Yaşam Büfesinde “Ruhun Pusulası”

“…14 Şubat 1876: İlgili kişilere: Sesleri telgraf yöntemiyle iletmenin yeni bir yöntemini bulduğumu bildirmek isterim. İcat ettiğim alet insan seslerini telgraf akımlarına çevirerek, hattın öteki ucunda tekrar insan sesine dönüştürüyor. Böylece aralarında uzun mesafeler bulunan insanlar arasında konuşma gerçekleştirilebiliyor…”

Merhaba

Yazımın girişinden telefonun icat edildiğinin Patent Dairesi’ne yazılan yazı olduğunu anladınız. Peki, hemen size bir soru: Telefonu kim icat etti ? Hepinizin “Graham Bell” dediğinizi duyar gibiyim. Bn de öyle sanıyordum. Meğer öyle değilmiş. Telefonu Bay Bell değil bir diğer ünlü isim olan Elisha Gray icat etmişmiş ve yukarıdaki yazı da Gray tarafından kaleme alınmışmış. Ancak o soğuk Şubat sabahı Gray alışverişe çıkmaya karar verinde, Bell koşturarak Patent ofisine gitmiş ve Gray’den iki saat önce başvurusunu yapmış. Bu hız ve öncelikle bay Bell ün ve servet sahibi olurken Gary de üzüntüsünden kahrolmuş. Daha ilginç olanı ne biliyor musunuz ? Bu gürültü patırtı dindikten sonra Bell’in telefonunun çalışmadığı ortaya çıkmış. Gray’in ki çalışıyormuş. Ancak bunun hiçbir önemi kalmamış. Sonradan yaşanan tartışmalar pek bir işe yaramamış. Avukatlar arasındaki acımasız savaşın ardından Yüksek Mahkeme patent hakkını, ilk başvuruyu yapan Bell’e vermiş.

Bu örnek bana iş kolumuzda kimi zaman eskilerin deyimiyle “takdim-tehir” denen bir olguyu çoklukla yaşadığımızı anımsatıyor. Doğal olarak ürününüzü önce geliştirir ve sonra ruhsatlarız ve buna “D&R: Development & Registration” deriz. Bunun için ruhsatlandırmanın yasal kurallarını yerine getirirsiniz. İki yıl ve iki yerdeki olumlu denemeler gibi. Kuşkusuz bunları aşıp da alırsınız satış izninizi. Ne var ki doğada değişken koşullar sonsuzdur. Bunların hepsine uygun yanıtları bulmak zordur. Bu nedenle çoklukla önce ruhsatlandırıp sonra geliştirmelerin sürmesi (ki buna da R&D diyebiliriz) yaygınlaşır. Tıpkı Bell vs Gray mücadelesi gibi. Bu duyarlı noktadaki kararlarda beklemeye sabrınız önemli değişkendir. Bu sabrı pazarın güncel koşulları etkiler. Çözümün yedekleri önem kazanır. Yetişmeye çalıştığınız trenin kaçıncı vagonu olduğuna bakarsınız. Aynı anda “tüm yanıtları bulduğunuzda soruların değişmiş olacağını” gözden uzak tutmazsınız. Oturup karar verirsiniz ve “belirsizlikleri riske çevirip öngörülebilir ortamda riskleri yönetirsiniz”. Yedi yıl savaşları sonunda bir Altına sahip olursunuz ve Amiral geminize oturtursunuz. Vizyonunuz nettir. Ve … Eylemler konuşunca kelimeler anlamsızlaşır. Geçmiş geçmişte kalır. Gelecek ise bugünden kurulur. Birşeyler olmasını beklemeyin. Dışarı çıkın ve yapın. Tutkuyla. Düşünce adamı gibi davranın, eylem adamı gibi düşünün. Goethe der ki “Kişi kendini adadığı an Tanrı da harekete geçer”. Nike firmasının sloganını anımsayın “Just do it/Hemen yap” ifadesini değiştirin ve “Just did it/Şimdi yaptı” ya çevirin.

Geçen hafta Adana’da mükemmel üç gün geçirdim. Kazanımlarıma dayalı mutluluğum beklentilerimin ötesindeydi. Üstelik oğlum Kerem’in otuzuna adım attığı doğum gününde uzaklardaydım. Ne var ki; öylesine güzel mesajlar aldım ki hemen aklıma iki temel düşünce yerleşti:

  1. Çocuklarınızı onların da duyabileceği şekilde paylaşın; korkmayın şımarmazlar.
  2. Bu güzelliğin bulaşıcı olmasını sağlamak için gerekirse kişiselliğin sınırlarını aşın; bu açılşımda kimi zaman gerilse de ilişkiler mutlaka bir “kelebek etkisi” yaratacaktır.

Ben de öyle yaptım. Hemen o güzel mesaja yanıt yazdım ve sonuna bir “sağlık amaçlı kararlılık” özlemimi de ekleyerek. Ardından Adana’dan İsviçre’ye uzandım. Kimi zaman “Zeytinyağlı Mustafa” anısıyla acı bir gülümseme yaratsa bile o günü bulunmaz bir “karşılıklı öğrenme fırsatı” olarak görmeyi yeğlediğim için ilişkilerin pozitif enerji katkısını hep koruyan bir dosta ve hatta bir oğul gibi olan bir meslektaşıma da ilettim mesajın güzelliğini. Anında yanıt aldım ve algının güzelliğini tanımlayan ifade de aynen şöyle oldu “doğum günümün en güzel hediyelerinden biri”.

Adana’da neler yaşadım ?

Altı ay önce temelleri atılan bir iş ilişkisi adım adım gelişti. Yarıyıl boyunca İzmir-Adana hattında mükemmel öğrenme yolculukları içinde oldum. Sabah notlarım daha bir ses-görüntü zenginliğine kavuştu. Sunum becerilerini SSTC çerçevesinde rol model oyunlarıyla sergilemeye çalıştım. Gizli kalmış ya da etki gücü öne çıkarılmamış nice “Başarı Öyküleri“ne tanık oldum. Süreklilik konusunu yerleştirmeye çalıştım. Suyun taşı delmesindeki gücü, çağlayan gibi birkez akışla değil, sürekli akmasıyla olduğunu anlatmaya çalıştım. Anlatabilmişim. Öylesine yazılı belgelerle turunçgil bahçelerine yöneldik ki görev devri sonrasında bile gözlerin arkada kalmayacağına inandım. İnancın gücüyle “garantisi benim” diyebilen güvenilir, güçlü sesler sahnede yinelenir oldu. Gümüş’le Altın’ın “AD/MO” karşılaştırmalı müşteri algılarını farklı yerlerde kaydettim. Bu güzelliklerin gelişmesine tanıklığımı sürdürmek için yine gideceğim. Ben Adana’yı artık daha çok sever oldum.

Hele ilk demo bahçesine girdiğimde şansım beni hata yapmaktan korudu. Duran’a dikkat ederken değerli meslektaşım Dr.MG nün varlığını az kalsın görmeyecektim. Ben ne kadar şanslıymışım… ! Programlasaydım öylesi teknik ve pratik bilgi edinmeyi ve bunu görselleştirebilmeyi yapamazdım. Teşekkür ediyorum. Üstelik sayımlara dayanan yargıların anında karar vericilere aktarılmasına tanık olmak da gelecek yıllara ait umutlarımı daha bir fazla arttırdı. Bu düşüncelerle yazımın girişine “Kaplan’ın Sırrı”ndan bazı satırları ekledim.

“…Gökkuşaklarını satın alarak gökyüzüne tırmanamazsınız. Bu işin beş kuralı, yedi kuralı yoktur. Mutluluğun ağırlığı kolay kolay kaldırılamaz. Hayalinizi gerçekleştirebilmek güç bir görevdir. İçsel direncinizi, enerjinizi ve dikkatinizi hedeflerinize ulaşmaya odaklamalısınız. Gündelik yaşamınızı değiştirme yönünde belirgin farklılıklar yaratabilecek bir düşünce biçimine sahip olmalısınız. Eyleme yönelme kararlılığınız arzularınızı dönüştirmeye yarayacak birer kazma ve kürektir. Gerçekliğine yürekten hissettiğiniz şeylere inanın. Hangi sistemi, yöntemi, stratejiyi izlerseniz izleyin öncelikle kendinize yürekten inanmalısınız. Kendi yolunuzu kendiniz bulmalısınız…”

Bir hayali gerçekliğe dönüştürmek, niyetten ötesini, işleri gerçekleştirme konusunda ustalaşmayı gerektirir.

Ustalık yolculuklarınızın hep aydınlık olması dileklerimle.

Öykücü