Hüseyin’in mektubunda gördüğünüz gibi. Yirmi altı yıl önce CINOS’un ilk evresinin büyüme ve gelişme döneminde ortaya çıkan ülkesel krizin finansal dayatmalarında otorite bir soru sordu: “Yarınızı işten mi çıkarayım yoksa maaşlarınızı yarıya mı düşüreyim ?” benzeri bir seçenek sundu. Azalmış maaşlara razı olduk. Kriz iki yılda geçti ve yeniden güzel günler geldi. Corona hiç birine benzemiyor. Önce cana sonra da mala vuruyor ve etkisi daha kalıcı tıpkı Kayısıdaki Monilya hastalığı gibi. Monilya sadece ağcın çiçeklerini yakıp da o yılın ürününü değil, çiçekten dalcıklara geçerek ağacın gelecek beş yılının verimliliğini etkiliyor. Bunun gibi Coronanın etkileri uzun süreli ve daha yıkıcı.

Yazım çok uzadı. Derdim evden çalışanlar adına büyük. Bugün kısıtlar çok fazla olmasa da primler kesilip sadece güdük maaşlara kalacak olsalar da mutlaka yarınlar için bugünden tasarrufunuz olmalı ki bu da ancak deve gibi “hörgüçten yemek”le olabilir. Bugün yüz yerine seksen kazansanız bile mutlaka onluk bir zorunlu tasarrufunuz olmalı yakın yarınlardaki ellilik gelirleriniz için. Nasıl olacak bu iş, sen ne diyorsun ? Ben “hadımım” diyorum sen bana “kaç çocuğun var ?” diye soruyorsun diyebilirsin. Ya da bana bakıp da (ben ve eşim yaşı yetmiş olmuş iki emekli kişiyiz ve bugün sokağa çıkma yasağı altında camlı bölmeden bahçeyi seyrediyoruz. Bereket gözlerimiz görüyor, kulaklarımız duyuyor ve aklımız çalışıyor da doğru ile eğriyi şimdilik idrak ediyoruz). Örnek veriyorum. Sigara içenlere “içme” demenin etkisizliğini biliyorum ve bunun yerine yarıya indirin içtiğiniz sigara sayısını. Bunu yapmaya mecbursunuz. İkincisi, çok basit görünse de bundan böyle yeniden “çeşme suyu” içmeye çalışın on beş lira verip de armutlu suyu içmek yerine. Küçük küçük adımlarla bu alışkanlıklarınızın bedeli olan paracıkları biriktirmeye çalışın yakın yarınlardaki daha zor günler için. Örneğin balık yerken artık yanında on tane meze yemeyin ve mezeye balıktan fazla para vermeyin. İki kadeh yerine bir kadeh içerek aynı keyfi yaşamanın yolunu bulun. Madem evdesiniz o halde önceki yazımda yazdığım gibi “bulaşık yıkama” işini bir keyfe dönüştürmeye çalışmak size zûl geliyorsa kimseye söylemeden on beş günde bir temizliğe gelen kadına “dur” deyin. O kadına da yazık değil mi ? diye düşünebilirsiniz ki kimi düşüncelerin sizde akıl karışıklığı yaratmasına da izin vermeyin. Kaldı ki özellikle eve hapsolduğumuz şu günlerde riski artıracak dışarıdan gelişlere ve temaslar dur demek sadece parasal (ayda 400TL tasarruf) değil aynı zamanda sağlık koruma için de şart. O kadar da düşmedik diye düşünmeyin ve beslenme rejimi yolculuğunda yarım kiloluk siyez ekmeğine on lira vermek yerine bir süre normal ekmek yerseniz ölmezsiniz. Bu arada Canan hanıma da boş verin. Onun yine ekranlarında ahı gitmiş vahı kalmış görüntüsü ile sizi Coronasız günlerin sefahatında tutmasına izin vermeyin.

Sözün özü; yarınlara hazır olun. Bu hazırlıkta önlemlerinizi alın. Konfor alanınızdan çıkın. Mutlaka tasarruf edin. Alışkanlıklarınızı değiştirin. Yaşamınızı basitleştirin. Safralarınızı atın. Akıl ve beden sağlığınızı uyumlu kılın ve “bu da geçer yahu !” derken mutlaka yapabileceklerinizi (ve hatta biraz daha fazlasını) yaparken siyez ekmeyi yemeden de rejime girdiğinizi görmekten de keyif alın. Yolunuz açık ve aydınlık olsun. Çeşme’den sağlık ve esenlik dileklerimle evde çalışırken önlemleriniz etkili olsun.

Öykücü