Yaşam Büfesinde “Akıl ve Fikir”

“…Güçlü insanların her zaman güçlü zayıflıkları da olur. Zirveler olan yerde vadiler de vardır. Ve hiç kimse birçok alanda birden güçlü olamaz. İnsan bilgisi, deneyimi ve yetenekleri evrenle karşılaştırıldığında en büyük deha bile tam bir fiyasko olarak değerlendirilebilir. Performans ancak güçlü yanlar üzerine inşa edilebilir…Geribildirim sorunun ne zaman “görgü” eksikliğinden kaynaklandığını da ortaya çıkaracaktır…”

Merhaba

Yıl sonuna dört kala Çeşme’de hava birden poyraza dönüp soğudu. Öylesine ani oldu ki sabah yürüyüşümüzde adaya kadar lodostu ve ılıktı hava; Ada Balık’ı geçince birden rüzgar değişiverdi. Balıkçının biri Ahmet Hocaya sesleniyordu “Hava patladı; çıkmasam mı acaba ?”. Şimdi şömine daha bir keyifli. Camlı verandada elektrikli ısıtıcı eşliğinde kahvaltımız her zaman ki mükemmeldi. Her şey bir yana ne yakınımda ne de uzağımda hiç sigara kokusu yok. Odamızın penceresinden denizi görerek uyanmak bir diğer mutluluk. Alaçatı Pazarından meyve, sebze, çerez ve Cango’ya sırt kemiği almak rutinleşen işlerimiz. Çoğu zaman geceye yayılan boyun ve omuz ağrıları olmasa ağzımızın tadı daha bir fazla olacaksa da buna da şükür ve şimdilik Volteren Jel ve çok darda kalırsak Cataflam’la vaziyeti idare ediyoruz. Günü sağlıklı kılan ise her koşulda zorladığımız yaklaşık altı kilometrelik sabah yürüyüşümüz. Allah elden ayaktan kesmesin ve beraberliğimizi daim kılsın.

Bu düşüncelerle 2014 e şöyle bir panaromik bakayım istedim. Sonra vaz geçtim. Kimi medcezirlerimizin henüz durulmadığını gördüm. Hata yapmaktan korktum. Erteledim. Onun yerine aklım kayıktaki profesörün kayıkçı ile konuşmasına takıldı ve balonda zor durumda olan adamın yerdeki bisikletlinin profesör olduğunu bilmesini düşündüm. Bu ikili beni “sıraya girmeyenler” gruplamasına itti. Biz yıllardır inandığımız ve faydasını hep gördüğümüz SSTC prensipleriyle biz insanların “sıraya girmelerine” yardımcı olmaya çalışıyoruz. Böylece ikinci aşamada “sırada kalma” heveslerini gözlemek ve daha sonra da “sırada öne geçme” yarışlarında yol gösterici olmaya çalışıyoruz. Ne var ki kimilerinin öğrenmek için gösterdikleri hevesi ve isteği uygulamada yeterince göstermediklerini gördük. İşte bunlara ben “sıraya giremeyenler” ya da “sıraya girmeyenler” diyorum. Çoğu kez kolayına kaçmaktan, kimi zaman da alışkanlıklarına direnmekten dolayı sıraya girmeyenlere ben “Allah akıl fikir versin” diyorum.

“Akıl” ve “Fikir” ya da “Akıl” ve “Bilgi” çiftleri beni bir özdeyişe götürüyor. Kim demişse demiş, şöyle demiş “Başkasının bilgisiyle bilgili olabilirsin; ama ancak kendi aklın kadar akıllı olabilirsin”. Doğru demiş. Bu nedenle nice bilgililer görüyorum ama akıllarını doğru (!) kullanamıyorlar. Neden ? Çünkü Allah bize akıl verirken kullanma kılavuzunu da beraberinde vermemiş. İşte bu akıllılar (!) tıpkı kayıktaki profesör gibi entellektüel sermayesi zenginken yüzmeyi bilmedikleri için yaşamı, yaşamayı bilmiyorlar. Kimilerinde henüz kayık su almadığı için yüzme bilmeyen, hayatı öğrenememiş hocamız şimdilik sıkıntının farkında değil. İnşallah yaşam onu olmak ya da olmamak sınırında sınamaz. Aynı şekilde bisikletteki hocamız gibi söyledikleri doğru olmakla beraber işe yaramayan önerilerle varılacak bir liman görmüyorum. Burada da henüz deniz dalgalı olmadığı için hocamız şimdilik bir liman aramıyor. Allah aratmasın.

Kasım ayındaki “ABG YBGE / Öğrenme Yolculuğu“ndan sonra kimi ayak izlerine bakıp da “SSTC ve Pazarlama” ikilisiyle fazlaca haşır neşir oldum bu aralarda. Hatta blogumdaki birkaç yazım da bu etkileşimle oluştu. Çeşme-Çatı-Çeyizlerimden salona indirdiğim birkaç kitabı çatıda yerlerine koyarken bu kez gözüme “Etkin Yöneticinin Seyir Defteri (The Effective Executive in Action; Peter F.Drucker, 2006)” kitabı ilişti. Kitap 28.06.2007 de elime gelmiş ve ilk sayfasına şu notları düşmüşüm:

“…Belki mesajla yönlendirip, sorular ve girişim boşluklarını doldurma yöntemiyle “Nesin ?” > “Ne olmak istiyorsun ?”; “Nerdesin ?” > “Nereye varmak istiyorsun ?”; “Status” > “Target” ; “Do” > “Desire” olarak işe yarayabilir yazmışım 29.07.2007 günü Çeşme’de deniz kenarında…”

Kitabın 158 nci sayfasındaki açıklamalar Jim Collins‘in “Good to Great /İyiden Mükemmele” kitabındaki dört metafordan (yumurta, volan, otobüs ve kirpi)Kirpi” nin bir başka açıklamasıdır. P.F.Drucker’ın Harvard Business Review’un Haziran 2004 sayısında yayımlanan “Etkin Yöneticiyi Etkin Yapan Nedir ?” sorusunun yanıtına ait makalesinin bir yerinde “Yoğunlaşma“ya dikkat çeker. Söylediklerine bakarsak “Kirpi” yi görürüz:

“…Etkin olmanın herhangi bir “sırrı” varsa, o da yoğunlaşmadır. Etkin yöneticiler önce yapılması gereken işleri önce yaparlar ve bir seferde bir işi yaparlar. Her zaman yapılması gereken önemli katkılar onları yapmak için ayrılmış zamandan daha fazladır. Bir yönetici ciddi katkılara ne kadar çok odaklanırsa, o kadar çok uzun ve bölünemeyecek zamana ihtiyaç duyacaktır. Meşgul görünmekten ızaklaşıp sonuç elde etmeye ne kadar çok yönelirse, o kadar çok sürekli çaba göstermek zorunda olacaktır. Aynı şekilde, yönetici ne kadar çok güçlü yönlerini üretken kılmaya çalışırsa, sahip olduğu insani güçleri başlıca fırsatlara yoğunlaştırma ihtiyacının o kadar çok bilincine varır. Sonuç almanın tek yolu budur.

“O kadar çok şey yapan” ve göründüğü kadarıyla da zor şeyleri yapan insanların “sırrı” işte budur. Her sefer sadece bir işi yaparlar. Bunun sonucu olarak, sonunda hepimize kıyasla daha az zamana ihtiyaçları olur. Hiçbir şeyin yapılmasını sağlayamayan insanlar çoğu zaman çok daha sıkı çalışırlar.

Etkin yöneticiler yarışta gibi çalışmazlar. Rahat bir hızla çalışırlar ama sürekli çalışırlar. Yapmaları gereken çok iş olduğunu bilirler. O nedenle her seferinde bir işi yapmaya ve öncelik taşıyan işleri önce yapmaya yoğunlaşırlar. Yoğunlaşma, nelerin gerçekten önem taşıdığı ve önce geldiği konusunda zamana ve olaylara kendi kararını dayatmaya cesaret etmek demektir ve zamana ve olaylara boyun eğmek yerine onların efendisi olma konusunda yöneticinin tek umudu budur…”

“Sır” ve “Umut”, doğuştan mı yoksa sonradan mı ?

“Profesyoneller” filminin (http://www.sinemalar.com/film/27551/profesyoneller) sonlarına doğru filmin dört kahramanı yaşlı Amerikalının karısını (Cladue Cardinale) kaçırıldığı Meksika’dan alıp getirirler. Kadının Meksika’da devrim için uğraşan genç sevgilisi aslında çocukluk aşkıdır. Kadın kaçırılmamıştır; kendi isteği ile gitmiştir. Dört profesyonel kırkbin dolar karşılığı kadını geri getirip görevlerini yapmışlardır. Ne var ki hem dönüşte yol boyunca oluşan diyalog ve hem de son anda adamın karısına karşı kötü davranışı nedeniyle kadını arabaya bindirip Meksika’ya doğru geri gönderirler.”Sen karından biz de kırkbin dolardan olduk” diyerek atına binmekte olan Lee Marvin’e “Sen alçaksın” der kadının kocası. Lee gülümseyerek “Haklısın; bu benim doğuştan arızam” diye cevap verip sözlerini şöyle sürdürür “Sen alçaklığı sonrada kazanmışsın ve üstüne yapışmış, kurtulamayacaksın”. Şimdi bu ilgisiz eklenti neden yazımın burasına girdi ? diye önce kendime soruyorum. Olası yanıtlarım, “aklının doğru kullanmayanların bu yetersizliği doğuştan mı yoksa sonradan mı ?” ikilemidir belki de ilişkiyi kurduran. Ya da “Galata Köprüsü” üzerindeki kör dilenciye göz koyan adamın karşılıklı söz verişlerin sonunda “kusura bakma senin körlüğün doğuştanmış, bu yöntemle çözülmedi, gözlerin ondan açılmadı” deyişindeki kurnazlığı mı “dirty mind” dan çıkmayan !… Her neyse.

Nereden çıktı şimdi bu karmaşık konu ? Halbuki Çeşme’den ve duygularımdan söz etmek istiyordum. Sanırım ayaz gecenin “Güllerin Savaşı”nı görüntülerinde aklıma şimdilik mukayyet olmak istedim ve ana konuyu geçiştirdim. Nasıl ama akıllı mıyım ?

Biraz da bekleyip dört gün sonra yılın muhasebesini yaparken belki daha açık sözlü olabilir. Yine de her koşulda rahmetli babam kadar cesur olamam geribildirim verirken ya da öz eleştiride bulunurken. Bu da bizim kuşağın “şiş de yanmasın kebap da anlayışının yansıması”dır. Şükürlerimiz sonsuz. Keyiflerimiz de gıcır; Vit-Sin olgusunun belirsizliğinde ve Bergama’nın rüzgarlarının verimliliğini beklerken.

Sağlık ve esenlik dileklerimle nice günlerin gecelerin hep keyifle geçmesi ve aydınlık yollardaki ustalıkların önemli ve öncelikli işlere doğru yoğunlaşmalarla daha etkili olması dileklerimle.

Öykücü