Yaşam Büfesinde “Herkes Biliyor”

“…Herkes biliyor geminin su aldığını; herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu (Leonard Cohen)...; Sıradan hırsız paranızı, cüzdanınızı, bisikletinizi çalar. Politik hırsız ise geleceğinizi, hayallerinizi, bilginizi, eğitiminizi, sağlığınızı, gülümsemenizi çalar. İkisi arasındaki fark; sıradan hırsız sizi seçer, siyasi hırsızı ise siz seçersiniz (Voltaire)…; Yurdunu seven herkes belli bir fedakârlık yapıp ülkesine hizmet etmek ister. Ancak onları çağırırken attan indirip eşeğe binmek zorunda bırakmamalı (Arman Kırım/ Türkiye Nasıl Zenginleşir ?)…”

Herkes biliyor (sa da bir şey değişmiyor; 1994 krizindeki HAK Üçlüsü ve 2023 de enkazdan çıkabilmek için KEŞTrio‘ya bağlanan umutların cılız ışığında debelenmek)

Merhaba

Annesi gördüğü bir rahatsızlık nedeniyle oğlunu doktora götürür. Doktora “Oğlum ne görse Çokomilk diyor“. Doktor çocuğa masanın üstündeki bardağı gösterir ve “Oğlum bu ne ?“. Çocuk “Çokomilk” der. Cebinden telefonunu çıkarıp “Oğlum bu ne ?“. Çocuk yine “Çokomilk” der. Doktor daha birkaç nesne gösterip aynı soruyu sorduğunda her seferinde çocuk “Çokomilk” der. Doktor dayanamaz ve “Oğlum neden, ne ilgisi var ?”. Çocuğun açıklaması gayet nettir: “Hiç aklımdan çıkmıyor ki !“. Ben de çocuklaştım; neye baksam, neyi görsem hep aklıma 28 Mayıs sonrasında içimdeki “Sessizliğin Çığlığında” aynı kısır döngü içinde yuvarlanıp duruyorum. Sevgili Ersin kendi kendimize yarattığımız “Stres Çemberinden” sıyrılmak için Ağustos ayına kadar grubumuzdan ayrı düşme kararını verdi. Haksız da sayılmaz. Şu an yaptıklarım tıpkı 1993 yılı Mart ayında İspanya’nın Alicante’sinde “IPM(1)” konusunda sunum yaparken kullandığım üç sözcükle vurgulamak istediklerim: Do it yourself Türkçesi’yle “Kendin çal, kendin oyna“… Hiç aklımdan çıkmıyor ki !

Körgörü ve Kendiliğin Masası (https://en.wikipedia.org/wiki/The_Tell-Tale_Brain; V.S.Ramachandran-2011)

Öngörü” ve “İçgörü” sözcüklerine aşina (tanış) olsam da “Körgörü” yü “Öykücü Beyin” kitabında ilk defa gördüm. Internete baktım ve dayanağı ne olursa olsun bireysel açıklamaları sevdim:

“…Sadi Seber’in bulmaca sorusu… Hatırladım. Cevap körgörü’ olacak. Kör değil onlar, sadece gördüğünün farkında olmayanlar. Hepimiz aynı dertten mustaribiz ! Salgın bir hastalık sanki. Görüyoruz ama görmediğimize inandırmaya çalışıyoruz kendimizi. Susmanın günahından böyle kurtulabilirmişiz gibi. Gözümüzde maraz yok. Maraz akılda, kalpte. Korkunç bir mikrop dolaşıyor içimizde…”

“…Amnezi: Bir sabah uyanıp kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu bilmediğinizi hayal edin. Otobiyografik belleğiniz hepten kaybolmuş olsun. İşte bu amnezidir ve amnezi hastaları şimdiki zamanda yaşamaya mahkumlardır: ne geçmişini bilebilirler ne de geleceğe bir anı taşıyabilirler…”

Her neyse ! Geçen hafta Çeşme’den İzmir’e gittiğimde geçen seneden kalmış, masamda duran iki kitabı aynı anda okumaya çalıştım. Biraz saçma oldu. Aynı anda ikisinden de rastgele sayfalar açıp o anda zihnimin açık olan kabul kapılarından girebilen yerlerden not almaya başladım. Kitaplardan biri rahmetli Arman Kırım‘a aitti; yazımın girişine bir alıntı yaptım. Kitabın adı “Türkiye Nasıl Zenginleşir ?” ki 16 yıl önce bu kitabı yazarken rahmetli “Asiye Nasıl Kurtulur ?(3)” sorusunun doğru yanıtını bulabilmiş miydi ? Biz şimdi ithal şimşekli erkandan medet umarken ve finansal gücün üç bacağında yer alanlara baktıkça aklımın karıştığı görüntünün bulanıklığında içgörüden de, öngörüden de yoksunum…

Facebook’ta karşıma çıkan ülkemin güzel yerlerini ekran görüntüsüyle kopyalayıp arşivime alıyorum. Bunlardan slayt ve mp4 yapıp yazılarıma görsel ekliyorum. Aralarına kendimden izler koymaya çalışıyorum. Birkaç örnek verirsem:

Fotoğrafta Afyon varsa; ilk aklıma gelen SSTC(4) Öğrenme ve Ustalık Yolculukları oluyor. Ardından da “sadrazam kellesi nasıl alınır ?” köşe yazısını okuduktan üç ay sonra gemiyi terk eden TA’ı anımsıyorum. CINOS‘un üç evresinde de gönüllü olarak ve keyif alarak üstlendiğim SSTC beraberliklerinde öncelikle dostum, arkadaşım EZM68AK (Alev Kutay)ı sevgi ve özlemle selamlıyorum; dünya gözüyle görüşmek umuduyla Alev’e ve Fatoş’a sağlık ve esenlik diliyorum. SSTC tezgahından kimler geldi, kimler geçti ve hiç birisi Alev kadar iz bırakmadı. Şimdilerde sevgili Utku verdiği her eğitimin içine SSTC nin temel öğretilerini yerleştiriyor ve benim adıma L4: Legacy (Miras) ve kendi adına da “Bilginin Zekatı” olarak SSTC prensiplerini özümseyerek etkili kılıyor.

Fotoğrafta Eğirdir Gölü varsa; CINOS‘un ikinci evresinde MDM (Pazar geliştirme Müdürü) olduğumda Isparta’dan Malatya’ya uzanan özerk/özgür yolculuklarımı yarım adadaki Mavi Göl Otelinde elma ve karaleke hastalığı ile iç ve dış müşteriyle yaptığımız keyifli toplantıları; teşkilattan emekli Ahmet Çalışkan‘ı elmacıların neden çok sevdiğini ve Ahmet’in etkisini kanalize etmenin önemini anımsıyorum.

Uzun lafın kısası ya da kıssadan hisse; 1994 kriz yılında Seferhisar’da “Liderlik ve Koçluk Çalıştayına” katıldığımda karşımda Hardmeyer, Alev ve Kroto vardı ve ben o üçlüye “HAK Trio” demiştim. Bugün karşımda benzer yapıda ikisi ithal biri yerli ve milli (!) olmak üzere de yine bir üçlü var: KEŞ Trio. Görüyorum ki onların işleri gerçekten zor; çünkü yadsıyamayacakları kendi (!) enkazlarını kendileri düzeltmeyi üstlendiler ve ben hızlı kazanımlar için “Kısa Vadeli Beklentilerimle” mutlu olmayı, uzun soluklu, uzun vadeli önlemlere sabır gücümün sınanacağı uygulamalarda sabırlı olmayı öğrenmeyi umuyorum. Yine uzadı son söz ve demem o ki ; “Bazen tedavi hastalıktan daha fazla acı verebilir“.

El mahkum !

Öykücü


IPM(1): “Tarımsal savaşıma “Rasyonel Zeminde” bakıldığında ilaçlı savaşım en son çare olmalı; tarım ilacı kullanmadan önce diğer tarımsal savaşım seçenekleri (örneğin biyolojik mücadele) ele alınmalıdır” der akademisyenler ve etkileyici, karar verici, denetleyici kamu kuruluşları, çalışanları. Doğru bir yaklaşımdır. Ancak çiftçi koşullarında bu yaklaşımın tersine çoklukla ilaçlı savaşım ilk çare olarak uygulanmaktadır. Zaman içinde kamu ve özel sektör uzun vadeli “Sürdürebilir Tarım” için beraber olmayı ve tüm çözüm seçeneklerini “IPM: Integrated Pest Management / Bütünleşik Zararlı Yönetimi” kavramı içinde ele almışlardır. Otuz yıl önce Alicante’de CINOS(2)‘un ilk evresinde ülkemi temsilen katıldığım toplantıda bu işin “Do it yourself / Kendin çal, kendin oyna” olarak başarılı olunamayacağını vurgulamak istemiştim. Sunumumun son slaytı olan “Alicante Horozu” ile de şirket içi kendi iç dinamiklerini konuya ısındırmaya, siloları yıkmaya çalışmıştım (https://www.copcu.com/2016/02/01/yasam-bufesinde-alicante-horozu-2/ ; https://www.copcu.com/2016/01/29/yasam-bufesinde-alicante-horozu/ ).

CINOS(2): Ciba-Novartis-Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

Asiye Nasıl Kurtulur ?(3): Vasıf Öngören 1970 > Ezilen sınıfın tiyatrosu olarak, kapitalist düzenin yıkılması gerektiğini anlatan epik diyalektik biçimin gerektirdiği sınıf bilinci, bu oyuna tam olarak yansımaz. Ancak yine de kapitalizm ve burjuva düşüncesinin sapkınlığı sonuna kadar sergilenir. Brecht’in kendi oyunlarında da yapmaya çalıştığı üzere, Öngören bize bu sistem içindeyken kurtuluşun (insanca bir kurtuluşun) mümkün olmadığını gösterir. Nasıl olursa olsun, hangi çareyi denerse denesin, Asiye mutlu olamayacaktır.

SSTC(4): Selling Skills Training Course (Satış becerini Geliştirme Eğitimi) > Self Style by Trained Competence (Eğitilmiş Yetkinlikle Özgün Tarz)