Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Fırtına KuÅŸu”

YaÅŸam Büfesinde “Fırtına KuÅŸu”

“…Eski Anadolu, onun davetine, her ÅŸekilde, her kıyafette bir takım adamlar göndermiÅŸti. BektaÅŸi Åžeyhleri, Konya Çelebileri, Medrese Uleması, ayaklarında Eti çarıkları, Asuri kılığında ÅŸarklı aÄŸalar toplanmışlardı. Okulun yetiÅŸtirdiÄŸi kimseler, dağın, kırın ve geleneÄŸin yetiÅŸtirdiÄŸi kimselerle beraber toplantı halindeydiler. Kürsüye çıktı ve davasını anlatmaya baÅŸladı. Bugün ki Türkiye iyi söylenmiÅŸ bir söz üzerine kurulmuÅŸtur. “Fırtına KuÅŸu” elinde kendinden baÅŸka bir kuvvet olmaksızın bu grubun karşısına çıktığı vakit ona kim inanırdı, eÄŸer sesinde inancı yansıtan büyük iman olmasaydı. Kelimeler aÄŸzından çıktıkça, arkada bir ÅŸey kurulduÄŸu anlaşılıyordu. KonuÅŸtukça bir bina inÅŸa ediyordu. Her kelime kayaların içine oyulmuÅŸ çukurlara temel taÅŸları gibi iniyordu. Kumral adam, mavi gözleri arasından ara sıra dinleyenlere bakıyordu. Aramızdaydı, sesinde eski bir milletin en iç kuvvetleri coÅŸuyordu. Dinlemiyorduk, görüyorduk, konuÅŸuyordu, yapıyordu.”Fırtına KuÅŸu” kayanın üstünde kanatlarını açmış , iki gök parçası bakan gözlerini süzmüş, haykırıyordu. Bu ses, ruhu derhal etkisi altında bırakıyordu. Söz Adamı, “Eylem Adamı“nın yolunu açıyordu. Memleketi kurtarmadan önce kalpleri üzüntüden kurtarmak gerektiÄŸini bilen “Fırtına KuÅŸu” önce kalpleri kazandı…”

Merhaba

Neredeyse iki ay olacak, yazamadım. Umutlar hepsinin önündeydi. Mutluyum. Tartışmalar ve bilinmezler yaÅŸadım. Daha da mutlandım. Kendime döndüm ve yaÅŸam büfesinde sırada kalmaya çalışırken maratonun kaçıncı kilometresinde olduÄŸumu sorguladım. Yirmialtıyı geçmiÅŸim ve umutlandım. Bu arada öylesine anlamlı ve kritik günler geçirdi ki ülkem…

Yazımın giriÅŸini Dr.A.N.Baykal‘ın “Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış, Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları” isimli kitabından aldım. İki yıl önce MAS (Mustafa Artık Serbest) olarak “Bitki Hekimleri Sosyal Sorumluluk Proje“me ruh vermeye çalışırken kitabın yazarından yazılı izin almıştım bu tür bir alıntıyı yapabilmek için. Aradan geçen iki senede ben yön deÄŸiÅŸtirdim ve projem yine ertelendi. Maratonun 26ncı kilometresini geçtiÄŸime göre yeni arayışlarda olmam doÄŸal. İki seneden vazgeçtim; son haftaya bakıp “Fırtına KuÅŸu“nun seksen yıl önceki duruÅŸundan bugünlere odaklanıyorum.

Neler olmadı ki !

Dokuz Eylül İzmir ve İzmir’liler için çok özel bir anlama sahiptir. Ben Lise yıllarında yedek parçacıda çalışırken fiyatı beÄŸenmeyen ve pazarlık etmek isteyek müşteriye rahmetli Halit abi” Fuar zamanı gel” derdi. O zamanlar fuar zamanı 20 AÄŸustos-20 Eylül arasında bir ay sürerdi ve 9 Eylüle odaklanırdı. Bu yıl 9 Eylül Ramazan Bayramı’nın da ilk günüydü. ÇeÅŸme bir baÅŸka ÅŸenlikliydi. Biz “One Dozen Copcus” plus’landık ve pekçok kuzenle zengin bahçe birlikteliÄŸinde bimerla renklenen perdede torunlar, çimlerin üstünde “çingene”mle çoÅŸan orta kuÅŸak, hayranlıkla izleyen bizler hep özlediÄŸimiz coÅŸkudaydık. Gece yarısını çoktan geçtiÄŸinde denize giden orta kuÅŸağın ilki ve sonuncusu; daha sonra İrem’i de alıp sürücülüğü üstelenen üçüncü kızımızın kumrucu sefası sabahın dördüne ermiÅŸti. Helal olsun. Birgün sonra biz hâlâ önceki gün ve gecenin mutluluÄŸunu hatmetmeye çalışıyorduk. Ertesi gün iki haber çok önemliydi. Onbir Eylülde Amerika’daki medyatik papaz dediÄŸini yapacak mıydı; oniki dev adamımız Sırp Sındığı Savaşı’ndan galip çıkacak  mıydı… MuhteÅŸem bir gün geçti. Ve ertesi gün gelip çattı. ÇeÅŸme’den İzmir’e geldik. Oyumuzu kullandık. İçimiz rahattı. Umudumuz düşüktü. Bir de yerli Gandhi’nin “tercihini kullanamayan baÅŸkan” olarak tarihe geçeceÄŸini öğrenince kahrolduÄŸumuz bir gündü oniki Eylül. Otuz yıl sonra bunu mu görecektik? Seksen yıl önce “Fırtına KuÅŸu” bunun için mi kürsüdeydi ?

Bu gece Adana’daki otel odamda elimdeki ikinci kitap da Sayın C.Alkış‘ın “26.Kilometre” isimli kitabı. Pekçok sayfasını karalayarak son sayfasındaki nota bakınca iki saatte okumuÅŸum. Hem de Türkmenistan seyahatim öncesi yoÄŸun yaÅŸadığım bel fıtığı aÄŸrılarını çekerken. Aklıma takılan soru bu kitap, kitabın adı ve 26 ncı kilometrenin anlamı o gün mü daha güçlüydü yoksa ÅŸimdi mi ?

Bu soru neden takıldı aklıma ?

Bugün (14 Eylül) NezuÅŸ’un yaÅŸ günü ve ondan ayrı Adana’dayım. Gündüz kutlamasının devamını sevgili Kerem ailesiyle ve tüm Copcular adına akÅŸam Kent’te sürdürdü. Allah razı olsun. Bugünle 12 Eylül pazar referandumu arasında 13 Eylül tarihi var. Her pazartesinin rutinleÅŸen öğretici toplantılarından biriydi. Notlarım çok. Sözler cesurdu. İthamlar vardı. Sınırlar geniÅŸlemiÅŸti. Kimi zaman acımazsızlık artıyordu. Bu konuda yorum amaçlı analiz hakkımı ÅŸimdilik saklı tutuyorum ve ikinci kitabın bir kısmından alıntı yaparak gu geceyi kapatmak istiyorum.

Sayın Alkış’ın özgün sözleriyle “İnsanlar aÄŸaçlara tek tek bakmaktan ormanın bütününü göremezler. Ormanın bütününü görmek için yıldızlardan bakmak gerekir, ancak onlar hep ÅŸunu unuturlar: samanyolunun bütününü görmek için de ormanda bir aÄŸaç olmak gerekir. Her pozisyon diÄŸerini uzaktan daha iyi görür. Bundan dolayı vizyon için kanatlarımız olmalıdır; yeri geldiÄŸi zaman ormanı görmek için yıldızlara çıkabilelim, yıldızları görmek için ormana inebilelim diye…”

Hemen ardından tıpkı Mısır’da 2004 deki sunumumda sözünü ettiÄŸim “BeE & Me” sunumumda “passion/tutku” ya dikkat çektiÄŸim gibi ifade etmiÅŸ bay Alkış. Diyor ki “Bir insanın yaÅŸayıp yaÅŸamadığını merak ediyorsanız onun kalbini dinlemeye kalkmayın; hele nabzını ölçmeye hiç denemeyin. EÄŸer bir inasnın mücadele ruhu bitmiÅŸse onun yaÅŸayıp yaÅŸamadığının artık hiçbir önemi yoktur…

Sonuç; ister 11 Eylül sonucunda dünya ikincisi oluÅŸumuzun devamı için, isterse 12 Eylülde yarım kalan deÄŸiÅŸimin devamı için ve de 13 Eylülde ele alınan umutların gerçekleÅŸmesi için mücadele ruhu “Fırtına KuÅŸu” misali sürmeli; sürecek. Eylülün bereketine inanıyorum ve umutlarım yüksek.

Adana’dan selam ve sevgilerimle.

 

Öykücü