Yaşam Büfesinde “TOMBUL & SMART”

“… Adana buğday tarlalarındayız. Tarlada HSEcibaşılığı yapıyoruz. Ya da “Akıllı Tarla Yönetimi (ATY)”nde tapu kadastro işlerini öğreniyoruz. Birbirimizden çok farklı satış stillerimiz var. Buna seviniyoruz. Bu zenginliğimizi faydaya çeviriyoruz. Tam o sırada canı yanmış olan buğdaycı Kolukesik aynen şöyle bağırıyor: “Ben ziraat mühendislerinin birşey bildiğine inanmıyorum; ben onlardan iyi biliyorum...” Tam SSTC Öğrenme yolculuğunun konusu…”

Merhaba

Bu yazımı 12 Nisan pazar günü Çeşme’de yazıyorum. Yazım 18 Nisan cuma günü SSTC öğrenme yolculuğunun ilk adımı tamamlandığı anda (saat 17.00) yayınlanmış olacak. Yarın Antalya’ya doğru yola çıkacağım hafta başlıyor. Yarın ABGZiraatçı Mustafa olarak ilk adım SSTC öğrenme yolculuğuna çıkacağım haftanın ilk günü olacak. Hem ziraatçılığımı düşündüm hem de ikinci adımdaki “müşteri responslarının ele alınması” konusunu anımsadım yukarıdaki anektodu video kayıtlarımda yeniden izlerken. Bakalım buğdaycı Kolukesik’le “neler bildiğim” inatlaşmasına mı girişicem yoksa “ikna” nın üç basamağında (Ethos, Pathos, Logos) buluşabilecek miyim ?..

Yazımın başlığı neden “TOMBUL & SMART” ?

Önce katılımcıların hayal kurmalarını isteyeceğim. Tıpkı F2 deki “personal shield (Kişisel Kalkan) ” de olduğu gibi hayallarinin kurumsal vizyonla bütünleşmesi yolunda adım atacağım. Hayallerini “hedef” haline getirmeleri için sevgili A.Ş.izgören’in “TOMBUL” formülünü kullanacağım. Hayallerinin kendilerini ne kadar tatmin ettiğini anlamaya çalışacağım. Daha doğru ifadeyle bu konuda “farkındalık“larını geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışacağım. Hayallerinin dış dinamiklerle etkileşimde ne denli mantıklı olduğunu irdelemelerini isteyeceğim. Bakalım hayallerinin belirgin kılabilecekler mi ? Hayallerine ulaşma yolundaki hırs ve heyecanlarını paylaşmalarını isteyeceğim. Tıpkı “İlk Şövalye” filmindeki Sean Connery’inin duasında olduğu gibi… Bakalım doğruyu bulmak için akıllarını; seçmek için iradelerini ve sürdürmek için güçlerini ne kadar kullanacaklar ? Kendi iç dinamikleriyle hayallerini ne kadar limitli kıldıklarını hep birlikte göreceğiz.

Hayallerinin hedef haline gelmesi için en önemli kriter bence “ortak alınmış karar” düzeyine erişmek gerektiğini anladıkları anda SSTC ilk adım öğrenme yolculuğu aktif olarak başlamış olacak. O zaman “satış çağrı“larına odaklanacaklar. O zaman müşterileriyle “kazan-kazan” ilişkisi içinde ömür boyu flört etmeyi öğrenmiş olacaklar. Hatta bir adım ötesinde bu yaklaşım biçimi, bu hazırlık yoğunluğu onların kendi stilleri içinde yaşam biçimine dönüşecek; alışkanlıkları olacak. İşte bunun için SSTC ilk adım öğrenme yolculuğuyla yaşam büfesinde sıraya girmeye çalışırlarken SMART’a göre kendilerine bakmayı sabah notlarında yazıya dökecekler.

Şimdi yazıma bir zamanlar hazırladığım bir power point dosyasını pdf e çevirerek ekleyeceğim. Ancak bunun için sizlere bir özür borçluyum. Nedenini açıklamadan önce özrüm daha iyi anlaşılsın için kısa bir fıkra anlatmak istiyorum.

“… Temel’le Dursun güney kutbuna giderler. Köyden uzakta bir igloda bir ay vakit geçirirler. Bir ay sonra köye inerler ve bara giderler. Temel Barmene sorar: “Sizin buralarda beyaz kadın bulunur mu ?. “Çok” der barmen. Temel devam eder: “Peki siyah kadın bulunur mu ?”. “Ara sıra “der barmen. Temel’in son sorusu da şu olur: “Peki yarısı beyaz yarısı siyah kadın bulunur mu ?”. “Öyle şey olur mu ?” deyince barmen; Temel, Dursun’a döner ve “Ula Dursun desene biz bir aydır Penguen ile sevişiyoruz.”…”

İşte bu fıkrada olduğu gibi ben de nedense (!) o günlerde bu görseli yarısı Türkçe, yarısı İngilizce hazırlamışım. Okuyanlar bir de respons verseler ardından daha ne anlatımlar gelecek ancak; şimdilik sadece yaptığım tahrik… Tahrik, E.D.Bono‘nun “surpetition” kitabında ele aldığı etkili yollardan biri; diğeri de “by-pass” rekabet üstü olabilmek için. her neyse, konuyu dağıtmıyalım.

sales-sytle-2004-soru-sormakppt-compatibility-mode

Şimdi o dosyadaki “satış stilleri” ile SSTC öğrenme yolculuğunun ilk adımındaki SMART yaklaşımını bütünleştirmeye çalışayım. Yolculuğa katılanlara standart programın sonunda “kendi stilleri“ni korumayı özellikle vurgularım. Çünkü onları “biricik” yapan o stilleri ve ben aslında o stil içinde daha etkili olabilmelerinin seçeneklerini göstermeye çalışırım. Onlara hazır bir reçete vermem. Onlara sadece yeme-içme alışkanlıklarında değişiklikler yapmayı öneririm. Tercih onların. Herşey onların elinde. Ya yaparlar ve tozu dumana katarlar veya aynen devam edip tozu dumanı yutarlar.

Bu görseli 6 Nisan 2004 tarihinde Adana dönüşünde hazırlamışım ve başlığını da “olgunluk” olarak koymuşum. Konuya seçilen başlığın her zaman çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bu düşünce beni lise yıllarımda okuduğum bir divan şiirinin ilk satırlarına götürüyor. Sanırım Kaptan Paşa‘nın bir şiiriydi. Ya da uyduruyorum. Uydurabilirim. Çünkü lisede fen bölümündeydim ve edebiyatı da çok severdim. İkisini de başarıyla götürdüm. O şiir şöyle başlıyordu:

“Sername-i muhabbeti canane yazmışım.

Hasret risalesin varak-ı cane yazmışım.

Nalişlerini derd ile biçare bülbülün,

Bad-ı saba eliyle gülistane yazmışım”

Son satırda “bad-ı saba” nın anlamı “sabah rüzgarı” olduğuna göre demek ki şair de “sabah notları” konusuna yatkınmış; düşkünmüş. Diyor ki; şiirine “Sevgilim” diye başlamış. İlk satırlarına özlemlerini eklemiş; kendini bülbüle benzetip yakarışlarıyla devam etmiş ve mektubunu sevgilisinin eline geçsin diye sabah rüzgarıyla gül bahçesine göndermiş... Bu şiirde bugün beni etkileyen söze başlarken, başlık oluştururken SSTC öğrenme yolculuğundaki AIDA formülünü anımsatması. Daha açık bir anlatımla SSTC öğrenme yolculuğunda “yaklaşım” aşamasının önemini örnekleyebilmek. Uydurdum mu sizce ? Ya da “uydu mu ?”. Hani bir diğer fıkradaki Nasrettin hoca terziye “elindeki ne ? diye sormuş; terzi de “makas” deyince içindeki kuyruk acısını dile getirmiş ve “ben sana….” demiş. Terzi “uymadı ki !” deyince sözlerini “uysa da …. uymasa da…….” diye sürdürdüğünde daha bir mutlu olduğunu sanıyorum.

Hazırlığımda umutlarımın çok yüksek olduğu görüyorum. İlk slaytta soruların gücüne dikkat çekiyorum. Biz SSTC öğrenme yolculuğunun başlarında sorulara nicel olarak bakarız. Sorularden nitelik beklentimiz daha sonra gelir. önce soru sormayı alışknalık haline getirsinler isteriz. Daha sonra sorularda tıpkı N.Rackham’ın SPIN Tekniğinde ısrarla vurguladığı gibi, “durum / sorun / uygulama / ihtiyaç” sorularına bakarız. Hoş o aşamaya her zaman ulaşamayız. Çünkü SSTC öğrenme yolculuğunun ikinci aşaması olan SSFMWS lara yeterince kurumsal önem veremeyiz. Bu nedenle başarıların self servis olduğu yaşam büfesinde sıraya geçmek için gösterdiğimiz hevesi sırada kalma amacıyla pek fazla yaşayamayız. Napalım; sağlık olsun !

Onlar için taşıdığım umutlarım kadar ah onlar da sahip oldukları bu güzelliğin bir farkına varabilseler; dağları yerinden oynatırlar. Bunun için 2004 de yaratılan mucizeyi bir çağlayanın gürültüyle akışı gibi bir defalık değil de hep yapsalar, sürekli güncelleyip kendi stillerinde günlük yaşamın süsü kılsalar neler olmaz ki !

Sahibini bilmediğimde Konfiçyus ismini yapıştırdıklarımdan olan sözde denildiği gibi “suyun taşı delmesi gücünden değil sürekli akmasındandır” a inansalar… Yola çıktıkları akademi yolculuğunu dışarıdan bir hocanın bir günlük söyleminin “özellik“leriyle değil sahip oldukları güzelliklerin bir ömür boyu “fayda“larıyla daha nice mucizeler yaratırlar. Hem de böylesi bir kriz yılında.

İşte bu tümce içindeki “özellik > fayda” sözcükleri SSTC İlk Adım öğrenme yolculuğunun temel taşını oluşturacak.

Ekteki bu görselle ilgili yazılarımı Antalya dönüşü bir seri içinde sürdüreceğim. Bu günlük bu kadar yetsin ve ana mesajım “özellik > fayda” ve “yaklaşım” aşamalarında bireysel becerileri etkili kılabilmek; yetkinlikleri geliştirebilmek yolunda farkındalığın gelişmesine ışık yakabilmek.

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)