Yaşam Büfesinde “Kara Kızgınlıklar”

“…Duvarın kenarında iskemlesine oturmuş tesbihini çeken hocaya öğrencilerinden biri yanaşır ve “Hocam merhaba, bugün çok üzgünsünüz” der. Hoca başıyla merhabaya teşekkür eder ve “Haklısın evladım” diye cevap verir. Biraz sonra bir başka öğrencisi hocaya “Merhaba hocam bugün çok neşelisiniz” der. Hoca gülümseyerek “Sağol, haklısın evladım” deyince yanında oturmakta olan arkadaşı “Hocam bu nasıl iştir ? Biri üzgünsün dedi haklısın dedin kabullendin. Diğeri neşelisin dedi onu da kabullendin. Hangisi doğru ?“. Hoca gülümsemesini artırarak sürdürür ve “Sen de haklısın. Hakikat şu ki, onların her ikisi de bende kendilerini gördüler ve o kendilerini ifade ettiler“…”

Merhaba

Dün ben mi Cuma kıldım; Cuma mı beni kıldı anlamadım. Kafamın içindekileri kovaladım. Gitmediler. Duaları şaşırmasam da bunaldım. Bir de elektrikler kesilip cami hamama dönünce daha bir zor geçti özellikle farz olmayan son dörtlüğü kılmak. Zihnim camiye gitmezden önce küçücük bir konudan bulanmıştı. Yirmi yıl önceki dürüstlük tartışmalarını anımsadım. Kafam bu kadar karmaşıkken nöbetçi imamlık yapan Bayram hocanın namazı bırakıp bana dönerek bir uyarıda bulunacak olmasından çekinmedim, kaygılanmadım desem yalan olur. Hani yaygın bir fıkra (öykü) vardır camide aklı karışık adamın kafasının içini okuyup da dönüp fırça atan imam hakkında. Bilmeyenler için kısaca yazayım:

“…Adam cemaatla namaza durmuş ama aklındaki soruya bir türlü yanıt bulamıyormuş. Sorusu da şuymuş: Ben namazdan sonra tarlaya gidince eşeği nereye bağlayayım ? Kuyunun yanındaki ağaca mı; yoksa ilerdeki armut ağacına mı ? Ya da daha gölgelik olan çam ağacına mı ? Nereye bağlayacağına karar veremeyen adamın aklındaki gereksiz karmaşayı hisseden imam namazı bırakmış, arkasına dönüş ve yüksek sesle “yatta s….ne bağla” demiş…”

Benimkisi de aynı o hesap ve tam bir “Omzumdaki Rahibe” benzeri. Rahibeyi ne yaptıysam omzumdan indiremedim. Bu da bilinen bir öyküdür:

“…İki papaz nehir kenarına gelmişler. Nehrin kenarında karşıya geçmek için bekleyen bir rahibe görmüşler. Sular yükseldiği için rahibe karşıya geçemiyormuş. Papazlardan biri rahibeyi sırtına alarak karşıya geçirmeyi teklif etmiş. Rahibe kabul etmiş. Papaz  rahibeyi sırtına almış. Karşıya geçirmiş. Sırtından indirmiş. Yola devam etmiş. Yanındaki papaz durmadan konuşuyormuş. “Nasıl olur da rahibeyi sırtına alırsın ? Günaha girdin ? Böyle bir şey yapılır mı ?” benzeri sözlerini kızgınlıkla sürdürüp durunca rahibeyi sırtına alan papaz durmuş ve yanındaki papaza dönüp “İndir şu rahibeyi sırtından artık” demiş…”

Hani bir çukulatalı bisküvit (adamın adı devlet ama kendisi…)reklamı vardı: “Hiç aklımdan çıkmıyor ki !” diyordu çocuk. Ben de o misal, dün camiye gitmeden önce bir sohbetin satır arasında duyduğum küçücük bir söz (doğru olduğu da meçhul) hiç aklımdan çıkmadı; rahibeyi bir türlü sırtımdan indiremedim. Halbuki o sözleri duymadan önce Sokrates’ın “Üçlü Filtre Testi“ni yapabilmiş olsaydım, böylesi gereksiz bir bilgiye erişmemiş olacağım için huzurumu kaçırmazdım. O sözleri söylemiş olabilir mi ? Şartlanmışlıklarım var ve söylemesi büyük ölçüde olasıdır. Konfirme etmek gerekir mi ? Asla. Ne işe yarar ki ?

Gerçek bir anı ile bunu duymuş olmamın bende yarattığı ruh halini yansıtmaya çalışayım:

“…CINOS’taki son günlerimde global havuz problemlerini ülkeme yansıdı (RJ/2008) ve her bölümün bir kontenjanı oluştu. Böylece bölümler kendi elemanlarını %25 Yıldız Takımı %60İşi yürüten hamallar takımı ve %15 beceriksizler birliği olmak üzere üç ayrı havuzda toplayacaklardı. Buna göre de bonus vereceklerdi az ya da çok veya hiç. Ben sadece seyirciydim. Çünkü TE ‘nin teknesiyle CINOS’a kıçtan bağlı bizim gibi taşeroncuların böyle bir beklentisi yoktu; olamazdı. Çünkü bizim ne bu amaçla çizilmiş ölçülebilir bir hedefimiz vardı; ne de yol boyu koçluk yapacak bir liderimiz. Biz yapı ve sistemin gücü oranında ve yılların kazandırdığı bilgi, beceri ve deneyimle “saldım çayıra mevlam kayıra” misali yola devam ediyorduk. Bizi hiç tanımayan, kola ile ilacın farkını anlamayan, ışık gölge oyunlarıyla totem dikmeyi genel müdürlük sanan korkak ve kaypak hırvat kendi grubundan iki kişinin yerini neye göre belirlediyse OA ile MH arasında bir tercih yaptı. Akıl ve izandan yoksun tam tersi bir yere oturtunca bu ikiliden ertesi gün MH nın gözlerindeki kızgınlık-hüzün karmasını gördüm ve ettiği özlü söz yüreğimin bir yerine oturdu.

Kopan herşey bağlanır; arada bir düğüm kalır“…”

Şimdi gözlerdeki kara kızgınlıkları daha iyi anlayabiliyorum. Ruhundaki kavga, yüreğindeki haset dile yansıyan sözlerin ve gözlerdeki kara kızgınlıkların nedeni. “Gözler ruhun aynasıdır” sözleri bir şarkı sözü olmaktan daha ötede gerçekliğe sahip. Şöyle bir özeleştiri yapsa “Ben nerde hata yaptım ? Bunca yitirdiklerim neden ?” diye dürüstçe kendini sorgulasa gerçeğin ışıklarını görebilir. Peki ben şimdi bunu öğrenince ne yapmalıyım ? Kendi usulümle yazıp sıfırlanmalıyım. Buradaki sıfırlama o meşhur Aralık ayının medyasında bir babanın oğluna nasihatları olan telefonda sıfırlama değil. Hani o palasında oturup da palasını bileyen, bileten bugünün saraylısının sıfırlaması değil. Buradaki anlam, yaz ki birisine anlatıp rahatlamış olmak gibi duygularını nötralize et. Yaz ki sırrın sende kalsın ve dostuna söylediğinde düşmanına kadar ulaşmasın.

Değer mi hiç ?

Değmez. Hayat öyle hızlı akıyor ki… Karşı kıyıya kulaç atarken yaklaşan yaşam gölünün karşı kıyısı o kadar yakın ki gel de şu sözün gerçekliğini yürekten inanıp doğrulama: “Hayat öyle kısa ki doğduğunda kulağına okunan ezan, öldüğünde kılınan namaz içindir.” Bu yazım fazlaca cami namaz vb dini sözcükler içeriyor. Sanırım son okuduğum kitabın etkileri. Önce on tane daha alayım; sonra kime kime diye isimleri yazınca on yetmez onbeş olsun dedim John amcanın “Lider”i için. Birkaç gün sonra sayıyı indirgedim ve sadece iki tane daha almaya karar verdim. Çünkü bu kitap için düşündklerimden ne FE, ne TA ve ne de HG bu kitabı okumazlar gibi bir algım oluştu. Alırsam eğer sadece hoca Ahmet için ve sevgili ÖY için olacaktır.

Gözlerinize yansıyanlar hep güzellikler olsun; bunun için ruhunuz hep güzelliklerle dolsun; yüreğiniz hep güzellikler için çarpsın ve yüzünüzde gülümseme eksik olmadan yaşam gölünün karşı kıyısına attığınız kulaçlar hep gurur ve keyif dolu olsun; yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü