Yaşam Büfesinde “Diyalogun Kalitesi”

“… Diyalog bir paradox içerir. Hem nasıl yapılacağını bildiğimiz bir şeydir, hem de hakkında daha öğreneceğimiz çok şey vardır. Öte yandan, diyalog geleneğinin izleri, Kızılderililerin konuşma halkalarına, Antik Yunan’ın Agorasına (Helenistik çağ kentlerinin pazar yerlerine) onların da ötesinde Afrika, Yeni Zelanda ve dünyanın başka yerlerindeki yerli halkların kabile ayinlerine, törenlerine dek izlenebilir…”

Merhaba

Yukarıdaki satırlar beni hem birkaç kez yineleyerek okuduğum kitaba (W.Isaacs / Diyalog ve Birlikte Düşünme Sanatı) hem de F2 çalışmalarındaki konuşma halkasına götürdü. Konuşma halkasını SSTC Öğrenme Yolculuklarının odağına yerleştirdim. Birkaç yıl önce İstanbul’da bayan Jennifer’in “QDM (Kaliteli Diyalog Toplantısı)” konulu çabalarınının önemini tam anlamıyla anlamadığımızı şimdi kabul ediyorum. O zaman insan, güncel ve önemli (belki de ilk yardım ya da yangın söndürme) işlerin (!) baskısında bunu sadece “performans yönetimi” çerçevesinde bakıp “hadi canım sen de !” diyor. Herşey bir yana şurası gerçek ki kurumsal çabalar ve masraflarla yaratılan “ilişki geliştirme” yetkinliklerini etkili kılma çabaları kişilerce yeterince önemsenmiyor. Bu da tarihin tezgahında dokuduğumuz kaderimize kendi katkımız olsa gerek…

Önceki yazımda sözünü ettiğim kitabın her tarafına düştüğüm notlara bakıyorum ve işte gördüklerim:

  • EBSO Liderlik Zirvesine katılım ve çıkışta bankoda gördüğüm kitabı satın almak (13.12.2006): O tarih uzaktan kumandayla yönetim sürecinin sona ermekte olduğu kritik bir süreç. Kritik; çünkü yapılar yeniden değişecek ve yukarıda yazdığım gibi kişilerin kaderleri tarihin tezgahında birkez daha dokunmaya başlanacak. Kimileri çiçekci olacak ve yeni ufuklara yelken açarken eski dostları da çağıracak. Belki kürek çekmeye belki de birlikte yelken açmaya…Bu da onların tezgahındaki dokumada görülecek…
  • Anjio sonrası Mavişehir parklarında torunum Barış’layım (13.04.2007): RJ li günler başladı ve kendime yıl sonuna kadar süre biçiyorum. İşte o gün kitaba yazdıklarım tam kelimeleriyle “… Bugün Mavişehir parkında Barış’la çok güneşli bir cuma. Bu kitabı okurken içim huzur dolu. Seneye BHliği serüveninin bedeli bu güzel ortamdan ayrı kalmak. Bence değer; çünkü kendimi ilk kez “eylemli doçent”, “becerikli uzman” “ziraatçı Mustafa”  olarak hissedeceğim. Sağlığım elverirse… ve nedenini şimdi anlayamadığım bir de İngilizce cümle eklemişim. “The end justifies the means…” ne demek istemiş olabirim ?…”. Hazırlıklarımı, öykülerimi BHM olarak sahrada diyalog geliştirme odağında şekillendiriyorum. Buna ait birkaç slaytı öykülendirmenin gücü bağıntısıyla vereceğim.
  • Kitabı Mayıs 2007 de okumaya devam ederken (04.05.07 /Road Shows / EPM Antalya): 1.Güç diline aklım takılmış (RJ in sopalı takibi) 2.Duygu dilini “iş yeri gazisi kitabı ve Haydut filmi” etkileşiminde yorumlamışım 3.Anlam dilinde PY 70/30 % yetkinlik/kariyer; herşey sizin elinizde / tulumbayı yükle mesajlarıyla algılanabilir kılmaya çalışmışım… Sonuç: Heyhat !
  • Kitabı 02.06.2007 de bu kez Çeşme kumlarında okumaya başlamış ve kendime o günki trendler içinde 4 hedef yazmışım. Onlar da aynen şöyle “… 1.Kitabın bütününü F2 ile bütünleştir; 2. RJ li CDM 07 olarak (VoS) olarak bakarak ek faydalar türet; 3.BHM08 için adapte et; 4.JT’li 01.12.06 IST QDM yapısıyla destekle…“. Güzel şeyler yazmışım ancak ne F2 den F3 e geçişte yer alabildim; ne CFE için katkılarıma izin verildi, ne de o yılın sonunda MAS olabildim. Böylece hep söylediğim gibi; bereket SynToh la Eylüldeki iki öğrenme yolculuğu ve hazırlıkları beni ayakta tuttu. Ona da şükür.
  • Kitabı bir yıl sonra bu kez gerilen ve görmezliğe gelinen ilişkiler yumağında (05.04.2008) yeniden okumaya başlamışım. Kitabın 343 ncü sayfasında yer alan “… Kısa bir süre önce Antarktika’da imparator penguenlerin yaşama alışkanlıkları konusunda yapılan çalışmalar bazı şaşırtıcı bulguları gün ışığına çıkarmıştır...” sözlerinden etkilenmişim. Bir önceki yıl Dr.S.J.nın “Peynirimi Kim Çaldı ?” kitabını da düşünerek bu kez otoriteye küçük bir cep kitabının tüm otorite yardımcılarına dağıtılmasını önermiştim. Kitabın adı “Buzdağımız Eriyor” idi. Bence mükemmel bir kitap. Kuşkusuz anlayana. Yoksa çöplükte bulduğu elması bir darıya değişen horoz hikayesini de hep akılda tutmak gerek. Ya da sevgili K.Genç’in bir türlü söylemediği “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurma az” özdeyişi gibi…Önerimi ciddiye alan baş otorite önce kitabın İngilizce’sini arattı. Buldurdu. Muhtemelen okuyup uygunluğunu sınadı. Bir süre sonra bazılarının odasında (ve ne yazık ki sehpanın üzerine atılmış; tıpkı bayideki broşür gibi; hani doktor bekleme odasındaki dergiler gibi gelen hastaların ya da yakınlarının sıkılmasınlar diye benzeri) sehpanın üzerinde gördüm. İlk sayfasına bu kitabın benim tarafımdan önerildiğinin İngilizce ifadesini de el yazısıyla yazmış otorite. Buna hem sevinmek gerekir “helal olsun bak öneriye sahip çıkmamış sahibinin ismini yazmış” hem de “valla o dedi ben de verdim yaklaşımı ve getirdiği sorumluluk ve algıların etkisi bana ait değildir, sorusu olan ona gidip sorsun” diye de düşünülebilir. Kişiye, zamana ve zemine göre değişir bu algılar ki her ikisi de kabulümdür.
  • Yine yaz gelmiş geçiyor ve bu kez Çeşme’deki eylül güzelliğinde Afyon ve Çanakkale SSTC Öğrenme Yolculuklarını zenginleştirmeye çalışıyorum (13.09.08): Kitabın 79 ncu sayfasındaki Romalı yazar Terence Affar‘a atfen verilen şu sözlere takılmışım “… Ben bir insanım, öyleyse insani olan hiçbir şey bana yabancı değildir…” Ben bu sözlerin Latincesini yıllar önce fizikçi Dr.Şükran’ın (babası 1965 li meslektaşım Denizli BKŞbMd. idi) muayenehanesinde okuduğum bir kitaptan anımsıyorum. Sanırım şöyleydi o söz: “Linum humanum alienum pute“. Akıldan yazıyorum ve ben Latince bilmiyorum. Uydurduysam, hatalıysa bağışlayın. Doğrusunu iletirseniz minnettar kalırım.
  • Ve geçen hafta sonu İtalya Milano’dayız (30.05.09): Hanımlar mağaza dolaşıyorlar. Altı saat zamanımız var. Duomo’ya yakın Kale yolu üzerinde dört yol ağzındaki bir taşın üstüne oturup altı saat bu kitabı yeniden okudum. Yorulan gözlerimi insanlara bakarak dinlendirdim. Ne klise çanları, ne tramvayların gürültüsü ne de gençlerin cıvıltıları okurken algılarımı şekillendirme etkinliğimi ve kitaba yeni notlar düşmemi engellemedi. Kitabın pekçok yerinde geçen “kap” sözcüğünü yorumlamaya çalıştım ve “ortam, çevre, zemin, yapı, oluşum…” gibi düşündüm ve bu kez kitaba yapıştırmış olduğum Ege Cansen‘in 16.12.06 tarihli ve “Maviler ve Yeşiller” başlıklı köşe yazısındaki mesajlara daldım (blue laws). Sevgili Cansen her zaman olduğu gibi mesajını öyküleştirerek söze başlıyor ve diyordu ki “… Bunu bana, kırk yıl önce, Sultan Ahmet Meydanı’nı gezdirdiğim bir Amerikalı anlatmıştı. Rehber bendim; ama Sultan Ahmet Meydanı’nın tarihini bana o anlatıyordu...” Size sizi kim anlatıyor bugünlerde ?

Öykülerin gücü için yan tarafta bir kaç slayt veriyorum 2007 de kendimi 2008 için hazırlıklarımı yansıtan. Umarım bir işe yarar.

Yarınlar mutlaka daha güzel olacak. Olmak zorunda. Gençler öylesine hızlı geliyor ki azınlık dayanışması hiçkimseyi hiçbir yere götürmez ve de mutlu etmez. O günlerde okuduğum “Boş yağmurluk” la ilgili tanıtım sayfasını ve kimi mesajları da ekteki pdf de görebilirsiniz.

bos-yagmurluk-1

Yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)

NOT: Son slaytta görünenler Lizbon’daki ECPA toplantısına (25.05.2002) katılan Avrupa Birliği Komisyonu Üyeleridir.