Yaşam Büfesinde “Tetikleyiciler”

“…”Bu mesaj bana yanlışlıkla gelmiş olmalı; iade ediyorum“…Ya sevdiğin işi yap, ya da yaptığın işi sev; severseniz işiniz kolaylaştırır…Yabancı şirketten gelmeyi ayrıcalık görmek; kamudan gelen ve doktora yapmış bir çalışanla bütünleşmek yerine çatışmayı yeğlemek…Pushçuluğa destek olacak eylemlerde mesleğini SSTC öğretileriyle etkin kılma yolunda yeni beceriler edinmede isteksiz olmak…Pullculuğu yeterince önemsememek ve ayak bağı olarak görmek…”

 Bilişim Komitelerinin (İTO / 39 & 79) kahvaltı buluşması ve “Dönüşüm” temasının paylaşımı

Merhaba

Dokuz sene önceydi. “Haydi sizi SSTC öğrenme yolculuğuna çıkarayım” demek için gittiğimde yeni bir beraberliğin yirmi sekiz ay sürecek uzun sürecin başlangıcı olduğunu bilmiyordum. Bu sürecin içine doğuya doğru üç yurt dışı etkinliği de girmişti. Önce “GAT Sorgusu”nu yaptım ve kurumsallaşma isteğindeki patron şirketini henüz etki alanına girmeden değerlendirmeye çalıştım. Neler gördüm ?

1.Ne yapıyorlardı ? İlk evreyi geçmeleri gerekirken hâlâ DOD1 için “Ekip” oluşturmaya çalışıyorlardı. Turnover’ları (eleman alımı ve çıkarımı) fazlaydı. Taşlar yerine oturmuyordu. Kimi eski dostlar büyümenin dayattığı gelişmeleri göstermiyorlardı. Patronun sabrı taşıyordu. Ancak “soft” yapısı nedeniyle dışa dönük tepki vermiyordu. Günah keçisi gerekiyordu.

2.Ne yapmalıydılar ? Öncelikle tüm bölümlerin (satış-pazarlama; teknik; üretim; finans) çatışma yerine bütünleşmeleri gerekiyordu. Bunun için “hayatta yaptığımız her şey ya doğrudan satıştır veya bir biçimde dolaylı olarak satışa destektir” sözlerini anlamaları gerekliydi.

3.Neler yapılabilirdi ? Sezon kış sonuydu. Aktif satış süreci içindeydiler veya süreç başlamak üzereydi. Geç kalmadan hemen SSTC Öğrenme yolculuğuna çıkılmalıydı.

4.Ne yapmak istiyorlardı ? Patron kurumsallaşmak istiyordu. Satışçılar hazırladıkları yıllık bütçe ve planlara göre öngördükleri ürünleri bekliyorlardı. Onlara göre patron kafasına göre takılıyor gibiydi. Belki gerçekten de öyleydi ve belki de patronun tek başına yolculuğundaki  başarısı buna bağlıydı. Öngörüleri güçlüydü. Özel ilişkileri vardı. Ancak aldığı kararların sonuçları hem finansı hem de satışçıları ve hatta tekniği bile zora sokuyordu. Herkes şirketin yere daha sağlam basmasını istiyordu. Ne var ki; eşgüdüm yeterli değildi.

Dokuz yıl önce eşgüdümü amaçlarken adım “danışman”dı. Yaklaşık üç yıl sonra (2012) yine eşgüdüm için gönüllü olarak devreye girdiğimde bu kez “koordinatör” oldu. Böylece daha doğruya doğru doğrulmuştum. Yeni süreçte gerçekten de “uykusuz gecelerin bereketini” gördüm. Önce sağlık adına, sağlığı koruma adına endişelendim. Ne var ki, bazen Hollanda, bazen Almanya ya da Amerika üzerinden dünyaya açılırken özellikle İngiltere’de yoğunlaşan “bereketin meyvelerine” bakınca şaşkınlıkla şükrediyorum. Lise yıllarından, Manisalı fakültenin bilardo masalarından, rahmetli Ayşe’nin küçük dükkanındaki BOREM’li günlerden, Aslan’ın batar katındaki Hostcini oluşumlarından, Temsil Plaza’nın bodrumu ya da çatısı derken “veri merkezi optimasyonu” deneyimlerinden, büyürken “adil rekabete” özen gösterip rakiple birleştikten sonra “adil süreci” etkinleştiren ustalıklarından, alt yapının önem ve değerini bilerek “ortaklık istemenin” nelere gebe olduğunu bilmeden tekrar yaşanan “uykusuz gecelerinden”, zirvede yer alıp panelde değerlendirme yaparken “fark yaratan şirket olabilmenin sistematik sorgulamalarından”, hibeye heves edip dört kat borçlanarak Bergama’nın “rüzgarlı tepeleri”ndeki kar, koş, kıyamet koşullu serüvenlerinden, henüz adını bile duymadığımız “S4.0 Yolunda” yabancılarla ortak olma yolunda “atılım ve sıçrama” yapmanın arefesindeki heyecanlarından ve daha aklıma düşmeyen nice “tetikleyicilerdeki kelebek etkilerini” düşününce “wooo ! Vay canına ! Oh my God !” benzeri nidalarımı dışa vurmaktan korkuyorum. Neden ? Aman nazar değmesin diye. Hepsinde ortak etken “işini sevmek; arkadaşını sevmek; hoş görebilmek; sabretmek” vardı ve hâlâ artarak var. Nice anlar oldu ki “sabır sınavının sınırlarında” onlar kadar başarılı olamadım. Aman Allahım, biz bize düşen tüm işleri ve sorumlulukları iki yılda tamamladık da neden bürokrasinin çarklarında kabul için beş yıl bekledik ? sorusundan kurtulamadım o günlerde, haftalarda, aylarda ve hatta üç yılda. Aman Allahım, bu ekstra üç yılda yaklaşık iki milyon lira kaybı yaşarken nasıl oluyor da yüzlerdeki gülümseme eksilmiyor ? sorusuna takıntılı zihnimde yanıt bulamadım şükürlerimin yanında. Demek ki, ben Kral Arthur’un duasını bilmeme rağmen sabırsızlık yaşarken onlar duayı uyguluyorlarmış. Neydi o duanın anahtar sözcükleri: Değiştirme gücü, Cesaret, Sabır ve Bilgelik.

Şimdi gelelim bugüne. Dün Çeşme’deydik. Yazdan kalma bir gündü. Kahvemizi begonvillerin üç renk çiçekleri altında, limonların iyice sararmış güzelliğinde çimler üstünde içtik. Dört kişiydik. İçimizden birisi (BD) Çeşme’nin güzelliğine dayanamadı ve İzmir’e dönme programı olmasına rağmen bizden koptu ve Çeşme’de kaldı. Biraz hastane biraz belediye ve hatta Tokmak Hasan’ın paça çorbası derken kısa ve doyumlu bir seyahatten sonra İzmir’e döndük. Binlerce şükür güzellikleri ve sabrı hissederek nefes alabildiğimiz için.

İki gün önce üç genç arkadaşla bir ajansta özlem duyduğum bir samimi buluşma içindeydim. Mekanlarına baktım imrendim. Bir zamanlar Netdirekt de Işıkkent’te kendine gerekli olan alanın beş katı fazlalığı içinde bağımsız yeni yapılanmaya gittiğinde benzer konsepti düşünmüştü. Yapmadık. Özerklik ve özgürlükten ödün vermek istemedik. Gittiğim yer Anadolu Caddesinin yan yolunda büyük bir hangarın modern bir konsepte dünüştürüldüğü bir “iş merkezi” idi. Dışarıdan baktığımda bir şeye benzetememiştim. Adı “Originn” idi (https://www.originn.com.tr/). Buluştuğum gençlerden birisinin kartvizitinde “Cool” adı vardı ve duble “O” yerine “sonsuzluk işareti” konmuştu. Çünkü onlar esas olarak “yaratıcılık ajansı” idiler. Benzer görüşme deneyimini TA aniden şirketten ayrılınca AİB nin çağrısı üzerine İstanbul’da yaşamıştım. “Çifte Güvence” ana mesajıyla ve SSTC prensiplerini uyguladığım hazırlıklarımı bir görseller paketi için ajansa sunmuştum o toplantıda. İşte onun gibi yaklaşık 22 yıl sonra bu kez Netin’li gençlerle (AE ve İŞ) “Cool” lu ve “11Sight”lı gençlerle buluşmuştum (https://11sight.com/tr/) . Umarım her iki taraf için de yararlı ve kazançlı “uzun soluklu” bir beraberlik olur.

Geçen hafta İTO daki konuşmamdan sonra S4.0 yolunda zihnimin açılımlarındaki yan yollarda neler var, neler gelişiyor ? sorusu ile HBR-Türkiye haberlerine odaklandım. Yirmiye yakın makaleye hayran kaldım. Bir zamanlar sadece HBR-Review ları için abone olduğum “Power” ve benzeri dergilerde artık aradığımı bulamayınca geçen ay son aboneliğimi de iptal ettim. Yirmiye yakın HBR-Türkiye makalesinden yaptığım birkaç alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum.

İş yaşamında mutluluk adına (Daha mutlu çalışmanın sırrı / Selin Yetimoğlu / 17 Ekim 2018) “…iOpener Institute’in 2005’ten bu yana dünya genelinde 50 bin profesyonel üzerinde yapılan Science of Happiness at Work’’ isimli araştırmasına göre iş yerinde mutlu olduğumuzda mutsuz olanlara göre 2 kat verimli çalışıyor, 6 kat enerjik hissediyor, diğerlerinin 10’da biri kadar hastalık izni alıyor, mevcut iş ve pozisyonumuzda 2 kat daha uzun kalıyoruz.

Dalai Lama’nın “Mutluluk size hazır bir şekilde gelmez, sizin kendi eylemlerinizden doğar.” sözünü hatırlayalım. Günün uyanık olduğunuz kısmının çoğunluğunu geçirdiğiniz iş yerlerinde daha mutlu hissedebilmek hayattan da daha fazla tatmin almak anlamına gelebiliyor…

(MC: Ya sevdiğin işi yap ya da yaptığın işi sev. Arkadaşlarını da sev. Sevmek şart mı ? Değil. Ama severseniz işiniz kolaylaşır. 2010/11 MC/ABG / Trakya’nın çeltikleri; Dublenin triplesi; Başarıyı paylaşmak zor; Ben senden daha önemliyim. Bütünleşmek yerine çatışmak; Push’a destek uzman Pull’culardan beklentileri SSTC prensiplerine göre belirlemeye çalışmak ve “müzakere/pazarlık/ikna” etmek yerine küsmek ve hatta şikayet etmek; Belki de yabancı ve kurumsal bir yapıdan patron şirketine geçmedeki uyum süreci sıkıntıları ya da kişisel yapı. Gönderdiğim iletiyi bana geri gönderip “yanlış adrese gelmiş” demek. Göle maya çalmak gibiydi. Bay vs Bayan çatışması kadar, doktoralı ve kamuda başarısını kanıtlamış ile sahada yetişmenin mücadelesi gibi; üst yönetimce özel kanal oluşturmanın ve beklenti dışı +20 tonluk sürpriz satışı becerenleri görmenin iç dünyada yarattığı kavgalarla benzin istasyonunda masanın cıvatalarını sökmek. Afyondaki öğrenme yolculuğunda yere oturarak yaptığım örneklemede Pullcuları Pushçuları bütünleştirme gayretlerim…Yine de çok mutlu olduğum bir deneyimdi ve bir iz bıraktığıma inanıyorum.)

Ve bir başkası (Tasha Eurich / 24.10.2018 / Kendini tanımayan insanlarla çalışmak)

…Kendinin farkında olmayan insanla, farkında olup önemsemeyen insan arasındaki en büyük fark bu insanların niyetidir: Farkında olmayan insan, gerçekten işbirlikçi ve verimli olmak ister fakat yetersiz olduğunun farkında değildir. Farkında olup önemsemeyen insan ise, hiçbir pişmanlık duymayarak davranışını kabullenir (Örneğin, “Elbette müşterilere karşı ısrarcıyım. Satış yapmanın tek yolu bu!”). Farkında olmayan bir insan durumun nasıl göründüğünden bihaberdir (Örneğin, “Müşteri toplantısı gayet iyi gitti!”)….

…Biriyle çalışırken problem yaşadığımızda sorun daima karşımızdakinin kendini tanımaması değildir. Kişilerarası çatışmalar, önceliklerin farklı olmasından, iletişim tarzlarının uyumsuzluğundan ya da güven eksikliğinden doğabilir…

…Kendini tanımayan insanların bazı ortak davranış biçimleri olduğunu gördük:

*Eleştirel geribildirimleri dinlemez ya da kabul etmezler (MC: Eleştiri bile değildi iletimde sevgiye dikkat çekişim ki mesajımı geri iade etmesi de apayrı bir yazı konusudur)

*Başkalarının perspektifinden bakamaz ya da başkalarıyla empati kuramazlar.

*Dinleyicileri “gözlemlemek ve anlamakta” sorun yaşarlar ve mesajlarını kitleye göre uyarlayamazlar (MC: Çünkü dinlemezler)

*Katkıları ve performanslarıyla ilgili abartılı fikirlere sahiptirler.

*Çevresindekilere kırıcı davranır ve bunun farkında bile olmazlar.

*Başarıyı üstlenir, başarısızlık içinse başkalarını suçlarlar…

Öykülere çerçeve sunan anıların satır araları…CHR gibi tek tabanca bir ilacı varken Malatya’da yarattığı başarı matah bir şey değil ki bizim de…/ Antalya seraları ve GLMR fırsatına rağmen odasından çıkmayan yine yabancı şirketten gelme üstünlük duygusundaki satış sorumlusu / Yıllık toplantıdaki tutarsızlıklar / Konfor alanı bağımlılığı / Pullculuktan korkan yapı / Fiyat baskısından kurtulamayan Push odaklılık / Sahada beraberlik yoksunluğu ile yaşama aktarılmayan koçluk / Belki de varlığını sadece kendinden önceki satış sonrası eksiklikleri (tahsilat) disipline etmeye yönelten çalışma ile dar alanda paslaşmalar / Belki de patronun bu kaygısı ile yapının içinde yer alması / SSTC yolculuğunda tıpkı NovMua gibi öğrenmede özgüven eksikliği (hata yapma korkusu)…

Ve…Bu anıların ışığında S4.0 a uzanan yolda ilerlemeye çalışırken öğrenmek için, yapmak için, asıl önemlisi olmak için aydınlık yollarda uykusuz gecelerde severek, inanarak çabalamak… Sağlıcakla kalın; esen kalın.

Öykücü