Yaşam Büfesinde “Pulllu Buğday (TPK)”

“…Yaşlı bir Yahudi genç bir kızla evlenir. Birbirlerini çok sevmektedirler. Ancak adam ne denerse denesin, eşini bir türlü orgazma ulaştıramaz. Yahudi kadınlarının cinsel haz almaya hakları olduğundan, çift Hahama danışmaya karar verir. Haham onları dinler, sakalını sıvazlar ve şu öneride bulunur: “Şöyle güçlü kuvvetli bir delikanlı bulun. Siz ikiniz sevişirken bu delikanlı bir havlu alıp sağa sola sallasın. Bu hanımının fantezi kurmasına yardımcı olacak ve orgazmı sağlayacaktır”. Eve giderler ve Hahamın tavsiyesini uygularlar. Yağız bir delikanlıya para verirler ve sevişirken havlu sallamasını sağlarlar. Ancak yöntem işe yaramaz; kadın hâlâ tatmin olmamaktadır. Şaşıran çift bir kez daha Hahama baş vurur. “Peki” der Haham adama “O zaman tersini deneyelim. Delikanlı hanımla sevişsin sen üzerilerine havlu salla“. Çift bir kez daha Hahamın önerisine uya; delikanlı hanımıyla yatağa girerken yaşlı adam havluyu sallamaya koyulur. Delikanlı pek cevvaldir ve çok geçmeden kadın bağıra çağıra orgazma ulaşır. Yaşlı koca gülümser, delikanlıya bakar “Akılsız” der “Havlu işte böyle sallanır“…”

Korkuları yönetmek; Sahra Gücü Etkinliği; Devşirme Güçler (1997ACT; 2000 CRS; 2004 TPK) Hi-Fi/WAF > CAF

Merhaba

On altı yıl önce 2003 yılında Adana-Çukurova buğday tarlalarında ürünü orgazma ulaştıramadığı görülen, çözüm olamayan, algıları geliştiremeyen ilacın performansını ve artan şikayetleri anımsayınca yaşlı adamın havlu sallayışını düşünmeye başladım. İkinci global birleşmenin (2000/2001) yerli ve milli etkileri altında sahipsiz kalınca TPK ciro sıralamasında birinci iken son sıralara doğru düşüşünü hızlandırıyordu. İlk global birleşmenin henüz ayak sesleri duyulmazken ve ülkesel krizin sinyalleri hızlanmışken 1993 yılı sonlarında  Satış-Bölge Müdürü olmuştum. “Seferberlik İlanı” ile “Sultana’nın Sultanları + PL’nin Cengaverleri”nde mesleğini yapan ziraatçıların “Pulllu Gayretleri”ne önderlik, liderlik ederken üzerimdeki kırmızı tulumu çıkarmamıştım müdür olmama rağmen. İkinci global birleşmenin can yakıcı etkileri (şişirilmiş kadrodaki subay çokluğu nedeniyle Adana’dan Harran’a gidemeyen ikili) altında ise beklenti dışı olarak “Pazarlama Müdürü” olmuştum ki üzerimde yine kırmızı tulum vardı. Bu yazımın konusu ve eklediğim kolaj ise “Ölüyü Canlandırmak” için “Entegre Çalışmalar” ile “Cesur Adamlar” dır ki 2004 yılı toplantımızı ilk defa yurt dışında yapınca “Mısır/ Sharm El Şeyh” de sunmuştum pazarlama müdürlüğünü devrederken ve de zeytinyağının etkisi ve söz verip de gelmeyen ÜCa olan kızgınlığın yarattığı ile azıcık burukluk varken…Ne günlerdi ama…

Bir seri haline getirdiğim bu yazılardan ne tür bir fayda umuyorum ? Seksenli yıllarda “push/ittirmek“la raflara doldurulan ilaçların tarlaya çözüm olarak yollanması daha çok bayilerin etki alanındaydı. Biz, CG olarak pamuk oriyente olduğumuz için senede iki pamuk ve bir de sebze kampanyası yaparak, dansözlü, içkili yemeklerde bayileri satın alma yarışına sokarak, önce Soçi’ye daha sonra da Singapur’a kadar seyahate çıkarıp eğlendirerek kolay satışa alışmıştık. Satışçılar “Konfor Alanları“ndan azıcık çıkabilselerdi, gönüllü olarak, inanarak rahatlık zonunu aşıp da bu üç kampanya dışında kalan senenin dokuz ayını çiftçi ile birlikte olup da işlerini “Pulllayabilseler“di; pek çok sıkıntı yaşanmazdı; boy göstermeye başlayan sorunlar anında ve yerinde çözümlenirdi. Nitekim ilk FST/ÇDE Projemiz olan “Sultana Projesi“nde biz bunu çok net yaşadık. O projemiz olmasaydı 1994 yılı kriz koşullarının ardılı olarak 1995 yılı ilaçlama hataları ve hastalık epidemisi ile pazarın liderli olan TPS ilacımız 16 tondan beş yıl sonra jenerikleri de pazara girmiş olmasına rağmen 70 tona çıkmaz; yok olur giderdi. Çünkü sıkıntıların yaşandığı anda Alaşehir’de proje ofisinde değil de İstanbul merkezde yaşayan otoriteler özellikle ilk birleşmenin iç dinamiklerinde ortaya dökülen “Triazollere dayanıklılık oluştu” söylentisine (Cİgillerden Doğan/Trakya; SAngillerden Ege/Murat) bakıp diğer ilaçlara yönelebilirlerdi. Buna isyan edip sert tepki gösterince otorite TA “Hop daha yumuşak ol; ayıp oluyor..” diye beni uyardığında “Olsun; ben ayağına basayım da bir daha demesin“. İşte 1995 de Ege’de yaşayanları aşmada “PulluBağ (TPS)” nin benzerini 2003/04 de Adana’da “Pulllu Buğday” ile yapmıştık.

Hangi ürün olursa olsun adına FST/ÇDE Projeleri dediğimiz “Sistem Disiplini” ve “Çalışan Adanmışlığı“nı esas alan “Desteklenen Yapılar“ın en büyük etkisi ziraat mühendislerimizi tarlada, çiftçi koşullarında hem proaktif hem de reaktif çalışmalarda “Pullcu” kılabilmek olmuştur. Böylece Akdeniz seralarındaki dört proje (VIP1-4) ile ACTPlus ilaçlarımız “Pull Desteği” ile “Çözüm” olmuştur. Böylece Marmara’da tarla domatesinde, salçalık domates sektöründe FIT Projemiz ile ilaçlarımız hastalık ve zararlılara karşı çözüm olmuştur. Aynı bölgede WIN Projesi ile yabancı ot ilaçlarının buğday pazarına girmesi sağlanmıştır. MAC projesi ile tee Malatya’da kayısı pazarına girdiğimiz gibi satışın ortaya koyduğu hedef değerler 3/4 katına ulaştırılmakla kalmamış “TTTS (Tripl ti es) değeri de 5 yıldan 2 yıla indirilmiştir (meraklısına ayrıca anlatılır). Bunlara ek olarak Orta Anadolu’da patates dikim alanlarında yaptığımız ön çalışmalar sonrasında iki potansiyel alt pazara iki ilacımızı sunmak için Nisan 2000 başında projemi (MAXER) ve çantamı hazırlayıp yola çıkmak üzereyken ısrarlara dayanamamış ve Atakalp’te eforlu test > anjiografi > by pass sonrası kısa bir süre M38 tanklarına benzer yaşamak zorunda kalınca ikinci global birleşmenin etkileri altında FST/ÇDE Projeleri desteğini yitirdiği için bu girişim yarım kalmıştı. İşte bu yoğunlaşmalar altında satış listesinin ilk sırasında olan TPK üç ciddi tehditin etkisi altında hızlı düşüş sürecine girmişti. Bölgesel satış yönetimi umutsuzdu. Bölgesel satışçılar her şeye rağmen ısrarcıydılar. Bunlara ait kimi söylemleri kolajda görebilirsiniz. Bölgedeki teknik danışman (CK) ve pazarlama uzmanı (BHG) özellikle “kadastro işleri/zonlar” ile dayanıklılık yönetimini yapılandırmaya çalışıyorlardı. İran’dan gelen tehdit, sahtecilik, dayanıklılık, rakibin yeni stratejisi ciddi konulardı ve “cesur adamlar” bunları yönettiler.

On beş yıl önce 2004 Mısır’daki yıllık toplantıda “Pulllu Buğday (TPK)” konusunu sunarken ana mesajım:BeE idi ve sormuştum: “BeE nedir ?” diye ve eklemiştim: “Arı değil”. Anlamı “Be old, be young, just be effective / İster genç ol, ister yaşlı, yeter ki etkili ol“. Mısır’dan bir yıl önce Çeşme’deki yıllık toplantıda ana mesajım “NON” idi ve hazırladığım kolajda Elvis Presley söylüyordu: Ya şimdi ya asla ve vermek istediğim mesaj: Hızlı kazanımlar önemli; mutlaka kanıtlamalıyız ki…Bir yıl önce de Antalya’da her tarafı bembeyaz olan Hillside Su’daki ana mesajım da BUS idi ve anlamı da “İşler Eskisi Gibi Değil...” ve henüz İstanbul’un otoritesi sürerken, İzmir yolculuğu gündemde yokken, güçler ayrılığı prensibi “ben senden daha önemliyim” etkisi yaratırken ve bütünleşmeyi “mış gibi olsun” yapmazlarken, vaziyeti paint ball ile genel müdürü vurmakla kurtarmaya çalışırlarken ısrarla, program dışı sahneye çıktığımda ana mesajım DOD idi; yani “Do Or Die / Yapmazsan Ölürsün” ve yapmadılar…Bin defa yazdım. İkinci global birleşmenin ilk aylarında şişirilmiş kadrodan amaç doğru adamı, Collins’in dördüncü metaforu olan “Otobüs Yolcuları“nı doğru seçmek ve doğru koltuklara oturtmaktı. Bu nedenle kısa süre sonra önce 7 sonra 6 kişiye düşürülecek olan pazarlama bölümünde ilk altı ayda 16 kişi vardı. Buna rağmen hem bütünleşmekten kaçındılar hem de küskünlüklerini sürdürdüler. Kısa süre sonra ayrılıp gidenler pişman mı oldular ? Hayır. Doğru yolu buldular, kendi şirketlerini kurup daha iyi bir yolda devam ettiler.

Bu seriye “Pulllu Tütün (RMZ)” ile başladım sevgili Nejdet’in Facebook’taki bir fotoğraf paylaşımından sonra ve eklediğim kolaj ile sevgili Ayhan ve Emin’e bir kez daha teşekkür etmek olanağı buldum “Samsun 216” anısıyla birlikte. Daha sonra “Pulllu Pamuk (GSG)” ile sevgili Alev’in bana özel sektördeki ilk günlerimde özgün arayışları öğretmesi ve el vermesine teşekkür etme şansım oldu sağlık ve esenlik dileklerimle. Serinin üçüncü yazısı olan “Pulllu Bağ (TPS)” ile zorlukların orta yerinde mutlu olmaya çalışırken Hacı Ömer’lere yanlış şeyler göstermemek için dikkat etmeyi ve lider ilacın dibe vurmasını önleyip zirve yaptırmayı nasıl becerdiğimizi dillendirdim sevgili Mehmet’e olan özlemlerimle. Bu dördüncü yazımda “Pulllu Buğday (TPK)” ise özellikle Barbaros’un inançlı çabalarını yazıya dökmeyi ve filmdeki gibi “Tosun ve Kerim” ikilisi ile küllenmiş kimi anıları yeşertmek istedim.

Sözün özü; belki sonraki yazımda “Pulllu Kayısı (CHR)” ile Ali Şahin’in “Taner bile gelse almam” deyişinden, dört sene sonra da baraj kenarında öğle yemeğini yerken “Aramızda kan davası mı var ? Neden ilişkinizi kestiniz ki ?” deyişinden; Ahmet Öncüler’den, Salman Gültekin’den ve kırmızı tulumun en çok puan topladığı Şire Pazarı dahil kayısı alanlarındaki “Malatya’nın Maymunları“ndan söz ederim satış gücünün sahra gücüne evrilmesinde SSTC nin öğretilerini vurgularım tekrar tekrar.

Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü