Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Öykülerin İkna Gücü”

YaÅŸam Büfesinde “Öykülerin İkna Gücü”

“… Yıl 1970. Bornova ZMAEnstitüsünde asistanım. 657 sayılı Devlet Personel Yasası yürürlüğe girdi. Devlet memuru olmak ya da devlet memurluÄŸunu sürdürmek isteyenlerin en az ilk okul diplomasına sahip olması zorunlu oldu. Benim için sorun yok. Benim Üniversite diplomam var. Ancak bizim bir ÅŸoförümüz var: Mehmet Çiftçi. Biz ona “Konyalı Mehmet” diyoruz. Dünya iyisi birisidir Mehmet. Yaşı 55 dir ve ilk okul diploması bile yoktur. Emekli olabilmek için daha beÅŸ sene çalışması gereklidir. İlk okul diploması alması zorunludur. O yaÅŸta gece okuluna gider Mehmet. Üç ay sonra sınava girer. Mehmet kara tahtanın önündedir. Mehmet’in önünde otuzlu yaÅŸlarda genç bir öğretmen. Kara tahtada Türkiye haritası asılı. Öğretmen Mehmet’e “Ankara’yı göster” der. Mehmet yüzünü haritaya döner. Arar, tarar, sıkılır, üzülür, bunalır, kızarır ve terlemeye baÅŸlar. Genç öğretmenin sesi yükselir ve “Ankara’nın nerde olduÄŸunu bilmiyor musun ?” diye sert bir ÅŸekilde sorar. Mehmet net ve kesin olarak “Binin arabaya götüreyim” der. O gün bugündür düşünürüm: Ankara’nın nerede olduÄŸunu bilmek mi yoksa Ankara’ya gidebilmek mi daha deÄŸerlidir ?…”

 

Merhaba

AÅŸağıda yazdıklarım 22 Nisan 2014 günü öğleden sonra Adana’da katılacağım bir etkinlikteki konuÅŸmalarımın çerçevesi ve omurgasıdır:

Ben, Netdirekt’li Koordinatör Mustafa“. Neden sözlerime böyle baÅŸladığımı sürem yeterse daha sonra açıklayacağım.

Bana ayrılan yarım saatlik sürenin baÅŸlığı “Öykülerin İkna Gücü“dür. Bu baÅŸlık üç sözcükten oluÅŸmuÅŸtur:

1.Öykü

2.İkna

3.Güç

Üçü de birbirinden anlamlı. Sözlerime ilk sözcük olan “Öykü” ile baÅŸlamak istiyorum. Bu nedenle kırk yıldır öğrenme yolculuklarının sonunda anlattığım “Konyalı Mehmet’in Öyküsü” ile baÅŸladım sözlerime. Öykünün kısa bir tanımı yaparsam: Öyküler yaÅŸanmış veya tasarlanmış bir olayı, yer, kiÅŸi ve zaman belirterek anlatan kısa konulardır. Tanımdan görüldüğü gibi öyküler yaÅŸanmış olabilir ya da olmayabilir. GerçeÄŸe uygunluÄŸu ile tasarlanmış da olabilir. Mehmetin öyküsü yaÅŸanmış bir olaydır. Gerçektir. Öykülerin ilk temel kuralı kısa olmalarıdır. Genellikle baÅŸlangıç ve bitiÅŸi aynı zaman ve mekanda gerçekleÅŸir. Konyalı Mehmetin sınavında yer deÄŸiÅŸmemekte ve süre beÅŸ dakikadır. Mehmet beÅŸ dakikada hem 55 yaşın kazandırdığı deneyimlerini ve hem de sorun çözme becerilerini ortaya koymuÅŸtur.  Öykülerde yalın bir olay örgüsü vardır. Mehmetin öyküsü basittir, nettir, yalındır, anlaşılması kolaydır. Öykünün sonunda tek ve yoÄŸun bir etki uyandırmak esastır. Mehmetin öyküsünde de etki yoÄŸundur. Mehmet bilmenin ötesinde yapabilmenin önemini göstermektedir. Mehmet zor durumdan sıyrılmanın pratik ve uygulanabilir bir yolunu ortaya koymuÅŸtur. Bu nedenle ben öğrenme ve ustalık yolculuklarının sonunda “bilmek yapabilmektir” kavramının yaklaşık olarak karşılığı olan Latince “acta non verba/laf deÄŸil eylem” yargısını vurgularım. Bu söze “ikna” ya ait açıklamalarımda küçük bir öykü ile tekrar döneceÄŸim.

Öykülerde az sayıda karakter vardır. Mehmetin öyküsünde de Mehmet ve Öğretmen vardır. Anlatım odaklanmıştır. Çerçevesi dardır. Omurgasında Ankara örneğinde Mehmetin fayda üretmesi esastır. Özetle öykülerde ve öykü anlatmada yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğun olmalıdır. Böylece öykü ikna sürecinde işe yarayacaktır.

Blogumda yazmıştım( http://www.copcu.com/2013/10/31/yasam-bufesinde-imovatik-ikna/)”ikna” bir süreçtir. Güncel ustası Prof. Cialdini‘dir ve “iknanın 6 kriteri“nden söz eder: Karşılıklılık; Nadirlik; HoÅŸlanmak; Tutarlılık; Uzmanlık ve Görüş BirliÄŸi. Bunlara girmeyeceÄŸim. Daha öz olanı “iknanın 3 aÅŸaması” kavramı ile 3 Latince sözcükten kısaca söz edip ilk slaytımdaki ayak görüntüsünü açıklamaya çalışacağım.

Karşımızdaki ikna etmeye çalışırken çoklukla üçüncü aÅŸamadan baÅŸlarız. Etkili olmayız. BaÅŸarı ÅŸansımızı azaltırız. Bir satış anını düşünelim. Neden satış konusuyla örneklemeye çalıştığımı “baÅŸarı formülü” mü açıklarken daha net anlayacaksınız. Alıcı ve satıcı karşı karşıya gelmiÅŸlerdir. Satıcı ürün ya da hizmetinin gerçekçi tüm özelliklerini ortaya kor. Satmaya çalışır. Bu aÅŸama bana göre karar verme sürecinin sonuna doÄŸru yerini alan “mantık” evresidir. Latince karşılığı “Logos” tur. Biz çoklukla ilk iki aÅŸamayı dikkate almadan “logos” ile etkili olmaya çalışırız. Alıcı kabul etmezse ve satın alma kararı vermezse ÅŸaşırırız ve hatta kızarız. Åžimdi birinci aÅŸamadan söz etmek istiyorum. Adı “Etos” tur. Etik olarak günlük dilimizde yer bulmuÅŸtur. Åžu sorunun yanıtını bulmalısınız ve “evet” olduÄŸundan emin olarak satış sürecini baÅŸlatmalısınız. Alıcı size “güven”mekte midir ?  “Netdirekt’li Koordinatör Mustafa” veya “Adana’lı Öykücü Mustafa” dediÄŸimde alıcı temsil ettiÄŸiniz üç deÄŸere ne kadar inanmaktadır; güvenmektedir ?  Netdirekt’e veya Adana’ya güven saÄŸlanmadıkça sonraki aÅŸamalar iknada yeterli olmayacaktır. İngilizcede iknanın 2 karşılığı vardır: Convince ve Persuate. Birisi inanarak iknadır diÄŸeri ise mecburen kabul etmek ya da razı olmaktır. Öykülerimizi ziyaretçilerimizin kabul etme mecburiyetleri olmadığına göre inanarak ikna olmaları için “etos” tan sonraki ikinci aÅŸama çok daha önemlidir. O da “Patos/Duygusallık” tır. En önemli özelliktir ikna edebilmek için duygusallık ki bunun da en yaygın terimi “empati”dir. Satıcı empatik olmalıdır.

Özetlersek, öykülerin ikna gücünü etkili olarak kullanabilmek için “usta öykücü” ÅŸu üç soruya “evet” yanıtı vererek yola çıkmalıdır:

1.Güven veriyor muyum ? 

2.Duygusal mıyım; empatik miyim; duygusal bağ kurabiliyor muyum ?

3.Mantıklı mıyım ? Öyküm ve ben akla, mantığa hitap ediyor muyum ?

Biz de öykülerimizin ikna gücünü oluşturabilmek için mantık örgüsüyle yaşanmış veya tasarlanmış olayların çerçevesini çizmeliyiz. Omurgasına duygusallıkla güveni birlikte yerleştirmeliyiz.

Åžimdi gelelim “güç” konusuna. Öykülerin ikna gücü olabilmesi için önce öykücü öyküye inanacaktır. Çünkü inanmazsanız inandırmazsınız. İnancınızı, heves ve heyecanlarınızı tutku ile yansıtmalısınız. En önemlisi ise sürekliliktir. Åžu sözü hep anımsayın: “Suyun taşı delmesi gücünden deÄŸil sürekli akmasındandır.” Öykülerin ikna gücünü etkili kullanabilmek öykücünün sunum becerilerine çok baÄŸlıdır. Bunun için dört temel özellikten söz etmek istiyorum:

1.Müşterinizin (turist grubu) gözünün içine bakın.

2.Gülümseyin: Çinliler ne demiÅŸ ? “Gülmesini bilmeyen dükkan açmasın” demiÅŸ. Gülümseyin.

3.Kendinizden emin durun: Dik durun. DoÄŸru bir duruÅŸ oluÅŸturun. İngilizcede çok sevdiÄŸim bir kavram vardır: “Rapport Building/DuruÅŸ, tavır oluÅŸturmak“. Müşterinizle etkili ve çift yönlü bir iletiÅŸim için doÄŸru duruÅŸu bulun ve kullanın.

4.Coşkulu olun: Çünkü coşku bulaşıcıdır.

Sözün özü; kendinden emin, doÄŸru bir duruÅŸla duygusal baÄŸ kurup güven veren, gülümseyerek grubun gözünün içine bakan coÅŸkulu öykücü sahip olduÄŸu üç temel deÄŸerle öykülerin ikna gücünü en etkili ÅŸekilde kullanabilecektir. Bu üç temel deÄŸer sözlerime baÅŸlarken kendim için örneklediÄŸim “Netdirekt’li Koordinatör Mustafa” daki üç sözcüktür. Öykücü bir kurum veya bir çatıyı temsil etmektedir. Benim için Netdirekt sizin için Adana’dır. Bu çatının içinde benim bir görevim ya da üstlendiÄŸim bir rolüm vardır. O da koordinatörlüktür. Öykücü ise Adana’lı Öykücüdür. Kurum ve görevin yanında yaptıklarıma ÅŸekil veren, katma deÄŸer yaratan bir de “ben” varım ve adım “Mustafa”. Bu nedenle öykü toplama veya derlemede, öyküleri saklama ve ÅŸekillendirmede ve asıl önemlisi öyküleri anlatmada öykücünün öğrenme ve ustalık yolculuklarına mutlaka çok önem verin.

Åžimdi gelelim “Adana/Öykü/Marka” üçlüsüne ve konuya pazarlama açısından bakarsak neler dikkatimizi çeker ?

Kendimi “Netdirekt’li Koordinatör Mustafa” olarak tanıtırken hemen arkasından “3/46/69” diye bu üç deÄŸeri nicelleÅŸtiririm. Çünkü pazarlamanın ilk adımında “ancak ölçülebilen deÄŸerler geliÅŸir; ölçebilirseniz yönetebilirsiniz” derim. Bana ait üç verinin anlamı ise: 3 yıldır Netdirekt’te koordinatörlük yapıyorum. Kırkaltı yıldır mesleÄŸimi yapıyorum ve 69 yaşındayım. Buradan ÅŸu mesajı çıkaralım: Her ÅŸey bir biçimde ölçülebilir kılınabilir. Bu nedenle kurumlar baÅŸta eÄŸitim olmak üzere üretimin anahtar girdilerinden her hangi birine masraf yaptıklarında-ki biz buna yatırım deriz- adına ROI (Return Of Investment) dedikleri “yatırımın geri dönüşü“nü ölçmeye çalışırlar. Bunun pekçok yolu, yöntemi vardır. Bu nedenle öykülerin ikna gücünü ölçebilmenin de yolunu bulmak gerekir. Åžimdi bana ait verilerden araya kısa bir öykü daha sıkıştırayım.

“…Kırk altı yıllık çalışmamın 1985-2009 yılları arasındaki 24 yılı bir İsviçre ÅŸirketinde geçirdim. Teknik, satış ve pazarlamada orta ve üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra emekli oldum. Emeklilikten sonra da aynı ÅŸirkette 4 yıl daha çalıştım ve sadece öykü anlattım. Hem öykü anlatmaktan keyif aldım ve hem de bana para verdiler…”

Demem o ki öykülerin ikna gücünü etkili kullanmak için öykücü mutlaka işini sevmelidir.

“…Paris’in doksan kilometre kuzeyindeki bir ÅŸatoda 2005 yılının Mayıs ayında seçilmiÅŸlerle birlikte katıldığım ustalık yolculuÄŸu ile benim çok uluslu bir ÅŸirketteki öykücü ustalığım geliÅŸti. Bir haftalık öğrenme yolculuÄŸu “let us your story/bana öykünü anlat” ile baÅŸladı. Bu bir projeydi. Maliyeti yirmi milyon dolardı. Üç aÅŸaması vardı (F1, F2 ve F3). Global olarak yirmi bin çalışana dönüktü. Sadece ben deÄŸil tüm CINOS’lular “acta no verba/laf deÄŸil eylem” e inandıkları için onüç hafta sonra Türkiye’de öykümüzü eylemli olarak (Johari Penceresi, Personal Shield, Rollar-coaster) yerleÅŸtirmeye çalıştık. Mükemmel geliÅŸen dört yıldı. CINOS’ta geçen iki global birleÅŸmeli 24 yılda her tür görevde (teknik, üretim, finans, vb) hepimizi yaptıkları ya doÄŸrudan satıştı ya da dolaylı olarak satışa destekti…”

Bu açıdan bakarak “öykülerin ikna gücü” nü etkili öykü anlatma ve usta öykücü için ellili yıllarda Amerikan Pazarlamacılar DerneÄŸinin ortaya koyduÄŸu AIDA Formülü ile ilk slaytıma dönerek açıklamak istiyorum. Öykünün “yere saÄŸlam basması” için kısaca “iknada etkili olması” için AIDA Formülün dört harfini baÅŸar formülümün çıktıları olan “10S” in her biri ile iliÅŸkilendirmeye çalışacağım. Sürem yetmezse kısa kesip” final için by-pass” yapacağım. Bu da öykülerin ve öykücülerin gruba, yere ve zamana göre “esnek olması“na bir örnek olabilir. Her neyse. Yaygın olarak tanınan AIDA Formülüne öncül ve ardıl iki sözcük daha ekleyip üç sembolümle bütünleÅŸtirmeye çalışacağım. Benim üç sembolüm ve anlamları şöyledir:

1.Ayak: Ne yapıyoruz ? Yere saÄŸlam basmayı ya da kısaca “eylem”i ifade eder. Öykücülük eylemimizin iknada güçlü olabilmesi için tıpkı ayağın yere saÄŸlam basmasında gerekli olan beÅŸ nokta desteÄŸi gibi öykülerimiz güçlü kılınmalıdır. Bunlar;

1.1.BaÅŸ parmak desteÄŸi,

1.2.Küçük parmak desteği,

1.3.Kalkan desteÄŸi,

1.4.İç kavis desteği ve

1.5.Topuk desteÄŸidir.

2.Pusula: Neredeyim ve nereye gidiyorum ? sorularının yanıtıdır. “Yön” ü gösterir. Öykünün yönü önemlidir ? Öykü grubu, dinleyicileri, izleyicileri nereden alıp nereye götürecektir ?

3.Saat: Bilişim çağında en önemli ölçüt hızdır. Ne kadar hızlıyız ? Öykümüzü ve öykücümüzü güncelleme (update) ve ustalaştırma (upgrade) ne kadar becerikliyiz ?

Åžimdi yine ayak sembolüne geri dönelim ve AIDA Formülü ile BaÅŸarı Formülümün saÄŸ tarafındaki “10S” i  harmanlamak için “baÅŸ parmak desteÄŸi“nden söz edelim. Åžunu bilmek de fayda var: Ayak baÅŸ parmağını keserseniz kiÅŸi ayakta duramaz; düşer; devrilir. Kurumsal ve pazarlama bakış açısında “baÅŸ parmak desteÄŸi” ÅŸirketin “finans gücü”dür. Burada ise AIDA’nın ilk “A” sı olan “Attention/Dikkat” tir baÅŸ parmak desteÄŸi.  “Etkili Öykücü” ya da “İkna Güçlü Öyküler” grupla yüz yüze geldiÄŸi ilk anda “dikkat” çekebilmelidir. Bunu da “Adana’lı Öykücü Mustafa” kendisinin, öykücü olmanın ve Adanalı olmanın üç boyutlu etkisini sunumuna katarak “Özgün Tarz“ını oluÅŸturmasıyla yapacaktır. İşte bu “özgün tarz“ın İngilizce karşılığı da benim BaÅŸarı Fomülümün çıktılarının “İlk 2 S” i olan “Self Style” dır. Öykülerin ikna gücünü oluÅŸturabilmek için “Adana Öyküleri” ve “Adanalı Öykücüleri” topladıkları, arÅŸivledikleri, ÅŸekillendirdikleri yerel öyküleri yapılandırırken ve anlatırken mutlaka “Adanalı Olma“nın karakteristik özelliklerini tüm öykülerin ortak paydasına “Özgün Tarz” olarak netleÅŸtirmeli; vurgulamalı ve etkili kılmalıdırlar. Bunun en yalın görünümü ise “Adana Öykülerine KiÅŸilik Kazandırmak“tır. Belki de “Sıcak Dostluk” veya “Dost Sıcaklığı” kavramını öykülendirmenin omurgasına yerleÅŸtirmek iÅŸe yarayacaktır. Ben ÅŸimdilik bana tanınan süre ve sınırlar içinde kalmaya çalışarak devam edeyim.

Etkili öykülendirme ve öykücü olmada “Küçük parmak desteÄŸiAIDA’nın ikinci harfi olan “Interest/İlgi” dir. Grubun dikkati çok kısa sürecektir. Bir dakikayı bulmaz. Dikkati en kısa zamanda “ilgi“ye çevirmeniz gerekecektir. Bunu da ben yine baÅŸarı formülümün çıktılarından olan “S3S4S5″ in karşılığı olan “Strong Sound & Steps / Güçlü Söylem ve Eylem” ile iliÅŸkilendiriyorum. Öykünün yapılanma evreleri ve öykücünün sunum becerileri sesler, sözcükler, jest ve mimikler etkili olmalıdır. Söz ve eylem birliÄŸi olmalıdır. Kullandığımız sözcükler ve sesimizin tonu kadar beden dilimiz, elimiz, yüzümüz etkili olacaktır öykünün ikna gücünün oluÅŸturulmasında.

Özgün tarzınızı öykülerinize ve öykücülerinize yansıttınız. Dikkati çektiniz. Dikkati ilgiye çevirdiniz. Åžimdi geldik, kalkan desteÄŸine ki AIDA Formülündeki “D” nin açılımı olan “Desire/İstek” sözcüğüdür. Grup öykücüyü dinlemeye, devamını istemeye istek duymalıdır. Grup bu istekle sizinle bütünleÅŸmelidir. Bunun için de öykücü kendisini usta bir satıcı olarak görmeli ve öykü anlatmayı da bir satış iÅŸlemi gibi adım adım geliÅŸtirmelidir. Bu nedenle AIDA‘nın “D” si benim baÅŸarı formülümdeki çıktıların “S6S7S8” karşılığı olan “Sustainable Sales & Support /Sürdürülebilir Satış ve Satış DesteÄŸi” ile uyuÅŸmaktadır. Tekrar söylemek istiyorum: “Hayatta yaptığımız her ÅŸey ya doÄŸrudan satıştır veya dolaylı olarak satış desteÄŸidir.” Bu nedenle öykülerin ikna gücünü etkili kılabilmek için öykücülerin kendilerini usta satıcı, baÅŸarılı satıcı, yaratıcı satıcı, empatik satıcı olarak görmeli ve bunu “acta non verba/ laf deÄŸil eylem” ile ortaya koyabilmelidirler.

Öykünün hedef kitleye “yaklaşım” tarzıyla ya da Adana ve/veya Adanalı olmaya dayanan “Özgün Stil“iyle hedef kitlenin “dikkat“ini çektiniz. Hemen ardından “güçlü çıkan ses ve eylem“le dikkati “ilgi”ye çevirdiniz. Öykünüzün çerçevesini, içeriÄŸini, öykü olmanın kiÅŸi, zaman ve yer özellikleriyle “sürdürülebilir satış ve satış desteÄŸi” benzeri kısa, yoÄŸun odaklı anlatımınızla “istek” yarattınız. Åžimdi önemli olan hedef kitleyi (müşteri, turist,vb) “eylem”e geçirebilmektir. Bu da AIDA‘nın son harfi olan “Action/Eylem” ile öykülerin ikna gücünü ölçülebilir kılan son aÅŸamasıdır. İşte öyküyü öykü yapan ve baÅŸarı formülümdeki “S9S10” olarak yerini alan “Success Stories /BaÅŸarı öyküleri” dir. Eylemi simgeleyen ayak görselinde bu konu “topuk desteÄŸi” olarak yerini bulmaktadır. Aslında tüm bu anlatımlarda “topuk desteÄŸi” ya da “BaÅŸarı Öyküleri” konusu “S1S2″ olarak anlatımın başında yer almaktadır. Reklamlara bakınız. Sadece öykü satıyorlar; her ÅŸeyin öyküsünü satıyorlar ya da her ÅŸeyi öyküleriyle satıyorlar. Biz ürün ya da hizmetleri, fikirleri ya da projeleri sadece öyküleriyle satın alıyoruz. Bu nedenle “öykü” pazarlamanın vaz geçilmez temel öğesidir. BaÅŸarılı satışçı, iyi bir öykücü olmalıdır. Bunun tersi de doÄŸrudur: BaÅŸarılı bir öykücü iyi bir satışçı olmalıdır. Yaratıcı satışçıyı, empatik satışçıyı baÅŸarılı kılan 10 temel prensip vardır. İnÅŸallah onu da bir baÅŸka konuÅŸma konumuz yaparız.

Böylece AIDA‘nın dört harfiyle, BaÅŸarı Formülümün “10S” ini bütünleÅŸtirerek “Dikkat > İlgi > İstek > Eylem” aÅŸamalarını empatik öykülerle tamamlamış oluruz. “İstek” le “Eylem” arasındaki o kısacık aralık için de yazıma küçük bir öykü eklemek istiyorum:

“… En güçlü hatiplerden sayılan Çiçero çok ateÅŸli bir konuÅŸmacıydı. KonuÅŸması bitince bütün senatörler ayaÄŸa kalkıp onu saatlerce alkışlarlardı. Seneca ise sessiz, sakin bir konuÅŸmacıydı. Onun konuÅŸması bitince senatörler ayaÄŸa kalkıp birbirlerine dönerler ve “ne duruyoruz, haydi savaÅŸa gidelim” derlerdi…”

İşte “İstek” le “Eylem” yaratma arasındaki fark böyle bir ÅŸeydir. Adana ve Adanalı öykülerini dinleyenler, okuyanlar “Haydi Adana’ya gidelim” veya “Haydi siz de Adana’ya gelin” diyerek eyleme geçmelidirler. İşte “Öykülerin İkna Gücü” budur.

 

Peki, bu nasıl olacaktır ?

Bunun için AIDA Formülünün öncülü ve ardılı olarak iki sözcüğü de burada açıklamak istiyorum. Bu iki sözcük pazarlamanın en önemli kurallarıdır. AIDA’nın öncülü ya da pazarlamanın ilk adımı “Needs/İhtiyaçlar“dır. Öykülerle sesleneceÄŸiniz, yöneleceÄŸiniz hedef kitlenin beklentileri nelerdir ? Hedef kitlenin yapısı, alışkanlıkları, kültürü, gelenekleri ile ÅŸekillenen beklentileri doÄŸru saptanmalıdır. Bu beklentileri karşılayacak yapı, biçim ve içerikte güldüren, düşündüren, öğreten öykülerle ancak AIDA Formülü iÅŸlerlik kazanacaktır. Bu nedenle “ayak sembolü” ile simgelediÄŸim “eylem” e geçmeden diÄŸer bir deyiÅŸle yaÅŸanmış ya da tasarlanmış konuları öyküleÅŸtirirken mutlaka “yön” doÄŸru belirlenmelidir. Bu nedenle, “yön“ün önemini gösterebilmek için AIDA‘nın öncülü için “pusula“yı kullanıyorum.

AIDA‘nın ardılı ise tüm pazarlama etkinliklerinde, “pazar karması“nı oluÅŸturup uygularken, yolun sonunda ya da arada durup nefeslenmede hep yapılan, yapılması gereken “memnuniyet” i saptayabilmektir. Bu nedenle baÅŸlangıçta eylemlerin yönünü, ortalarda eylemlerin kendisini ve sonunda da eylemlerin baÅŸarısını, etkisini, etkinliÄŸini saptayabilmek için AIDA Formülünün sonuna “Satisfaction/Tatmin, Memnuniyet” konusunu ekledim. Bu ölçüm mutlaka bir biçimde yapılmalıdır. Böylece AIDA Formülü “NAIDAS” olacaktır. Böylece adına KAİZEN denen “adım adım iyileÅŸme” saÄŸlanabilir. Böylece “öykülerin ikna gücü” geliÅŸtirilebilir. Böylece öyküler güncel koÅŸullara göre yeniden yapılandırılabilir. Böylece öykücü kendini güncelleÅŸtirir ve geliÅŸtirir (update & upgrade). Böylece öyküler deÄŸiÅŸir, geliÅŸir ve dönüşür. Böylece “nereden geldiÄŸimizi ve kim olduÄŸumuzu” anlatan öyküler, “markamızın ne taahhüt ettiÄŸini  ortaya koyup, markamızın kiÅŸiliÄŸini, karakterini saÄŸlamlaÅŸtırır“.

Sözün özü; öyküler pazarlamanın vazgeçilmez, temel araçlarıdır. Öykülerin ikna gücünü oluşturmak, geliştirmek ve günün koşullarına göre dönüştürmek öykü toplayıcılarının, öykü yazıcılarının, öyküleri saklayıp derleyip toparlayanların ve asıl önemlisi öyküleri anlatan öykücü ustalıklarının bilgisine, becerisine ve tutkusuna bağlıdır. Her şey sizin elinizdedir. Önemli olan laf değil, eylem üretmek için sabırlı, inatçı ve tutkulu olmaktır. Tutku ise azıcık eza ve cefa gerektirir. Unutmayın ki; hiç bir emek boşa gitmez. Emeksiz yemek olmaz.

Öykücülerin hep aydınlık yollarda ustalaşması dileklerimle.

Öykücü