“…Başarı çıtası sürekli yükselirken kırk yıldır ölçmek ve ölçülmekten, SSTC nin dört günlük sürecinde bile kümülatif verilerle eylemleri her gün bir adım daha ileri götürüp etkili kılmaktan ve kesin bir dille “ölçemezseniz geliştiremezsiniz, ölçemezseniz yönetemezsiniz” deyip, Konyalı Mehmet’in sınavında verdiği dersin ana mesajını vurguluyoruz..; Öte yandan el oğlu Silikon Vadisi’nden yeni bir tekno-dinden söz edip adına “dataizm” diyor. Bu konu için Yuval Harari’yi anlatan Murat’ın kitabındaki şu sözü ile konuya giriş yapmaya çalışayım: “Tarih, insanın tanrı oluşuyla sona erecek.” Wooow ! …”
Merhaba
“Mayıs 2025 bitti, bitiyor ya da gitti gidiyor” diye başlamıştım yazıma Mavişehir’de “Bahar Yemeği”ne hazırlanırken iki gün önce ve şöyle sürdürmüştüm: Dünya dönüyor; zaman akıp geçiyor; sen ne dersen de.. Son meclis cam üstüne cam olacak mı diye gönül merak ediyor meraktan sakınmayı önerseler de gönül fermen dinlemiyor. İstanbul’u Silivriyle yeniden fethetmeye çalışan akgüçlere destek sendika oyunlarıyla İzmir’i de içerden çökertmeye çalışıyorlar. Kapalı kapılar ardında bilinmez hangi astronomik çıkar ilişkileriyle adeta yeniçerilere kazan kaldırtmak gibi dürtüyorlar; akıl almaz isteklerle…Yazının icadıyla başladığı söylenen tarih beş bin yıldır akılları başlara derlemeye yetmemişse tarih bitse ne olur, bitmese ne olur ! Kim korkar hain kurttan ya da ölmüş eşek kurttan korkar mı ? Korkunun ecele faydası var mı ? Artık otobüsten atacak çay paketi bile kalmamışsa hazinemizde ve de millet bahçelerinin esamesi okunmuyorsa artık takla atma hevesimiz bile boş bir hayal.. Bedava çay beklemek beyhude ve iklim oynaklıklarıyla çimler de betonlaşmış olmalı ki, takla atsak sırtımız yamulur. Ben bile bozulmuş çimlerimi yenilemeye başlamışken belediyenin yaptığı kuraklık uyarısıyla yarım bıraktım su tasarrufuna katkım olsun diye. Kimdi o densiz hatırlamıyorum; ne demişti ona saygıyla bakan garibanın birine “Bi takla at bakayım !” Şöyle ya da böyle “dataizm” bu gidişle, biz Taklamakan Çölü’nde taklacı güvercinler gibi çırpınırken yeni bir din olarak bu kez Ortadoğu’dan değil Silikon Vadisi’nden doğuyor. Bu vadinin yüksek teknoloji guruları tanrısız bu yeni nesil dini şekillendiriyorlar. “Bu yeni dinlerin bile eski dinler gibi ortak noktaları olacak” diyor Harari veya yüz sayfadan az cep kitapçığına onca konuyu komprime sunan Murat Nedim (*1) bey. Mutluluk, ferah, barış, cennet ve hatta ölümsüzlük vadedecekmişler insanın tanrı oluşuyla yeni dijital dinler. Üstelik bu vadedilen cenneti yaşamak için artık ölmek de gerekmeyecekmiş. Hepsi bu dünyada olacakmış. Demek ki sebeple sonuç arasındaki ilişki zaman ve mekânda artık birbirine öylesine yakın ve hatta iç içe olacak ki, “Kelebek Etkisi”nin meçhul bileşenleri için kafa yormak da gerekmeyecek; cennete gitmek için ölmek de..
Kerrat Cetveli ve Sağlaması
Hoş akıllı zekanın kolaycılığında “kafa yormak” diye bir kavram da kalmadı. Geçen gün genç Netgillerle kısa bir sohbet toplantısı yaparken “eskiden kerrat cetveli öğrendikten sonra dört işlemde “sağlama” diye bir adım daha olurdu şimdilerin “cross-check” dedikleri yerine; çarpmanın sağlamasını biliyor musunuz ?” diye bir soru sordum. Gençlerin uzman ve usta müdürü aynen şöyle dedi “ne sağlaması Mustafa amca şimdi gençler toplama yapmasını bile bilmiyor.” İlginç…Olmadık yerde tıkanıp da apandisit yapan “Kör Barsak”a neden “Kör Barsak” denmiş diye düşündüğümde “hastalık yapmaktan başka hiçbir işe yaramadığı için” yanıtını aldığımı anımsıyorum. Bu durumda yakında beyinler de “Kör Beyin” mi olacak acep diye düşünüyorum.
Şükür ve Şükranla Yola Devam
Bir önceki yazımda “A32 > T80 (*2)” uzanan sürecin başı ve sonuna değinmiştim. İkisi arasında daha çok R12SW ile şekillenen Doğan, Focus, Corolla, Passat, Fiesta, 207 Fellini, C4 Exc ve Cactus derken A3 ile T80 le sonlanan ayağımızı yerden kesme olanaklarında onlarca, yüzlerce öykü ve anlatımların sonundaki “sözün özü” ile sayısız mesaj…
“A32” den çok söz etmeye kalkarsam bir özlü sözün uyarısına rağmen kendimi kurban edebilirim: “Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin beyan edermiş” sözünü unutma ve gece yarısını geçerken Karataş yakınlarında kopan gaz teli ve duvardan sarkan kopuk telefon kablosunu el gazı gibi kullanmanı maharet gibi anlatma. Kapıyı tam kapatmayınca açıp yeniden çekmek yerine yarım kapalı kapıyı çekmenin momentumu ile Bülo’nun elinde kalan kapı sapını kendini Tarhalalı Marangoz Ali Efe sanıp da tahtadan kapı sapı yapıp taktığından da söz etme…Sevgili Emel’in bir sözü var: “Gençlikte olur pushtluk !” diyor ve yağmur o kadar şiddetliydi ki Ödemiş’ten dönerken hem silecekler yetmiyor hem de yağmur ön cam fitillerinden arabanın içine giriyordu. Çocuklara (ÜEC) macera gibi geliyordu Kaymakçı yollarından İzmir’e gelmenin zorlukları; Nezuş’un korktuğunu gören rahmetli İkbal abla ön yolcu koltuğuna geçip bana moral veriyordu. Alanya’dan İstanbul’a bazen tatil bazen de sağlık nedenleriyle yola çıkan “A32” yoldaki çukurları da sevmez ve çukura düştükten sonra uzunca bir süre kafa sallayarak hem bana kızgınlığını gösterir ve hem de acil müdahale etmem için uyarırdı. Geçen gün Prof.Dr.Açıkgöz bir iletisinde birlikte çeltik projesindeki çalışmamızdan söz etmişti. Kırk iki yıl önceydi (19823. İş ve tatili birlikte kotarabilmek için A32 ile Balıkesir-Gönen-Çanakkale turuna çıkmıştık. Tamam aracı bulduk; peki ya benzin ! Fakülteden Açıkgöz, Topraksu’dan Özkara ve Enstitüden ben Copcu Tübitak destekli projede “kesintili sulama ile çeltik yetiştirmenin verilerini saptamaya” çalışıyorduk. O yıllarda da ciddi su sıkıntısı vardı özellikle sürekli su isteyen çeltik tarımında ve bu proje anlamlıydı. Bu projenin desteğiyle yola çıkan Mavi A32 Gönen’e geldiğinde kapkara olmuştu. Elimizde sünger ve gazyağı kararan A32 i yeniden mavilendirmeye çalışıyorduk ailecek Alman Çiftliği’nin bahçesinde… Meslektaşım Kubilay’ın babası müdür İsmail beyin de özel konuğu olmuştuk. Hem tatil yaptık hem de işimizi ve Çanakkale üzerinden İzmir’e döndük.

Kırmızı Tulumun Sırrı: Pijamalı Astronot Kılıklı Mustafa
CINOS (*3)’taki 24 yılımın çoğunda R12 SW nun izleri, öyküleri vardır. Bizimkiler her zaman rakiplerine oranla elemanlarını düşünmede bir (hatta birkaç) adım geriden geliyorlardı. “Sakın ha ! Arabalarınızda ilaç taşımayın !” demelerine bakmayın çoklukla tutumları arabalarımızda ilaç taşımayı kimi zaman zorunlu hale getiriyordu. Bu nedenle hemen hepimizin araçları R12 SW idi. Tank gibi, traktör gibi araçlardı. Dağ, bayır aşıyorlar; sıcaktan şişmiyorlardı. Olan biz sürücülerine oluyordu. Hele bir de Çukurova’da çalışıyorsanız. Efendiler İstanbul’daki boğaz manzaralı odalarından boğazın serin sularına bakıp şampanyalarını yudumladıktan sonra evlerine dönerken arabalarının klimalarını açıyorlar; Anadolu yolcuları ise klimasız araçlarla Malabadi Köprüsü’nden geçmeye çalışırken ecel terleri döküyorlardı. R12SW arabamda birkaç koli ilaçla Alaşehir’e doğru yola çıktım. İlçenin tek oteli olan Benan’da konakladım. Ertesi sabah kırmızı tulumumu giyip ilacı bırakacağım bayi rahmetli Hacı’nın yerini öğrenmek için her zaman gittiğimiz pideci İsmail’e sordum. Sonra bağları gezip programlı teknik işlerimi yaptım (satış destek çalışmaları, çiftlik ziyaretleri, kahve toplantıları). Akşam öğrendim ki pideci İsmail o yöreden sorumlu satış elemanımız rahmetli İbrahim’i görünce aynen şöyle demiş: “Mustafa abi galiba otelden acele çıkmış; üstünde kırmızı pijamaları vardı”. Bir süre “Pijamalı Mustafa Abi” oldum. Bu kadar mı ? Tulumla ilgili bir de Menemen’den bir anı. Hâlâ bayiliği sürdüren rahmetli Turan abinin oğlu Aziz ve Cengiz’e uğradığımda önemli müşterisi olan Seyrek Köylü Celep’lere uğramamı istedi. Seyrek köye gittim. Köyün tek bakkalının yanındaki kahvede kısa bir sohbet yapıp M.Celep’in pamuk tarlasını incelemeye gittim. Aziz bir şey sormak için beni bakkalın telefonundan aramış (o zamanlar cep telefonu yoktu ki, cep telefonlarını akgiller getirdi, pek çok şeyi götürürken). Bakkal da aynen şöyle cevap vermiş: “Haaa, o astranot kılıklı adam mı ? O şimdi burda yok tarlaya gitti !” Böylece Alaşehir’de pijamalı olan kırmızı tulumlu Mustafa abi Menemen’de astranot oldu.

Öğrenmek Temel İhtiyaç
Filmi hızla ileri sarıp dün ve bugüne geleyim (30.05.2025). T80 ile Çeşme-İzmir yaptık (MNC). Konforluydu; güvenliydi ve her şey kolaydı. Ancak bir gün önce bana arabanın kendi interneti ile nasıl Netflix, YouTube izleyeceğimi öğretirken ekrandan kaybolan radyo simgesini bir daha bulamadığım için onca yolu sessiz, sakin ve bol dualı olarak geldik. İyi ki polis durdurup da “göster bakalım ruhsatını !” demedi. Yoksa ekrandan yok olup giden, gizlenen “torpido gözünü aç” simgesini de artık göremiyorum. Biliyor musunuz bu aralar en çok korktuğum bakıp da göremediklerim. Neden mi ? Gerçekten yok oldukları için mi göremiyorum; yoksa varlar ama benim kör noktamdalar mı ? bilemiyorum. Açıkcası kuşkularım artıyor gittikçe, seksenden sonra özgüvenim azaldığı için olsa gerek. Örneğin ara yoldan ana yola çıkarken sola bakıyorum “serbest”, sağa bakıyorum “serbest” ve tekrar sola bakarken içimdeki kuşku şu “sağ taraf gerçekten serbest miydi ? Ya aradan geçen üç saniyede sağdan hızlı bir araç geliyorsa, ya da aslında araç vardı ama ben görmemişsem. Bu durum “T”nin suçu değil, “80lik” olmanın alın yazısı (yazgısı).
Satrançtaki taşlar ve epigenetik; DNA nın dayattıklarını aşabilmek ve kaderini kederlenmeden hükmetme gayreti; köprünün üstündeki kör dilenciye göz koyan kötü adamın dedikleri “benim ki sonradandı; seninki doğuştan mı, o zaman açılmaz gözlerin” diyerek rövanştan kurtulsa da hele piyon karşı tarafın ilk sırasına çıksın sen o zaman gör ikinci vezirin neler yapacağını. Bunun için önce Kılıçdaroğlu gereksiz, faydasız, haksız dürtülerinden vaz geçip evine çekilmeli. Bu ne bitmez hırsmış, ne doyumsuz egoymuş iktidar da olsan muhalefette de olsan fark etmiyor. İç sesini bulamıyor. Allah akıl fikir versin.
Öykücü
(*1): Murat Nedim: 1979 yılında İstanbul’da doğdu. Gençlik yıllarında mizah dergilerine çizgi öyküler yazmaya başladı. Ekonomi eğitimini yarıda kesip gazeteciliğe başladı. Uzun yıllar yazılı ve görsel medyada muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve köşe yazarı olarak çalıştı, binden fazla röportaja imza attı. Senarist ve reklam yazarı olarak çeşitli projelerde görev aldı. Yazarlık ve serbest gazetecilik dışında halen sosyal medya ve internet projelerinde danışmanlık yapmaktadır. Rahmetle andığımız Büyük Usta Yaşar Kemal’in tavsiyesiyle sadece ön adları olan ‘Murat Nedim’i kullanmaktadır
(*2): A32>T80: 32 yaşındayken babamın desteğiyle sahip olduğum Anadol; Bugün 80 yaşındayken çocuklarımın jestleriyle kullanmakta olduğum Tesla
(*2): CINOS : Ciba > Novartis > Syngenta (1985-2009)