Yaşam Büfesinde “Öncül & Ardıl (Pre&Post)”

“…Tom ilkokul çocuklarıyla ders yaparken hiçbir zaman gönüllü istemediğini anlatır. Neden ? Çünkü aralarında gönüllü olup olmadığını sorar sormaz sınıfın tümü ayağa fırlamaktadır. Küçük çocuklar henüz mükemmel olmayı öğrenmemişlerdir. “Aptal” gibi görünebilecekleri olasılığı üzerinde düşünmezler bile. Ne var ki, lise öğrencileri arasından gönüllü istediğiniz zaman kimse öne çıkmayacaktır. Çünkü yargılanmaktan korkarlar. İşlerin doğru ve yanlış yapılma yollarının olduğunu onlar öğrenmişlerdir ve “kendilerini ortaya atma konusunda” çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Bu fark neden kaynaklanmaktadır ?…”

Merhaba

Bugün (yazıyı dört gün önce yazmıştım) Çeşme yine bulutlandı. Ruhum da… Halbuki düne kadar her şey ne güzel gidiyordu. Hava yaza dönmüştü. Dün Çeşme-İzmir-Çeşme turunda sıcaklık bir ara otuz dereceyi aşmıştı. Netdirekt’te rüzgar yeni yapılan tenteyi koparıp atacak kadar hızlanmıştı. Yunt Dağında kanatlar dönüyordu. Kabul ekibi hazırdı. İsimler belliydi. Kabulün öncesinde (öncül) sıkıntılı gelgitler aşılmış gibi görünüyordu. Netin Öğrenme Yolculuğu (NÖY)4 için son hazırlıklarımı yaparken YSA e sordum: “Na’ber ?” Başını bilgisayarından kaldırmadan yanıtladı “Pazartesi tamam “. Rahatlamıştım. Fakat yanıt bana doyurucu gelmemişti. Haklıymışım. Meğer ben Yunt Dağı için Ankara’yı sorarken YSA Londra sonrası hızlanıp resmen yeni bir yapı altında ve Ege Üniversitesi Teknoloji Parkında yer alan yeni şirketlerindeki gelişmelerden söz ediyormuş. Sevincim kısa sürmüştü. “Öncül” sıkıntılarımız bitti ve artık “şimdinin çözümüyle” yarının “ardıl”larına geçiyoruz ve Gediz’le “al gülüm ver gülüm evresi”ne geçiyoruz beklentim yine suya düşmüştü. Buruldum. Ruhum daraldı. Elli iki yıl önce bir Cumartesi sabahında Makina Dershanesi anfisinde hepimizi hüzne boğan bir haberin şok etkisini yüreğimin bir köşesinde hissettim, o günü anımsadım. Ne olmuştu ve neden olmuştu ?

Sınıf arkadaşım Gönül’ün babası İzmir Hükümet Konağının bahçesinde tabancasını çekip devlet memurunu vurmuştu. Sınıfımızda iki Gönül vardı. İkincisi Karşıyakalı Gönül’le özellikle 2013 Antalya buluşması sonrası iletişimimiz sürüyorsa da bu sözünü ettiğim Gönül’le mezuniyet sonrası bir daha görüşmemiz nasip olmadı. Yazıma konu ettiğim sevgili Gönül’ün kardeşi Kemal de lise arkadaşımdı. Birbirimizi çok severdik. Bu nedenle fakülte başlayınca bu Gönül’le ilişkimiz Kemal’den dolayı daha bir iyi gelişmişti. Gönül’ün babası mütahitti (müteahhit). Ama bugünün dikici mütahitlerinden değil; kucağa oturttuğunu görmedim. Milletin anasına küfrettiğini işitmedim. Rahmetli babası namuslu bir mütahitti. Şansına da bu kez yaptığı okul inşaatının kabulünü yapacak görevli namussuz çıkmıştı. Durmadan zorluk çıkarıyordu. Cuma günü canına tak etmişti ve ertesi gün görevliyi vurup öldürdü. Demem o ki “şimdinin sıkıntıları”nı yaratan dünün öncülleriyle yarının sevinçlerini oluşturacak bugünün ardıllarına sabırla gitmek nasip etsin Allah. Yoksa kırmızı ince çizgi o kadar yakın ki…Mazallah ! İşte bu “öncül” ve “ardıl”larla Çeşme-Çatı-Çeyizlerime daldı gözlerim ve ne bulup aldı eline dersiniz ?

Dr.Spencer Jonhson ismini ilk kez yirmi yılı aşkın bir süre önce Dr.Blanchard’ın yanında ikinci isim olarak “Bir Dakika Yöneticisi (One Minute Manager)” kitap serisinde görmüştüm. Bu dörtlü seri kitaplığıma giren ilk yönetim ve liderlik kaynaklarıydı. Henüz bizim asrın liderimiz, uzun adamımız “one minute” dememişti. O günlerde ilk isme bakıp ikinci sırada yer alan Dr. Jonhson adı bana pek bir anlam ifade etmemişti. Aradan zaman geçti. Biz hızla DOD1 ve DOD2 evrelerini aştık; CINOS’laştık. Tam ilişkilerimizi “delege etme” olgunluğuna eriştirdiğimizi sandığımızda ardışık iki global birleşmeyle yeni başta “showing&telling” ilk adımına döndük. İşte bu gelgitler ve öncül&ardıllar arasında 2007 yılında yeni ve yabancı bir CEO ile çalışmaya başladığımda Bay RJ bize, tüm üst yönetici grubuna birer kitap armağan ederek göreve başladı. Kitabın adı “Peynirimi Kim Çaldı ?” idi ve yazarı da Dr.S.Jonhson’dı. Kitabı yadırgamıştım. Çünkü 2007 yılının öncülü olan son iki yılda çıktığımız öğrenme yolculuklarında (F2/Paris/2005) her yolculuğun öncülü olarak okunması ve özümsenmesi için elimize iki kitap verilmişti. Bunlardan ilki 2005 yılı için “Good to Great (Jim Collins)“, 2006 yılı için de “Blue Ocean Strategy (W.Chan Kim & Renee Mauorgne / http://content.lms.sabis.sakarya.edu.tr/Uploads/71198/34718/mavi_okyanus_stratejisi.pdf)” idi. Özellikle bu yaklaşımlı iki kitapla yolunu çizmiş olan gruba sektör dışından gelen bay RJ in armağan ettiği kitap bana çok hafif gelmişti. Dediğim gibi yadırgamıştım. Birkaç kez okudum. Verilmek istenen mesaj esas olarak “değişim ve yeni yolları aramak” ise de grubun bunu bu yolla çok doğru anladığımı sanmıyorum. Ben de durunamadım ve “Buzdağımız Eriyor” kitabını alıp yine tüm üst yöneticilere armağan ettim. Sanki aynı kulvarda hem birbirini destekleyen ve hem de karşı çıkışları olan bir yaklaşımın gizli içi savaşı gelişiyordu aramızda. İlginç olanı benim kitabımda da yine Dr.S.Johnson’un adı geçiyordu. Aradan zaman geçti. Bu kitapların ardıllarıyla zihnimde oluşan çerçevenin farkında değildim. Herhangi bir uyarı sinyali geldiğinde parçalar yine buluşuyordu. Özgür ve özerkliğimi tam ilan ettim derken ABG lu günler (aylar, yıllar) başladı (2009/2011). Altı yıl önceydi. Çeşme kitapçılarını dolaşırken “Armağan” isimli bir kitap gördüm. Baktım yazarı Dr.S.Jonhson. Sayfalarını karıştırdım. Tıpkı “Bir Dakika Yöneticisi” gibi öykülerle anlatıyordu. Kitabı sevdim. Birkaç tane satın aldım. Kitabın hem adı hem yazarının zihnimdeki çerçevesi bugün beni “Yaşam Büfesinde Öncül & Ardıl” yazısına nasıl getirdi ?

Yine düne ve dünün öncülü olan Perşembeye döneyim. Çeşme-Ilıca’nın pazarıydı. Nezuş’u pazara bıraktım. Alaçatı TKK ne gittim. Oraya varmadan önce bir süredir merak etmekte olduğum MG’ü aradım. Ben MG’ü yedi yıl önce bugünlerde tanımıştım. Pazarın içinden yetişmişti. Antalya’dan Ege’ye bir armağandı. Satış Müdürlüğüne kadar yükselmişti. Üretimden satış sonrasına kadar her aşamada yer alıyordu. “Tanımlanmış Sorumluluk Alanları”nın öncül ve ardıllarında gönüllü olarak yer alıyordu. Çözüm odaklıydı. Söke serüvenlerimizi çok sevdim. Makinalı pamuk hasadında onunla yer aldım. Alaşehir bağlarına birlikte uzandık. Ben onda gerçek potansiyel değerler gördüm. Öğrenmeye açtı. Sonra kendi şirketini kurdu. Ben de “meccanen” öğrenme yolculukları organize ettim. Netdirekt sponsor oldu. Keyifli geçiyordu (veya bana öyle geliyordu). Bu arada sohbetlerimizde yüksek (ve hatta uçuk) hedefleri dikkati çekiyordu. Bu hedefler için riski yüksek, güven değerleri düşük üç eski silahşörle olan ilişkileri artıyordu, benim de kuşkularım. Birkaç seans güzel geçti. Sonra ne olduysa birden ilişkimiz kesildi. Endişe ediyordum. İki kez telefonla aradım “Mustafa abi ben seni yarım saat sonra arayacağım” dedi ve geçen yarı yıla karşın her ikisinde de bir daha geri dönüp aramadı. Kırılmadım. Sadece meraklandım ve sabırla bekledim. İşte iki gün önce Alaçatı TKK ne giderken yine aklıma MG düştü. Merak düzeyim yeniden yükseldi. İki telefon ve bir kısa mesaj sonrasında bana döndü ve “Mustafa abi Sökeye doğru gidiyorum. Yarım saat sonra seni arayacağım. Konuşacağımız çok şey var” demesine rağmen iki gündür aramadı. Bu kez iki olasılık olduğunu daha net anladım. Ya bana anlatamayacağı kadar büyük sıkıntılar içinde ve paylaşmak istemiyor. Ya da benimle olmaktan dolayı bir sıkıntı yaşıyor (fiziksel ya da mental) ve benimle görüşmek istemiyor. Bu beni üzüyor mu ? Hayır. Sadece oğlum sayılacak yaşta meslektaşım ve hızlı büyüme süreci içinde gelgitleri olan genç MG ün durumuna merak edip “Acaba elimden gelen bir yardımım olur mu ?” diye düşünmekten öteye bir yer yok zihnimin Yunt Dağı efsanesinde.

Yazımın sonuna doğru yeniden Dr.Jonhson’lu “öncül&ardıl” sözcüklerine dönmek istiyorum. Dr.Jonhson’un “Armağan” isimli kitabının İngilizce orijinal adı “The Present”. Bildiğiniz gibi “present” sözcüğü İngilizcede hem de “armağan” demek hem de “şimdi” demek. İkisinin özgün buluşması ise “şimdinin hepimize birer armağan olduğu“dur. Tıpkı “upclose and personal” daki sözde olduğu gibi: “Yaşadığınız her gün hak ettiğinizin bir fazlasıdır”. O halde…Tıpkı 2003 yılında CINOS’un en sancılı üçüncü evresinin ilk ikinci yılında Çeşme’de sahneye fırladığımda ana mesajımın “NON” oluşu gibi. “It is now or never (NON)” un fon müziğinde “hızlı kazanımlar” la “ayakta kalmak/ hayatta kalmak” adına varlık gösterme zorunluğu yaşadığımız o günlerdeki “ya şimdi ya asla” vurgusuyla şimdinin önemine dikkat çekişim gibi. Yazımın başlığındaki “öncül” için “pre” ön takısına da dikkat çekmeye çalıştım. Daha çok “pre emergence” diyerek “çıkış öncesi”ne işaret ederek  yabancı ot ilacı kullandırmadaki uyarımız gibi; ya da “pre meeting” diyerek toplantı öncesinde yapmamız gereken hazırlıklar gibi ben de tuttum Dr.Johnson’un “present” ini de ortadan ikiye ayırıverdim. Belki bu sözcük tıpkı rakamlarda olduğu gibi İngilizceye asal bir sözcük olarak “bölünmez” diye girmişti. Ben de 17 deveyi üç oğula üleştiren bilgenin yol göstericiliğinde “pre” ve “sent” olarak ikiye bölüp hangi anlamı yüklemeye çalıştım dersiniz ?

Bilindiği gibi “göndermek” fiilinin İngilizcedeki mastar hali “send” dir ve zaman kipiyle bugünden düne dönünce ve göndermek sözcüğü “gönderilen” halinde geçmişe yolcu olunca bu kez “sent” e dönüşüyor. Yani sonundaki “d”, “t”leşiyor. Bunun en canlı örneği de outlook’un “gönderilen mesajlar” bölümünde hergün gözünüzün önünde yer alıyor. Peki düne gönderilen ne ? Yaşanmış olan “bugün”. Bu durumda “şimdi” ye “present” derken dil yaratıcısı (her kimse) “göndermezden önce” demek istemiş bence bugüne, şimdiye. Sözün özü bugünü dünleştirmeden önce “günü yaşamak, anı değerlendirmek ve günü yakalamak” adına yapman gerekenleri yap… Uyuma ey insan oğlu ! demek istemiş. Peki ya “post” a gelirsek ? Onu da bir başka bahara… Şimdi post’ta oturanlar var ve fazla rahatsız etmemek gerek. Rüzgar hızlandı. Yunt Dağı kanatları ne yapıyor acep ?

Bitiriyorum. Yazımın girişindeki “öğrenme öyküsü” de Dr.Johnson’un arkadaşı Dr.Blanchard’dan ve sözlerini şöyle tamamlıyor Ken bey ” … Eğer öğrenmeye devam etmeyi siz de istiyorsanız değerlendirici ve yargılayıcı yanınızı bir tarafa bırakmalı ve herşeye bir öğrenme ve keşfetme fırsatı olarak bakmalısınız…” Ben de öyle yapıyorum ve dün NÖY4 e ait video kayıtlarıma bakıp grubun hevesli ve heyecanlı ilerleme adımlarından keyif alıyorum. Umarım onlar da alıyorlardır.

Nice öğrenme yolculuklarınız birer armağan olarak keyif versin; sağlık ve esenlikle hep aydınlık yollarda geçsin.

Öykücü