Yaşam Büfesinde “Sırt Çantası”

“…Adam Tanrı’ya seslenir: “Tanrım” der “bir soru sorabilir miyim ?”. “Tamam” der Tanrı “sor bakalım.” “Tanrım senin için bir milyon yıl bir saniyedir diyorlar, doğru mu ?“. “Evet, doğru” der Tanrı.”Peki bir milyon dolar senin için nedir ?” diye sorusunu sürdürür adam. Tanrı “Benim için bir milyon dolar bir penidir evladım” der. “A, iyi” der adam. “O zaman bana bir peni verebilir misin ?”. “Tabi” der Tanrı “Bekle bir saniye”Zaman gelip geçiyor dur demek kolay değil…Öyle bir geçer zaman ki…Ve yaz bitiyor; güz başlıyor. ABİDE’nin başarılarıyla Hollanda’ya uzanan yollarla, MSM bereketiyle, PARS7 nin keyfiyle güzel bir yaz geçti Çeşme odağında ve inşallah güz ve devamı da sağlık ve esenlik içinde hissedilen hazlarla bezenir, daha da güzelleşir…”

ABİDE’ nin “B” si bugün Bursa-İstanbul yoluyla Gröningen Yolcusu ve 2006:Develer ve Tanklar; 2013:Sırt Çantası ve “PAP”; 2019: Yolcu yolunda gerek

Merhaba

Özellikle Çeşme güzelliklerinde Ağustosun ikinci yarısı sonbahar denilse de iki gündür hava sıcak, deniz suyu serin ve sabahın mahmurluğunda her gün daha bir güzel tenhalaşan sahilimizde. Artık günde bir torbadan fazla çöp çıkmıyor sabah yürüyüşümde. Bu yıl biraz daha duyarlı sanki günübirlikçiler. İki gündür “sizi örnek alıyorum Mustafa hocam” diyen tanımadığım ama tanıdık gelen benim yaşımdaki adam da yakın çevresinin çöplerini toplarken. Ali hoca, komşu Hüseyin ve Haydar da zaman zaman topladığım çöplerin torbasını alıp çöp konteynerine götürüp atınca daha bir fazla mutlu oluyorum yaptığım işten, işin paylaşılıyor olmasından. Bu sabah bir kaç araba denizin dibine kadar gelince “gençler arabalarınızı diğer arabaların sırasına, geriye alır mısınız ?” dedim. “Nedenmiş ?” dediler. İki nedenden dolayı diye açıklamaya çalışsam da çekmediler. Benim de canım daha fazla tartışmak istemedi. Tartışsaydım da bir şey değişmeyecekti ve hem onların hem de benim keyfim daha fazla kaçacaktı. Buna rağmen komşu Hüseyin’i aradım telefonla ve bekledim belki…Bugün demek ki jandarmanın da keyfi yoktu ki gelen giden olmadı. Elimdeki kitaba sığındım (Jo Nesbo / Kızılgerdan ; (https://www.kitapyurdu.com/kitap/kizilgerdan/149475.html)  Unutmaya, daha doğrusu takmamaya çalıştım. Ve zaman gelip geçiyor dur demek kolay değil…

Yaşam Gölünün karşı kıyısı görünürken, kulaçların gücü azalırken, olumsuzlukları görmezden gelme gayreti etkisizleşirken, “Uykusuz Geceler” farklı nedenlerle artarken, okullu çocukları olanların yaz tatili bitip de yakın ayrılıklar olmasına rağmen gurbet duygusu güçlenirken, üstüne üstlük C13 den ilk defa üniversite tahsili için ABİDE’nin “B”sinin bugün İstanbul’da olup yarın Gröningen’e doğru uzun soluklu yolculuğu başlarken, Yunt Dağındaki kanatların engellenen, ertelenen üretim gücünü etkinleştirmek çabalarımızın sıkıntıları unutulmuşken, MSM bereketinin açtığı yollardaki gelişmelerin baş döndürücü etkisini hazmetmeye çalışırken, rutinlerimizi süsleyen güzelliklerin bende yarattığı endişeleri aşamadığımı görüyorum. Korkularım yüreğimde birikiyor. Suskunluğum artıyor. İçimdeki gürültüden bunalıyorum. Konuşmaktan korkuyorum. Konuşmamaktan da…Babam benden daha cesurdu. Ancak benim babama kırıldığım anlardan bir tekini bile çocuklarımla yaşamadığım için ben herkesten daha şanslıyım. Bu şansın bedeli de suskunluk, zaman zaman eleştiri alsa da…

İşte suskunluğum zirve yaptığı anda çatıya çeyizlerime çıkıyorum. Güdümlü ya da bilinçsiz sıradan bir görseli elime alıp düşünüyorum. Geçen gün 1995 yılını esas alıp “öncül” ve “ardıl“larıyla dünden yarın için bugüne bir mesaj aktarmaya çalıştım. “Kırmızı Tulum” ya da “Tulum ve Tulumba” ile anılarda yol alıp “Pull” konusunda ürünlere, projelere, kişilere odaklanıp birkaç yazı kaleme aldım. Bu yoğunlaşmayı yaşayınca bir deyişi anımsadım: “Ayının bildiği kırk masal, kırkı da bal üstüne“. Bugün şöyle bir silkinip C13 e yöneldim. Daha doğrusu “dibine ışık veren mum” olayım istedim. Gröningen yolcusu BC’nun altı yaşında olduğu 2006 yılından, 2013 yılından ve 2019 yılından birkaç kareyi birleştirip bir kolaj yaptım. Bu kronolojik gelişmenin ortasında bulunan 2013 yılında, Barış’ın 13 ve İrem’in 7 yaşında olduğu karelerde Çeşme’den yola çıkmakta olan Barış’ın sırtındaki çantaya takıldı gözüm ve bu nedenle yazım başlığını “Sırt Çantası” yaptım. O tarihten 6 yıl sonra bugün İrem 13 yaşında ve yarın sekizinci sınıf olduğu için erken açılacak olan okulu için “Seyir Terasları“nı bırakmakta zorlanıyor. Kardeşi Duru ise bugünden gitmek istiyor yeni evlerindeki odasındaki yaşamı hemen başlatmak için. Belki bugün babaları tekneyi Alaçatı Venedik Evlerine bırakıp da eve döndüğünde, İzmir için yaza veda ederken belki on dakikalık bir “değerlendirme” görüşmesi yaparız benim yazılı isteğim üzerine. Konuşmamın ana teması “Uykusuz Geceler“.

On üç yıl önce (2006) Barış altı yaşındayken hayal gücü çok genişti. Onun develeri ve tank fabrikası vardı. Tank fabrikasının bekçisi “LockLick” idi. Niğde’li Kör Hüseyin Germiyanyalısı Evlerinden emekli olup da Niğde’ye dönmek için bize helalleşmeye geldiğinde Barış’a dedim ki “Bak Hüseyin işsiz kaldı. Hadi onu senin tank fabrikana gece bekçisi olarak işe alalım“. Barış çok net “Olmaaaz” dedi ve gerekçesini de açıkladı: “O kör. Tanklara çarpar devirir“. Ve o Barış 2013 yılında sırtladığı çantasını kendi başına yaşam için kırk kilonun üstüne çıkarıp yarın Amsterdam üzerinden Gröningen yolcusu. Öyle bir geçer zaman ki…

Sözün özü; Barış’a sağlık ve esenlik içinde üç konuda beklediğim başarılarla (sağlık, ekonomi ve okul) keyifli öğrenmeler diliyorum. Pusulanın dört yanında (Kuzey/Yönü belirle > Güney/Sonuçlarla davran > Doğu/Üst sınırı oluştur ve > Batı/Potaniyeli açığa çıkar) atacağı adımlarla çok güzel günler olacağına, gurur duyacağımız sonuçlar yaratacağına inanarak dualarımı şimdi biraz daha artırıyorum. Yolu açık ve aydınlık olsun.

Öykücü