“…Bu kadar çok şey almaya ihtiyacınız yok; Bu kadar fazla alana ihtiyacınız yok; Daha büyük bir eve ihtiyacınız yok; Daha fazla zaman ve enerjiniz var. Mücadeleyi azaltıp yaşamla dans edebilirsiniz ! Bizlere gerçek erkeklerin ağlamadığı öğretildi…Bizlere ağlamanın zayıflık olduğu öğretildi. Ağlamak istedik; ağlayamadık. Haham Zalman’ın sözlerine kulak ver: Yaşlılık ekinleri biçerek ödül toplama zamanıdır. Daha önce sabana sarıldık, toprağı sürdük, tohumları ektik, suladık, gübreledik ve henüz ektiklerimizi biçmedik. Yaşlanma bir yıpranma dönemi değil, ekilenlerin biçilme dönemi olduğuna inanmakla birlikte zenginliklerimizi toplamak için yaşlanmayı beklemek zorunda değiliz, onları yaşamımızın her anında toplayabiliriz…”
Sevgili İbrahim Ödemiş’in ani vefatı nedeniyle arşivden derlemeler: Yaşamın provası yok
Merhaba
Yazımın girişindeki alıntı Susan Jeffers‘in (1938-2012) “Mücadeleyi Bırak Yaşamla Dans Et” kitabındandır.
Birkaç gündür yazmaya çalıştıklarımın çoğu taslak olarak kaldı. Birinde Çeşme’deki havanın gelgitlerine koşut ruhumun griliklerini anlatmaya çalıştım. Vazgeçtim. Bir diğerinde biz Copcular için “Eylülün Dört Güzelliği“ni konu ettim. Biraz ilerledim. Daha sonra saptığım yan yollarda duygularımın sulandığını hissettim. Bu sabah kahvaltıda havaya baktığımda tıpkı 1986 Eylül sonundaki İsviçre öğrenme yolculuğuna çıkış hazırlıklarımı ve İstanbul’da yağmurlu bir havadaki uçuş saatimi beklememi anımsadı. Yazamadım. WAZM68 Grubumuzdaki acı haberle alt üst oldum. Kimi zaman acılara ve arayışlara bakarak, kendim de dahil ölümü yakıştırdığım kişiler olur değer yargılarımda bu söz için affınıza sığınarak…
Ancak ölümü İbrahim’e yakıştıramadım. “O”, her zaman neşesi, güler yüzü ve canlı sesi ile yer ediyordu anılarımda. Grubumuzun paylaşımlarında İbrahim’in vefatını okuyunca önce şaşırdım, bir yanlışlık olabilir diye düşündüm. Pek çok arkadaş tarafından haberin doğruluğu ifade edilince kaybımızın ciddi olduğunu anladım. Çok üzüldüm. Mekanı cennet olsun. Nurlar içinde yatsın. Allah ailesine tüm sevenlerine sabır ve metanet versin.
Daha önce defalarca yazdım; “RAW mıyım ?” Ne için, neye ? “O”nun hakkında konuşma zor olsa da; hoş karşılanmasa da yanıt: Ölüme. Önce şunu tekrar edeyim: İnsanlar iki şeye mecburdurlar. Bunların dışındaki her şey opsiyoneldir; isteğe bağlıdır. Yapmak ya da yapmamak sizin elinizdedir. İster etki ile buna vereceğiniz tepki olsun, ister Erzurum ya da İzmir’de yaşamak olsun, isterseniz gitmek ya da kalmak olsun hemen hepsinde tercih olanağınız vardır. Bu tercihleri bulabileceğiniz bir “Özgürlük Alan”nız var her zaman. Sadece iki şey de tercih sizde değildir. Bunlar mecbur olduğunuz iki şeydir. Bunlar “Ölüm ve Yaşamak“tır. Daha açık ifadeyle,
1.İnsanlar ölmeye mecburdur.
2.İnsanlar ölünceye kadar yaşamaya mecburdur.
Ve bu ikisi arasındaki süre bizim ölçülerimizle yetmiş beş yıl olması, ya da yüz yılı aşması aslında göz açıp kapanıncaya kadar geçen bir zaman dilimidir. “Hayat kısa, öyleyse…” sözleri üzerine S.Covey‘in üç dakikalık filminden pek çok kez söz ettim. Bu öğretici kısa filmde Bay Covey’in “4L” ile sembolize ettiği dört önemli “İhtiyaç” bir bakıma Dr.Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi“nin en yalın, en gerçekçi ve en pratik anlatımıdır. Bu “4L” den ilki ilk mecburiyetimiz olan “Yaşamak (L1:Live)” tır. Yukarıda yazdığım gibi “Yaşamak” hem ilk temel ihtiyacımız ve aynı zamanda ilk esas mecburiyetimiz. Ve hemen ardından gelen ikinci ihtiyaç (L2) “Sevmek (Love)”. Kolajdaki sevgili Hülya’nın 2013 yılında Antalya’daki sözlerine bakarsanız “Yaşamayı sevmek” deyimiyle iki ihtiyacı bağlantılı olarak görebilirsiniz. Bay Covey’in dikkat çektiği üçüncü ihtiyaç ise (L3:Learn “Öğrenmek”) tir ki 2013 deki “Konuşma Halkası”nda sorduğum soru bu ihtiyacın ZM68 lerde kişisel dışa vurumlarını kaydetmeye çalışmıştım: “45 yıl size ne öğretti ?” . Sevgili ve rahmetli İbrahim’in sözlerinde yine “Sevgi“yi ve beraberinde “Kararlılık ve Sabır” ikilisi de zihnimizde yer etmişti. Ve dördüncü ihtiyaç (L4:Legacy “Miras”) ve daha anlaşılır şekliyle: “to leave a legacy : Bir miras bırakmak” ki sevgili İbrahim, 2018 de sohbetin ana mesajının bir parçası olan: “Neleri aktaracaksınız ?” sorusunun verdiği yanıtta biz 68 lilerin teknolojik aygıtlar karşısındaki çaresizliğimi anlatıyordu: “Bizi dinlemiyorlar ki neleri aktaralım !” sitemini aşmanın yolunu da yine Dr.Maslow göstermiş. Ne demiş Dr.Maslow, L3 (Öğrenme) ün önemini vurgularken: “Yaşamda her gün eğitim, herkes öğretmen ve her birimiz de sürekli öğrenciyiz”. Demek ki neymiş ? Yaşam Gölünde karşı kıyı görünse de her gün öğrenme gayretini elden bırakmamak gerekliymiş; ya da en azından yararlıymış. Belki de Susan Jeffers‘in sözünü ettiği ekilenlerin biçilmesinin yolu budur.
Sevgili İbrahim’in yedi yıl önceki Antalya’da video kareleriyle, iki yıl önce Kuşadası’ndaki sohbet gecesi karelerini arşivimden bulup bir kolaj yaptım. Kolajı yazıma ekledim. Yazımı kısa kesip kolajın arkadaşlarımca izlenip anılarının tazelenmesi için hemen paylaşacağım. Bu vesileyle tüm arkadaşlarıma sağlık ve esenlik dileklerimi en yakın zamanda görüşebilme umutlarımı şimdi daha bir fazla önemle iletmek istiyorum ve WAZM68 den sevgili Hulusi’nin mesajını buraya aktararak yazımı sonlandırmak istiyorum. Neden Hulusi’nin sözcükleri ? Çünkü sevgili Hulusi 1999 depreminde bizzat “Ölüm/Yaşam” sınırında verilen “İkinci Şans”la bence bugün hepimizden daha çok yukarıda sözünü ettiğim “Yaşamaya mecbur olmanın değeri”ni biliyordur.
“…Sevgili Mustafa bizler için “Karşı Kıyı” gözüküyor artık diyordu.. Sevgili dostumuz ,arkadaşımız İbrahim karşı kıyıya çıktı. Gittiği yerde huzur içinde uyusun.. Kendisini umutsuz zamanlar da bile iyimserliğiyle, umut aşılayan güler yüzü ve sözüyle hatırlayacağız.. Ölüm kimseye yakışmaz. İbrahim’e hiç yakışmadı. Kendisini arayacağız.. Eşine, kızlarına, torunlarına, sevenlerine sabırlar diliyoruz.. Yattığı yer nurlu olsun. Sevgi-Hulusi”
Ve benim mesajımdan bir bölüm: “… Çok enderdir bir vefat haberi aldığımda içimin erimesi. Çoklukla Allah sıralı ölüm versin; evlat acısı göstermesin der iç sesim ve teselli bulmaya çalışır…” Şimdi sıramızı beklerken mecbur olduğumuz yaşamda yolunuz açık ve aydınlık olsun; yaşam gölünde kulaçlarınızın gücü eksilmesin; Allah’a emanet olun.
Öykücü