Mustafa COPCU » Blog Archive » YaÅŸam Büfesinde “Pull’lu BaÄŸ (TPS)”

YaÅŸam Büfesinde “Pull’lu BaÄŸ (TPS)”

“…Adam üç kadınla birden görüşmekte ve hangisiyle evleneceÄŸine karar vermeye çalışmaktadır. Parayla ne yapacaklarını görmek için üçüne de beÅŸer bin dolar verir. Birinci kadın baÅŸtan aÅŸağıya deÄŸiÅŸime girer: güzellik salonuna gider, saç, cilt bakımı, manikür vesaire yaptırır ve yeni giysiler satın alır. Adama ona daha çekici görünmek istediÄŸini çünkü onu çok sevdiÄŸini söyler. Ä°kinci kadınsa adama armaÄŸanlar alır: yeni bir golf takımı, bilgisayarı için aksesuarlar ve pahalı giysiler…Adama bütün parasını onun için harcadığını çünkü onu çok sevdiÄŸini söyler. Üçüncü kadınsa parayı borsaya yatırır ve beÅŸ bin doları yüz bin dolar yapar. BeÅŸ bini geri verir. Geri kalanla ortak bir hesap açtırır. Adama geleceÄŸimize yatırım yapıyorum çünkü seni çok seviyorum der. Soru: Adam hangi kadını seçer ?…” (Yanıtı yazının sonunda)

CINOS’un Üçüncü Evresi (SYNleÅŸmek) duyurusundan 9 ay sonra “BaÄŸcılar Günü”nde sahiplenme (ownership) gayretleri; Kırmızı tulum ve öpmeden bırakmayan FST ci Baki

Merhaba

Yazımın giriÅŸindeki fıkranın bir benzerini, daha doÄŸrusu verdiÄŸi ana mesajı, yaramaz Ali’nin matematik dersinde öğretmenin sorusuna karşılık kendi öyküsünde sorduÄŸu soru ile anlatır dururduk gençliÄŸimizde gerisinde gizli de olsa kendini hissettiren müstehcenliÄŸin tebessümüyle. Yaramaz Ali’nin daÄŸarcığımıza giren pek çok fıkrası vardır. ÖrneÄŸin her gün okula eli yüzü yara bere içinde geliÅŸi gibi; ya da alfabe öğretilirken edepsizlik edip “A” ve “B” de kötü sözcük örnekleri verdikten sonra “C” de “Cüce” ile öğretmenin aferinini alır almaz saÄŸ kolunu dirsekten büküp sol eliyle bilekten kavrayıp “Cüce ama öğretmenin nah bu kadar …. var” deyiÅŸiyle ve biraz büyüdükten sonra papaÄŸanını ve evlendikten sonraki “kafanı keserim uyarısına raÄŸmen kafamı bile kessen Ali, bakıcam. Çünkü ben bu usulü bilmiyorum” diyen papaÄŸanın sözleri ile hatırlarız biz Yaramaz Ali’yi. Benim çocukluÄŸumda da vardı bir baÅŸka Yaramaz Ali ve yapamadığım yaramazlıkları yapan Hancı Aziz’in oÄŸlu Ali’ye imrenirdim; babam onunla görüşme yasağı getirmesine raÄŸmen. Ä°ÅŸte yukarıdaki fıkra gibi Ali, öğretmenin sorduÄŸu soruya kendi mantığıyla verdiÄŸi yanıtı üç kere yineleyince öğretmenin sabrı kalmaz ve aÄŸaçtaki kuÅŸlarla örneklediÄŸi matematik, çıkartma iÅŸlemi için “Düşünce tarzını beÄŸendim Ali ama 5 den 1 çıkınca 4 kalır” diye yanıtı kendisi verir. Ali dayanamaz ve öğretmenine dondurmacının önündeki üç kadınla ilgili sorusunu sorar ve … Her neyse !

Önceki iki yazımda sırasıyla Tütün ve RMZ ile Enstitü dostlarımla ruhsatlandırma çırpınışımı; Pamuk ile portföy tamamlama gayretinde çiftçi koÅŸullarında sevgili Alev’den devraldığım (bayrak yarışı gibi) “GSG/Herbigation” uygulamasını çözüm kılabilme, çiftçi koÅŸullarında geliÅŸtirme çalışmalarımı öykülendirmeye çalıştım. Åžimdi de meslek yaÅŸamımda ağırlıklı olarak yer alan “BaÄŸ/Ãœzüm” konusundaki anılarımı öykülendirmeye çalışacağım. Neden bugün (09.08.2019/Cuma) BaÄŸ/Ãœzüm aklıma düştü. Hemen hemen her cuma namazında Germiyanyalısı Camiinde meslektaşım Vural’ı görüyorum ve BaÄŸ/Ãœzüm konusundaki rakip olmakla birlikte ortak günlerimiz yine 1986/87 lerde baÅŸlıyor. Biz TPS’ı ruhsatlandırıp pazara verdiÄŸimizde oluÅŸturduÄŸumuz broşüre bakınca Vural beni telefonla aradı ve Ahmet ile Mehmet’in padiÅŸah olduklarında ne yapacakları fıkrasında olduÄŸu gibi tebessümle sohbet etti. Bizden sonra Vural’ın çalıştığı Alman Åžirketi de SYH i pazara sunacaktı ve Vural’ın sitem gibi övgüsü güzeldi; dostça anlamlıydı. Bunun güzelliÄŸini sözünü ettiÄŸim fıkradan damıtalım: “Ahmet’le Mehmet oturmuÅŸlar sohbet ediyorlarmış. Ahmet, Mehmet’e “Ula Mehmet padiÅŸah olursan ne yapacaksın ?” diye sorduÄŸunda Mehmet “SoÄŸanın cücüğünü yiyeceÄŸim” demiÅŸ ve ardından aynı soruyu Ahmet’e sormuÅŸ: “Ula Ahmet sen ne yapacaksın padiÅŸah olunca ?”. Ahmet üzgün bir ÅŸekilde “Ula bana yapacak bir ÅŸey bırakmadın ki !” demiÅŸ”. Ä°ÅŸte bunun gibi biz TPSnin broşürüne ÅŸunu yapar, bunu yapar, ÅŸunu da saÄŸlar gibi pek çok ÅŸey yazınca Vural’ın  “Bize SYH için yazacak bir ÅŸey bırakmamışsın Mustafa Abi” deyiÅŸi anılarımda tatlı bir yer tutar. Aynı ÅŸekilde sevgili Vural TRÅž in pamuk ihalesinden çıkarken kulağıma “Mustafa Abi bu sene HTN almayacaklar; sen PL için bastır” sözlerini fısıldaması da rekabetin yakıcılığına raÄŸmen yine bir sevginin iÅŸareti idi.

Seksenli yılların baÅŸlarında TPS mi yoksa TLT mi diye düşünürken CGliler aradan dört yıl geçmiÅŸ ve Triazol grubu ile birkaç ilaç boÅŸ olan pazara girmiÅŸti. Bu kararsızlık dönemini düşündüğüm için yazımın giriÅŸine o fıkrayı aldım. On dört yıl önce 2005 yılında Brezilya-Rio’da “Öykülerle Öğrenme” adına yirmi yaşındaki TPS nin jenerik baskısı altında bile birim fiyatından ödün vermeden ve birkaç kriz yılında pazar lideri olduÄŸu için en çok hedef olmasına raÄŸmen nasıl olup da yetmiÅŸ tona çıktığını ortaya koymuÅŸ ve “BaÅŸarının BileÅŸenleri“ni sormuÅŸtum. O video kayıtlarından bir kısmını yazıma eklerim nasipse.

Bu yılın baÅŸlarında NETgillerde 2019 yılının zor koÅŸullarına dikkat çekip “Sultana’nın Sultanları (Ege-BaÄŸ); PLNin Cengaverleri (Ege-Pamuk) ve Malatya’nın Maymunları (Malatya-Kayısı)” öyküleriyle “Zor yıllar öğretir; zor yıllar bütünleÅŸtirir; zor yıllar…” ana mesajlarını vermiÅŸtim ki 2019 yılının ilk yarısında tüm zorluklara karşın masraf/gider bütçe hedefini %100 lük gerçekleÅŸme ile gereÄŸinden fazla harcama yapmadan ve satış bütçe hedefini ise tüm zorluklara raÄŸmen %5 lik artışla aşılmasını görünce ana mesajın yerine ulaÅŸtığını görüyorum. Ä°nÅŸallah bu günlerde yarı yıl sonuçlarını kutlayacağız.

Otuz dört yıl önce (1985) CINOS’un ilk evresinde yer alınca gördüm ki BaÄŸ/Ãœzüm pazarında en önemli hastalığı olan, ilaç kullanımı açısından her yıl koÅŸullara pek baÄŸlı kalmadan oldukça standart ilaçlama sayısı olan alt pazar “BaÄŸ Külleme Hastalığı”dır. Talimatlar özellikle baÄŸların sulanmasından sonra oluÅŸan tarla koÅŸullarında pek fazla yeterli deÄŸildir. Resmi talimatlarda ilaçlamaların Mayıs ayı ortalarında çiçeklenmeden sonra baÅŸlatılmasının önerilmesi beklenen etkileri düşürmektedir. Çünkü baÄŸların çiçeklenmeden yaklaşık bir ay önce, bir karış sürgün verdiÄŸi Nisan ayı ortalarında bile baÄŸda külleme hastalığının geliÅŸtiÄŸi görülmektedir. Bu durumda özellikle önerilen “ilaçlamalara koruyucu olarak ilk hastalık belirtisi görüldüğünde baÅŸlayın önerisi” uygulanmamaktadır. Kullanım konusuna daha sonra deÄŸinirim. Önce yola nasıl çıkmış, neden geç kalmıştık ve bu gecikme daha sonra hangi avantajları saÄŸladı ?

BaÄŸ Külleme Hastalığı Ä°sviçre’deki merkezin (Basel) gözünde global deÄŸerlerle önemli, büyük bir pazar olarak görünmüyor gibiydi. Bu nedenle “Külleme” denince ilk akla gelen, hedef ürün BuÄŸday oluyordu. Almanya ve Fransa’nın buÄŸday alanlarında küllemeye karşı yapılan ilaçlamanın total deÄŸeri neredeyse bizim bağın potansiyel deÄŸerinin on katıydı. Bu nedenle bu ürünlerde kullanılmakta olan, merkezin elindeki TLT isimli ilaç (propiconazole aktif maddeli) ruhsatlandırmaya hazır gibiydi. BaÄŸ için istenen belgeler tamamlanmaya çalışılıyordu. Bu arada iki ana rakip Triazole Grubunun etki mekanizmasına sahip olan iki “EBI(Ergosterol Biyosentez Ä°nhibitörü)” etkili ilacı baÄŸ pazarına vereli neredeyse dört sene olmuÅŸtu (BYN ve RGN). Kendilerinden önce pazara giren (ben o sırada BZME’de idim) NRD, BND ve FGN gibi sistemik ilaçlar baÄŸ için çok sert gelmiÅŸ ve baÄŸcının tepkileriyle yeterince kabul görmemiÅŸlerdi. Sonunda karar verdik: TPS ile pazara girecektik. Hani derler ya “geç oldu ama güzel oldu“; iÅŸte öyle olacağını o günlerde göremiyorduk ve eksikliÄŸi hisseden bölgesel satış sorumluları geç kalanlara homurdanıyordu. Karar verdiÄŸimizde ilaçlama sezonu baÅŸlamıştı. Bu nedenle Ä°stanbul’da iki doktor (Dr.Kaeding / Pazarlama; Dr.Heye / Teknik) bizi odaya kapatıp da otoritenin deneme talebimizi kabul etmesi için “haydi bakalım 3 tane açık, 3 tane kapalı ve 2 tane de fayda ekli soru hazırlayın” demelerini komik buluyordum. Çünkü hem SSTC yolculuÄŸuna çıkmamıştım ve “Soru Sorma Becerileri”nin önemini bilmiyordum; hem de Enstitü ile yaptığımız görüşmede denemeye almaya razı etmiÅŸtik. Bunun gereksizliÄŸi o an için netti. Ancak iki Basel doktoru “Biz Türkiye’ye gittik ve şöyle yaptık ve böylece denemeye alınmasına razı ettik” diye kendilerine vazife çıkarmaları iÅŸin gereÄŸi olduÄŸunu daha sonra anlayacaktık. Buna raÄŸmen “Sempatik Ä°kmal” ile önce denemeyi kurduk; daha sonra rahmetli Talip Abinin yakın iliÅŸkisi ile deneme yazısını yazdırdık. Bu nedenle deneme yazısı Enstitüye geldiÄŸinde tarih 20 Nisandı; ilk ilaçlama ise 17 Nisanda yapılmıştı. Çünkü hem Menemen Sulu Ziraat Enstitüsü ve hem de Manisa’da Terzi Mustafa’nın deneme bağında ilk hastalık belirtileri görülmeye baÅŸlamıştı. TPSnin hem salkımda hem de sürgünde hastalığı koruma derecesi %100 olarak saptanmış olmasına raÄŸmen ilk yıl EAK (Enstitü AraÅŸtırma Komitesi)nde ilaçlama yöntemi ve talimatlara uyum tartışmaları sonunda “seneye tekrar edilmesi” kararı alınmıştı. Bir yıl daha zaman yitiremezdik. Komitenin aldığı bu karar bir sonraki aÅŸamada mutlaka aşılmalıydı. Nitekim yine sevgili Alev’in yakın markajıyla konu “BaÄŸ Hastalıkları Çalışma Grubu”nda aşıldı ve o yıl ruhsatı alındı. Yine rahat duramadım ve biri BaÄŸ/TPS/Verim Analizi diÄŸeri DL/Sebze/HRG olmak üzere iki konuda bildiri hazırlayıp Antalya’daki Fitopatoloji Simpozyumunda bildiri olarak sundum. Katılımcılar arasında eski Enstitülü ve o yıllarda CGnin Pazarlama Müdürü olan rahmetli SHB da vardı. Yönetimin izni ile bildiri sunmuÅŸ olmama raÄŸmen dönüşte bir uyarı yazısı almıştım. Çünkü eleÅŸtirilerden korkan SHB beni yönetime ÅŸikayet etmiÅŸti. Halbuki bilimsel toplantılardaki eleÅŸtiriler bir bakıma sunulan konuya verilen önemin ya da çekilen dikkatin sonucuydu ve bence AIDA açısından olumluydu. Kaldı ki bana gelen eleÅŸtiri daha çok rakip firmanın benzer ilacına karşı kazanılan pozisyondan dolayı idi (eleÅŸtiriyi yapan rahmetli Jale hem Enstitü arkadaşım ve hem de SND un Teknik Müdürü Fahri Beyin eÅŸiydi). TPS ve BaÄŸ konusu, yaklaşık olarak CINOS evrelerinin her üçünde de yirmi yılımda yer aldı. Tarla Günü akıllardan hiç çıkmadı. Rahmetli S.Maruflu organize etmiÅŸti. Mersindere’de Ä°lyas’ın bağına kurduÄŸumuz tribünler doluydu. Ä°nançlı çalışmalarıyla yeÅŸil ışık yakan hanıma “Miss TPS” ismi takılmıştı. Denemeler, demolar, internal övgüler ve yergiler birbirini izledi ve Kerem’in dediÄŸi gibi “Hiç bir emek boÅŸa gitmedi”.

Rio’da dediÄŸim gibi TPS’nin öyle dostları olduk ki düşmana ihtiyaç kalmadı. Onu ne doktorlar istedi vermedik. Birkaç Necip konuya müdahil oldu. Artık üzümler küllemesiz idi ve “gök boncuk” gibi deÄŸildi. Rakipler TPS den sonra BYN dan BFN a, RGN dan TRL e dönüştüler. Biz TLT ile girseydik biz de döneklik ederdik; özellikle üzümde kaliteyi korumak için ve TPS ile girdiÄŸimiz için geç de olsa dümdüz yola devam ederek  yirmi yılda, jenerik penconazollere raÄŸmen nasıl yetmiÅŸ tona çıktığını daha detaylı öykülerle anlatıp durdum. Rio’da sahneye koyduÄŸum Hacı Ömer Öyküsü de apayrı bir konudur. Ä°sviçre’nin (rahmetli Pfalzer) gazı ve Ä°stanbullu Ä°svan’ın aparatıyla JPK nin Dr.ÃœD aracılıyla “Türk baÄŸcısı hamal deÄŸildir” mantığı ile yapılan “Aplikasyon TekniÄŸi Uyarlaması” bir kaç defa ÅŸaft kesmesine raÄŸmen “BindiÄŸi dalı kesen hoca” misali bizi isyanlara sürüklemesi de apayrı bir mücadele idi ki bereket kısa sürdü. Hasarı yerel ve kalıcı oldu. Köyün her yıl ödül alan usta baÄŸcısı Hacı Ömer o yıl kahveye çıkamadı. Biz de korkudan kapısında nöbet tuttuk “Sultana’nın Sultanı” olarak. Yirmi yıl sonra kapısını çaldığım Hacı Ömer “Bugün olsa yine bağımı size deneme için veririm; hata bendeydi” diyecek yüce gönüllüydü ki tüm çiftçilerimiz öyle sana inanırsa, yaptığına inanırsa…

Bu yazıya dün (09082019) Cuma günü baÅŸladım. Bugün bayram arefesinde bitirdim. Bugün Cumartesi olmasına raÄŸmen Alaçatı pazarına gitmek istemedi canımız. Her ne kadar eskiler “Sıkı can iyidir, zor çıkar” dese de can sıkıntısı hele bayram öncesinde pek iyi deÄŸil. Pek hayra alamet de deÄŸil. Ne güzel şükür ve şükranla giderken, rutinlerden keyif alırken bir özre ihtiyaç duymanın iç sıkıntısıyla bugün denize gittim; denize girmeden geldim. Deniz kenarında yürüdüm; ilk defa çevre temizliÄŸi yapmak gelmedi içimden. Gece uykusuzdu. Bayram tatlısı olarak istek üzerine trileçe yaparken gecenin geç saatlerinde (23.00/00.30) yardım etmek için her adım atışımda bir hata yaptım. Yine eskilerin dediÄŸi gibi “zorla os***tan b*k çıkar” sözüne benzer gönülsüz iÅŸlerde hele bir de yetmiÅŸ beÅŸe az kala hatalar ardışık olarak oluÅŸuyor. Nedense “Ardışık Hatalar” beni alıp Lise 3 teki kimya dersine götürdü. Ä°zmir Atatürk Lisesinin efsanevi kimya hocası “Halil Cim (Onuralp)” den öğrendiÄŸim “Organik Kimya” fakültede Prof.E.Dikman’ın öğrettiÄŸi organik kimyaya on basmıştı. Öyle güzel bir kimya defterim vardı ki kim aldı, nereye gitti, hocaya mı vermiÅŸtim ? anımsamıyorum. Yukarıda “ardışık hatalar” sözlerini yazınca birden “Benzen Halkası” ve ona baÄŸlanan “Ä°ki Metil” ile oluÅŸan Ksilendeki üç farklı duruma verilen latince sözcükleri düşünmeye baÅŸladım. Bu konu uzarsa yine CINOS’un son evresinde  Bitki Koruma / Bitki Besleme Alt Pazarının lideri olmasına raÄŸmen sınırları aÅŸamayan SQN i ve son günlerde hızla geliÅŸen Dr.T*rs* arasındaki “USP/Unique Selling Proposal” savaşını anımsattı. Dr.T*rs* benimkisi “Ortho ortho” diyordu. Ben de bizimkisi için “Ortho/Para” diyerek özellik farkının SSTC öğretisi ile “Özellik > Avantaj > Fayda” sıralamasını kullanıyordum. Fazla karmaşık oldu biliyorum. Konu “ardışık hatalar” idi. Benzene iki metil baÄŸlanınca ksilen oluyor ve ilaç formüasyonunda ksilen çok önem taşıyor. Ä°ki metil ardışık iki karbona baÄŸlanırsa “Ortho Ksilen”; bir karbon atlayarak baÄŸlanırsa “Meta Ksilen” ve karşılıklı baÄŸlanırsa “Para Ksilen” oluyor ki bence bu izomerlerin (!) önemini fabrika müdürümüz sevgili Tevfik beye sormalı. Dün gece trileçe yapımında benim üç hatam “Ardışık/Ortho” idi ve her üçünde de “Naptın sen ?” uyarısı aldım gece yarısını aÅŸarken ve yola çıkıp açık marketten üçüncü krema paketini alıp geldim. Dün geceye bakınca “Nazilli Sendromu“ndan ve yarın için de “Kavurma/Sura Sıkıntısı” olasılığından ürperdim.

Sözün özü; baÄŸdan girdim. Hacı Ömer’den ve rahmetli Pfalzer’dan ve yerli yabancı doktorlardan söz ettim. Kararsızlıkların yarattığı gecikmenin nasıl avantaja dönüştüğüne deÄŸindim. Yazımın giriÅŸindeki fıkranın sonundaki soruya gelince: Adam hangi kadını seçer ? sorusunun yanıtı “Memeleri büyük olanı” olacaktır. Konu beÅŸer bin doların nasıl harcandığı deÄŸil harcayanların sahip olduÄŸu kabul faktörleridir ki Yaramaz Ali de öğretmenine “Öğretmenim dondurmacının önünde üç kadın var. Dondurma almışlar yiyorlar. Birisi yalayarak, birisi emerek diÄŸeri de ısırarak yiyor. Sizce hangisi evli ?” Öğretmen kendi öğretmek istediÄŸi ve Ali’ye dayatmış olduÄŸu yöntemi düşünür ve “Emerek yiyen evli” der. Ali “Düşünce tarzınızı sevdim öğretmenim ;ancak parmağında yüzük olan evli” der. Ä°ÅŸte bunun gibi kimi zaman sorulan ve sorulmayan soruların, soruların ardındaki gerçeklerin etkisi altında, trileçede yaptığım üç hatanın hissettiklerinde rutinlerin keyfi kaçıyor ki Allah’tan “Nazilli Sendromu“ndan ömür boyu sakınabilmeyi diliyorum. Çünkü “Kılaz Katsayı” farklarını görmekten korkuyorum. Gülüm keten helvayı yanmaktan korumanın gereÄŸine ve önemine yürekten inanıyorum.

Sağlık ve esenlik dileklerimle açık ve aydınlık bayramlar diliyorum.

Öykücü