Yaşam Büfesinde “Rasyon”

“…The two most important days in your life are the day up you were born and the day you find out why (MT)…; Karaman sen kızları önden et, ben erkekleri arkadan ederim (Prof.Dr.ŞB)..; Unutmak zaman istiyor, hatırlamak bir an..; hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür (insan belleğinin unutmak gibi bir hastalığı vardır) > ya unutamasaydık !!!

EZM68Zootekni (29/136) > Türk Marşı (Prof ve Mozart) > Öyle bir geçer zaman ki > Türk Marşı (Beethoven) > Sefalar getirdiniz sefa geldiniz dostlar

Merhaba

Biraz absürd bir giriş oldu gibi görünse de açıklayacağım ve yazımın içeriği ile bağlantı kurmaya çalışacağım.

Önce ikinci, mor cümleyi açıklayayım. Bu yazım EZM68 için planladığım bir seri yazının dördüncüsü olacak. Çerçevesi ve içeriği EZM68 Hayvan Besleme ve Islahı Bölümünün 1968 çizgileri ve mesajlarından oluşacak. EZM68 için Excel sayfasında derlemeye ve edindiğim her yeni veri ile güncellemeye çalıştığım bilgilerle andaç dışında ve daha geniş paylaşımlı bir arşiv oluşturmaya çalışıyorum. Her yazımdan sonra WhatsApp Grubumuzda arkadaşlarımın görüşlerine sunsam da ne yazık ki sadece Prof.Dr.EEO‘dan geribildirim alıyorum. Bu nedenle grubun büyük çoğunluğunun bu yaptıklarıma olumlu ya da olumsuz baktıklarını bilemiyorum. Buna karşın “sûkut ikrardan gelir” sözüne inanıp devam ediyorum. Laf aramızda günlerdir süren yoğunluklu gayretlerime bakan eşim Nezuş bile yaptıklarıma pek fazla bir anlam veremiyor.

Bu yazım yukarıda yazdığım gibi sınıfımızın üçüncü kalabalık bölümüne ait ve ben sütunlara tek sözcükle girsin bölüm isimleri diye bu bölüme kısaca “Zootekni” diyorum. Bölümün uzmanlık alanı hayvan besleme ve ıslahı olduğu için de yazımın başlığını “rasyon” olarak koydum. Rasyon sözcüğünün tanımına bakarsak

Rasyon bir evcil hayvanın 24 saat içinde tüm besin ihtiyaçlarını kaşılayan tüm yemler ve bunlara ait karışım oranlarını ifade eder.

Evcil kanatlı hayvanlar için hazırlanan rasyonlarda dane yemler ve küspeler ağırlıklı olarak yer alırken, dört gözlü mideye sahip hayvanlarda (ruminantlar) dane yemler ve küspelerin yanında yonca, kuru çayır otları ve silaj gibi kaba yemler de rasyonda yer alır. Rasyon tabiri genellikle fabrikalarda üretilen “karma” yem tabiri ile karıştırılır. Rasyon hem karma yem hem de kaba yemi kapsayan bir anlam taşır. Karma yemin özellikle ruminantlarda tüm fiziksel ve fizyolojik ihtiyaçları karşılaması mümkün değildir.

Çiftlik hayvanlarının çeşitli faktörlerden etkilenen besin gereksinimi yemlerin kuru maddesi üzerinden hesaplanır. Böylece, rasyonu tüketen hayvanın sindirim sistemi büyüklüğüne uygun miktarda tüketeceği yem karışımı kuru madde bazlı olarak hesaplanmış olur ve bu miktar yeme hayvanın tüm ihtiyaçları sığdırılır. Rasyon hesaplanması doğru yemleme yapmayı sağlar. Aksi takdirde ya yem israfı olur ya da hayvanlar gerekli besin maddelerini tüketemedikleri için beklenen verimi sağlayamazlar...”

Her neyse; tereciye tere satmayayım. Ben zooteknist değilim ve yazımı uzman zooteknistler okuyacak (örneğin Prof.Dr.EE gibi). Ancak “rasyon” sözcüğünü seçmemin bir diğer nedeni de var. Hayvan beslemesinden “insan beslenmesine” geçiyor benim zihnimdeki sözcüklerin çatışması. Yeni yılla birlikte gelirlere yapılan %30 artışlar, gıdalardaki yüzde yüzü aşan zamlar ve “açlık sınırı“, ya da “yoksulluk sınırı” tartışmaları yanında hem meslektaşımız hem de profesör “turfa müneccimlerin” önlerindeki çukuru görmeden kestikleri ahkâmlar…Üstelik bir de bugün “10 Ocak Tarım Bayramı“nı idrak ederken (!!!).

Sevimli ve bilgili, uzman bir delikanlı. Üstelik bir STK temsilcisi. Atadan kalma varlıklı ve en kibar şekilde uyarıyor (https://www.feyzciftligi.com/). Web sayfalarının açılışındaki videoda bir söz çok hoşuma gitti: “Bütün muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya köye yeni birisi gelir, ya da yabancısı olduğunuz bir şehre seyahate çıkılır”. Duyan yok. Anlayan yok. “Ahmak” deyince kızıyorlar; “bunak” deyince küsüyorlar ve ne açlığa uzanan yolculukta ne de suçlarını açığa çıkaran bir başka genç delikanlının cinayete kurban gitmesine ses çıkarmıyorlar. Yine yıllar önce otoritede “tık yok” diye yazınca küsmüştü birileri; belki de bunu cinsel fanteziyle karıştırdılar. Hayvancılığımızda neler oluyor ? Yerlikara‘dan ya da ay boynuzlu Balya Sığırından veya Menemen’de çamurda debelenen camızlardan Montafon’a dönünce, ahırlar daha korunaklı olunca, hatta doğuda kaçak bedava elektrikle (!) klimalar bile kurulunca herşey “çok daha iyi olacak” derken et ikiyüz lirayı aşınca, rasyonu düşünecek hali kalmadı hem üreticinin hem de tüketicinin. Bakalım yılın ikinci yarısında düze çıkabilecek miyiz ?

Sevimli hocanın tek fiili

İşte yıllar önce, 1967 den önce “Hayvan Besleme” dersinin laboratuvar sınavına bir program yapan sevimli hocamız söylemişti yazımın girişinde morlu sözleri. Hocamın niyeti kötü değildi. Hocamın “etmek” dışında başka bildiği, ya da kullandığı başka bir “yüklemi” yoktu; cümlelerini “gitmek, gelmek, okumak, yazmak, söylemek, duymak vb” fiilleri yoktu. Onun için her eylem “etmek“tir. Asistanı Kahraman beye “Sen kızların laboratuvar sınavını (ön sınav) öğleden önce yap, ben senden sonra, öğleden sonra erkeklerin ön sınavını yaparım” demek istiyordu. Yanlışım varsa EZM68Zooteknistlerimizden geribildirim bekliyorum.

İlk cümleye gelince; nerden çıktı da gelip buraya girdi bu İngilizce tümce ve ne demek isteniyor ? “The Equalizer” isimli filmi izliyordum ve orada geçen bu cümle Mark Twain‘e aitmiş.

The two most important days in your life are the day up you were born and the day you find out whyve anlamı da şu: “Hayatınızdaki en önemli iki gün, biri doğduğun gün, diğeri de neden doğduğunu anladığın gündür”.

Prof

Ben çok sevdim bu sözü ve nedense birden ZM68 den rahmetli Ali Güven Algan düştü aklıma. Tek sözcükle o sınıfımızın “prof“u idi. Karşıyakalıydı. Evcimendi. Klasik müzik severdi ve kantinde aynı masada buluştuğumuzda”Türk Marşı”nı mırıldanmasını isterdim. Dört yıl boyunca evden okula, okuldan eve gidip geldi (ya da ben öyle sanıyordum). Ta ki, “EÜZF Deneme ve Uygulama Çiftliği“nde 1967 yılında altı ay (!) yatılı staj yaptığımız günlere kadar. O süreçte rahmetli prof, özgürlüğüne kavuşmuştu. Yine bir perşembe (yoksa çarşamba mıydı ?) gecesiydi. Gündüz köpek olur, yılan çıkar korkusuyla girmekten korktuğumuz tarlalardan, gecenin karanlığında elimizde bir gemici feneri ile çiftlikten Menemen’e gitmiştik dağları tepeleri aşarak. Rahmetli prof, beş altı arkadaş, sanırım rahmetli Ali Kelle ve Latif Çağlayan da vardı Menemen’de meyhaneye gittik. Biliyor musunuz, ben Erzurum‘da yedek subay olup da Ordu Evi’nde bir kadeh Akşam Şarabını içinceye kadar (1969) hiç alkol almadım. Yine de o grupla Menemen’de meyhaneye gittim. Çünkü “Meyhane mukassi görünür taşradan amma bir başka letafet var içinde…” şiirine liseden beri vurgundum. Ben o koşullarda ayık kafa ile doğru, dürüst, adil hesap yapardım (yaparım). Herkes yer içer ve toptan hesap ödenirdi ve ben herkesin bireysel ödemesini yediği içtiğine göre ayrı ayrı yapardım. Bundan da keyif alırdım. İşte öyle bir gecenin ilerleyen saatlerinde çiftliğe döndüğümüzde Amerikan Barakası olan kantinde kızlarımız sahnede şarkı söylüyordu. Dede Efendi’den “Ah tut-i mucize guyem, ne desem laf değil / Belli yarim belli dost / Belli mirim belli dost…” diye şakırken biz kantine girdik. Azıcık da bizim ittirmemizle rahmetli prof sahneye çıktı ve oynamaya başladı. Kızlarımız alındı (haklı olarak) ve “Anamız babamız bizi buraya sarhoş oynatmaya göndermedi” diyerek sahneyi terkedip box’larına çekildirler. Rahmetli prof masumdu. Birkaç gün sonra unutulup gitti (mi).

Hocalar, hocalar siz fezadan mı geldiniz ?

Bir başka anımla EZM68Zootekni Bölümü ile ilgili bu yazımı tamamlayayım. Rahmetli Dr:D.Çakmak’ı ayrı severdim. Özürlü olduğu kadar da çalışkan ve inatçıydı. Mezuniyet sonrası Gıda Teknolojisinde süt konusunda doktora yapıyordu. Zaman zaman mavi Reno’suyla Enstitü önünden geçerken durur, benimle ve Erol’la (Yalçın) görüşürdü. Burdurlu olmanın hemşehri yakınlığı vardı Erol’la. Doktora çalışması sırasında kürsünün tüm yükünü sırtlanıyordu. Haftalık kürsü toplantısı sırasında hocalarının bir eleştirisine ters cevap vermişti. Yaptığı haftalık laboratuvar programını beğenmemiş hocaları ve o da dayanamayıp “Hocalar, hocalar siz fezadan mı geldiniz; siz hiç hata yapmaz mısınız ?” demiştir. İpler gerilmiş ve bu sıkıntılı iletişim içinde doktora sınavına girmiş rahmetli Daniş. Üstüne üstlük sınavda hocalar bir formülü sorunca “Ben formül ezberlemem; nerede olduğunu bilirim ve gider ordan formülü bulur ve kullanırım” sözleriyle tersliğini bir kez daha göstermiş. Bunun üzerine hocalar önce istifa mektubunu elinden alıp, daha sonra doktorasını kabul etmişler. Bir süre İzmir’de Çınarlı’daki SEK’te çalıştı. Sonrasında Ankara’ya gidince izini yitirdim. İnatçıydı, çalışkandı ve bir o kadar da sevimliydi Daniş. Mekanı cennet olsun.

Sözün özü; EZM68’in üçüncü bölümünün çizgi ve mesajlarıyla bu yazımı da tamamladım. Başlarken yazdığım gibi, unutmak zaman istiyor, hatırlamak ise bir an. Daha niceleri var; örneğin sevgili Hasan Süral, Sındırgı’da Tarım İlçe Müdürüyken yetmişlerin sonuna doğru “sempatik ikmal” ile nasıl benzin çeki aldığımıza ait hatıramın da öğretisiyle tadı damağımdadır.

Sağlık ve esenlik içinde dünya gözüyle görüşmek umuduyla yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü

Geribildirimler:

1.ZM68MÖ: Günaydın Mustafa günaydın arkadaşlar Mustafa .Zootekni Bölümüne ait bloğunu film izler gibi izledim.çok duygulandım.Harika olmuş ellerine sağlık.bende Nostaljik hatıraları anmayı hatırlamayı çok severim.tekrar teşekkürler.🙏(karikatürlerde en çok Güven arkadaşımız ve ben en çok benziyoruz Cihan’ın da ellerine sağlık)

2.ZM68ŞE: Rahmetli ŞB lunun bir lafı daha vardı. Öğreciler arasında o da gündem olmuştu. Öğrencilerin yazılı kağıtlarını okuduktan sonra yatar.
ŞB: Sağa döner uyuyamaz sola döner uyuyamaz. O gün gece oğrencilere sağa döndüm edemedim, sola döndüm edemedim der.
Hanımı: “Bu akşam sen neden edemiyorsun (uyuyamıyorsun kabiliden” diye sorar.
ŞB: “Ögrenciler yazılıda edememişler; onun için uyuyamıyorum”der.
Açıklama: Hocam İngilizceyi çok iyi bildiğinden ve “do” fiilini çok kullandığı için İngilizceden Türkçeye çevrilen anlam karışıklığı oluşmaktadır.

3.ZM68EO: Merhaba arkadaşlar. Sevgili Mustafa, ” Rasyonu” okudum. Kaleme aldığım öykülerine hayranım ve de bilgisayar kullanımındaki maharetine.
Yazında yer alan Güven ve Daniş bölümleri bende bazı anıları canlandırdı. Evet, Prof. mekan itibariyle de yakın arkadaşımdı. Bazan İzmir den KSK ya vapurla dönerdik. Deniz üzerindeki her taşıt konusunda bilgisi vardı, yüksek sesle konuşarak anlatırdı, kafaların bize dönüşüne aldırmadan. Bostanlı’da subay evleri denilen ( Cemal Gürsel) yerde evleri vardı. Bir iki kez evlerine gittim. Ağabeyi ile arasında, ters giden bir şeyler sezdiğimi hatırlıyorum, 55 yıl kadar bile aradan sonra. Mezuniyetten sonra uzakça bir yerde şeker şti.de çalışmaya başladıgını hatırliyorum, yazışırdık. İp nasıl koptu, ???.
Daniş’i severdim. Dediğin gibi, olumlu anlamda, ters idi. Mavi reno sta.vagon arabasına bizleri aldığını, Pasaport’taki Atatürk Heykeli civarına park edip dolastıgımızı anımsadım şimdi . Ha, bir de İtalyanca öğrenmeye başlamıstı, neden açıklamazdı.
Mustafa, arkadaslarım adına da teşekkür ediyorum, hani diyorsun ya geri bildirim alamıyorum, o nedenle.
( Meyhane mukassi görünür..)
Erol arkadaşımıza hosgeldin diyorum. Öyle sanıyorum ki gruba bir hareket getirecek..
Sağlıcakla….