Yaşam Büfesinde “Yükselen Çıta”

“…Columbia Üniversitesi Rektörü Nicholas Murray Butler, öğrencilerine yaptığı bir konuşmasında şöyle der “Dünya üç grup insandan oluşur; Birşeyi ortaya çıkaran ve yapan küçük birseçkin grup, birşeyin yapılmasını seyreden daha büyükçe başka bir grup ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık…”

 

Merhaba

 

NETDİREKTgillerle olan mutlu ve etkili beraberliğimin doyumundan dolayı Ekim 2012 de blogumu ihmal ettim. Bu yazımı da bugün saat 24.00 e kadar yazamazsam eğer bu ay boş geçmiş gibi olacak diye üzülüyorum. Yazımın başlığını “Yaşam Büfesinde Yükselen Çıta” koymak istemiştim. Çeşme’nin yazı aratmayan mükemmel bir Çarşamba sabahında adada yaptığımız yürüyüş sırasında aklımın gelgitleri önce çocukluğuma gitti ve sonra gelip torunum Eren’e dayandı. Düşündüm ki şimdi Eren’in işi benden daha zor. Sadece Eren’in değil, Barış’ın da. İrem için pek o kadar takılmıyor aklım özellikle “Genç Girişimciler” video filmindeki çığırtkanlıği gördükten sonra.

Herneyse ! Geleyim konunun özüne. Çocukluğumu ve rahmetli babamın gayretlerine karşın hem Soma’da hem de İzmir’e taşındığımız ellili yıllardaki sıkıntılarıma gitti. Sonuçta ben Bakkal Fahrettin oğlu Mustafa’ydım. Aşmam gereken çıta yukarılarda değildi. Aştım da. Kolay günler miydi ? Hayır. Ancak öğreticiydiler. Hani bir yerde dediğim gibi çatıya çıktıktan sonra istediği keser; ya da gecenin bir vakti eve geldiğinde elime verilen para ile açık bakkal arayıp Gelincik sigarası aramam gibi. O günlerden nasibini alan oğlum Eray’dan da biraz bahsedeyim. Seksenli yılların ortalarına geldiğimizde Eray yirmili yaşlarındaydı ve babam emekliydi; rahatsızdı ve Allah rahmet eylesin biraz huysuzdu. Emekliler maaş sırasına girmesi gerekmiyordu; çünkü Nâzım abinin yardımlarıyla bankacı emekli maaşını eve kadar getiriyordu. Ama bu kolaylık babamı tatmin etmiyordu. O yine de sıraya girmek istiyordu. Yardımcısı Eray’dı. Her maaş gününde Eray elinden tutup götürüyordu. Ancak babam orada da rahat durmuyordu. Sıranın önüne geçip tartışma yaratmaktan adeta keyif alıyordu. Aslında yapmak istediğinin hâlâ eylem yapacak güçte olduğunu kanıtlamak olduğunu şimdi kabulleniyorum. Eray’in işi benden zordu; onun çıtası biraz daha yüksekti. Çünkü o Ziraat Mühendisi Mustafa’nın oğluydu. Eray aştı ve o bugün mesleğinde ayrıcalıklı bir konumda profesör.

İşte bu nedenle Eray’ın oğlu Eren’in işi daha zor. Onun çıtası şimdi daha yüksek; çünkü o bir profesörün oğlu. Allah yardımcısı olsun. Neyse ! Sadece Eren’in işi mi zor ? Gelelim Netdirekt’gillere.

Haziran ayından bu yana onlarla “koordinatör” rolüyle beraberliğim sürüyor. Herbiri birer pırlanta olan genç çocuklar. Gözleri parlıyor. Özellikle de öğrenme hevesleri çok yüksek. İşin tüm detaylarını Netdirekt ve öncüllerinde (Hostcini ile Teknoas)öğrenmişler. Onlarla önce SSTC nin temel prensipleri için Balçova’da toplandık ve günün sonunda güzel bir iftar yemeğinde buluştuk. Ardından “telefonda iletişim” konusunda iş başında uygulamalı eğitim çalışmalarımız oldu. Bir yandan da kurumsallaşma yolculuğunun kimi köşe taşlarını oluşturmaya çalıştık.

Her ay önce bir kere Ekim ayında da ayda iki kez olmak üzere adına kısaca MOTES dediğimiz “Marketing Technical Sales / Operational Excellence” toplantılar yaptık. Herbirinden mükemmel öğrenme fırsatları yakaladık. Öğrendiklerimizi pekiştirmek için izleme ve destek çalışmalarımızı sürdürdük. Çatışma yönetiminde “DANS” etmeye çalıştık. Patronun “3P” sinden (Profit / People / Planet) Pazarlamanın “4P” sine (Product / Price / Place / Promotion) baktık. Yeni kampanyalara yönelişte “SWOT Analizi” yapmayı “Challenger” larla öğrenmek için özel seanslar düzenledik. İşte tüm bu doyumlu gelişmelerden dolayı bloguma bakacak akıl yönelişlerim olmadı.

Şimdi Netdirekt’gillerin işi daha zor. Çünkü onların da çıtası yükseldi. Onlar Rektörün dediği gibi ilk gruptaki seçkinlerden. Yakın zamanda şirket iç yönetmeliği de şekillendiğinde disiplinli iş yaşamı için alışkanlıklarından biraz daha vazgeçmeleri gerekecek. Tıpkı son iki ayda Utku ile birlikte yola çıktığımız farklı iki sektördeki SSTC Ustalık Yolcuklarımızdan sonra katılımcıların alışkanlıklarından vaz geçmeleri gerektiği gibi. Hatta vaz geçmelerini adına “Strateji Tuvali” dediğim bir çizelgeyle taahhüt etmeleri gibi. Boya ve Kağıt endüstrisinin iki önemli kuruluşun elemanları ile çıktığımız SSTC Ustalık Yolculuğunun ikinci adımını da Aralık ayının başında gerçekleştireceğiz. İlk adımda SMART‘a göre yola çıkışı, ölçmeyi ve ölçülmeyi; ikinci adımda ise AIDA formülü ile müşterinin dikkatini çekmeyi, dikkati ilgiye çevirmeyi ve daha sonra da istek yaratıp eyleme geçirmeyi ele alacağız.

Bu arada günlük iş yaşamında öylesine örnekler önümüze çıkıyor ki hem öğrendiklerimiz için bizi sınıyor hem de “medicine cura te ipsum / doktor sen önce kendini iyileştir” öz deyişini anımsatıyor. Öyle bir anımsatıyor ki “Güven Kargo’lu Mustafa” örneğinde o kadar çarpıcı olmasına rağmen ustalık yolculuğunda ilerleyenlerin ve umut bağladıklarımızın müşteriyle tartışıyor olmasına akıl erdirmek zor oluyor. “Sakin ve sabırlı olun” diyoruz; nerdeee !Üstelik yazılı iletişimle “la havle vela kuvvete…” deme olanağı varken onca hiddet içeren özensiz sözcükler içimi ürpertiyor.

Tekrar ediyorum “Müşteri ile asla tartışmayın. Tartışmayı kazanabilirsiniz ama müşteriyi kaybedebilirsiniz“. Bizim (ve herkesin) müşteri kaybına dayanma gücümüz yok. Biz tartışmada haklılık, haksızlık aramıyoruz. Biz müşteriyi kazanmak istiyoruz. Bunun için iletişim modeli testleri yaptık. Çoğumuzda “görsel odaklılık” yani sonuç odaklı sabırsızlık baskın çıktı. Akdeniz iklimi çocukları için normal bir sonuç. Bu da sabırlı olmamızı zorlaştırıyor. İşimiz zor. Ancak bu arada işitsel odaklılık ve kinestetik iletişim modeline yatkın bir esnekliğimizi de gördük. O halde işimizi kolaylaştırabiliriz. Özellikle kinestetik iletişime yönelmede “sonuca götüren yolda kiminle kol kola gittiği”ne önem veren ister Arzu için Sökeli olsun ister Burak için Denizli olsun sadece biraz daha dikkat; biraz daha özen. Mutlaka çok daha iyisini yapabilecek potansiyel güç var sizde.

İşiniz zor ancak kolaylaştırmak sizin elimizde. Yeter ki siz isteyin. Bakalım NOV/MOTES toplantısındaki filmim nasıl bir etki yaratacak.

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü