Yaşam Büfesinde “Öğretirken Öğrenmek”

“...Ana firmasından iyi mi bilicez ? Eloğlu böyle bir aktifi bulmuş; geliştirmiş. İlaç yapıp pazara sunmuş. Hem de on yıl önce Türkiye’de de kabulünü sağlamış. İşler umduğu gitmemiş. Bocalamış. Direnmiş. Kaymakamlık işe yaramamış. Bu arada patent süresi dolmuş. Önüne gelen “me-too” demiş ve pazara benzerini sunmuş. Akıllı uslu beraberlikler için zahmet edip tarla performansını görmek istememişler. Onlar da ana firmanın bulgularına güvenmiş olabilirler. Kolay yolu seçmişler. Baktım ki AgroBest Grup (ABG) tan Ziraatçı Hakan’ın otuza yakın demosu var; gezeyim göreyim istedim. Kullanıcıların algılarını kaydetmek istedim. Ve üç gün önce Göynük’te mükemmel bir öğrenme yolculuğu yaşadım…”

Merhaba

Evet, gerçekten mükemmel bir öğrenme yolculuğu idi. Birkaç açıdan takdire değer bir beraberlikti. Toplantının ruhunda Hakan’ın serada sakince söylediği “ABG kabuk değiştiriyor” mesajını görmek olanaklıydı. Toplantı için zaman, zemin ve mekan çok uygundu. La Chateau De Prestige olarak yer seçimi idealdi. Davetliler seçilmiş bir gruptu. Çağrılanların tamamı, tam zamanında hazırdı. Hatta Hz.Musa’nın öyküsünde olduğu gibi “hendeklerin de hazır olduğu görülüyordu toplantıya yaptıkları katkılarda. Laf olsun diye gelmemişlerdi. İnançla ve beklentiyle gelmişlerdi. Beraberliklerinde gerçek bir “win-win/karşılıklı kazanma” durumu gözleniyordu.

Beraberliğin faydalarını maksimize etmede etkinliğimiz tam bir SSTC uygulamasıydı. Gündem buna göre hazırlanmıştı. Görsellik güncel ve yereldi. Sahnede çok seslilik ve “strong sounds & steps /güçlü ses ve adımlar” hakimdi. Yörenin gerçek sorumlusu genç arkadaşımız “ben, AgroBest Grup’tan Ziraatçı Hüseyin” derken sesinin renginde özgüveni yansıtıyordu. Titremeyen sesine “dostane duruş“u eşlik ediyordu. Elindeki küçük hatırlatma kartlarıyla sallanmadan ve ağır adımlarla sahnede yürüyerek sunucuları takdim ediyordu. Dinleyicilerle göz kontağını yitirmiyordu. Aferin Hüseyin sana.

Teknik’in materyali güçlüydü. Yereldi. Günceldi. Sahrada yaşayarak öğrendiklerini yansıtıyordu. Kendisine tanıdığımız sunum süresi çok kısaydı. Gözünü de korkutmuştum ve “on dakikan var ve süren dolduğunda anlatacakların yarısında bile olsan sözünü keserim” biçimindeki tavrım onu çok etkilemişti. Süreyi tam kullandı. Anlatmak istediklerini sınırladı. Mesajları derledi. Daha etkili olma yolunda SSTC İkinci Adım Öğrenme Yolculuğundaki “sunum becerileri” konusundan çok yararlanacağına inanıyorum. Şansın bol olsun; teşekkürler sevgili Hakan.

Dört gün önce tamamladığım video çekimlerinden montajladığım kısa filmlerle üç görsel hazırlamıştım. Birincisini jenerik olarak birkaç kez gösterdim. Böylece davetliler yerlerini alırken paradigmaları oluşuyordu. Kumluca yazısı, kendilerinden görüntüler ve seralarda kırmızı tulumlu hocayla birlikte çiftçiler ve vurucu mesajlar ABG un çabalarıyla ilk algıları şekilleniyor; kabul kapıları açılıyordu. Böylece özellikle toplantının soru-cevap bölümünde bilgi ve deneyimlerini bizimle paylaşmada dağıtım kanallarındaki meslektaşlarımız olan iş ortakları samimiydi; içtendi; olumluydu. Eleştirileri yol gösteriyordu. Şahsım, mesleğim ve ABG adına hepsine teşekkür ediyorum.

İlk görselimiz ABG un tanıtım filmiydi ve hemen ardından ABG yönetim kurulu başkanı sayın Faruk Eroğlu, bugünlere nasıl gelindiğini anlattı. “Küllerinden tekrar yaratmak” mesajını da içeren başarı öyküsünde Denizli’li tütüncü çocuğu ABG tan Ziraatçı Faruk, dağıtım kanallarındaki iş ortaklarına yeni yaklaşımlarını dile getiriyordu. Bu sözleri bana kapanışta Churchill’in ünlü sözünü kullanma olanağı verdi: “Ne kadar geriye bakarsanız; o kadar ileriyi görürsünüz.” demişti Churchill. Bu yaklaşımın ana mesajı geçmişe takılıp kalmak değil; geçmişin başarı ya da başarısızlıklarından ders almaktı. Özellikle bizim iş alanımızda bu çok önemliydi. Çünkü yeni kuşakların eskilerin hatalarını yineleyerek “sına ve öğren” gibi bir lüksleri yok. Teşekkürler Faruk bey.

Samsun’dan başlayan mesleki yolculuğunu Ankara üzerinden bugün Antalya’da ABG un bölge müdürü olarak sürdürmekte olan sevgili Ufuk’un bilgi, beceri ve deneyimlerinde de pek çok başarının izini görmek kolaydı. İnanıyorum ki ABG daki gelişim sürecinde sevgili Ufuk’a, ekibiyle birlikte örnek olma görevi düşmektedir. En iyi şekilde yerine getireceğine inanarak teşekkürlerimle başarılar diliyorum.

Öğrenme yolculuğunun soru-cevap kısmını çok sevdim. Çok şey öğrendim. Hemen bitiminde yazdığım raporumda bunu “öğretmenin öğrendiği, öğrencinin öğrettiği” bir süreç olarak tanımladım. Öğrenmenin yaşı, yeri ve zamanının olmadığını hep birlikte gördük. Her nekadar demolarımız olsa da, bildiklerimizi gözlemlerimizle desteklesek de kabul etmek gerekir ki; bizim bilgilerimiz daha çok kitaplardan iş ortaklarımızın ise hayatın içinden geliyordu. Onlara daha iyi kulak vermek gereğini bir kez daha anladık. Birlikte öğrenme yolculuğumuzda biz özgün gayretlerimizi içtenlikle yansıttıkça onlar da bilgilerini bizle dostane olarak paylaştılar. Faydanın maksimize edilmesine katkıda bulundular. Gelecek günlerde çok daha verimli beraberliklerin olacağını anladım ve kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Şimdi yazımı çok beğendiğim, görüşlerini  anlamak için defalarca okuduğum toprağı bol olsun Bay P.Drucker‘ın eserlerinden derlenmiş olan bir kitaptan (Gün gün Drucker; 2005) alıntı yaparak bitirmek istiyorum. Kitaba önsöz yazan Jim Collins‘i “iyiden mükemmele şirket” isimli kitabından dolayı çok seviyorum. İşletmelerin amacını ve misyonun tanımlamak başlığıyla 27 Şubat sayfasına seçilmiş yazıda gördüklerim “ABG ne yapmak istiyor ?” sorusuna yanıt ararken beni birkez daha etkiledi. Bakın neler yazmış Bay Drucker;

“… Bir şirketin ne iş yaptığını bilmek çok kolay ve çok aşikarmış gibi görünebilir. Bir çelik fabrikası çelik üretir; bir demiryolu işletmesi trenlere yük ve yolcu taşır; bir sigorta şirketi yangın riskine karşı sigorta yapar; bir banka borç para verir. Aslında “Biz ne iş yapıyoruz ?” sorusu hemen her zaman zor bir sorudur ve doğru yanıt pek belirgin değildir…”

Yazıyı burada kesiyorum ve üç gün önce Göynük’te tüm katılımcılar görsellerimde (üç film ve slaytlar) bunun yanıtını gördüler. Acaba akıllarında kaldı mı ? Aslında iki aydır bu kurumdayım ve daha ilk gün fabrikada tüm bölüm müdürlerini toplayıp bir video kaydı yaptım ve onlara SSTC bazında şu açıklamalarda bulundum. Dedim ki “Madem ki ABG un böylesi modern bir fabrikası var; madem ki ABG bu fabrikanın Ar-Ge olanaklarıyla kaliteli ürünler üretiyor; madem ki ABG un yüzelliyi aşkın ilaç sayısıyla zengin bir portföyü var; madem ki ABG un deneyimli ve konusunda uzman personeli var… O halde bana söyler misiniz ABG dağıtım kanallarındaki iş ortaklarına ve Türk çiftçisine hangi temel faydayı sağlıyor ?“. İşte bu sorunun özgün yanıtlarını tartıştık daha tanıştığımız ilk günde. Vardığımız ortak kararla Mart ayında Malatya’da bu faydayı ABG un ortak sözü olarak hedef müşterilerimizde kullandık. Eğer üç gün önceki Göynük toplantımızda bu ifade akılda kalmamışsa bunu vurgulamak, işlemek ve geliştirmek sahra gücünün görevidir. Yeter ki isteyerek, inanarak, ruhunda hissederek yapsın bunu. Şimdi bay Drucker’ın sözlerine devam ediyorum:

“… Bir işletmenin yaptığı iş, şirketin adıyla, kuruluş tüzüğüyle, ortaklık belgelerindeki maddelerle tanımlanmaz. Bir müşterinin bir ürünü ya da hizmeti satın alarak tatmin ettiği bir ihtiyaç tarafından tanımlanır. Müşteriyi tatmin etmek, her işletmenin misyonu ve amacıdır. Dolayısıyla “Biz ne iş yapıyoruz ?” sorusu ancak işe dışarıdan, müşterinin ve piyasanın bakış açısından bakılarak yanıtlanabilir. Herhangi bir dönemde müşterinin ne düşündüğü, neye inandığı ve ne istediği yönetim tarafından nesnel bir gösterge olarak kabul edilmelidir. Bu gösterge, satışçıların raporları, mühendislerin uyguladıkları testler ve muhasebecinin sunduğu rakamlar kadar ciddiye alınmalıdır. Ayrıca, yönetim müşterinin zihnini okumaya çalışmaktan ziyade müşteriden yanıtları kendisi almak için bir çaba göstermelidir…”

Evet, tekrar Göynük’e dönüyorum ve yukarıdaki ifadelerle yapmaya çalıştıklarımıza, yaptıklarımıza ve yapabileceğimize inandıklarımıza odaklanıyorum. Çok güzel bir öğrenme yolculuğu yaşadık. Her anını tekrar tekrar sorgulamak gerekir. Öğrendiklerimizi pekiştirmek gerekir. Öğrendiklerimizi kış/yaz farklarıyla geliştirmek gerekir. Öğrendiklerimizi sulamak/sulamamak; beklemek/beklememek, karıştırmak ve “ben senin aletini biliyorum” mesajının ötesinde zenginleştirmek gerekir. Dikkatli olunması gereken nokta Probil‘in “telefonda iletişim” e-öğrenme programında sembol olan “Güven Kargolu Mustafa” nın öğretilerine bakmak ve “empati duymak ama özdeşleşmek sınırında durmak” duyarlılığını geliştirmek gerekir. Daha çok işimiz var. Varlığımızın nedeni de bu işler ve çözüm yolu mesleğimizi doğru yapmak. Bu amaçla yıllar önce hazırladığım ve Dr.Kendrick‘in mesajlarını içeren dosyamdan bir slaytı yana ekliyorum. Belki birgün buna da değinirim. Şimdi Bay Drucker’ın o bir sayfa sonundaki önerisiyle yazımı noktalamak istiyorum. Diyor ki;

“… Bu hafta hergün bir müşteriyle konuşun. Onlara şirketinizi nasıl gördüklerini, şirketiniz hakkındaki düşüncelerini, nasıl bir şirket olduğuna inandıklarını ve şirketinizden ne beklediklerini sorun. Bu geribildirimi şirketinizin misyonunu daha iyi tarfi etmek için kullanın…”

Bu kadar basit. Herşey sizin ellerinizde. Siz yeter ki isteyin.

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)