Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “SALIGIA (*)”

YaÅŸam Büfesinde “SALIGIA (*)”

“… Küçük bir erkek çocuk annesine sordu: “Niçin aÄŸlıyorsun ?” “Çünkü ben kadınım” diye yanıtladı annesi. “Anlamadım” dedi çocuk. Annesi, çocuÄŸu kucaklayıp “Hiçbir zaman anlamayacaksın” dedi. Babasına “Baba, annem niçin aÄŸlıyor ?” diye sordu. Babanın yanıtı “Bütün kadınlar sebepsiz aÄŸlayabilen yapıdadır” oldu. Küçük çocuk büyüdü, yetiÅŸkin adam oldu. Hâla kadınların niçin aÄŸladıklarını keÅŸfedemedi. Nihayet öldükten sonra Cennete gittiÄŸinde Allah’a sordu “Allah’ım” dedi: “Kadınlar niçin bu kadar kolay aÄŸlayabiliyorlar ?…”

Merhaba

Dün yazımın konusu “Gezi Parkı” idi. Korkularımla yüzleÅŸerek yazmıştım. Analar aÄŸlar mı? diye yüreÄŸim sıkışıyordu. Internette dolaÅŸan fotoları baktığımda yaralanmış yüzlerı, akan kanları gördüğümde analar nasıl aÄŸlamasın ? diye korkularım büyüyordu. Otuz küsur yıl önce de buna benzer nice kanlar akmıştı. Bugün ölümüne açıkca üzüntü belirttiÄŸimiz üç genç için o günlerde korkudan sesimiz çıkmıyordu. O gün silahla baÅŸa geçenlerin başı “asmayalım da besleyelim mi ?” diyecek kadar duygusuzken dün de mecliste kürsüye çıkan ve henüz zorunlu talimatı almadığı için ruh halini saklayamayan boyunsuz Mr “bırakalım da meclise mi girsinler ?” diyecek kadar biber gazını, eli sopalıyı savunuyordu ve benden daha çok korkunun esiriydi. Bugün düne oranla biraz daha saÄŸ duyunun baskın çıktığını ve daha yasal platformda (sendikal grevler gibi) süren olgunlaÅŸmış protestolara, İzmir sokaklarında gece baÅŸlayan tava tencere seslerine, Gezi Parkı’nda kurulan çadırlara, kütüphaneye bakınca her iki tarafta da daha az zararlı ve daha etkili sürecin baÅŸladığına inandım. Umutlarım arttı.

Dün korkularım beni “Yedi Ölümcül Günah” a (SALIGIA) götürdü. Yıllar önce B.Pitt (!) ve M.Freeman’ın çevirdikleri filmi düşündüm. Yedi ölümcül günaha bir yerinde deÄŸinen “Sonuna Kadar DelifiÅŸeklik” isimli kitabı aradım çatıdan. Sayfalarını taradım ve 293 ncü sayfada “Gurur, Kıskançlık, Oburluk, Åžehvet, Öfke, Açgözlülük ve Miskinlik” sözcüklerini yeniden okuyup düşündüm. İsveç’li iki akademisyenin yazdığı kitabın bu sayfasında “... Güncel tuzaklardan sıyrılmanın yolu odağı kafadan, yüreÄŸe, karına ve kasıklara doÄŸru kaydırmak, insanların sevgi, sezgi ve arzu dünyasına yönelmekten geçer…” yazıyordu. “Nerde sende o yürek…” sesleri çınlıyor kulaklarımda Sezen’e sitemlerim olsa da…

Geçen ayın son günlerinde “Gezi Parkı” vesilesi ile patlayan ve toplumun her kesimini (genç-yaÅŸlı; saÄŸcı-solcu, Türk-Kürt, Çıplak-Türbanlı vs) bütünleÅŸtiren aslında bir “Heyecan Uyandıran Strateji (HUS)” nin operasyonel düzeye eriÅŸmesi oldu. G.Hammel’ın “Strateji Devrimdir” isimli kitabından esinlenip de 2000 yılı krizinin baÅŸlarında sahneye çıktığımda sloganım “DOD / Do Or Die” idi ve ayakta kalmak, hayatta kalmak, geliÅŸip büyüyebilmek için neleri yapmak zorunda olduÄŸumuzu; oyunun kurallarını anlatmaya çalışıyordum. O gün büyük bir fırsat vardı ve kullanamadık. Bugün de büyük bir ÅŸans kapımızı çalıyor. Herkesin kendine dönmesi ve yaptıklarının ve yapmadıklarının farkına varması ve uyanması için çalınan bir “Kalk Borusu” ötüyor bugün. Kimileri sağır. Hani Allah selamet verdin Bay Kamer’in doÄŸrusunu bir türlü söyleyemediÄŸi, sevgili Özdil’in bir yazısında güncellediÄŸi “sivrisinek ve saz” ikilisi var ya iÅŸte tam o misal: “Anlayana sivrisinek saz; anlamayana sazı soksan az“. Çok şükür ki; gücü elinde ilk anda tutan öfkesine dur diyebildi (bence en önemli ölümcül günahtan birinden sakındı ilk anda). Mutlaka çok zor oldu bu sessiz kalabilme süreci ki ÅŸansına yurt dışında olduÄŸu için sazı bir baÅŸkasının çalma olanağı vardı. Onun da samimiyeti tartışmalı ise de buna da şükretmek gerekti. Muhalefet bundan pay çıkarma uÄŸruna açgözlülük yapmadı ve o da kendini bu günahlardan birinden açıkça sakındı.  SessizliÄŸi, itidali ve saÄŸ duyuyu yeÄŸledi. Ülkesini pasif direniÅŸle selamete çıkaran Gandhi’nin bir sözü geldi aklıma: Cesaret bazen ayaÄŸa kalkıp konuÅŸmak bazen de sessizce yerinde oturabilmektir. Çok doÄŸru. Åžimdi ve yakın yarınlarda inandırıcı adımlar atmak ve yarayı yeniden kaşımamak gerek ki bunun için de otorite yandaÅŸları, AVMciler, Kışlacılar “oburluk”tan vaz geçebilmeliler. İnÅŸallah maskelenmiÅŸ öfkeler sahip olunan ve uykuya yatırılmış olan “kibir”i yeniden alevlendirmez ve analar aÄŸlamaz.

Gezi Parkı’nda ortaya çıkan HUS ların temel özellikleri nedir ?

Bu sorunun yanıtını da “Sonuna Kadar DelifiÅŸeklik” isimli kitabın satır aralarından bulmaya çalışacağım. Hocalar diyor ki,

“… Birinci olarak, HUSların ahlakla ilgili bir yanı vardır. Bir CNN köyüne dönüşmüş olan dünyamızda küresel dedikodular ışık hızıyla yayılıyor. Tam ÅŸeffaflık ahlaken bozulmuÅŸ kiÅŸileri çıplak kılacaktır (MC: Bunu Gezi Parkı’nda net olarak gördük. Kendileri görebildi mi ?). Bunu kavrayamayan kiÅŸiler kendilerini şöhretler müzesi yerine “Utanç Müzesi”nde bulabilirler. Pazarda müşteriler paralarıyla oy verir; yetenekler (MC:Gençler, çıkarsız doÄŸru için mücadele edenler) zihinleriyle oy verir; bir fikir bir oy… Sevgi ve bolluk çağında ahlak aynı zamanda güçlü bir rekabet silahıdır (MC: Lütfen dikkat buradaki “ahlak” sözcüğü Ankara Metro’unda anons edilen deÄŸil, ISO nun temeli olan “dürüstlük” tür. Özü sözü bir olmaktır).

… İkinci olarak, HUS estetiÄŸe odaklanır. Aranılan ÅŸey sıcak ve dostça ürünler ve hizmetler… Gezi Parkı gibi bize kiÅŸiliÄŸi olan ürünler verin diyor HUS sahibi aktivistler…”

Gerçek bir öykü anlatıyor Kjell ve Yonas “… Çok uzak olmayan bir geçmiÅŸte İsveç’in önde gelen büyük maÄŸazalarından birine danışmanlık yapmıştık. Åžirket maÄŸazadan mal aşırma (hırsızlık) olaylarından son derece ÅŸikayetçiydi. Sonunda yönetim bir ÅŸeyler yapmaya karar verdi. Sorunla ilgilenmesi için bir güvenlik ÅŸefi atadılar. Sonuçta daha fazla mal kaybolmaya baÅŸladı. Neden mi ? Konu, küçük bir seçilmiÅŸ azınlığın büyük meselesi haline getirilince, diÄŸer elemanlar sorunla ilgilenmeyi bırakmıştı…”

Wooow ! İşte anahtar cümle: Konu, küçük bir seçilmiÅŸ azınlığın büyük meselesi haline getirilince, diÄŸer elemanlar sorunla ilgilenmeyi bırakmıştı…” İşte “Gezi Parkı” eylemlerinin ortaya çıkış nedeni. Oradaki konu (AVM, Kışla, vb bunların temelinde yatan yedi günahtan bir kaçı) “seçilmiÅŸ azınlığın meselesi” olmaktan çıkmıştı; çıkarılmıştı. Hatta öyle geliÅŸti ki Taksim’in, İstanbul’un deÄŸil ülkenin meselesi haline geldi.

Yazımın konu başlığı olan SALIGIA (*) ne demek ola ki ?

Yedi ölümcül günahın Latince karşılıklarının baş harfleri ve anlamları şöyle;

1.Superbia / Kibir, kendini beÄŸenmiÅŸlik ki “Gezi Parkı”nı ateÅŸleyen temel günah bence bu.

2.Avaritia / Açgözlülük ki bu da otoritye “Gezi Parkı” patlamasına neden olacak ÅŸekilde İstanbul’u betonla para hırsına çeviren yandaÅŸların birincil günahı.

3.Luxuria / Åžehvet düşkünlüğü ki İsveç’li iki hoca yukarıda sözünü ettiÄŸim kitabın 225 nci sayfasında böylesi bir dünyada “alışveriÅŸ ve düzüşme kaldı bir tek geriye” diye yazarken Avaritia ile Luxuria’yı birlikte düşünmüş olsa gerektiler.

4.Invidia / kıskançlık, hasetlik

5.Gula / Oburluk ki iÅŸte bu da bugün baÅŸ rollerde yer alıp da nedense vergi rekortmeni listelerinde esamesi okunmayan kimi belli kiÅŸilerin doymak bilmez obur iÅŸtahlarını anlatır ki bu da “Gezi Parkı”nda etkisini hissettirmektedir.

6.Ira / Öfke, yıkıcılık, gazab etme ki bugün sessizliÄŸini Tunus’ta bozan ve piyasaları sarsan, borsayı düşüren, Doları zıplatan dil hoyratlığından sakınmayan otorite ne yazık ki “Sinyalleri anlamayıp” yine fitili ateÅŸlemekte. Belki de bilerek ve isteyerek böyle yapıyor; böyle olmasını istiyor onu oraya oturtan güçler. Allah hepimizi kibrin, açgözlülükle, çıkar ÅŸehvetinin körüklediÄŸi gazabından korusun.

7.Acedia / Tembellik, miskinlik ki çok şükür ki bugün gezi Parkı’nda şölen estiren gençler bu günahtan fersah fersah uzak durarak yarınlara olan umutlarımı artırıyor. Allah onları korusun.

İnÅŸallah otorite kibirden vazgeçer, açgözlü dostlarını dur der ve insanlarla iletiÅŸim kurmada dört yolu da kullanır: Akla, Sevgiye, Sezgiye ve Arzuya seslenir. YetmiÅŸe doÄŸru giderken o grubun genel öğrenme yolculuklarına ve bugün gösterdikleri samimiyete baktığımda umutlarım çok yüksek olmasa da yedinci ölümcül günah “Miskinlik” hiçbir kesimde görünmediÄŸine göre aklın-yüreÄŸin yolu birdir diyerek “analar aÄŸlamasın” için öykümü tamamlamak istiyorum.

“… Küçük bir erkek çocuk annesine sordu: “Niçin aÄŸlıyorsun ?” “Çünkü ben kadınım” diye yanıtladı annesi. “Anlamadım” dedi çocuk. Annesi, çocuÄŸu kucaklayıp “Hiçbir zaman anlamayacaksın” dedi. Babasına “Baba, annem niçin aÄŸlıyor ?” diye sordu. Babanın yanıtı “Bütün kadınlar sebepsiz aÄŸlayabilen yapıdadır” oldu. Küçük çocuk büyüdü, yetiÅŸkin adam oldu. Hâla kadınların niçin aÄŸladıklarını keÅŸfedemedi. Nihayet öldükten sonra Cennete gittiÄŸinde Allah’a sordu “Allah’ım” dedi: “Kadınlar niçin bu kadar kolay aÄŸlayabiliyorlar ?

Allah, “Ben kadınları özel yarattım. Tüm yaÅŸamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına raÄŸmen baÅŸkalarına teselli verecek kadar yumuÅŸak omuzlar, doÄŸumun acısına olduÄŸu kadar, doÄŸurdukları evlatların karşı çıkışlarına dayanabilecek iç kuvvetini verdim. BaÅŸkalarının kuvveti kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluÄŸa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim. Her türlü ÅŸart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de çocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaÅŸtaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaÅŸmalarına yardım ediyor… Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim: Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduÄŸunda kullanmak üzere… İnsanlık için bir gözyaşı...”

YaÅŸam Büfesinde “Sıraya Girme Sınavı (SGS)” nın güncelliÄŸini sürdüren “Gezi Parkı” ve benzeri olayların anaları aÄŸlatmaması için yedi ölümcül günahtan sakınmak için nice ustalık yolcuklarınız hep aydınlık yollarda geçsin.

Öykücü