Yaşam Büfesinde “Yetkinlik ve Beceri”

“…İnsanlara yanlış olduklarını söylediğinizde sizce size katılırlar mı ? Asla ! Çünkü siz onların zekalarına, gururlarına ve öz saygılarına ağır bir darbe indirmişsinizdir. Onlar da size darbe vurmak isterler. Ancak asla fikirleri değişmez. İstediğiniz kadar onlara Eflatun ya da Kant mantığından söz edebilirsiniz ancak duygularını incittiğiniz için fikirlerini değiştiremezsiniz…”

Merhaba

Yazımın girişindeki kısa alıntı toprağı bol olsun Dale Carnegie‘nin “Kendinizi Ödüllendirin (How to have rewarding relationships win trust)” isimli kitabındandır. Bu yazımla ne tür bir bağ yaratacaktır ? görelim bakalım.

Bugün hava güneşlendi. Yine de ayaz sürüyor. Bu sabah yürüyemedik. Erkenden Netdirekt’e doğru yola çıktım. Tünel çıkışında yol buzlanmıştı. Herkes dikkatliydi. Şükür ki kaza yoktu. Forum Bornova’ya uğradım. Ikea’dan bir tabla aldım. Geçen gün kapı kenarında yeni bir metal ayak gördüm. İşe yarardı. Aldığım tabla ile bir laptop sehpası yapmak istedim. Sağolsun Orhan her zamanki gibi yardımcı oldu. Yaptı. Mükemmel oldu. Şimdi artık laptopum kucağıma oturmak zorunda kalmayacak. Koltuğa oturduğumda o da ben de daha rahat edicez. Saat on olmadığı için Ikea açılmamıştı. Dışarısı soğuktu. Kipa’ya girdim. On dakikaya ihtiyacım vardı. Boş duramadım. İki kitap (ikisi de Dale’dan) ve dört yürüyüş çorabı aldım. Kitaptan rastgele bir sayfa açtım. Yukarıdaki satırları okuyunca dünden anılarım depreşti. Yazıma bir konu çıktı. Başlık ise yine SSTC den. Ayrıca aynı başlık haftaya yapacağımız öğrenme yolculuğunun da anahtar sözcüklerinden. Yetkinlik ile becerinin farkı ne ola ki ?

Bu sorunun yanıtını internetten daha detaylı bulabilirsiniz. Amacım gerek SSTC (Öğrenme ve Ustalık) ve gerekse sonrasındaki SSFW (İzleme Çalıştayları) için esas olan “doğuştan sahip olduklarımızı etkinleştirmek” çerçevesinde bir mesaj verebilmek. Haftaya seçilmiş eğitimci adayımız PLN AK ile birlikte geçecek bir tam günde “kendini tanımak”la başlayacak sohbetimize bugünden sinyal göndermeye çalışıyorum. Bunun için yazıma PLN SSTC öncesinde (pre) seçilmişlerle yaptığım telefon görüşmeleri öncesindeki açıklamalarımı ekleyeceğim. Bundan önce yazımın girişindeki mavili kısmın aklımdaki uyarılarına kısaca değineyim.

Aracı dostumuza para ile birlikte bıraktığım notlarıma “Ben hata yaptım” diye başlamıştım. Bu ilk cümlemin anlamı “İlk defa ucu açık bir iş ilişkisine girmiş olmamın pişmanlığı” idi. Ötesi değil. Konu matah (değecek) bir şey değildi. Otuz yıl önce bahçeme kuyu açarken bile sonu ve çerçevesi özellikle akçeli olarak belli iş ilişkisi kuran ben ilk defa, böyle sonucu belirsiz bir işe kalkışmıştım. Birkaç kez fiyat istedim “Bu iş kaça olur ?” diye fiyat baştan belli olsun diye çok uğraş verdim. Her defasında “Atla deve değil Mustafa abi. Malzeme parasıyla ustaların yevmiyesini verirsin olur biter” oldu. Buna rağmen kuşkularım sıfırlanmamıştı. İçim hiç rahat olmadı. Üstelik Eylül 2015 de gündeme gelen bu küçük onarım işi taş çatlasa bir haftalık işti. Aralık ayının son haftasına geldiğimizde hâla bitmemişti. Bahçemiz harabeydi. Çeşme’de kalmak, bahçeyi temizlemek bile istemedi ruhumuz. Her hafta sonu gittik. Bir saat durmadan, sadece Cango’yu besleyip döndük. Her gidiş bizi biraz daha gerdi. Beş ay süren bu on paralık iş için açtığım telefonlarıma çıkmadı. Mesaj yazdım. Dönmedi. Kardeşine yazdım. Tınmadı. Sonunda sözlerim sertleşti; tavrım da… Geçen hafta sonu bir ustanın iki saatte yapacağı kulübe çatısını örtme konusunda sertleşen çağrımla dört usta birden geldi. Yapıp gittiler. Buna bakınca dört yevmiye mi acep ? diye düşünmekten kendimi alamadım. Olumsuzluklar birikiyordu. İşin yarı bedelini geçen ay nakden ödemiştim. Kalanın %30 u olan ikinci ödeme için telefonla onayını aldıktan sonra bir ortak dostumuza para bıraktım. Bir de not. Bu notun böylesi bir kırılganlığa neden olacağını bilseydim yazar mıydım ? Hayır. Çünkü değmezdi ve de dikilmiş dötün davası olmazdı. Eylül 2015 de biraz daha fazla ısrarcı olup işin ucunu kapatmalıymışım. Çünkü Sezar’ın şaşkınlığı ile sorduğu soruya Brütüs’ün verdiği yanıt doğruymuş. “Sen de mi Brütüs ? ” dediğinde Sezar, Brütüs’ün yanıtı ne olmuştu ? “Bende değil Sezar” dan başka bir yanıtı var ki görüntü ile gerçeği kıyaslar ve dikkatli olmayı öğütler Brütüs. Bilmeyen meraklılara söylemeye hazırım.

Notuma döneyim. “Ben hata yaptım” diye başlamıştım. Hatam, ucu açık bir işe girmekti. Yazım devam ediyordu: “Bu notlardan amacım sonuca itiraz etmek değil. Belirlediğin, istediğin bedeli ödeyeceğim. Ancak toplam olarak çıkardığın usta yevmiye sayısını ben görebildiğim kadarıyla yapılan işle uyumlu kılamadım. Tüm işler, hazır beton dökerken, şaplarken, tuğla örme, sıva yapma, harç karıp taşıma, duş yeri, kulubenin çatısını bozma ve yapma olan işler için bana göre toplam şu kadar usta yevmiyesi gerekirken şu kadar fazlasını bir yere koyamadım. Bana açıklar mısın ?” benzeri sözlerim akıl almaz bir tepkiye neden oldu. Sözde uzun yıllara dayanan dostluğumuz vardı; sözde biz onları çocuklarımız gibi görüyorduk, yemeğimizi aynı sofrada defalarca paylaşmıştık ve sadece bu soru her şeyi uçurup gitti. Şaşırdım. Üzüldüm. Telefon mesajı attım. Kardeşine de aynı yolla seslendim. Bakalım bu hafta sonu Çeşme’de görüşebilecek miyiz ?

Sözün özü; kırılganlıklarımızın kırmızı ince çizgisini bilemiyoruz. Duyarlılıklarımız hem değişken hem de sınırları belirsiz. Aklın yolu bir; mutlaka düzelecektir. Olan, uyku kaçıran rahatsızlıklarla, arada gerilen sinirlerle ve bağlandıktan sonra aradaki düğümün kalıcı etkisini sürekli hissetmeyle geçen zamana ve gelecek günlerin huzuruna olacaktır.

Netdirekt’e geldim. Kitaptan tekrar bir sayfa çevirdim. “Vay canına ! Bu kadar olur” diye yüksek sesle bir “wooow” demekten kendimi alamadım. Kitabın 127 nci sayfasının bölüm başlığı “Zor İnsanlarla Başa Çıkma“. Kelimesi kelimesine bizim 26.01.2016 programımızın öğleden sonrasının başlığı ki o ünlü eğitimci kuruluş tam da bu isimli ayrı bir eğitim programı oluşturmuştu. Öfkelenmek ya da sakin olmak bizim doğuştan kazanmış olduğumuz bir yetkinliğimizdir. Bunu eğittiğimizde “DANS” etme becerisine kavuşuruz. Ancak bu sizin bildiğiniz DANSlardan değildir. Hani ormanda çıkan yangında Aslan’ın emri olan “alfabetik sırayla çıkılacak; karmaşa yaratmayın” uyarısına rağmen arıdan, attan daha önce kapıya yönelen bitin kendini savunması gibi “Ben sizin bildiğiniz bitlerden değilim” sözleri gibi buradaki DANS da sizin bildiklerinizden biraz daha ileride olan “Zor İnsanlarla Baş Etme” yolunun kısa anlatımıdır.

Bir sayfa sonrasında “Aşırı Hassasiyetleri Fark Etmek” diye bir alt bölüm var ki bunu gördüğümde değmeyin keyfime. Oniki yıl önce Mısır’daki “Bee And Me” ana fikirli ve “Cesur Adamlar” filmim destekli sunumumdaki bir slaytta aynen şunlar yazılıydı : “Beyin ne ararsa onu bulur !“.

Hava soğuk; sinirler gergin; doğuda savaş; ülkede kaos (eşik aşıldı); siyasette öfke ve açık ve aydınlık günlerden beklenen umutlar için yine dualarım artarak sürüyor. GörelimMevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Öykücü