Yaşam Büfesinde “Mutluluk Reçetesi”

“…Ernie J Zelinski, mükemmel bir yazar. Hayata bakış tarzından etkilenmemek mümkün değil. Bay Zelinski bilge kişilerin çağlar boyunca söylediklerinden yararlanıp bir mutluluk reçetesi oluşturmuş. Bana sorarsanız mutluluk için bugüne kadar yazılmış en iyi reçete budur ! Bu reçeteyi mutlaka bir yere not edin. Kesip saklayın. Mümkünse eşe, dosta, sevgiliye, arkadaşa fakslayın. E-postalar, cep mesajları ile yollayın ! Daha da önemlisi mutlaka uygulayın…”

Merhaba

Yukarıdaki yazı dünkü Hürriyet’in ekindeki Prof.Dr.O.Müftüoğlu’nun köşesinden. Bir yandan Kanal D de “Doktorum” programını izliyorum, diğer yandan da Nezuş’un yüksek sesle okuduğu satırları aklıma ve ruhuma kazımaya çalışıyorum. Nezuş, okumazdan önce “bak dinle” diye uyararak kabul kapılarımı daha bir iyi açmamı sağlamayı garantiye almak istiyor. O heyecanla okuyor; ben merakla dinliyorum. İyi bir dinleyiciyimdir. Bunu da SSTC nin temel kuralı olarak “öğrenmeye gayret ederek öğrendim”. Öğrenmek zorundaydım çünkü; “medicine cura te ipsum/doktor önce kendini iyileştir” sözünü dilime pelesenk edince gereği için en iyisi olmalıydım; hâlâ da olmaya çalışıyorum. Nezuş’un okuması bitince hemen gazetenin o kısmını koparıp cebime koydum. Hocamın içten önerilerine uyup bu yazıma konu ettim.

Mutluluk reçetesi” kavramı bana neler anımsatıyor ?

Önce rahmetli Abidin’e sorulan soru geliyor aklıma; “mutluluğun resmini yapma gayretinde fırçasına takılan, paletinde yer alan renkler, karışımlar nelerdi acep ? Hemen ardından “müşteri mutluluğu”nu arama saptama, ölçme çabalarımızdaki emek ve inanç eksikliklerimiz, laf ola beri gele yaklaşımlarımız” zihnimi bulandırıyor. Ardından da “mutlu çalışanlar daha verimli olurlar” benzeri bir performans yönetimi çerçevesine sığdırmak istediklerimizi ve yetmeyen nefesimizle tam tersini yaptığımızı düşünmeden edemiyorum. En çok da SSTC öğrenme yolculuğunun ortalarında bir slaytla sorduğum “mutluluğu nasıl tanımlarsınız ?” sorumla “beklenen-elde edilen” uyumuyla “Şu GAT Dünyada…” sorumun başlangıcına dalıp gidiyorum.

SSTC nin bu aşamasında öğrenme yolcularına sorarım “Rahmetli papaz Mendel neyin babasıdır ?” diye. Yanıtlar çoklukla “bezelyenin babası” olur. Konuşma halkasındaki grup güler, gözler parıldar. Günü kurtarırım. Beklentime tam uymasa da bu yanıt beni mutsuz etmez; aksine mutlu eder. Çünkü “StoryTeller/Öykücü” ye yeni bir öykü çıkar; Çinlilere hak verir ve gülen insanların dükkan açmaları için yeni bir fırsat doğar şu global krizin astığı suratlardan.

Biz ziraatçılar “farklılıkların önem dereceleri“ni istatistik yöntemlerle irdelemeye çok meraklıyızdır; aslında işimizin bütünleyici bir parçası bu. Ya da oyunun temel kurallarından biri. Yıllar önce mesleğimizin önderlerinden Bay Mendel, bakar ki kimi bezelyelerin daneleri buruşuk, kimileri düzgün yuvarlaktır. Buruşuk olanların sayısı daha fazladır. Hatta sanki bir oran varmış gibi görünür onun gözüne. İster bezelyeler olsun ister daha gelişmiş ıslah çalışmaları. Biz önce bir hipotez ortaya koyarız. Bunun adı “sıfır hipotezi“dir. Anlamı “görülen bu farklılıklar önemsizdir; tesadüften ileri gelir” dir. Bu hipotezimizi kanıtlamaya çalışırız. Aslında aklımız ve ruhumuz bu hipotezin kabulü değil, red edilmesidir analizler sonucunda varılan yargıda. Bunun için de “t cetveli“, “F cetveli“, “Duncan testi“, “LSD testi” vb benzeri kurallara dayanırız. Mendel de böyle yapmıştır. Ben de yıllarca Araştırma Enstitüsü iş yaşamımdaki denemelerin sonucunda, ilaçların dozlarının performanslarına dayanan tercihlerle uygulamaya kararlar aktarırken. Herneyse ! Ben şimdi benim mutluluk reçeteme gelmek istiyorum. Daha sonra da hocamın gazetedeki önerilerini aynen alarak yazımı noktalayacağım.

Benim “mutluluk reçetem” nasıldır ?

Yandaki slaytta görüldüğü gibi bana göre mutluluk, elde ettiğimle beklentim arasındaki farkın bende yarattığı doyumdur. Şimdi bunu yine 42 yıldan damıttığım o sorumu kendime sorarak birazcık açıklayayım. “Şu GAT Dünyada MASlaşmak için RAW mıyım ?”.

Bu dünyanın “al gülüm ver gülüm dünyası” olduğunu gönülden kabulleniyorum (GAT: Give And Take). Buna göre beklentimden önce neler verdim; neler vermeye hazırdım; hevesim ve inancım neleri vermeye yetti ? Önce bu sorularla kendime bakarım. Ardından elde ettiğime baktığımda “MAS:More And Smarter” laşmak adına potansiyelimi kullanmada, üst sınırımı genişletmede çıtayı daha yükseğe komada, uykusuz gecelerde iyi yaptığım şeyleri daha çok yapabilmek için hangi yapılarda, hangi sistem ve süreçlerle ve daha akıllı olabilmek için kendimi geliştirmede neler yaptığıma bakarım. Dualarımda hep yinelediğim “hakettiklerim“i değerlendiririm. Ve asıl önemli bölüme gelirim. Madem ki “RAW/Cevher” benim; o halde “bendeki gücün zayıf ve güçlü yönleri kadar “gücün tuzağına düşmek“ten nasıl sakındığıma odaklanırım. Defalarca sorarım kendime;

  • Bu beklentiyi elde edebilmek için “hazır mıydın; kendini hazır kılmak için neler yaptın; bu hazırlıkta “çiftlik yasası”na uydun mu; Çin bambusu gibi sabrı ve ısrarı hep etkin kıldın mı…?”
  • Bu beklentiyi gerçekleştirmek için “yetkin miydin; yetkinliğini gerçekten ve dürüstçe sınadın  mı; gelişme ve değişme yolculuklarında “sustainability/sürdürülebilirlik” in yatay (continuity/devamlılık) ve dikey (regularity/düzenlilik) boyutlarında nerelerde olduğunun farkıda mısın ? ve
  • Ne kadar “istekliyim abicim ?”. Tutkunun yakıcılığına razı mıyım ? Din ya da askerlikte olduğu gibi işimde de “dedication/adanmışlık” düzeyinde bağlığım var mı ki beklentim hiçbir kayba uğramadan gerçekleşsin.

Şimdi benim bu bakış açımla Bay Zelinski’nin mutluluk reçetesini aktarayım:

  • Doyum sağlayacak kadar bir AMAÇ ******** (SSTC öğrenme yolculuklarım);
  • Geçinebilecek kadar bir İŞ ********** (42/65 lik danışmanlığım);
  • Temel ihtiyaçlara yetecek kadar ZENGİNLİK ***** (Felsefem şöyle, çok parası olanların çok paraya ihtiyacı oluyor; çok param yok, çok paraya ihtiyacım da yok)
  • İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir AKIL ***** (eğlence kısmının biraz zayıf kaldığı bir gerçek ise de kendi formülümdeki beklenti kısmında da bu ağırlıklı değil; formatım böyle ve bununla mutluyum).
  • Birçok insanı beğenecek, bunlardan bazılarını da sevecek kadar ŞEFKAT
  • Kendini sevecek kadar ÖZSAYGI
  • Muhtaç olanlara verecek kadar İYİLİK DUYGUSU
  • Zorluklarla yüzyüze gelecek kadar CESARET
  • Sorunları çözecek kadar YARATICILIK
  • Heran gülecek kadar MİZAH DUYGUSU
  • İyi bir yarını bekleyecek kadar UMUT
  • Hayatı bütün değerleriyle yaşayacak kadar bir SAĞLIK
  • Sahip oldukların için ŞÜKRAN

Hocam bu reçetenin etkinliğini artırmak için de Mark Twain’in sözlerine yer vermiş: “Palamarı fırlatıp at. Güvenli limanlardan uzaklaş. Bırak Alize yelkenleri şişirsin. Araştır, düşle ve keşfet.”

Yaşam büfesinde self servis olan başarılara ulaşmaya çalışırken benim ve bay Zelinski’nin reçetelerinde “bir lokma bir hırka” yaklaşımı olmadığı çok açık; SMART’ik hırslarla TOMBUL laşan hayaller hep sürecek ve beklentilerinizle elde ettikleriniz arasındaki farkların azalması ve hep doyum yaratması dileklerimle yolunuz aydınlık olsun.

Öykücü