“… Dileğim bugün yaşadığımız kaygıların yarınlardaki olumlu eylemlerin müjdecisi olmasıdır. MC (14) 25.05.1994…”
Merhaba
Bugün sevgili Eray’ın yaşgünü. Binlerce şükür sahip olduğumuz güzelliklere. Allah herkese biz Copcuların beraberliğini nasip etsin. Dualarımızda sürekli yinelediğimiz gibi “hakedilmiş ve hayırlı olucak olan”lara sahip olmak dileğimiz. Pazartesi günü Biyomühendilik Günleri’ndeki konuşmamın odağında “yaşam büfesi” var. Yaşam büfesinde self servis olan başarılara erişmek için “sıraya girmek” adına SSTC Öğrenme Yolculuklarının çerçevesi içinde aradıkları mesajları bulmada kolaylaştırıcı olacağım genç arkadaşlarıma.
Onbeş yıl önce ülkesel krizle boğuşurken Seferihisar’da toplanmıştık. Sevgili Alev’le Bay Hardmeir, bizi liderlik ve koçluk yolculuğuna çıkarıyorlardı. SSTC den sonraki üçüncü adım olan ve Dr.Blanchard‘ın öğretileriyle şekillenen yaşam büfesinde “sırada ön tarafa doğru ilerleme” çabalarında sahra gücüne kolaylaştırıcı olmaya çalışıyorduk. Bu gelişmelerde yardımcı eğitmenliğim yeni bir role bürünüyordu. Hem de kriz yılında ve bölgesel satışın tüm sorumluluğu sırtıma binerken. Aklım ve ruhumu bu ortamda tutmada ne denli zorlandığımı dün gibi anımsıyorum. Ne var ki, bugün sürdürdüğüm öğrenme yolculuklarında o günlerin zor koşullarının öğreticiliği bir başka öneme sahip. Binlerce şükür. Bir ay sonra satışın baskılarına karşın motivasyonu sürdürmek adına yazdığım duvar yazılarından birinde “yarın için yaşanan yaşamın gerçekleşmesine hep bir gün vardır” diye başlık atmışım.
Bu sözler beni “upclose and personal” filmindeki mesaja götürüyor. Bu filmin Türkçe adını bilmediğim için özür diliyorum. Bir bilen bana yazarsa teşekkürlerimle düzeltirim. O filmde aynen şöyle diyordu R.Redford : “yaşadığımız hergün hak ettiğimizin bir fazlasıdır“. Çok severim bu sözü. Bana sürekli anımsattığı “bugünün değeri” ve be yapacaksak bugün yapmak. Bu nedenle Bay Fusco’nun da konuğumuz olduğu 2002 yılı Çeşme toplantısında sunumumun yinelenen mesajı da “NON” idi. Açılımı: “Now Or Never (Şimdi ya da Asla)“. O günlerde ayakta kalmak için, öngörülen koşullarla rekabet edip hayatta kalmak için bence “hız” önemli ve öncelikliydi. Hızlı olmalıydık. Heveslerimizi sonuca ulaştırıp gelecek için var olma savaşımında gücümüzü kanıtlamalıydık. Yaptık da… Hem de ne güzelliklerle. Hep bu adım adım ilerleyişle Mısır, Brezilya ve Çek Cumhuriyeti’nde ardışık yılllık toplantıları yapma olanağımız oldu. Mükemmel gelişmelerdi.
Ekteki pdf sayfasında göreceğiniz gibi onbeş yıl önceki sözlerim şöyle devam ediyor:
“… Günler hızla geçiyor. Kimi önlemleri gündemde tutmaya gayret ediyoruz. Laf aramızda eski rahatımızdan birazcık olsun özveride bulunmamız da kaçınılmaz oluyor. Kaygılarımız yok mu ? Birazcık “kaygı” sözcüğü üzerinde durmak istiyorum… Gerçekte kaygının belirli sınırlar içinde olumlu bir yönü vardır. Yaşadığımız karmaşık dünyada kaygı kaçınılmazdır. Kaygı kendini bir huzursuzluk ya da korku biçiminde gösterdiğinde bazı sorunları ortaya çıkmadan sezmemmize olanak verir. Fiziki bir ağrı gibi kaygı da olumlu bir eylemin öncesinde gelen bir uyarı sistemi olarak işlev görür. Kaygı mantığımızın üstüne çıktığında soruna dönüşür. Buna izin vermemek bizim elimizde...”
Global krizle işsizliğin arttığı ülkemizde genç insanların ne denli kaygılar içinde olduğu çok açık. Allah yardımcıları olsun. Dileğim bugün yaşadığımız kaygıların yarınlardaki olumlu eylemlerimizin müjdecisi olmasıdır.
Yolunuz hep aydınlık olsun.
Öykücü (mustafa@copcu.com)