Yaşam Büfesinde “Meleklerin Gücü”

“…Tanrı’ya her konuda dua edebildiğin gibi, onun görevlendirdiği meleklerden de her konuda yardım isteyebilirsin. İstanbul’da yaşıyorsan ve bir otomobilin varsa park yeri bulabilmek için bile meleklerden yardım isteyebilirsin…”

Merhaba

Yukarıdaki satırları “Tanrının Doğum Günü” kitabından aldım (burak@burakozdemir.com). Bu kitap elimden (elimizden) hiç düşmüyor. İlkinde sistematik olarak okudum ve daha sonra rastgele sayfalarını karıştırmaya başladım; karıştırmayı sürdürüyorum. Tıpkı Mısır’daki sunumumda (BeE&Me 2004) dile getirdiğim gibi “beyin neyi ararsa onu buluyor”. Bugün (02.06.2009) de “istemek ve yardım istemek” sözcükleri aklıma takılı. Daha önce yazdığım gibi “birinden birşey istemek aslında ona yardım etmektir” deyişine yürekten inanıyorum. Bu inançla Ocak 2009 da MAS(Mustafa Artık Serbest) laştığım ilk günlerde Polen’in bir ekstra isteği üzerine kendimi bir başka mutlu hissetmiştim. Bu isteği daha doğru yanıtlama çabalarıyla sektörümdeki üç ana oyuncuya yazılı başvurduğumda birinciden her zaman ki sessizliği, ikincisinde “bu isteği etik bulmuyorum” saçmalığını ve üçüncüsünden de anında hazır sunum setinin gönderilmesi beni ve yönümü Şubat 2009 da değiştirmişti. Böylesi içten paylaşımı yapan kuruluşu da SSTC Öğrenme Yolculuğuna çıkarmak için ziyaret ettiğimde “danışmanlık” rolümle, katma değer yaratabilme çabalarımla yeniden eylemli olma heyecanlarına kavuşmuştum.

Dün (01.06.09) haftalık kurum ziyaretimde hem aylık programımı oluşturmuş ve hem de Z’li MY la T’li FE nin sohbetlerindeki içtenliğe tanık olmuştum. Ne kadar açık yürekliydi sevgili MY. Kişisel mutluluğunu koruma uğruna kurumsal hırslı açılımları nasıl frenlediğini gönülden paylaşmıştı. Dostuz diye özlem duyduklarımızın sağlık sorunlarından ne denli uzak kaldığımızı öğrendiğimde kendimden utandım. Halbuki ruhum kaç gündür sevgili MY ı aramamı söylüyordu. Sinyalleri okumakta geç kalınca insan ilk hamle puanını kaptırıyor. Yine de şanslıymışım ki dün o sohbetin içinde oldum. Yaşam büfesinde sıraya geçmek amaçlı SSTC öğrenme yolculuğu öğretilerini de sergileme çabası içinde umarım o üçlünün herbiri benim duyduğum hazzı duymuş ve paylaşımın gücünü hissetmiştir. Böylece kurumların otoriteleri hayatta kalmak için, ayakta kalmak için, özellikle kriz yılı koşullarında rekabet ederken birbirlerinin rekabet üstü çabalarının farklılığını da kendilerince yorumlamışlardır. Pozisyonu korumak ya da herşeye rağmen katlanarak büyümek stratejilerinin kurumsal arka planlarını dikkate aldıklarını görmek çok güzel. Herikisinin de yolu aydınlık olsun.

Şimdi izninizle “Tanrının Doğum Günü” kitabından alıntılarımı sürdürmek istiyorum. Kitabın ana teması güncel yaşamda Kur’an’daki ayetlerin “sevgi kültürü”yle yorumlanması ki bence bunu okumaya hazırsanız mükemmel mesajlar var. İşte beni bugün “yardım istemek ve melekler” konusunda çeken kısım (Sayfa 157):

“… Melekler, Hristiyanların hayatında daha çok yer alır. Yılbaşı ağacı süslerken bile minik melek heykelleri kullanırlar. Müslümanlık ise meleklere biraz mesafeli gibidir..” Bu sözleriyle insanoğlu aklına takılan konuyu Tanrı’dan yanıtlamasını istemektedir. “Dona” ismiyle Tanrı’nın yanıtı şöyledir:

… Bu çok masum bir içgüdünün sonucu. Kur’an insanları meleklere tapmaktan men etti. Bu bir perhizdi, ancak kalıcı bir beslenme biçimine dönüştü. Diyetler dönemseldir. Kalıcı olurlarsa vücutta çeşitli mineral eksiklikleri meydana gelir. Önümüzdeki süreçte Müslümanlar’ın meleklerle olan bağları oldukça güçlenecek…” Bu sözlerde beni etkileyen, diyet ve reçetenin geçerliliğindeki dönemsellik, esneklik ve koşullara göre yaklaşım. Biraz daha devam edip yazara ait kısa bir notla yazımı bitireceğim. İnsanoğlunun (yazarın “ben” olarak kişiselleştirdiği) bu açıklamada takıldığı yer beni SSTC deki temel kavramıma götürüyor. Diyor ki;

“… Hayal etmek benim ruhuma çok iyi geliyor. Neden ?“. İşte anahtar sözcüğüm “hayal“. SSTC Öğrenme Yolculuklarında “hedef“i SMARTik kılmazdan önce “hayal” e odaklanıyorum ve sevgili A.Ş.İzgören‘in kavramıyla hayallerini TOMBULlaştırmalarını istiyorum. Ve işte Dona’nın açıklaması:

“…İnsan ruhu, soyuttur. Hayaller de öyledir. Hayali kuran, ruhtur. Hayalperestlik, ruhsallaşmaktır. Şimdi sana hayal etmekle ilgili bir teknik öğreteceğim…”

Evet. Bu kadar yeter. Ben ve beynim, bugün aradığımızı bulduk. Yan taraftaki görselde sevgili Burak’ın kısa özgeçmişini bulacaksınız. Aklınız, yüreğiniz ve ruhunuz böyle bir kitabı okumaya yatkınsa okumanızı öneririm; hatta ilk anda kabulde zorlansanız bile. Bakış açılarınız genişler; sevgi kültürüyle yorumlarınız, algılarınız zenginleşir. Takdir sizin.

Beni bu kitaba yakınlaştıran an 14 Şubat 2009 Sevgililer Günü hediyesi seçme çabalarımdı. Kitabın ilk sayfasına o gün ve saat 17.00 notuyla “Sevgili Nezuş, Seni beklerken…” diye not düşüp D&R da satın alma öncesi okuma seansımda 36 ncı sayfadan bir alıntı yapmışım “İnsan Tanrı’dan korkarak, diğer insanlardan korkmamayı öğrenir”. diye de yazmışım. Ve Sevgili Nezuş önceki yazımda sözünü ettiğim Zürich akşamında bunu en canlı şekilde gösterdi. Tekrar helal olsun. Şu satırlarla yazımı bitirirken Allah herkese bizim gibi (1958 Orta Okul İkinci sınıftan beri süren beraberlik ve bir düzine Copcu ile Copculaşmak) sevgiler nasip etsin diyorum:

“… Seninle birlikte yaşam, hep haldır haldır akan bir ırmak. Cennet de bir adım ötemizde. Sen bu kadar cesur olunca, suda seni kaldıracak güç hep var oldu. Seninle yaşarken, cennetin konforuna sahip oldum; olduk. Bir düzine Copcu adına sağlık ve sevgiler içinde ol, yolun hep aydınlık olsun…”

Yazımı okuyan ve gönlü elveriyorsa tüm bu güzelliklerin bedelini tanımlama adına aşağıdaki tümcenin sonunu tamamlar; ister ruhunda sessizce, isterse yorumunu ileterek cesurca.

Herkes cennete gitmek ister; ama hiç kimse….“. Bu dünya “GAT Dünyası“.

Kalın sağlıcakla; yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)