Yaşam Büfesinde “Ne de olsa…”

“…Her günü son günümmüş gibi yaşamayı öğrendim; ne de olsa öyle de olabilir… Duygularımdan utanmamayı öğreniyorum; ne de olsa beni insan kılan duygularım… İnsanları hatalı olduklarında bile düzeltmemeyi öğrendim; ne de olsa herkesi mükemmel yapma sorumluluğu bana ait değil… Benden farklı kişilerle tartışmaktan kaçınıyorum; ne de olsa onlar iyi ilişkiler yürütmenin önemini bilmiyor olabilirler, ama ben biliyorum…”

Bayram soframızda (21.04.2023) Bülo’nun duamıza katkısı ve şükranları

Merhaba

Dün arifeydi, bugün bayram (mı göreceğiz)…Bugün iki hafta öncesine göre gerçek bir “kritik eşikte” yaşıyoruz. Bu sabah sandığa gitmeden önce deniz kenarında kahvaltı ederken İstanbullu otuzlu yaşlardaki genç bir sığır çifti gördüm. Nezuş dayanamadı sordu “Oyunuzu kullandınız mı ?” Pek fazla mahcubiyet göstermeden “Hayır” dedi ve mazeretini sıraladı sığırların öküzü… İstanbul’da yaşamaktan korkmuşlar (!) ve yaz, kış yaşamak üzere Yalı Mahallemizi seçmişler. Yeni gelmişler. Bir gün daha geç kalıp iki oy atıp da geleyim dememişler. Çok yazık… Ne de olsa başımız gelecek var…

Grubumuzda iki zıt görüş tartışıyor: Katılım az, katılım çok. Az görenleri teselli ediyor diğerleri: “Şimdi oy kullanmak çok kolay; üç dakikada bitiyor. Bu nedenle kapı önünde birikim yok. Yollarda insanlar akın akın gidiyor…” Bana da bu açıklama doğru geldi. Çünkü Reisdere Toki evlerin önünde arabamı park etmede güçlük çektim. Neyse akşam muhtarımız paylaşır bizim mahallenin üç sandığının sonuçlarını. Bizim buralarda ne oy çalınır, ne ıslak imzalı tutanaklarda oyun yapılır. Gerçek verileri görür ve 14 Mayısla kıyaslamalı olarak değerlendiririz. Ne diyor Metin Akpınar “Sabır; demokrasinin saati biraz yavaş işler. Başlar ve…” Ne de olsa sabırla koruk helva olur…

Son sayının kız kardeşi

Dün yazdığım yazının sonlarında Çeşme Güneşi‘ndeki Fikri öğretmenin köşe yazısından kısaca söz etmiştim. Yazımın girişindeki kısım da Fikri Çalışkan‘ın “Fikrinin Fikri” başlıklı köşesindeki “Yaşamdan Damıtılanlar”dan alıntıdır. Öğretmen okulundan arkadaşı Hidayet Durucan‘ın “65’ini aşıp 70’e yaklaşmakta olan” arkadaşlarından birinin kendinde ne gibi değişiklikler hissettiğine dairdir. Bir kısmını yukarıda yazdım. Tamamını 14 maddede toplamış. Biz, EZM68 Grubu bugün “seksenin kız kardeşi“ni yaşarken hangilerini ne kadar yapabildik ? Ya da hangisinin farkındayız ? Farkında olup da ne yaptık, ne yapmadık ? İki cümle önce yazdığım sözcüğün anlamını biliyor musunuz ? Daha açık bir soru olarak, “siz son sayının kız kardeşi ne demek biliyor musunuz ?“. Biz, bugün heyecanla sonuçları beklerken “son sayının kız kardeşini mi yaşıyoruz ?” Yoksa 14 Mayısta mı yaşamıştık “son sayının kız kardeşini ?”. Ne de olsa çok geçmeden şöyle veya böyle “Son Sayı” yaşanacaktır…

Fikri öğretmenin yazısındaki ilk madde şöyle:

1.Ailemi, kariyerimi ve pozisyonumu sevdiğim yılların ardından, şimdi eski arkadaşlarımı sevmeye başladım.

Aşağıdaki açıklamalarımın amacı sadece ve sadece “özür dilemek” içindir. Meğer sevgili dostumun on yıldır kırgınlığı banaymış. Nedeni bir tahmin ise de bir başka konu gelmiyor aklıma. Rahmetli Lâtif’in 1993 de 25 nci yılımız nedeniyle organize ettiği EZM68 buluşmasının üzerinden 20 yıl geçmişti. Buluşabilmeyi gerçekleştirmek için yola çıktım. Bir tur şirketi ile anlaştım (Lady Travel). Mayıs 2013 de Antalya’da buluştuk. Dağınıklık yaşadım. Tur şirketi olduğu için kendimi sorumluluktan soyutlanmış hissettim. Hata yapmışım. Otel sezona yeni başlıyordu. Aksaklıklar fazlaydı. Soğuk ve yağmurlu ilk gecenin karanlığında otele eşiyle gelen sevgili arkadaşımı kötü koşullarda yalnız bıraktım. Hata yaptım. Sonraki iki günde durumu anlayıp da özür dilemedim. Hataya devam ettim. İki gün önce yaş günü kutlamalarına bakıp sitem dolu şu satırları yazıp “tahrik” ettim. Ne de olsa Dr.Bono’ya inanıyorum.

Bu yaşanmışlıklarıma bakınca “Fikrinin Fikri“ndeki ilk madde yeter bu yazım için. Diğerlerini daha sonraya bırakayım. Çünkü burada sözü edilen “hissiyat“ın bir benzerini yaşıyorum. Şimdi WhatsApp mesajlarından birini buraya alacağım. Bundan önce Edward De Bono“nun “Sur/Petition (Rekabet Üstü)” isimli kitabından küçük bir alıntı yapacağım. Dr.Bono herkes hayatından memnun, mutlu, mesut, bahtiyar yoluna devam ederken farklı olmak istiyorsan, fark yaratmak istiyorsan, statükoyu kırmak, değişim için suyu bulandırmak istiyorsan iki seçeneğin var diyor kitabında. Yazarın önceki kitabı olan “Lateral Thinking / Yanlamasına Düşünce” de çirkin, yaşlı, tefecinin torbasındaki iki çakıl taşı da siyahken borçlu adamın, genç, güzel kızı beyaz taşı nasıl bulduğunu anlatır. Neyse konuyu dağıtmadan “Rekabet Üstü” kitabındaki iki seçenekten söz edip grubumuzdaki mesaja geleyim. Önünüzde iki yol var; biri “by-pass” diğeri “tahrik”. Mesajımda tahrik yerine ne de olsa sitem ağırlıklıydı:

“…Bu mesajım “Arif”e; “arif olan anlar; E***n daha iyi anlar. Dün onca kutlama mesajını içtenlikle paylaştınız ve daha önce yazdığım gibi herkes kendi mesajını kimler okumuş diye görebilir; en azından ben kendi mesajımın okunduğunu gördüm. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olsa da beş yıllık beraberlikte ve devamındaki 55 yılda kim bilir ne kahveler içilmiştir ki bir satır olsun “İyim, iyi dilekleriniz için teşekkür ederim” yanıtını grubumuz içinde ve grup için beklerken ruhum…Tek sözcük: “Heyhat !”. Sürpriz mi ? “Hayır”. Belki her birinize özelden yanıt vermiştir. Canı sağ olsun ve iyi olduğunu bilmek yetsin…”

ve beklentimin çok üstünde olgun ve olumlu bir yanıtla hem yüreğime su serpti hem de affetmek büyüklüğünü gösterdi; Allah razı olsun. Ne de olsa 1963/68 arasında beş yıl aynı potada eridik…

İşte umutlarımı yeşerten mesaj:

“…Çok değerli arkadaşlarım, doğum günümü kutlayarak beni ayrıca mutlu ettiniz, bunu unutmam tabiiki hiç mümkün değil, tekrar en içten teşekkürlerim var! Ama asıl bir başka memnuniyetim Copçu’nun anlayışındaki yaklaşım değişikliği, bu yaşlarda bazı şeyler kafadan atılamıyor ne yazık ki! Peki o zaman, beyaz sayfa!, hepinize en içten sevgilerim, teşekkürlerim ve en sağlıklı günlerde buluşabilmek dileklerimle selamlarımı gönderiyorum…”

Belki bugüne iki yazı sıkıştırırım. Çünkü, seçim sonuçlarını beklerken bunalıyorum. Hava da aksine kapandı ve yağmur öncesi nem ve sıcaklık baskısıyla yüreğimi bunaltıyor. Belki de umudumuzun müjdecisidir bu çekilenler. Rahmetli annem çiçeklere konan kocaman siyah arıya “müjdeci böceği” derdi. Ellili yıllarda kim bilirdi ki onun “Bambus” olduğunu ve Balarısından bile daha fazla döllediğini. Ne de olsa karanlık en yoğunken şafak söker…

Öykücü

NOT: Yazımın bir yerinde hata yaptığımı biliyorum ama hatanın ne olduğunu bulup düzeltemiyorum. Belki bir uyarı gelir.