“…Otoritede beyin ve yürek olacak ki yeri gelince memeli, yeri gelince sürüngen olmayı bilecek. Gereğinde soğukkanlı, rasyonel ve kararlı olacak; gerektiğinde sıcakkanlı, destekleyici ve katılımcı olacak (MC: Ne zaman nasıl olacağını ya kendisi bilecek, kendini biliyorsa; ya Paul Hersey’e soracak, kendisini kendisine tanıtması için ve o da Dr.Blanchard’a soracak “Durumsal Liderlik” grafiğinde yerini, yöntemini ve sahip olduğu ekibe göre, bireye göre en uygun tarzını bulmak için). Bunun için geniş bir davranış repertuarın olacak ve yeri gelecek maratona çıkacaksın; yeri gelecek keman çalacaksın. Koşul nedir ? Koşul; değişimi başarıyla ortaya çıkarmak için meydan okumaktır; meydan okuyabilmektir…”
Her zaman ve her yerde değişmeyen temel mesaj: Kendini sorgula ki; en uygun “Sertlik Dereceni” bul
Merhaba
Hava renk değiştirmeye başladı Çeşme’de. İzmir’e gitsek de sezon temizliğini yapsak düştü aklımıza. Bu gidişi daha verimli kılmak için de Barışgillere kabak böreği ile mini dolma yapsak; Durugillere de kalem sarma ile kurabiye yapsak diye İzmir’in öncülü olan Çarşamba tam bir iş günü oldu (Perşembenin öncülü:Hazırlık) . Sonuçlar da mükemmel oldu. Geribildirimlerini beklerken İzmir’de temizliğin öncülü de bir başka telaşlı oldu (Temizlikçiye ayıp olmasın diye temizlik yapmak). Günler günleri kovalıyor. Bir ömür böyle geçiyor. İki gün öncesinin Mavibahçe çevresinde gündüzü ve gecesi yoğundu. İremgillerin 12nci yaş günü için altınlı kutlamasını ayak üstü yaparken; Eraygillerin evlilik yıldönümleri için Adabeyi çağrısı aldık. Kader bu ya ! KIDZ Dörtlüsü de oradaymış; Adabeyi’nde C8 olarak keyifli bir gece yaşadık. C13 olamadık. Çünkü Eren artık İstanbul-Sabancı’lı ve Ümitgiller için de katılmak zorlaşıyor gün geçtikçe. Çünkü bu defalık Nato yok diye ise de aynı Eren için 2017 nasılsa 2018 de Barış için aynı kritik öneme sahip. Amsterdam hedefiyle çiziliyorsa da yollar ülkenin koşulları ve bu koşullara uyum zorunda olan kendi özgün koşullarımız açısından mutlaka bir “B Planı” vardır. İşte Barışgiller için yolu belirleyecek olan seçimler otoritenin tutumuna bağlı olacaktır. Bunları düşünürken bir elimde 2010 yılından bir iş kitabı özeti; diğer elimde Bütün Dünya‘nın bir sayısı. Bunu yazarken Nezuş, Nazlı ile sohbet ederken kulağıma çalınan şu sözler oldu: “Allah öte dünyaya bırakmıyor“. Bu sözler Hacı Teyze için söylenirken ben de elimdeki “Bütün Dünya“dan bir seçim yaptım. Elimdeki “Bütün Dünya” ile Nezuş’un dilinden kulağıma düşen “Öte Dünya” birbirine karıştı ve Blaise Pascal (1623-1662)’ın “Adalet ve Güç” başlıklı bir sözü gözüme çarptı. Ne demiş Bay Pascal?
Pascal’ın sözlerini yazmadan önce Allah konusundaki şu sözleri de düşünmeye değerdir: “If God does not exist, one will lose nothing by believing in him, while if he does exist, one will lose everything by not believing”. (Eğer Allah yoksa insan ona inanmakla hiç bir şey kaybetmeyecek, fakat varsa inanmamakla çok şey kaybedecek).
Böyle bir adamın “Adalet ve Güç” konusundaki sözlerine baktığımda hep bugünü, bugünün otoritesini düşünmekten alamadım kendimi. Haksız mıyım ?
“…Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur; en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir, adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek, bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışmasız bir biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik; çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin ahlâklı olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık ve adalet güçsüz kaldı…” Sanki Pascal dört yüzyıl önce bugünler için söylemiş. Pascal bunları söylerken sürüngen miydi, yoksa memeli miydi yüreğinin sesi ?
Her ikisi de kritik önem taşır. Önemli olan doğru yerde doğru rolde ya da tarzda veya duruşta olabilmektir. Şimdi Pascal’ın sözleriyle tek adamı düşünmekten vazgeçeyim ve yeniden “Bütün Dünya“dan iş dünyasına döneyim. Bundan önce geçen akşam Adabeyi’nde Einstein’ın hatırlayamadığım sözünü bulup Kerem’e iletmiş olayım. Olası değilse de yazımı okursa ancak bu sözü görebilecek ya da Adabeyi’ndeki o anın bir izi kaldıysa belleğinde bana soracak “Neydi o söz ?” diye. Her ikisi de pek olası değilse de ben yine de yazayım.
“Not everything that can be counted counts, and not everything that counts can be counted / Ölçülebilen her şey değerli değildir, değerli olan her şey ölçülebilir değildir.” Şimdi Netgillerin türevinde Ekim toplantısı için zihnimi hazırlarken, otoritenin ne kadar sürüngen ne kadar memeli olduğunu ölçebilir miyiz ?
*Otorite sürüngen olmalıdır; çünkü kuruluşlar rekabetçi bir ortamın tehdidi altında büyümek ve gelişmek zorundadır. Üstelik hata yapma potansiyelinde insanlarla doludurlar.
*Otorite memeli olmak zorundadır; çünkü bilgi ve fikirleri olan, inanılmaz şeyler yapma becerisine sahip takdire aç insanlarla doludur.
*Otorite sürüngen olmalıdır; çünkü çalışanların verimli olması için düzene, rutinlere ve kurallara ihtiyacı vardır.
*Otorite memeli olmalıdır; çünkü insanların ellerinden gelenin en iyisini yapmak, öğrenmek ve yaratıcı olmak için inançlı birisine ihtiyacı vardır.
*Otorite sürüngen olmalıdır; çünkü güçlerini ortaya koymak ve otorite olmak için sözü dinlenecek biri olmak zorundadır.
*Otorite memeli olmalıdır; çünkü çalışanlar saygı görmek ve itibarlarını korumak isterler.
Bu çift yönlü açıklamalar sürer gider. Daha fazlası için White & Prywes (2007) in kitabını okumalılar. Geçen gün takdir ettiğim genç bir otorite için bir eleştiri aldım. Onun yönetim becerilerini yeterli görmüyordu biri diğerine geribildirim verirken. Bence eksik olan “Sertlik Derecesi” olabilir.
Sağlık ve esenlik dileklerimle MASlaşmak için RAW olurken GAT dünyanın dengesini kurmada memeli ve sürüngen rollerinizdeki sertlik derecenizin size, ekibe ve zaman ile mekana uygun olması dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü