“…Bu, Chu ve Fu üç Çinli kardeÅŸtir. Çin’den ABD’e göç ederler. Bir restoran açarlar. İşler geliÅŸir. Bir süre sonra isimlerini deÄŸiÅŸtirmeye karar verirler. Bu, Buck olur; Chu, Chuck olur; Fu,…Çin’e geri dönmeye karar verir…”
Umarım aklını başına toplar ve …
Merhaba
Fu akıllıdır. Fu, kardeÅŸlerine sadıktır. Fu, orada kalıp zarar vermek yerine geriye, aslına dönmeye karar verir. Bu durumda Buck’laÅŸan Bu, Chuck’laÅŸan Chu, kendilerini dikilmiÅŸlikten kurtaran kardeÅŸlere Fu’ya müteÅŸekkirdirler. Bu fıkrayı yirmi senedir anlatırım. Özellikle de azıcık da olsa İngilizce bilen yerlilerimize ve daha çok da uluslararası toplantıların gala yemeklerinde masama yakın düşen yabancı meslektaÅŸlarıma. Algılarına bakarım. Gözler gülüyorsa ve sonraki adımlara açlıkla bakan yüzler görüyorsam ardında Suudi Abdüsselam El Sabah’ın Paris seyahatini dillendiririm. Bu fıkra dudaklardaki gülümsemeyi ağızlarda yayılan gülmeye çevirmeye yarar. Duramam. Ardından da “Kırmızı Åžarap” fıkrasıyla sebep-sonuç iliÅŸkisini karıştıran John ya da Temel’in son sözleri ortamı kahkahaya boÄŸar. Burada Temel de kendini aldatılmış gibi hisseder. Onu aldatan kuÅŸkusuz ÅŸarabın rengi deÄŸildir. Bugün saraylısını da… Böylece gecenin ilerleyen saatlerindeki keyif ertesi gün devam eden toplantıya yansır. Dostluklar pekiÅŸir. Bay Ledru ve Dr.Hoppe ile TürkleÅŸmiÅŸ olan Bay Kroto ÇeÅŸme’de aile dostu olurlar. Bu kadarla da kalmaz, sevgili Xavier İsviçre’de beni alır, Fransa sınırları içinde kalan evine götürüp akÅŸam yemeÄŸinde ağırlar. Åžimdi onun iki kızı kocaman genç kızlar olmuÅŸtur. Allah selamet versin; yolları hep aydınlık olsun.
Umarım bizim Chuck rahmetli Erbulak’ın karikatür tiplemesinden sıyrılır ve …
Biz ÅŸimdi bizim yerli Fu’gillere gelelim. Neler oluyor ülkemde ?
İki yıl önce Aralık ayının 17/25 inde patlak veren çıkar çatışması bir süre sahte senaryolarla adam avını yarattı. Kaçanlar kaçtı, kaçamayanlar yakalandı. Hak, hukuk derken baskılar artarken kimi sesini kesti, kimi roller deÄŸiÅŸince yumuÅŸayan ortamda geri geldi. Kiminin Fu gibi geri dönecek kapısı aralıktı; kimisi ise duvara tosladı. Bu arada “Üç Çinli Restoranı” nın patronu Buck’laÅŸan Bu, “Kibarlık Budalası” görüntüsü altında “seninle bir dakika”larını onlara, yüzlere çıkardı; saldırılarını artırdı. Yerini ve konumunu hiçe sayıp kızgın ve saldırgan tutumunu ÅŸiddetlendirdi. Öyleki Ekmelettin efendinin karşısında yapılan taktik hatayı sırıtarak izlerken üzgün insanların isyanını anlayamadan tekmelettin efendiyle tokatlattı. Bundan gocunmadı. Üzülmedi. PiÅŸmanlık duymadı. Yanan yüreklerdeki acının üstüne tuz biber ekti. Yardımcısı, kuklası, Chuck’laÅŸan Chu ise pısıp oturdu; ortalıkta görünmedi. Öne çıkan, sessiz aÄŸaçkakan eski yuvasına Buck’laÅŸan Bu’yu korumak için geri döndü. Garibim ne üzülmüştür. Ne var ki gıkını çıkaramadı. Halbuki tıpkı Amerikanvari kariyer geliÅŸmesi gösteren “rock bottom” denilen dipten çıkıp da yurt dışı üniversitelerinde özel eÄŸitimlerle bu konuma getirilen sessiz aÄŸaçkakan gösterdiÄŸi sessizliÄŸin altında kimbilir hangi fırtınaları yaşıyor ve kimbilir ne zaman neleri kusacak. Ömrü olan görecek. Tıpkı rahmetli Münir Nurettin Selçuk’un ÅŸarkısında dediÄŸi gibi “Bu zevk ü safâ sahn-ı çemenzare de kalmaz; güller dökülür, bülbül ölür...”(https://www.youtube.com/watch?v=ElezOsZhOy0). Onlara da kalmayacak; hiçbirine kalmayacak. Allah bunca haksızlığın cezasını öbür dünyaya bırakmayacaktır. İlahi adalete olan inancın sürmesi için hak edenlere cezaların en ÅŸiddetlisini örnek olsun diye, ders alsınlar diye geç kalmadan, yeri ve zamanı gelince mutlaka verecektir. Son sinyaller bunun uzaklarda olmadığını gösteriyor. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Yıldıray ve Turan Hoca “birinci dönemeç” öncesindeki iÅŸ yaÅŸamımda (1970-1985) on beÅŸ yılı sessiz, sakin ve cemaatçi olan, olduklarını açıkca söyleyen, gösteren, saygı deÄŸer meslektaÅŸlarımdı. Turan hoca isteseydi yetmiÅŸli yılların ortalarında birinci MC hükümeti sırasında Enstitü Müdürü bile olurdu. İstemedi. Konumunu ve inancını güç olarak kullanmadı. Manevi baskı bile yapmadı. O kritik süreçte hiçbirimizi ürkütmedi. İnancına ve Hoca efendinin söylemlerine öylesine, yürekten adanmıştı. Zararsızdı. Kimseyi etkilemeye çalışmazdı. Åžakalarımıza kızmazdı. Amerika’ya “cool” gitmiÅŸ, boyama tekniklerini öğrenmiÅŸ ve “kul” dönmüştü. Odasına kapanır, arazi çalışmalarına önem verir. BaÅŸkaları üç yılda üç adım ilerlerken o öğrendiÄŸi ve fakat öğretmediÄŸi tekniklerle üç ayda virüs hastalığının teÅŸhisini yapardı. Yayın organımız olan TJTP Dergisine en çok yayın kaynağı saÄŸlayan çalışkan, kendi iÅŸine gücüne bakan dürüst bir arkadaşımızdı. Yıldıray da onun kankasıydı. O da çok efendiydi. İkisi birlikte Hoca Efendinin toplantılarına katılırlar, inançlarını pekiÅŸtirirlerdi. Bunu gizlemezlerdi. Hepimiz bilirdik. Takılırdık ama rencide etmezdik. İliÅŸkilerimize özen gösterirdik. Farklılıklara saygılıydık. Bu ikilinin kimselere hiç bir zaman zararları dokunmadı. Bence halis müslümanlardı. İşte bizim üç Çinli kardeÅŸten bugün Çin’e geri dönmeyi düşünen Fu, Fuck’laÅŸmak kaçınılmaz olmaya baÅŸlayınca isyan bayrağını çeken Fu, bu arkadaÅŸlarımızdan birinin kardeÅŸidir. Son iki yılda liderin boyunduruÄŸunda gözyaÅŸlarıyla rol kesen, katkı saÄŸlayan, saflarını sıklaÅŸtıran Fuck’laÅŸmak istemeyen Fu neden ÅŸimdilerde isyan ediyor ? Üç dönem sonunda sahneden uzak kalacağı için mi ? Bıçak kemiÄŸe dayandığı için mi ? Bence durup durup da dışardan gazel okumaya baÅŸlayan Ankara’nın baÄŸlarında kollarını kaldıran ve ne zaman sarhoÅŸ olduÄŸunu bilmeyen dördüncü Çinli kardeÅŸin (hadi onun adı da fıkra dışından Muck’laÅŸan Mu olsun) Buck adına öne atılışına ne demeli ! Bence Fuck’laÅŸmaya dayanamayan ve geri dönüşü kaçınılmaz olan Fu, bugüne dek kasalardaki, kutulardaki, havuzlu saatlerle kucaÄŸa oturtmalardaki akçeli iÅŸlere karışmadı. Sineye çekmesi zor olsa da gözünün önündeki hırsızlıklara, arsızlıklara, dayanması yüreÄŸini yaksa da suç birliÄŸi, güç birliÄŸi, göç birliÄŸi bozulmasın diye sürdürdüğü suskunluÄŸunu bozmadan sabretti. Daha fazla dayanmaya gücü yetmedi; yüreÄŸi elvermedi. Azıcık daha dayansaydı… Ne olurdu ? Haziranın onuna doÄŸru yüz dosyayı açıklasan ne olur, açıklamasan ne olur ? Ortada ne alınacak Üsküdar kaldı ne de binecek at…Ortalık toz duman…
Umarım Haziranı beklemeden doÄŸru yolu bulmalarını, safraları atmalarını, günah çıkarmalarını saÄŸlar ve …
Sizce Fu, Fuck’laÅŸmadan Çin’e geri dönecek mi ? Dönebilecek mi ? Çin onu geri kabul edecek mi ? Åžantaj mekanizması onun için çalışmayacak mı ? Onun kasetleri yok mu ? Kalbi dayanacak mı ? GözyaÅŸları akacak mı ? Bizim aklımızı meÅŸgul ediyorlar. Bizim zihnimizi yoruyorlar.
Birden altmışlı yıllardaki rahmetli Esengül’ün ÅŸarkısı dilime düştü ve odağımı deÄŸiÅŸtirdim: “Uzaklarda arama. Çünkü sen içimdesin…”
Birden uzaklara bakmaktan vaz geçtim. Yakınıma döndüm. İrem’in ÅŸarkısını eklediÄŸim iki kısa film montajladım. Ailem adına, C13 beraberliÄŸi adına kimi zaman hız farkının yarattığı algıların tartışmaları tetiklemesinin yarattığı ürpertilerim adına, ABİDE’min “Aykırı Dik DuruÅŸ (Rapport Building)” lu “B” si adına dün duyduklarımın verdiÄŸi hazzı, keyfi düşündüm. Ülkemdeki pisliklerin Fuck’laÅŸtırmaya çalıştıkları ortamdan ruhumu sıyırıp “Yunt Dağında Kilitlenen Kanatların”, “Stopajlı Sopanın”, “Söz Dinlemez Ormancının” etki alanı içinde C5 in sesindeki güzelliÄŸe, duruÅŸa, dirence, sabra, kabule, haksızlıklara hoÅŸgörü gösterme gücüne hayran kaldım. Gözlerden eksilmeyen gülümsemeye, sözlerden uçup gitmeyen renge, C2 nin gece-gündüz dualarındaki inanca yürek çarpıntıları ile bakarken ailemin tüm bireylerinin kiÅŸisel dertleri bir yana bütünleÅŸtirici ortak gayretlerine tekrar tekrar şükran duydum; kıvanç duydum; gurur duydum. Helal olsun.
Allah ülkemin etkin güçlerine akıl fikir versin; ailemin birlik ve beraberliğine güç versin ve hepim(n)izin yolu aydınlık olsun.
Öykücü