“…Bir gün bir tanıdığı Sokrat’a rastladı ve dedi ki “Arkadaşınla ilgili ne duydum biliyor musun ?” “Bir dakika bekle” diye yanıtladı büyük filozof. “Bana bir şey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna “üçlü filtre testi” deniyor“. Adam şaşkınlıkla yineledi: “Üçlü Filtre“. “Doğru” diye sözlerini sürdürdü Sokrat. “Benim arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmen iyi bir fikir olabilir. Bu teste üçlü filtre denmesi de bu yüzden zaten. Birinci filtre: “Gerçek filtresi”: Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin ?“. “Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…” Adamın sözünü kesen Sokrat “Tamam” dedi ve devam etti “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını da bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, “İyilik Filtresi“ni. Arkadaşım hakkında bana söylemek istediğin şey iyi bir şey mi ?”. “Hayır, tam tersi” dedi adam. “Öyleyse” diye devam etti Sokrat ve “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun gerçek olup olmadığından da emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, geriye bir filtre daha kaldı “İşe yararlılık fltresi”. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı ?“. “Hayır, yani sanmıyorum” dediğinde Sokrat konuşmayı şöyle sonlandırıp yoluna devam etti: “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve faydalı değilse bana niye söyleyesin ki !…”
Merhaba
Yetmişi aşan yolculuklarımda ve karşı kıyıya eriştirmekte acele eden kulaçlarımda nice sözler duydum ki bırak filtre ya da eleği kalburun iri deliklerinden bile geçmez, sırıtır dururdu. Söyleyenlerin yüzü de kızarmazdı. Gülüp geçmekten öteye bir çare kalmazdı. Bu konu sağlık dileklerimizle dua edip geçmiş anıları sislediğimiz hoşgörü sürecinde bu kadarla kalsın ve ben başka bir konuya geçeyim. Belki hem yarın günümü şekillendirecek olan üç İzmir eylemime hazırlık olabilir hem de düne ait, “Anneler Günü Mutluluk” paylaşımlarıma biraz değinmeme vesile olur. Dün hangi güzellikler vardı Çeşme’deki soframızda ?
“Çocuklar için annenin kalbi mıknatıs, gözleri kutup yıldızı gibidir”.
Ümit Tacikistan’da olunca ve Pınargillerde mevsim rahatsızlıklarını duyunca geçmiş olsun dileklerimiz telefondaki kutlama mesajlarıyla buluştu. Haftaya “Balkan Turu”muzda en çok işimize yarayacak (eskilerin sözleriyle “makbule geçecek” ) olan spor ayakkabı ve adım ölçer Pınargillerden gelip Nezuş’u mutlu etti. Beraberinde Karşıyaka’da pasajdaki züccaciyede unuttuğumuz telefonun bize ulaşmasını sağlamada gelişen diyalogtan yola çıkan Zeynepgillerin son aldıklarımızı tamamlayan hediyeleri de bir başka anlamlıydı. Bir de üstüne yeni sezon ve yaza girerken güzel bir mayo Özgengillerden gelen ve bütünleyen gerçek bir armağan oldu. Binlerce şükür ve teşekkür; daha ne ister insan. Allah onlara da ABİDE’mizden daha nicelerini nasip etsin. Yazımın başlığında neden “bilginin zekatı” yazılı ?
Bu kavram sanırım sevgili A.Şerif İzgören’e aittir ve mapushanelere gidip gönüllü, meccanen, öğrenme yolculukları düzenlemesini açıklarken kullanmıştı. Ben de yarın 19.00-21.00 saatleri arasında Havagazı Fabrikası toplantı salonunda üniversite öğrencilerinin bir sohbetinde (seminer !) yer alacağım (Allah nasip ederse). Bu nedenle bu kavram bir yerde kayda geçsin istedim. Belki yarının öğlesinde Netdirekt’te öğle yemeğinde üç konuğumla birlikte olurum. Bunun kesinleşmesi için bugün haber bekliyorum. Üçüncü konu da adına NETSA dediğim bir toplantıyı gerçekleştirebilmek ki bunun için de tarih (zaman) belirlenmesini bekliyorum. Bekleme sürecinde arşivimden birşeyler bulmaya ve bunları yarın için şekillenen aklımın kıvrımlarına uyduracak bir montaj yapmayı düşünmeye başladım. Kısa olmalı ve net bir mesaj vermeliydi. Hep söylediklerimi desteklemeli ve yarın için bugün erişilebilir olmalıydı. Neler yapabildim ?
Yarın için gündem oluştururken “Kendini Sorgulamak” ve “Farkındalık Geliştirmek” ana çerçevesinde “Başarı Formülümü” ele aldım. Kısa süre için fazla yoğun olacaktı. Bir bölümüne odaklanmalıydım. “GAT/MAS/RAW Üçlüsü“yle tanıştırmalıydım. Bunun içine azıcık “Liderlik Sosu” katmalıydım. Bu nedenle montaj filmde “İster yaşlı ol, ister genç; yeter ki etkili ol” mesajı için “BEE” i ele aldım. Kerem’in Teknoloji Zirvesinde Fark Yaratan Şirketler Panelinin kapanışındaki sözleriyle “Kesintisiz Kolaylık” haykırışlarımızın dört ardışık adımını buluşturdum. Bu adımlar “Lead Self / Ey Yaşlı adam önce kendine liderlik et; kendini tanı; örnek ol, rol model ol (medicine cura te ipsum)” ile başlıyordu. Sonra (şimdi askere gönderdiğimiz Serkan’la başlattığım) “Lead other / Ey yaşlı adam şimdi de genç, denyimsiz, çırak arkadaşına liderlik et ve göre bakalım nasıl bir tonla söyleyecek” gayretine geçtim. Hemen ardından da birlikte koro olup “Lead Team / Genç ya da yaşlı hadi ekip ol bakalım” diyerek Ravel’in Bolero’sundaki espriye uygun sürdürdüm çabalarımı ve sonra kuruma liderlik ederek tek ses olduk. Aralarına Kerem’in sözlerini serpiştirdim.
Bu yazım kısa olacak; amacım hevesli genç yolcuların ellerinden tutarak öğrenmelerini hızlandırmayla bir defa duymakla sahnede içselleştirilmiş mesajlara olan inancını yansıtan Kerem’in sözlerini bütünleştirmek ve gelişme süreçlerini benzettiğim “Net And Net (NAN)” buluşması için defalarca gösterdiğin kareler bir kez daha dikkat çekebilmektir. Neden ?
1.“Bildiğimizi sanmamız öğrenmemizin en büyük düşmanı olmuştur” sözüne aolan inancımdan dolayı ve
2.”Kendinden hoşnutluk kaçınılmaz düşüşün en önemli nedenidir” sözü ile de rahmetlei S.Jobs’ın konuşmasına neden “Aç kal, budala kal”dediğini anlamayı kolaylaştırmak için.
Sağlık ve esenlik içinde nice paylaşılan mutluluklarla yolunuz hep açık ve aydınlık olsun.
Öykücü